Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

26Haz/130

Müslümanlar ortak İslam paydasını kaybetti – Prof. Dr. Hasan ONAT

hMüslümanlar ortak İslam paydasını kaybetti -  Prof. Dr. Hasan ONAT

 Ankara Üniversitesi’nden ilahiyatçı Prof. Dr. Hasan Onat uyarıyor: “Mezhep dinin kendisi demek değil. Hz. Muhammed zamanında ne cemaat, ne tarikat ne de mezhepler vardı. Bugün mezhep çatışmaları var. Çünkü Müslümanlar ortak İslam paydasını kaybetti.”

Satır arası...
Arap Baharı’nın ardından Ortadoğu yeniden şekillenirken dış politikanın parametreleri Şii- Sünni Blok gibi mezhep perspektifinden analiz edilir oldu. Özellikle Suriye’deki gelişmeler nedeniyle Türkiye de bu durumdan nasibini aldı. İstanbul’a yapılacak olan üçüncü köprüye Alevilerin Anadolu’da uğradığı katliamların müsebbibi gördükleri Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in adının verileceğinin açıklanmasının ardından pek çok kentte protesto eylemleri düzenleniyor. Böylesi hassas bir süreçte Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan gerilimleri ve mezhepçiliği Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslâm Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı başkanlığını yürüten Prof. Dr. Hasan Onat’a sordum bu hafta. 

Şenay YILDIZ / senay.yildiz@aksam.com.tr

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Onat’la İslam dünyası ve Türkiye’deki mezhep eksenli tartışmaları konuştuk:

- Ortadoğu’da da Türkiye’de de mezhep meselesi son dönemde hem günlük siyasetin hem de dış politikanın önemli bir parametresi oldu. Neden?
Toplumlarda çatışma yaratabilmek için istenilen algıyı yaratmada en elverişli hususlardan birisi mezhep meselesi.

Birincisi, mezhepler dini kimliğin oluşmasında belirleyici bir unsur.

İkincisi, mezhepler söz konusu olduğu zaman ötekileştirmek gayet kolay oluyor.

Üçüncüsü mezhepler dinin yerine ikame edildiğinde dinin birleştiricilik vasfı ayrıştırıcılığa dönmeye başlıyor.

İnsanlar mezhepleri din gibi algılayabiliyorlar. Oysa Hz. Muhammed’in sağlığında ne cemaat ne tarikat ne de mezhep var. Bir insanın Müslüman olması için Kuran’ da belirtilen temel iman esaslarına inanması yeterlidir. Yani Allah’ın var ve bir olduğuna, Hz. Muhammed’in peygamberliğine, Kuran ve meleklere, ahiret gününe inanıyorsa bir insan Müslüman’dır.

GECEKONDU MÜSLÜMANLIĞI

- İslam tarihinde mezhep meselesinde kırılma nasıl oldu?
Mezhep bakımından ilk kırılma Sıffin Savaşı’ndan sonra Hakem Olayı üzerine ortaya çıkar. Muaviye taraftarları mızraklarının ucuna Kuran sayfalarını taktıkları zaman Hz. Ali saflarından bir güruh “Biz Kuran’a kılıç çekmeyiz” der ve onu savaşı bırakmaya zorlarlar. Aynı insanlar, Hz. Ali’yi hakem tayin ettiği için küfürle itham ederek, onun saflarından ayrılırlar ve Harura denilen yerde toplanırlar. İşte İslam tarihindeki mezheplerle ilgili ilk kırılma böyle başlar. Bunlar, bedevi hayattan yerleşik hayata geçen, İslam’ı hazmetmede zorlanan, İslam’ı şekle indirgeyen Müslümanlardır. Bunlar sadece kendilerini Müslüman sayarlar. Tepkisellik ve yüzeysellik en belirleyici vasıflarıdır. Bu durum biraz bizim gecekondu Müslümanlığımızı çağrıştırıyor.

- Gecekondu Müslümanlığı nedir? 
Bilgi temelli olmayan, tepkisel yönü ağır basan, şekle indirgenmiş İslam anlayışı… Cumhuriyet’in elbette çok ciddi kazanımları var. Ancak biz Osmanlı’da kısmen de olsa yaratılmış olan kent hayatını ve kültürünü büyük ölçüde kaybettik. Biz insanlarımızı köyden taşıdık ama o insanlar kentlerin etrafında gettolaştılar. Ne çıktı ortaya? Bedevi Araplarda olduğu gibi din algıları daha yüzeysel, Kuran’ı okuyan ama çok da anlamaya çalışmayan, şekilci bir Müslümanlık anlayışı kendiliğinden ortaya çıktı. Ahlak temelli din anlayışını unutmaya başladık. Dinin bilgi boyutu göz ardı edildi. Din alanında ortaya çıkan boşluğu tercüme kitaplar doldurmaya başladı ve bu tür kitaplar, dinin siyasal ideolojiye indirgenmesini kolaylaştırdı. Burada şunu belirteyim: Günümüz Müslümanları tarihin inşa edilmiş olduğunu bilmedikleri müddetçe çatışmadan kurtulamazlar. Yani keyfi inşa edilen tarih algıları insanları çatıştırır.

- Hangisi keyfi inşa edilmiş?
Sünni tarih algısı da, Şii tarih algısı da, Harici tarih algısı da keyfidir. Hepsi bu mezhepler teşekkül ettikten sonra geriye dönük olarak, kendi görüşlerini temellendirmek için inşa edilmiştir. Bu nedenle, Müslümanların tarih algısı bir bütün olarak sorunludur. Eğer Müslümanlar birbirleriyle çatışmayacaklarsa bunun en kestirme yolu öncelikle tarih algısının keyfi olduğunu görmek, geçmişle tarih arasındaki farkı Müslümanlara fark ettirmektir.

İKTİDAR KAVGASI

- Nereye götürür bu insanları? Mezhep kavramının önemini yitirmesine mi götürür?
Hayır, ama şunları anlamalarını sağlar: 

1- Hz. Muhammed’in sağlığında herhangi bir mezhep, tarikat, cemaat yoktu. Yani mezhepler din değildir; beşeri oluşumlardır. Sünnilik, Şiilik, Haricilik… Hiçbirinin İslam’la özleştirilemeyeceğini görme imkânı sağlayacak.

2- Her mezhebin bugüne kadar değişerek geldiğini gösterir.

3- Bölünme, parçalanmanın aslında işin içerisinde çıkarlar, iktidar ve siyaset olduğu zaman kolaylaştığını gösterir.

Mezheplerin doğuşundaki en önemli sebeplerden birisi iktidar kavgasıdır. Bu nedenle, din ve siyaset iç içe girdiği ya da siyaset kendi icraatını meşrulaştırmak için dini kullandığı zaman toplumları çok kolaylıkla parçalayabilir. Tüm bunların ışığında niye mezhep çatışması var? Çünkü Müslümanlar İslam ortak paydasını kaybettiler.

- Ne kastediyorsunuz?
Kuran Rum Suresi’nin 32. ayetinde “Dinlerini parça parça yapan topluluklar gibi olmayın” diye uyarıyor. Bugün her grup, her topluluk sadece kendisinin Müslüman olduğunu, en iyi Müslüman olduğunu düşünüyor ve diğerlerini ötekileştirebiliyor. İslam ortak paydasının kaybolması bu demektir.

KÖPRÜYE ADINI VERMEMEK YAVUZ’U KÜÇÜLTMEZ

- Türkiye’de “mezhep çatışması tetikleniyor” iddialarını gerçekçi buluyor musunuz?
Mezhep kimlikle alakalı olduğu için insanları çatıştırma noktasında kullanılabilecek araçlardan bir tanesidir. 12 Eylül öncesinde Alevi-Sünni çatışması denendi ama toplum bu oyuna gelmedi. Bundan sonra da denenecek. Ben bir mezhep çatışmasına ihtimal vermiyorum. Daha da ötesi İslam dünyasının içine sürükleneceği bir çatışmayı, sadece Türkiye’nin önleyebileceğini düşünüyorum. Ancak, zaman geçirmeden din-laiklik, din-devlet ilişkisi gibi sorunların üstesinden gelmemiz lazım. Türkiye’de, siyaset de, birtakım güç odakları da bu tür sorunlardan besleniyor ve kimse, hiçbir sorunu kalıcı olarak çözmek istemiyor. Çünkü sorunlar biterse var olmayacaklarını düşünüyorlar. Alevilik-Bektaşilik meselesinde aslında onurla oynama söz konusudur ve kökleri tarihtedir. Acılar daha sonraki nesillere anne sütüyle, büyütülerek aktarılır. Bu da seçilmiş travmadır. Bu nedenle Alevilik meselesini çözmek için tarihe gidip, kökleri oradan beslenen o olumsuz damarları kurutup, oralardan tedavi etmek gerekiyor. Yoksa sorun çözülmez değil.

ALGI PROBLEMİ VAR

- 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim’in adının verilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Siz ne yaparsanız yapın karşı tarafın anladığı çok belirleyicidir. Alevi kesimin Yavuz Sultan Selim adının o köprüye verilmesinin kendiliğinden olmadığını, kasıt taşıdığını düşündüğünü zannediyorum. Sorun buradan kaynaklanıyor. Eğer siz Türkiye’nin kritik bir süreçten geçtiğini düşünüyorsanız, oraya isim verirken toplumda böyle bir hassasiyetin oluşabileceğini düşünebilmeliydiniz. Yani oraya isminin verilmemesi Yavuz’un büyüklüğüne gölge düşürmez. İsim verenlerin Alevilerin tepkisini hesap edememeleri bana biraz tuhaf geldi...

DİN VE TARİH ZAYIF

- Hükümet neden gerilimi tırmandıracak bir isim tercihi yapıyor öyleyse?
Salt kendi çekirdek tabanının mutlu etme çabası diye düşünüyorum, o da hoşuma gitmiyor doğrusunu isterseniz. Keşke iyi düşünülseydi… ABD’nin Irak’ta yaptığı gibi bizim iktidar da bir sürü şeyi sahada öğrenmeye çalışıyor. Zannediyorum çok fazla Amerikan stili yürüdüğü, hep istatistikler ön plana alındığı için zaman zaman tarihi unutuyorlar. Bu iktidarın bana göre iki zayıf tarafı var: Birisi tarih, birisi din tarafı. Salt duygularla inşa edilmeye çalışılan bir tarih, bilinç kazandırmaz.

- İktidarın din tarafı mı zayıf?
İlk bakışta bir çelişki gibi görünebilir. Ama bilgi boyutu esas alınarak düşünülürse bu iktidarın din tarafı gerçekten çok zayıf. Biz dindarlıkla din alanında bilgi sahibi olmayı hep birbirine karıştırıyoruz. İnsanların dindar olmaları İslam’ı çok iyi bildikleri anlamına gelmez. Şu anda Türkiye’de bilgiden soyutlanmış, duyguya hapsedilmiş bir İslam ön plana çıktı ve bilgi itibarsızlaştırılıyor. Devlet eliyle akıl düşmanlığı yapılıyor… Bu durum, bir ilahiyatçı olarak benim içimi acıtıyor. Okullara Kuran derslerinin, Siyer derslerinin konulması önemli. Benim korkum, ehil olmayan insanlar sayesinde çocuklarımızın Kuran’dan uzaklaşmaları… Keşke önce bu derslerle ilgili alt yapı hazır edilseydi… Sizin onları okutacak elemanınız yoksa ne getirecek size? Bu noktada sıkıntılar çok ama fazla laf etmek istemiyorum.

KARDEŞ KATİLİNİ ASLA ONAYLAMAM

- Türkiye’de İslam’ın ortak paydasının kaybolmasına ne yol açtı peki?
Öncelikle din alanında ortaya çıkan bilgi boşluğu… Cumhuriyet’i kuran irade bunu gördü. Kur’an’ın tercüme ve tefsiri, hadislerin tercümesi bunun kanıtıdır. Ne var ki, arkası gelmedi… İkincisi tarih bilgi ve bilincinde ciddi eksiklik. Bizim tarihe bakışımız hep duygular üzerinden. Cumhuriyet kendini öne çıkarmak için büyük ölçüde geçmişle ilgili bir zihinsel parçalanma yarattı ve ortaya iki tip insan çıktı. Birincisi, geçmişi kutsallaştıran; ikincisi, görmezlikten gelen. Her iki halde de geçmişi anlayamazsınız. Türkiye bugün çok kolaylıkla laik-dindar türü kamplaşmalara kayıyorsa bunun ana sebepleri tarih algısındaki çarpıklıktır. Osmanlı 600 sene bir devlet olarak var ama ben bir ilahiyatçı olarak kardeş katlini asla onaylayamam, buna verilen fetvanın dinle alakasını söyleyemem. Tarihi Cumhuriyet’le birlikte inşa etmek ne kadar hakikate aykırıysa Osmanlı’yı kutsallaştırmak da bir o kadar yanlıştır. Kurucu ilkeler Kuran’dan alınmadan, sağlıklı tarih bilinci olmadan İslam ortak paydası ile ilgili farkındalık geliştirilemez.

10 Haziran 2013 Pazartesi - 02:00 - Aksam.com.tr

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.