BİNDİK BİR ALAMETE – Av. Ruhittin SÖNMEZ
BİNDİK BİR ALAMETE – Av. Ruhittin SÖNMEZ
IŞİD’e karşı savaşmak için ABD’nin zorlamasıyla kurulan koalisyona girmek konusunda Tayyip Erdoğan’ın tavrı, bir uçtan diğer uca savrulmak şeklinde oldu.
Yandaş medyada bir hafta öncesine kadar hararetle desteklenen Erdoğan’ın görüşü, “hava saldırısı da olmasın, hele kara saldırısı hiç olmasın” idi.
Erdoğan ABD’ye gittikten sonra görüşü değişti, “hava saldırısı yetmez, mutlaka kara saldırısı da olsun. Biz de üstümüze düşen görevi yaparız” şekline dönüştü.
Şimdi Türkiye’nin üç konuda görüşü netleşti:
1- Koalisyonla birlikte hareket etmek. 2- Koalisyonla birlikte Suriye tarafında uçuşa yasaklanmış güvenli bölge oluşturmak. 3- Suriye’de muhaliflerin güçlendirilmesi.”
Görünen o ki, “IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonda Türkiye askeri olarak da aktif görev alacak.”
Türkiye Irak ve Suriye içindeki kirli savaşın resmen bir parçası olacak.
Ancak 2. Madde yani “uçuşa yasaklanmış bölge” ABD’nin programında yok. Zaten IŞİD’in uçağı olmadığı için bu pek anlamlı da değil.
Suriye’de muhaliflerin güçlendirilmesinden anlayabileceğimiz esas konu PKK’nın uzantısı olan PYD’nin eğitilip, ağır silahların verilmesi. Irak’ta da hem Barzani peşmergelerinin ve hem de PKK kuvvetlerinin ağır silahlarla teçhiz edilmesi demek.
Yani Türkiye’de “silah bıraktıracağız” vaadiyle yürütülen süreç, PKK’yı ağır silahlara sahip bir ordu haline getirmeye dönüştü.
Türkiye’deki çözüm süreci ile Suriye’deki Esad muhalifi çetelere sağlanan gayrı resmi destek politikalarının bir sonucu olarak çok riskli bir noktaya geldik.
Hem de, içimizde binlerce IŞİD elemanının, PKK’nın suikast timlerinin ve Esad’dan El Kaide’ye kadar bütün aktörlerin militanlarının savaştan kaçan göçmenlerle beraber gelip şehirlerimizde patlamaya hazır bombalar olarak gezdikleri bir ortamda.
İşte bunun için “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” diyorum.
*****
O, BUNU HEP YAPIYOR
Biz Tayyip Erdoğan’ın önemli olaylar arifesinde sonrasında yaptığı çelişkili açıklamalara alışığız. O, Türk Milletine kabul ettirilmesi son derece güç kararlar vermesi gerektiğinde, tam tersi bir söylem içine girer. Tayyip Erdoğan, Başbakanlığındaki davranışını Cumhurbaşkanlığında da devam ettiriyor.
Mesela PKK ile müzakere sürecinde, bu narkoterör örgütünün İmralı ve Kandildeki elebaşıları ile belli konularda anlaşma sağlanmışsa, PKK hakkında sert ifadelerle beyanatlar veriyor. Sanki “bu sözleri söyleyen kişi asla bu tavizleri vermez” diye bir kanaatin oluşmasını istiyor.
PKK temsilcileriyle Oslo görüşmeleri devam ederken “PKK ile görüşme yapıldığını iddia eden şerefsizdir” çıkışlarını ve daha sonra görüşmeyi yürüten “MİT görevlilerini ben gönderdim” dediğini de hatırlayınız.
Dış politikada da aynı tutumu defalarca gördük. Mesela Libya’ya Fransa’nın başlattığı ve daha sonra ABD ile NATO ülkelerinin devam ettirdiği operasyonlar öncesi, “Böyle saçmalık olur mu? NATO’nun ne işi var Libya’da” diye itiraz ederken, bir hafta içinde bambaşka bir ifadeyle karşımıza çıkmıştı: “NATO, Libya'nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir” dedikten sonra harekâtın komuta merkezi olarak İzmir’in kullanılmasına izin vermiş, Türk savaş gemileri de harekâta destek vermişti.
Buna benzer çelişkili ifadeleri “BOP eşbaşkanı” oluşu ile ifadesi ve bunu yalanlayan beyanlarında da gördük.
Malatya Kürecik’e NATO tarafından konuşlandırılan ve fakat İsrail’in güvenliği için kurulduğu iddia edilen Radar Üssü’nün kurulması safhasında söylediklerini de öncesi ve sonrası diye iki zıt bölüme ayırabilirsiniz.
Bu tür çelişkili çıkışlarının örneklerini hatırlamak için, internette kısa bir arama yapan herkes onlarcasını görebilir.
*****
KÜRTLERİ KURTARMA GÖREVİ TSK’YA…
PKK ile masaya oturulmasının gerekçesi ne idi?
Özetle, “Biz 30 yıldır bu mücadeleyi kazanamadık. Silahla olmuyor, ne yaptıksa PKK’yı bitiremedik. O halde anaların ağlamaması için başka bir yöntemi denemeli, eşkıyayı dağdan indirip, ovada siyaset yapmasına izin vermeliyiz” deniyordu.
54 bin insanımıza ve 400 milyar dolar ekonomik kayba yol açan bu terör örgütünü yenemediği söylenen Türk Silahlı Kuvvetleri şimdi bir göreve çağrılıyor.
Niye? IŞİD denilen derleme bir terör örgütü Barzani’nin “kahraman” peşmergelerini de, PKK’nın “cesur yürek” savaşçılarını da çok korkuttu.
Kürtlerin temsilcisi olduklarını iddia eden Barzani ve PKK, Kürtleri IŞİD’den koruyamadı.
Irak’tan sığınmacı olarak gelen 2 milyon kişiden sonra, iki gün içinde, (Arapça adı “Ayn El-Arab”, Kürtçe adı “Kobani” olan yerden) 150 bin Suriyeli Kürt Türkiye’ye sığındı. Kuzey Irak’taki “Kürdistan’a” veya Kandil’e değil.
Bu Kürtlere, petrol ve kaçakçılık sebebiyle yıllık geliri 10 milyar dolar olan Barzani de, İsviçre Bankalarında uyuşturucudan kazandığı 50 milyar doları olduğu söylenen PKK da hiçbir ekonomik yardım yapmadı.
PKK’yı yenemediği söylenen Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK ve Barzani Peşmergelerinin dizlerinin bağını çözen IŞİD’i yenmek ve Kürtleri kurtarmak için göreve çağrılıyor.
Hem de kimler tarafından? Bizi PKK ile anlaşmaya zorlayan ve “PKK’yı asla yenemezsiniz, isteklerini verin, anlaşın” diye telkinde bulunan başta ABD olmak üzere bazı devletler, Barzani, içimizdeki PKK hayranları ve hatta PKK liderleri…
PKK’nın Kandil’deki elebaşısı Cemil Bayık, bakın bizi neyle tehdit ediyor: “Eğer Türk Devleti, Kobani de IŞİD’e karşı savaşıp Kürtleri kurtarmazsa, ÇÖZÜM SÜRECİ BİTER.”
İstenen şu ki, Kürtler sebebiyle, Türkiye bir yandan “insani yardım” adı altında her yıl milyarlarca dolar harcamaya devam edecek. Diğer taraftan da “Kürtleri kurtarmak” adına Mehmetçiklerin şehit cenazeleri gelecek.
Allah’ım bu “çözüm süreci” ile “AKP’nin Irak ve Suriye politikalarını” hala savunanlara akıl ve basiret ver.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.