BALYOZ ve ADALET – Av. Ruhittin Sönmez
BALYOZ ve ADALET – Av. Ruhittin Sönmez
Elbette ki “seçilmiş hükümete karşı ordu içinde darbe planlanması” demokrasilerde kabul edilemez. Elbette buna dair iddiaların adil bir yargılama sonucu karara bağlanmasına kamu vicdanı olumsuz tepki vermez.
Yapılan yargılama sadece hukuki çerçevede olsa ve siyasi mülahazaların dışında kalsa idi, deliller her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı olsaydı böylesine tartışma konusu olmazdı.
Balyoz Davası (artı Ergenekon ve Casusluk davaları) sayesinde savaş ve ihtilal olmadan, sadece yargı kullanılarak, dünya tarihinde hiçbir orduda yapılmayan ölçüde bir tasfiye gerçekleşti.
CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey’in, 2003’te (1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden 25 gün sonra) 26 Mart’ta Utah Üniversitesi’nde verdiği “Felaket ile Flört: Türkiye, Irak ve ABD” adlı konferansta, AKP lideriyle anlaşarak “Türk Ordusu’nu çok sıkı bir kafese kapattıklarını” söylediği basında yer almıştı. Balyoz ve diğer davalar ile gelinen süreçten sonra Barkey “kafese kapatma” yerine acaba hangi deyimi kullanacak?
1960 ve 1982 darbelerinden sonra yapılan yargılamalar (hatta 367 kararı ve R. Tayyip Erdoğan’ın okuduğu şiir sebebiyle mahkûm edilmesi) gibi, Balyoz Davası’nın da “hukuki değil, siyasi olduğu; alınan kararların konjonktürel olduğu yani zamanın ruhunu yansıttığı” konusunda genel bir kanaat var. Kamu vicdanında böyle bir algı oluşmasının ciddi gerekçeleri olduğunu kararları savunanlar da kabul ediyor.
*****
“365 muvazzaf ve emekli üst düzey subayın yargılandığı davada verilen kararın dayandırıldığı ‘suçlama belgelerinin’ sahte olduğu, savunma avukatlarınca tutulan ABD'li, Alman ve Türk uzmanlarca teyit edildiği” iddiasına karşı, Mahkeme bu belgelerin sahteliğini araştırma taleplerini reddetmiştir.
Savunma hakkının kısıtlandığına dair iddialar da son derece inandırıcı.
Oysaki suça delil teşkil eden “belgelerin üzerindeki son kayıt tarihleri 2002-2003 olarak görünse de, belgelerde ilk kez Microsoft Office 2007’de kullanılmaya başlayan bazı fontlar ve diğer özellikler kullanılmıştı. Dolayısıyla belgelerin bu yazılımın piyasaya çıktığı 2006 ortasından önce hazırlanmış olması mümkün değildi.” Belgelerde darbe hazırlığı yapıldığı söylenilen planların yapıldığı zaman kurulmamış şirketlerin ismi geçiyordu. Dahası birçok zanlı bu belgeleri hazırladıkları ya da darbe planlama toplantılarına katıldıkları iddia edilen tarihlerde ya Türkiye’nin dışında ya da yüzlerce kilometre uzakta olduklarını ispatladığı halde cezalandırıldı.
“İddianamedeki 1560 maddi hata ve 23 teknik bilirkişi raporuna rağmen hüküm verilmesi” ve CD belgelerinin sahteliğinin araştırılmaması Mahkeme kararının adil olmadığına dair kuvvetli bir kanaat oluşturmaktadır.
Benim açımdan “darbelerin önünü kesmek, vesayet rejimine son vermek gibi ulvi gayeler” için kullanılmış olsa bile, sahte belge üretilmesi ve adaletin yanıltılması en az darbeye teşebbüs suçu kadar ağır ve vahim bir suçtur. Hele ki bu sahte belgelere dayanarak ordunun üst kademesinde esaslı bir tasfiye operasyonu gerçekleştirilmiş ise.
TSK’nın darbe yapma geleneği vardır, bunlar da yapmıştır, darbeci anlayıştakilerin tasfiye edilmesi için sahte belgeler dâhil her türlü aracın kullanılması meşrudur” anlayışı kabul edilemez. Zira “Adalet devletin temelidir.” Adil olmayan yargılama ile devlet ebet müddet olamaz.
Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu’nun şu cümlelerine kimse itiraz etmez sanıyorum: “Eski dönem nasıl temizlenmeyi gerektiriyorsa, yeni dönem de hukuki ve temiz olmayı icap ettirir. Eğer varsa hukuk ihlallerini tartışmak ne darbecileri aklar, ne de darbenin varlığı bu ihlalleri meşrulaştırır.”
Mahkemenin belgelerin sahteliği konusunu araştırması ve sahte ise sahte belgeleri düzenleyenlerin bulunması gerekirdi.
*****
Davanın başlangıcında yazdığım (15 Mart 2011) bir yazımda şu hususa dikkat çekmiştim:
Mahir Kaynak "önümüzdeki günlerde bölgede bazı çatışmaların olması ve bunun bizi de etkilemesi söz konusuyken" yabancı devletlerin istihbarat teşkilatlarının, Türk Silahlı Kuvvetlerini zaafa uğratmak veya Türk siyasetini ve devlet yapısını şekillendirmek için, "provokasyonlar" yapmakta olabileceğine dikkat çekiyor.
Bu "provokasyonlar" Mahkemeyi yönlendirmek için, bazı gizli belgeleri tedarik etmek, sahteliği çok uzun sürede ayırt edilebilecek deliller üretmek, medya aracılığıyla psikolojik operasyonlar yapmak gibi uygulamalarla yürütülüyor olabilir.
Bu ifade kanaatimce, Mahkemenin uzmanlık alanına girmeyen, "istihbarat" alanına giren bu konuda yargının yanıltılabileceği ve hatta kullanılabileceği anlamına geliyor.
*****
Şimdi Mahkeme’nin kararından bu konuda yanıltılmış olabileceğini kabul etmediği anlaşılıyor. Bu hukuki açıdan da, siyasi açıdan da hatalı bir yaklaşım.
Zira ceza hukukunda sadece maddi gerçeğin, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillere dayanılarak tespiti yapıldıktan sonra suç varsa cezai hükümlerin uygulanması esastır. Bunun için “şüpheden sanık yararlanır.”
Kamuoyunda mahkemeler kullanılarak siyasi mülahazalarla tasfiye yapıldığı kanaati hâkim olursa bundan en çok iktidar zarar görür. Zira kamu vicdanı "adalet" duygusuyla programlanmıştır. Güçlünün yanında değil, mağdurun yanında olmak ister.
Üstelik Mahkemeleriniz Habur’da pişman olmadıklarını söyleyen PKK’lı teröristleri her türlü anlayışı gösterip serbest bırakırken, terörle mücadelede birer efsane olmuş komutanlar için “darbeye eksik teşebbüsten” verilen ağır mahkûmiyet kararlarının adil olduğuna kamu vicdanını inandırmanız güçleşir.
Hele hele Balyoz Davası’ndan 18 yıl hapse mahkûm olan MHP milletvekili E. Korgeneral Engin Alan’ın dava devam ederken söylediği “Apo bırakılmadan biz bırakılmayız. Genel af için biz rehineyiz” sözünün gerçek olduğuna kamuoyu inanırsa bundan iktidar çok zararlı çıkar.
Beyaz TV'de konuşan Rasim Ozan Kütahyalı, Engin Alan’ın sözünü doğruladı. “Yeni anayasanın tamamlanmasından sonra bir ‘genel affın çıkarılacağını’ ve bugün ceza alan bu askerlerin genel afla serbest bırakılacaklarını müjdeledi. Haberin ‘sağlam yerden’ olduğunu eklemeyi de ihmal etmedi.”
*****
Dileğim Yargıtay safhasında hukuki eksiklikler tespit edilir ve düzeltilir. Her ne kadar bu tutuklu olan ve haklarında 13-20 yıl hapse mahkûmiyet kararları verilen subayların ve sevenlerinin yaşadıklarını geri getirmez, bu kadronun ordudan tasfiye edilmesinin maliyetini eksiltmez ise de, adalete olan inancımıza biraz merhem olur.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.