İSFAHAN VE ŞİRAZ’DAN İRAN MEDENİYETİNİN KÖKLERİNE DOĞRU – Av. Ruhittin SÖNMEZ -10
İSFAHAN VE ŞİRAZ’DAN İRAN MEDENİYETİNİN KÖKLERİNE DOĞRU – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Gezdiğimiz İSFAHAN 3 milyon nüfusa sahip, tamamen düz ve alabildiğine geniş bir arazide kurulmuş bir şehir. Safevi döneminin Başkenti olan tarihi kentin bulunduğu kısımda yeni inşaata izin verilmediğinden, tarihi doku iyi korunmuş. Modern yapıların olduğu yeni şehir alanında da gökdelen tarzı bina yok. Şehrin ortasından geçen ve üzerinde çok sayıda mimari özelliği olan köprüler barındıran Zayande nehri, yanlış kullanım sebebiyle kurumuş.
*****
Tarihi kentte dünyanın en büyük şehir meydanlarından biri olan, UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ndeki, Nakş-ı Cihan Meydanı muhteşem. Çevresine sanat değeri çok yüksek Safeviler'den kalma Âli Kapı, Şeyh Lütfullah Camii, Şah Camii ve Kayseriye Çarşısı (Kapalıçarşı) gibi yapılar yerleştirilmiş.
Safevi Hanedanlığı Şah Abbas döneminde zirveye varmış. Şeyh Lütfullah Camii (1629) süslemeleri, çinileri, statik dengeleri, güneşin yönüne göre kıbleyi gösteren, olağanüstü akustiği olan kubbesi ile büyüleyici. Kubbenin tam altında bir kağıt hışırtısı bile hoparlörden çıkmış gibi duyulabiliyor. Burada kırk dokuz çeşit yankının olduğu hesaplanmış, bunlardan ancak on iki tanesi insan kulağı ile algılanabiliyormuş.
Yine Şah Abbas döneminde geniş bir saray ve botanik bahçeler kompleksinin bir parçası olarak inşa ettirilmiş olan Çehel (kırk) Sütun Sarayı ve şehrin ortasından geçen kurumuş nehir üzerindeki köprüler görülmeye değer. Kırk Sütun Sarayında duvarlar seramik üzerine bazı tarihi olayları tasvir eden fresk ve tablolarla süslenmiş.
1514'de Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı ordusu ile yapılan Çaldıran Savaşını tasvir eden muhteşem tablo, kılıçlarıyla kahramanca savaşan Şah İsmail ve Safevilerin, top ve tüfekleriyle gelen Osmanlı’ya yenilmesinin mazeretini yani teknolojik üstünlüğe boyun eğme mecburiyetini anlatmakta.
******
İsfahan ile Şiraz arası 500 km. Karayolu ile gitmeyi tercih ettiğimiz bu engebesiz yol boyunca çevremiz, verimsiz kurak topraklar ve çöl manzarası içinde idi. Ancak yolun tamamı gidiş ve geliş ikişer şeritli bölünmüş yol idi. Akaryakıt çok ucuz olduğundan bir minibüs kiralayarak bir gece de Şiraz’da kalmak suretiyle yaptığımız gezi için kafilemizin minibüs için toplam ödemesi sadece 300 TL oldu.
*****
Şiraz İran’ın yetiştirdiği iki abide şahsiyetin manevi gölgesinde. Sadi ve Hafız Şiraz’da, tıpkı Hazreti Mevlana’nın Konya’daki etkisine sahip. Ancak İranlılar bu şahısların kabri, türbesi ve civarında oluşturdukları bahçeler, yeşil alanlar ile bu zatlara ve eserlerine sahip çıktıklarını göstermekteler. Akşam saatlerinde yağmur altında yaptığımız ziyaretler esnasında bile akın akın ziyaretçiler gelmekteydi. İran’da bir harf devrimi yaşanmadığı ve bu şahıslar da o zamanın edebi dili olan Farsça ile yazdıkları için yeni nesil de Onların yazdığı şiirleri anlayarak okuyabilmekte.
*****
Şeyh Sadi Şirazi: İslam âlimlerinden ve büyük velilerden olan Şeyh Sadi Şirazi (1193-1292) “Bostan” ve “Gülistan” isimli eserlerin şairidir. Kasideleri hükümdarın veya devlet erkânının methinden ziyade, onları daima insanlığa adil olmaya davet eden bir nevi nasihatnamedir.
Bazı hikmetli sözlerini hatırlatalım: “Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe, daha çok azarlar./ İnsanla birlikte büyüse bile, kurdun eniği yine kurt olur. / Ben doğru yolda kaybolmuş kişi görmedim. / Kurtlar birbirine düştüğü zaman, aralarında koyun rahat eder.”
*****
Hafız-ı Şirazi (1318-1389) de Farsçanın en büyük şairlerinden biri olduğu kabul edilir. Doğuda ve Batıda yüzyıllar süren tesiri olmuş. İşte O’ndan bazı güzel sözler:
“Ne kadar okursan oku; bir bilgine yakışır şekilde davranmadığın sürece, cahilsin demektir… / Kişi bu, alçak dünyaya tenezzül etti mi, bala kapılmış sineğe döner. / Gayesiz yaşayanlar nasipsiz kalırlar. / Güzel bir kadın bir mücevher, İyi bir kadın bir hazinedir. / Üç şey sürekli kalmaz; ticaretsiz mal, tekrarsız bilgi, cesaretsiz iktidar./ İnsan bir damla kan ve bin endişe / İnsanın her nefeste iki defa şükretmesi lazım. Biri nefes aldığı için, diğeri verdiği için. Çünkü verip almamak, alıp vermemek var.”
Gül mevsimi değildi. Ama biz yine de Yahya Kemal’in “Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış,/ Hergün açarmış kanayan rengiyle/ Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış / Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle” mısralarını terennüm ederek eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengi yaşamaya çalıştık.
Türbenin duvarlarında yazılı şiirlerden birini okuyup tercüme eden İran’lı (Tebriz’li) Azeri dostumuzda öğrendiğimiz şu beyit dilimize ve kalbimize yer etti: “Eger ân Turkî-i Şîrâzî be-dest âred dil-i mârâ<I> / </I>Be-hâl-e hindûyeş bahşem Semerkand û Buhârârâ”
“O Şirazlı güzel (Türk) bizim gönlümüzü alır, aşkımızı kabul eylerse / Onun siyah benine Semerkand’i de bağışlarız, Buhara’yı da”
Bu şiirdeki Türk kelimesinin güzel anlamına gelişi de dikkat çekici.
(Hikâye edildiğine göre, Timur Hafız’ın kenti Şiraz’ı fethedince şairi huzuruna getirtir ve azarlar, ‘Semerkand ve Buhara gibi gözbebeğimiz iki kentimizi bir güzelin kara benine nasıl feda edersin be adam?’ Hafız üzerindeki yırtık pırtık giysileri işaret eder ve şöyle cevaplar. ‘Zaten vere vere bu hale düştüm sultanım!’)
Bu şiiri okuyunca ünlü şairimiz Nedim’in “Bu şehr-i Stanbûl ki bî-misl-ü behâdır / Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır” Yani ‘Bu İstanbul şehri ki misli benzeri yoktur / Bir taşına bütün Acem mülkü fedadır’ mısralarını hatırlayarak şairin gönlünün zenginliğine ve sanatçının ufuk genişliğine dair yorumlar yaptık.
*****
Pers İmparatorluklarından Akamanış Hanedanı'nın kurucusu, güneybatı Asya'nın çoğunu ele geçirerek büyük bir imparatorluk kuran ve ilk insan hakları bildirgesi olarak kabul edilen kanunları yapan, M.Ö. 590-529 yılları arası yaşamış Kuruş (II. Kiros)un mezarı çok önemli bir yapı.
Şiraz’da önemli bir eser de Kerim Han Kalesi. Kale, Kerim Han Zend tarafından 1766 tarihinde yaptırılmıştır. Toplam alanı 4000 m², tamamı tuğladan yapılmış surlarının 12 metre yüksekliğindeki surlarının dört köşesinde yüksekliği 14 metre olan dört burç bulunmakta. Bu burçlardan birisi Piza kulesi gibi eğik.
Persepolis (Taht-ı Cemşid): Pers Kralı I. Darius (Dara) tarafından MÖ 6. yüzyıl sonlarına doğru kurulmuş olan Pers İmparatorluğu'nun başkenti Persepolis muhteşem bir antik şehir. Yüzlerce sütun ve onların üstüne oturtulmuş çok ağır boğa, insan, kuş vs şeklinde sütun başı heykeller, duvarlarda sayamadığım kadar çok kabartma heykeller, 10.000 kişilik kapalı toplantı salonu alanı devrine göre inanılması güç bir teknoloji ve sanat zirvesi. Ne yazık ki MÖ 331'de Büyük İskender Persleri yenerek şehri yakmış. Büyük İskender’in böyle bir sanat eseri şehri yakmaya gönlünün elvermediği ama “maşukesi olan kadının tahriki ile” şehri yaktığı rivayet edilmekte. Bundan sonra da şehir yüzlerce yıl toprak yığınları altında kendi haline terk edilmiş.
*****
Tahran 18 milyon nüfuslu modern bir metropol olmuş. Tahran’ın 5 katlı metrosu dünyanın en modernlerinden imiş. Nüfusun yaklaşık yarısının Türk olduğu İran’da en önemli Türk şehri Tebriz. Nüfusu 4 milyona yakın olan Tebriz’de konuşulan dil Türkçe. Farsça konuşan yok gibi imiş.
Tarih boyunca çeşitli Türk Devletlerinin hüküm sürdüğü Horasan eyaleti ve bu eyaletteki (Şii imamların sekizincisi olan İmam Rıza’nın türbesinin burada olması sebebiyle) iran'ın Şiilerce kutsal sayılan şehri Meşhed. Yine Horasan’da Ömer Hayyam ile Ferîdüddîn-i Attâr'ın mezarının bulunduğu Nişabur. .
Eşsiz mimari eserleri ve ateşgede (ateşe tapanların hac yeri) ile Zerdüştlüğün merkezi Yezd ve diğerleri.
İran’da bu kadar çok görülmesi gereken yer varken yeni ve daha uzun süreli bir program daha yapmamız gerektiği kanaatine varıyoruz.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.