Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

26Ara/230

OKULLARINI TERK EDEN ÜNİVERSİTELİLER – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

OKULLARINI TERK EDEN ÜNİVERSİTELİLER - Ruhittin SÖNMEZ

2021’de 338 bin 926, 2022’de 389 bin 564 öğrenci üniversiteleri terk etti. Bu veriyi Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) raporunda yer alan, “Mezunlar Hariç Üniversiteden Ayrılan Öğrenci Sayısı” tablosundan aldım.

Aynı rapora göre, 2021 ve 2022’de üniversiteyi bırakan öğrenci sayısı, ülkedeki 50 ilin nüfusunu geçerek, 728 bin oldu.

Raporda 2021’de 4231, 2022 yılında 10 bin 902 öğrencinin Kocaeli Üniversitesi’ni bıraktığı görülüyor.

Bu veriler üretildiğine göre… Plansızlık, kalitesizlik ve verimsizliği gösteren bu rakamların işaret ettiği gerçeklere uygun önlemler alınmış olması gerekirdi, değil mi?

2015 yılında 100 bin civarında başlayan üniversiteden ayrılan öğrenci sayısı her yıl gittikçe artmaya devam etmiş ve son üç yılda 340 bin - 390 bin arası rakamlara çıkmış. Demek ki bir tedbir alınmamış veya etkili olmamış.

Bu verilerin alt açılımlarını tahmin edebiliyoruz.

Üniversitelerin birçok bölümü, öğrencilerin mezun olduktan sonra bir iş bulmalarını ve insanca yaşamalarını sağlayacak bir ücret almalarını sağlayamıyor. Yine birçok bölümün mezunu kendilerini hayata hazırlayan bilgi ile teçhiz edilemediği için, işverenlerce eleman alımında tercih edilmiyor. Bunlar genellikle işsizler ordusuna katılmak üzere mezun oluyorlar.

Üniversiteyi okuyan öğrencilerden bir kısmı bu gerçeği mezun olmadan görüyor. Üstelik mezun oluncaya kadar kendilerine yapılan yatırımların (aile desteklerinin) boşa gideceğini fark ediyor. Fayda/ maliyet analizi yapınca birkaç yıl daha üniversitede öğrenci olmanın mantıksız olduğu kanaatine varıyorlar.

Üstelik son senelerde özellikle büyük şehirlerde hayat o kadar pahalandı ki birçok aile bunun altından kalkamıyor. Dünyada evlatlarına en fazla yatırım yapan ebeveynler Türk anne babalardır. Onlar da bu masraflara dayanamayıp çocuklarını geri çağırıyor.

Zaten bu yılki YKS’de büyükşehirlerdeki üniversiteleri tercih edenlerin sayısında azalma olmuştu. “Tercih sayısı İstanbul’da 798 bin, Ankara’da 320 bin, İzmir’de ise 214 bin gerilemişti. Üç büyük şehir dışında “üniversite şehri” olarak bilinen Eskişehir, Bursa, Antalya, Mersin, Sakarya, Samsun gibi kentleri tercih eden öğrenci sayısı ise 1 milyon 122 bin azalmıştı.”

Ortalama ücretin asgari ücret seviyesine yaklaştığı, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede bu olanlar sürpriz değil.

Aileleri açlıkla boğuşan, kendileri öğün atlayarak yaşamaya çalışan öğrencilerin, eğitim kalitesi yerlerde sürünen, iş kapısı aralama ümidi vermeyen okullardan ayrılması beklenen bir sonuçtur.

Ülkemiz açısından bu sonuçlar Eğitim Sistemimizin üniversite ayağının da iflas ettiğinin bir göstergesidir.

*********************************

KUANTUM TEORİSİNİ ANLAYAN MÜFTÜNÜN TEPKİSİ

Prof. Dr. İskender Öksüz zaman zaman, güncel siyasi tartışmaların dışına çıkıp, zihnimizi bilim felsefesine hazırlayan yazılar yazıyor.

Son yazısında şu bilgileri veriyor: “Newton kanunları, bizim algıladığımız, boyutların metre mertebesinde, ağırlıkların kilogram mertebesinde olduğu evrenimizde hâlâ geçerli. Hâlâ çalışıyor. İnşaat yaparken, uçak veya füze uçururken, gemi yüzdürürken hâlâ Newton’un denklemleriyle hesap yapıyoruz.

Fakat atomların evreninde, Newton’un kanunları çalışmıyor. O kâinatta kuantum mekaniği, kuantum teorisi işe yarıyor.

Bize göre düşünmesi bile zor büyüklükteki uzay dediğimiz evrende de Newton kanunları değil, Einstein’ın özel ve genel izafiyet teorileri geçerli.

Atomların evrenine mikro kâinat, galaksilerin evrenine makro kâinat diyoruz. Birinde geçen kanunlar diğerinde geçmiyor.”

Kuantum teorisinde bir elektronun aynı anda iki delikten geçtiği kabul ediliyordu. Bu deneyle de ispatlandı.

Dahası bir cisim aynı anda iki yerde birden bulunuyordu. Yetmez… Bir cisim aynı anda birçok yerde bulunuyor.

Başka? Biz maddeyi “uzayda bir yer kaplayan” diye başlayan bir tarife alışığız. Oysaki kuantum fiziği hiçbir parçacığın; yani elektronun, protonun, nötronun ve onların da yapısındaki temel parçacıkların hacim diye bir özelliği olmadığını söylüyor.

Bu tür açıklamalar ile çoklu evren veya paralel evren hipotezleri bizim için soyut ve anlaşılması zor konular. “Bir sınıflandırmaya göre, çoklu evreni meydana getiren evrenler birbirine bağlıdır ve belirli fizik ve matematik kuralları ile tanımlanmış tek bir sistemin parçasıdır. Bu modelde evrenlerin ortak bir kökeni olduğu ve birbirleri ile ilişkide oldukları varsayılır.”

Acaba ahiret, cennet ve cehennem gibi kavramlarını anlamak için “paralel evren hipotezi” bir açıklama aracı olabilir mi?

****

İ. Ü. Kimya Fakültesinde iken, 1975 yılında, “Teorik Kimya” dersimizde bu konuları anlatmaya çalışan profesörün bile kafasında bunları oturtmamış olduğunu hissetmiştim.

“Atom altı parçacıkların hem tanecik ve hem de dalga özelliği taşıdığını, kuantum sistemlerde ölçümde belirsizliğin olduğunu, bir atom altı parçacığa ait konum ve momentumunun, aynı anda aynı kesinlikle/hassasiyetle ölçülemeyeceğini” anlamak kolay değildi.  Hocamızın “sadece belli bir anda atom altı parçacığın şu konumda bulunma ihtimalinden bahsedilebileceğini” anlattığında yaşadığımız dünyaya dair bir sonuç çıkaramamıştım.

İşte Prof. Dr. İskender Öksüz bu durumu şöyle açıklıyor: “Bizim bütün “makul” lerimiz, ömür boyu başımızdan geçenlerden inşa ettiğimiz bir tümevarımdır. Fakat bizim gözlemlediğimiz dünyalar, var olan bütün dünyalar; ömrümüz de bütün zamanlar değil.”

Prof. Dr. İskender Öksüz 1970’lerde Diyanet’in teklifiyle il müftülerine kuantum fiziği eğitimi verip bu tür bilgileri anlatmış.

Eğitim sonunda, İstanbul İl Müftüsü şunları söylemiş: “Evladım, Allah senden razı olsun. Hep merak ederdim. Cennetin yedi kapısı var derler, sonra da Rıdvan cennetin kapısında bekler diye anlatırlar. Ben düşünürdüm, bir Rıdvan yedi kapıda birden nasıl bekliyor diye. Şimdi rahat ettim.”

Demek ki, mesela cenneti “erkeklere cinsel partner olarak her ilişkiden sonra yeniden bakire haline gelecek hurilerin verileceği yer” gibi dünyevi istek ve heveslerin gözlüğüyle tasavvur etmek doğru değil.

Dinin temel kavramlarına bile bilimin ışığında açıklamalar yapabilirsek, önce “dindar” olanların kafası rahat edecek.

25.12.2023

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.