“Yedi Güzel Adam” ve onlardan biri… / Cengiz ÖZDEMİR
“Yedi Güzel Adam” ve onlardan biri... / Cengiz ÖZDEMİR
TRT’de yeni bir dizi başladı.
“Yedi Güzel Adam”.
Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Akif İnan ve Ali Kutlay bu dizinin kahramanları.
Dizi, bu yedi lise arkadaşının 1950’lerde lise sıralarında başlayan okul arkadaşlıklarının kader arkadaşlığına dönüşmesini ve onların hikâyeleri üzerinden Kahramanmaraş’a mal olmuş mekânları anlatıyor.
Bu mekânların başında “Kara Lise” var.
1948 yılında kurulan Kahramanmaraş Lisesi, bu adla meşhur olmuş.
Binlerce öğrenci yetiştiren, öğrencilerinden kendine öğretmen yetiştiren, devlet adamları çıkaran bu lise dizinin ilk 13 bölümünde aynı zamanda hikâyenin temel mekânı olacak.
Erdem Beyazıt’ın gözünden öğrencilik sonrasında edebiyat öğretmeni olarak döndüğü Kara Lise üzerinden anlatılacak hikâyede, Türkiye’nin yakın tarih yolculuğundan son derece anlamlı izler bulacağımızı biliyorum.
Dizide anlatılan Yedi Güzel Adam’dan Erdem Beyazıt’ın ömrünün son 15 yılına yetiştim.
1993 yılından itibaren İstanbul’daki adresim Ajans 1400 oldu.
Bu adres, esasen benim için yurtdışında tamamladığım üniversite ve yüksek lisans öğrenimi sonrasında yeni bir eğitim ocağıydı.
Rahmetli Ahmet Beyazıt’ın ağabeyliğinde, Şenol Demiröz, Tuncay Özkan ve ben ortaklık da yaptık.
Özellikle her cuma namaz sonrası yemeğini ve sohbetini unutmak mümkün değil.
Erdem Beyazıt ise ekibin tamamının büyüğü, ağabeyiydi.
Bugün kendisi gibi parlamentoda Kahramanmaraş’ın milletvekili olarak bulunan Sevde Beyazıt Kaçar, o günlerde montaj masasındaydı.
Ahmet Beyazıt ise bütün işlerin başındaydı.
TRT ekranlarında hepimiz için mektep olacak bu dizinin kahramanlarının birine yakın olma fırsatı bana nasip oldu.
Yurtdışında geçen 15 yıl sonrasında geri döndüğüm İstanbul’daki adresimin burası olması ve burada geçen yıllarım bana çok şey öğretti.
Bugün aramızdan ayrılmış olanlara rahmet, yaşayanlara uzun bir ömür diliyorum.
Bazı bölümlerini dinleme fırsatı bulduğum bu yaşanmış hikâyeyi, TRT ekranlarından güzel bir senaryo çerçevesinde izleyebilecek olmak beni çok sevindirdi.
Sorumluluklarımız anlamında ise, tekrar silkeledi.
Türkiye’nin bayındırlık açısından kalıcı eserlere kavuştuğu 12 yıllık bir dönem geride kaldı.
Elbette bu son derece önemli bir dönem anlamına geliyor.
Ama yetmez.
Esas olan bu ülkenin manevi mimarlarının unutulmaması ve iz bırakacak kültür ve sanat eserleri ile onların açtığı yolun tahkim edilmesidir.
Bu çerçeveden bakıldığında, Yedi Güzel Adam’ın tanıtım gecesinde Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in konuşması aynı zamanda bir taahhüt anlamına gelir düşüncesindeyim.
Bugünün dünyasında kültür ve sanatın ülke içinde de, uluslararası ilişkilerde de imkânsız görüneni gerçekleştirme gücüne sahip olduğunu pek çok vesileyle sık sık görüyoruz.
Geçen hafta kaybettiğimiz Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in, pek çoğumuzun yakınlarına bile gitmediği ülkesini bütün dünyaya tanıtan kitapları tam da buna örnektir.
Yazının gücünü ve etkisini ne güzel ortaya koyar.
Yazdığı hikâye ve romanlar, tüm dünyada el kitabı olmuş, onun tasarladığı bir Kolombiya köyü hepimiz için tanıdık bildik bir mekân haline gelmiştir.
Yazdıklarından özellikle bir kitaba değinmek istiyorum: “Kırmızı Pazartesi”.
Bir filme gidecek olsak, ödünç bir kitap alsak, anlatan arkadaşımıza “aman sonunu anlatma” deriz.
Merakla seyredelim; okuyalım.
Marquez bu kitabının ilk cümlesinde, o pazartesi işlenecek cinayeti yazar.
Ama ona rağmen ördüğü dramatik yapı, yaşanmış insan hikâyeleri, çarpıcı tasvirler ve sarsıcı toplumsal tahliller bizi kitabın son cümlesine kadar sürükler.
Edebiyatın, kültürün, sanatın gücü budur.
Buradan bize düşen ise, bu gerçeği hiçbir zaman unutmamak ve doğru biçimde kullanmak olmalıdır.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.