Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

22May/120

BANU AVAR VE BİR TAKIM İNSANLAR – Ruhittin SÖNMEZ

BANU AVAR VE BİR TAKIM İNSANLAR - Ruhittin SÖNMEZ

Banu Avar’ı dinlerken içimden “küçük dev kadın” dedim. 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile tarihte yer etmiş olan Halide Edip (Adıvar) aklıma geldi. O’nun gibi usta bir hatip. O’nun gibi vatan sevdası ve milletine olan inancını haykıran ve bu inancı dinleyicilerine aşılayan bir dava kadını.

Kocaeli 4. Kitap Fuarı içinde onlarca konuşmacı halkla buluştu. Konuşmacılar arasında galiba en büyük dinleyici kitlesine Banu Avar hitap etti. Fuarın en büyük konferans salonunda dinleyici sandalyeleri tamamen dolduğu gibi, çok sayıda dinleyici de ayakta dinledi. Konuşma bitince ayakta alkışlanan Banu Avar’ın, kitaplarını imzalatmak isteyenler bir saatten fazla kuyrukta beklediler. Ben de dinlediklerimden aklımda kalanları sizlerle paylaşmak istedim.

Nutuk’ta Atatürk’ün “1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir>” diyen cümlesiyle başlayan Banu Avar Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumdaydı” dediği şartları anlattı. Her aileden en az bir şehidin verildiği, kadınların ya tarlada çalıştığı veya cepheye cephane taşıdığı günleri...

Aydınlarının ve subaylarının çoğu (İsmet İnönü bile), İngiliz himayesini veya Amerikan Mandası olmamızı tek kurtuluş görecek hale gelmiş, “büyük devletlerle baş etmek imkânsızdır” kanaatine varmıştı. Halk, (İngilizlerle işbirliği içinde olan) padişaha sadıktı.

Buna rağmen daha Mustafa Kemal ortaya çıkmadan önce, memleketin her tarafında “bir takım insanlar” toplanmaya başlamıştı. Bu “bir takım insanlar” toplumun her kesiminden ve farklı siyasi görüşten insanlardı. Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak gibi cemiyetlerde buluşan bu bir takım insanlar, bir liderin gökten inip kendilerini kurtarmasını beklemeden, direniş için harekete geçmişti. Ancak ne yapacaklarını ve nasıl yapacaklarını pek bilmiyorlardı.

“Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da millet hâkimiyetine dayalı, kayıtsız ve şartsız bağımsız bir Türk Devleti kurmak” şeklinde bir irade ve liderlik ortaya koyan Mustafa Kemal’in yanında yer almış TBMM’nin ilk heyetine bakınız. Sakalı, cüppesi ve sarığıyla hocalar, şeyhler, Türkçü’ler, solcular, Batı’da eğitim yapıp gelmiş bu kültürle yoğrulmuş genç aydınlar, ağalar, subaylar, yazarlar, şairler… Dünya görüşleri farklı, bu görüşleri tartışırken birbirlerine silah çekecek kadar birbirlerine kızan ama mevzubahis vatan ve bağımsızlık olunca bir yumruk olan insanlar.

“İşte bu ruh dünyada sadece Türk Milletinde olan bir haslet: Tamamen yok olma noktasına yaklaşırken şahlanan bir milli ruh ve müthiş bir mücadele azim ve yeteneği.”

“İşte bugün bu ruhu yok etmeye çalışıyorlar. 1940 lardan bu yana Türk Eğitim sistemini ABD Büyükelçiliği belirliyor. Okullarda Amerikan eğitiminden geçmiş öğretim üyeleri, Televizyonlar, 4+4+4 eğitim projeleri, 19 Mayıs ve diğer Milli Bayramların içini yani ruhunu boşaltarak kutlar gibi yapmak.. hep bu ruhu yok etmek için.”

Teslim antlaşması “Mondros mütarekesini bayram gibi kutlayan yöneticiler… Osmanlı’yı tasfiye eden antlaşmayı başarı olarak takdim eden dörtte üçü İngilizlerden maaş alan gazeteciler, yazarlar…” Nutuk’ta o günleri tasvir eden bölümlerden alıntılar yapan Avar, o günün şartları ile bugün arasında çok sayıda benzerliği ortaya koydu. Bugün de emperyalist devletlerin aynı hesaplar peşinde olduğunu, aynı metotlarla satın alınmış, beyinleri yıkanmış siyasilerle, sözde aydınları kullandığını anlattı.

Banu Avar, 70 bin Müslümanın öldürüldüğü Libya’da yaşananları tezgâhlayanların Suriye’de başka planlar uyguladığını anlattı. Bugün gerçekte Suriye’de yaşananların ABD propagandalarının anlattığının tersi olduğunu, çarpışmanın Esad’a bağlı devlet kuvvetleri ile ABD’nin satın aldığı El Kaide ve yine ABD kontrolündeki diğer unsurlar arasında olduğunu anlatan Avar, “Türkiye’nin Suriye politikası hem Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ve hem de Türkiye’nin başına iş açacak” dedi. Bu tezini de Dünya sermayesinin en büyük iki gücü Rotschild ve Rockefeller arasındaki rekabete ve “Rockefeller’in desteklediği Tayyip Erdoğan’a karşı, Rotschild grubunun “Türkiye Suriye’de terörist El-Kaide örgütüne yardım ediyor” gerekçesiyle aleyhe propaganda başlatmış olmasına dayandırdı.

Kısa bir açıklama: “Bugün serveti 3 trilyon doları aşan Rothschild hanedanlığı dünyanın en büyük ilk 10 bankasının 3 tanesine sahip. Dünya yeraltı zenginliklerinin yüzde 40ına da bu aile hükmediyor. Başta Yahudi George Soros gibi birçok para baronu Rothschild’lerin emri altında. Dünyadaki bütün savaşlarda bu grubun parmağı olduğu söylenir. Dillere destan bu servet ve itibarın gerisinde ise okyanusları dolduran kan, vahşet ve dünya savaşları var.”

“Rockefeller ailesi, Amerika'daki Yahudi lobisinin başını çeken bir ailedir. Finans ve para piyasası yanında petrolden endüstriye çok geniş bir alana yayılmış ve oldukça güçlü bir sermayenin sahibi olmuşlardır. Özellikle petrol alanında tam bir dev ve tröst haline gelmişlerdir ve Amerika'nın en önemli petrol şirketleri onların elindedir. Ortadoğu petrollerinin % 99'u yedi büyük petrol şirketinin kontrolü altındadır. Bu şirketlerin beşi Rockefeller ailesine aittir.

CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon'un her üçünün de birinci derecede David Rockefeller'in kontrolünde olduğu bu örgütlerle yakından ilgilenenlerin çoğunda oluşan yaygın bir kanaat. Rockefeller Vakfı Beyaz Saray'a strateji üreten bir tink tank kuruluşu gibi çalışmaktadır. Bu çalışmasının asıl amacı ise ABD'nin politikasına yön vermektir. Bu vakıf Türkiye'de yönetimde üst kademelere kadar gelmiş bazı kişilere de burs vermiştir.”

Dinlerarası diyalog” üzerine çok sayıda makale yazdığını belirten Banu Avar, Vatikan’da Kardinal’le görüşmesinde bu konuyu sorunca Kardinal’in verdiği cevabı da aktardı: “Ben istersem sizinle diyalog kurarım, siz benimle diyaloga giremezsiniz.”

“Türkiye’de 58.000 ev kilisenin faaliyette olduğunu, ev kiliselerin en yoğun olduğu illerin başında Kocaeli’nin geldiğine” işaret eden Banu Avar, “20 sene önce Batum’un büyük çoğunluğu Müslüman’dı, bugün Hıristiyan” diyerek tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekti.

“İşte şimdi Türkiye’nin madenlerinin, topraklarının, şirketlerinin, servetlerinin yabancılara satıldığı, bunların büyük bir başarı imiş gibi sunulduğu; dinimizin bozulduğu, milli ruhumuzun yok edilmeye çalışıldığı bu tarihi dönemeçte, bir takım insanların bir araya gelme zamanıdır.”

Avar, “bir takım insanları elif gibi dik durmaya, kıyama; rükuya eğilerek milleti ile eşit olmaya; sadece Hakk’ın huzurunda secde ile kula kul olmamaya” davet ediyor: “Oturduğumuz yerde kalmadan ev ev dolaşarak milletle buluşma ve gerçekleri anlatma zamanıdır. Mevcut siyasi partilerden bir medet ummaksızın, partilerüstü bir anlayışla her kesimden insanımızın kimliğine ve vatanına sahip çıkma zamanıdır. Yabancılardan maaş alan yazarlara, bilim adamlarına; her ay ABD Büyükelçiliğine rapor veren siyasetçilere inanmadan, sıradan insanlarımızın tavır koyma vaktidir.”

Banu Avar’ın tespitlerini abartılı veya aykırı bulanlar olabilir. Ancak bizi sarsacak Banu Avar’lara ihtiyacımız var. Görünen o ki, yaptığı TV programlarıyla “fincancı katırlarını ürküten”, “emperyalist güçlerle kahramanca mücadele eden” bu cesur gazeteci kadına hiçbir TV kanalında iş verilmemesi tesadüf değil… Ya “bir takım insanlar” bir araya gelirse…

Neler olmaz?

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.