DEMİREL, ÖZAL VE ERDOĞAN’LI YILLARDA DIŞ BORÇLAR SORUNU – Ruhittin SÖNMEZ
DEMİREL, ÖZAL VE ERDOĞAN’LI YILLARDA DIŞ BORÇLAR SORUNU - Ruhittin SÖNMEZ
1950’li yılların ekonomik sorunlarının günümüzdekilerin bir kuluçka dönemi gibi veya benzeri olduğunu söyleyebiliriz.
Demokrat Parti döneminden sonra da Süleyman Demirel’li, Turgut Özal’lı ve koalisyonlu yıllarda da Türkiye ekonomisi dış ticaret açığı veren, bunu turizm gelirleriyle de kapatamayan ve cari açık hastalığına sahip bir yapıdadır.
Bu hastalıklı yapı son 22 yılda Recep Tayyip Erdoğan’ın tek yetkili olduğu AKP hükümetleri döneminde de artarak devam etti.
Cari açık sürekli dış borçla kapatılmaya çalışıldı ve her on yılda bir yaşanan ekonomik krizlerle ekonomik dengelerde sancılı düzeltmeler yapılmak zorunda kalındı.
Bu dönemlerde bir dizi ekonomik ve mali yardım karşılığı, Türkiye kendisine dayatılan önlemleri hayata geçirmek zorunda kaldı.
****
DEMİREL, ÖZAL VE KOALİSYONLU YILLAR
1960 ihtilalinden sonra da dış borçlanma politikasının Demokrat Parti dönemine benzer şekilde devam ettiği görülür. Çünkü 1960’tan önce dış borçlanmayı gerektiren sebepler, 1960’tan sonra da var olmuştur.
Ancak bu dönemde planlı kalkınma esas alındığı için daha düşük faizli, ödemesiz dönemleri olan ve daha uzun vadeli borçlar alınabildi.
1970- 1980 arası ülke ekonomisinde ve dünyada meydana gelen krizler ve dalgalanmalar Türkiye’yi olumsuz etkiledi. Yaşanan petrol şokları, Kıbrıs Barış Harekâtı, siyasal istikrarsızlıklar dış finansman ihtiyacını artırdı.
1970 yılında yapılan devalüasyonla 1 dolar 9 TL iken 15 TL’ye yükseltildi. 1978’de yapılan devalüasyonla da 1 dolar önce 25 TL’ye sonra 35 TL’ye çıkarıldı. Bu dönemde ödemeler bilançosu açıkları sürekli dış borçlarla kapatılmaya çalışıldı.
****
24 Ocak 1980’de “Ekonomik Önlemler Paketi” ile ithal ikameci politikalar yerine ihracata dayalı bir büyüme politikasına geçildi.
Bu değişimin mimarları Başbakan Süleyman Demirel ve Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal’dı. 1980 darbesiyle Demirel siyasi yasaklı, Özal ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı oldu.
Olağan şartlarda kamu harcamalarının sınırlandırılması, ücretlerin düşürülmesi, serbest döviz kuru gibi son derece sert olan ekonomik tedbirleri uygulamaya koyabilmek çok zordu. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra gelen askerî yönetimin bu kararları benimsemesi ve ekonominin başına Turgut Özal’ı getirmesi kararları uygulamayı mümkün kıldı.
Daha sonra Turgut Özal Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı, Demirel ise 9. Cumhurbaşkanı olacaklardı.
24 Ocak kararları ile 1980 öncesi dönemde uygulanan ithal ikameci büyüme stratejisi terk edildi. Dışa açık büyüme stratejisi ile verimlilikte artış sağlamak ve rekabet gücünü artırmak amaçlandı.
İhracat, turizm ve işçi dövizi girişi teşvik edildi. Tüm bu politikalar ve dış borç ödemelerinin aksatılmadan yapılması dış borçlanma imkanlarını arttırdı. 1980’li yıllarda borç stoku artmaya devam etmesine rağmen Türkiye dış borç ödemelerini aksatmadan ödeyebildi.
****
Türkiye’nin dış borçları 1990’lı yıllarda da artmaya devam etti. Borcun borçla ödendiği bir süreç yaşandı. Çünkü dış borç sorununun temelinde yurtiçi tasarruf yetersizliği yatmaktadır ve bu yetersizlik bu dönemde de giderilememiştir.
1994’ten itibaren dış borç bulma imkânı azalınca IMF ile yapılan standby anlaşmaları ile ekonomi yönetilmeye çalışıldı. IMF ile son yapılmış 19. standby anlaşması 2005-2008 yıllarını kapsamıştır.
Yani 2002’de iktidar olan AKP ilk 6 yılında IMF programlarıyla ekonomiyi yönetti. Sonraki yıllarda kendi dünya görüşüne uygun politikalar izledi.
***********************************
R. T. ERDOĞAN’LI YILLARDA DIŞ BORÇLAR
Ak Parti’yi iktidara getiren temel sebep 2001 ekonomik kriziydi. Türkiye müzmin cari açık sorununu çözemediği için bir defa daha ekonomik krize düştü. İktidarda DSP+MHP+ANAP koalisyonuyla kurulan 57. Cumhuriyet hükümeti vardı. Bülent Ecevit Başbakan, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz Başbakan Yardımcıları idi.
“2001 krizi aslında 2000 Kasım ayında başlayan ama geçmiş on yıldaki birikimi içeren bir finansal kriz olarak çıktı.”
“İktidarda üç partili bir koalisyon hükümeti vardı. Bütçe açığı, enflasyon ve faizler çok yüksekti. Cari açık Türkiye gibi ülkeler için makul sayılabilecek bir düzeydeydi. Kamu kesimi borç yükü yüksek, özel kesim borç yükü düşüktü. Bankacılık kesiminin batık kredi oranı yüksekti. Bunlara ek olarak Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye miktarı düşük, TL’nin değer kaybı hızlıydı. İnsanların TL’ye güveni sarsılmış, para ikamesi (dolarizasyon) çok yüksek düzeylere çıkmış, yabancı para mevduatın toplam mevduat içindeki payı yüzde 57 oranına ulaşmıştı.”
Türkiye 2001’de krize girdikten sonra ABD’den Kemal Derviş’i davet etti. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı yapılan Kemal Derviş IMF ile ortak bir ekonomi programı uygulamaya girişti. “IMF’den çok yüksek maddi imkân sağlandı. IMF ile program yapılması dünya finans çevrelerine güven verdi. Uygulanan program bankacılık kesimini yeniden yapılandırma, büyümeyi destekleme, kamu açıklarını ve enflasyonu düşürme üzerine kuruluydu. 2008 yılının Mayıs ayına kadar devam etti.” (Mahfi Eğilmez)
AKP iktidara geldiğinde acı reçete büyük ölçüde uygulanmış, ekonomide dengeler oturmuştu. O yıllarda dünyada inanılmaz “likidite bolluğu” yani bol para vardı. “Türkiye’ye tarihi boyunca girmediği kadar doğrudan yabancı sermaye yatırımları girmeye başladı, piyasada ortaya çıkan döviz bolluğu TL’nin değerlenmesine ve TL’ye olan güvenin yeniden kurulmasına yol açtı.”
“2008 yılının ortasında ABD’den başlayarak yayılan küresel kriz Türkiye’nin IMF ile ortak programını bitirdiği yıla denk geldi. Yapısal reformlara devam etmeyen ve Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerini eski hızıyla yürütmeyi bırakan Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişi giderek azaldı.”
Türkiye’nin 2008 yılında başlayan ve 2013’ten bu yana kendini her yıl daha da hissettirecek şekilde ekonomik göstergeleri bozuldu. Ülkeyi yaklaşık 22 senedir yöneten Ak Parti iktidarının ülkenin müzmin sorunlarına çare bulamadığı görülüyor.
Ak Parti dönemini değerlendirmeye devam edeceğiz.
13 Kasım 2023
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.