Din ve Dindarlık – Fahri SAĞLIK
Din ve Dindarlık - Fahri SAĞLIK
Din ile onun insan hayatına yansımalarını ifade eden dindarlık farklı mefhumlardır. Din, insanın Allah’la, hemcinsleriyle ve diğer varlıkla ilişkilerini düzenleyen ilahi kurallar / öğretiler / değerler manzumesidir. Dindarlık ise, bu kuralların insanlar tarafından anlaşılan ve bireysel / toplumsal hayata taşınan ve yaşanan yönüdür. İnancımız göre din, salt hakikattir. Dindarlık ise bu hakikatin beşer aynasında yansımasıdır.
Dindarlığın içinde insanın zihinsel, duygusal ve kültürel katkıları ve etkileri söz konusudur. Psikolojik, sosyolojik ve kültürel etkenlerle beraber yanlış anlama, eksik uygulama, yöntem problemi gibi bil ilave edildiğinde din ile dindarlığın arasındaki farklar daha iyi anlaşılır.
Dinî hayatın, dindarlığın görülen ve görülmeyen yüzü vardır. Camiler, mabetler, simgeler, semboller, kıyafetler, dinin görünen, şeklî ve maddî boyutlarıdır. Dinin maddî tezahürleri camilerde namaz kılanların sayıları ile kısmen ölçülebilir. Kılınan namazın huşu içinde edası ve insanları hayâsızlık ve kötülükten uzak tutmasını tam olarak ölçmek çok zordur. Allah katında asıl dindarlık bu son kısım ile değerlendirilmektedir.
Dindarlığın pek çok boyutunu anket ve araştırmalarla tam olarak tespit etmek mümkün değildir. Dindarlığın aslî / manevî boyutu, dinin, inancın ve dindarlığın özü ve en önemli yönüdür. Maneviyat, ne kadar bilimsel olursa olsun hiçbir anketle, hiçbir araştırma ile kesin olarak tespit edilemez. Dinin olmazsa olmaz ilkesi, bütün ibadetlerin temeli ve her türlü söz ve davranışın özü ve ruhu, ihlas, içtenlik ve samimiyettir. İhlas ve samimiyet, Allah’ın sevgisine ve rızasına nail olmayı her şeyin üstünde tutmaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde “Din, samimiyettir.” buyurmuş; Allah’a, peygambere, Kur’an’a, meşru kamu düzenine ve bütün Müslümanlara karşı samimi olmayı dinin tanımı olarak belirlemiştir. İhlas ve samimiyetin terazisi ise sadece Allah’ın nezdindedir.
İnsanların kalbini yararak görme yetkisi hiç kimseye verilmemiştir. Ancak sıklıkla rastlandığı gibi bilgi, sağlam bir iman, amel ve ahlâk olmadan “Kalbim temizdir” söylemi ile samimiyet iddiası, kuru bir ifadeden öteye geçmez. Dindarlıkta en önemli unsur, maneviyatın derin bir şekilde hissedilmesi ve gündelik hayatta tutum ve davranış haline dönüştürülmesidir.>
İhlaslı ve samimi dindarlığın süreklilik kazanması, sergilenen tutum ve davranışların sahih bilgiye dayanmasıyla mümkün olur. Dindarlığın nitelikli olması, takva temelinde gerçekleştirilmesi ve güzelleşmesi ancak sahih bir bilgiyle sağlanabilir. Bilinçli olarak gerçekleştirilmeyen veya eksik ya da yanlış bilgiye dayanan bir dindarlık, İslam’ın kabul ettiği bir dindarlık biçimi değildir. İslam, dinin bilinçli ve güzel bir biçimde yaşanmasını ister. Ayrıca gerçek anlamda dindarlık için bilginin yanında bilgiyi doğru kullanma, farkındalık, estetik, incelik ve yücelik de gereklidir.
Araştırmalarla tespit edilemeyecek bir boyut da dindarlığın duygu boyutudur. Bu boyut, bağlanma, dayanma, güvenme, sığınma, sevme, ümitlenme gibi duygusal süreçleri içerir. Dindarlığa yön veren duygulardır. Duyguların sahih dini bilgilerle yönlendirilmesi gerekir. İbadet hayatı ile zenginleşmeden, gönül terbiyesinden geçmeden ve duygular terbiye edilmeden gerçek anlamda dindarlık mümkün değildir. Dindarlıkta asıl olan bilgi ile beraber bağlılık ve teslimiyettir. Dindarlığın duygusal boyutları sadece bağlanma ve teslim olmakla sınırlı değildir. Allah’ı ve peygamberi sevmek, ibadetlerde ihlas, niyette samimiyet, fedakârlık, korku ve ümit gibi dinin temelini oluşturan duygular dindarlığın tamamlayıcılarıdır. Nitekim bu duygular insanların dinî hayatında o kadar etkilidir ki insan normal olarak hangi duyguları daha fazla beslemiş ve geliştirmişse dindarlıkta o duyguların belirtileriyle kendini gösterir. Eğer bir insan duygu dünyasında ilahi sevgiyi geliştirmişse sevecen, sevimli dindar, içtenliği ve samimiyeti geliştirmişse samimi dindar, fedakârlığı geliştirmişse fedakâr dindar, ümidi içinde yeşertmişse ümit var dindar, saldırganlığı geliştirmişse saldırgan dindar, kin ve nefreti geliştirmişse kindar dindar olur. Duygusal düzeyde duygularımıza zarafet, letafet ve nezaket kazandırmayan bir iman, soğuk, kuru, etkisiz, güçsüz ve donuk bir dindarlık meydana getirir. Kuru, duygusuz, korkusuz, ümitsiz, merhametsiz, kibirli, kaba dindarlık gösterisi ise Allah nezdinde hiçbir değer ifade etmez.
Dindarlığın ahlâkî boyutu, iman esaslarının ve ibadetlerin insanda gerçekleştirmek istediği nihai gayedir. Bu da ancak sahih bilgiye dayalı ahlâk eksenli bir dindarlık anlayışıyla mümkün olur. Dindarlık bilgi ve ahlâka dayanarak sağlam bir zemine oturur. Dindar toplum, düşünce ve davranışlarında din, iman ve ahlâkı bir bütün olarak yaşayan toplumdur.
Gerçek dindarlık, sadık iman ve ihlaslı bir ibadetle birlikte anne-babaya iyilikle muamele etmek, akraba, yoksul ve kimsesizlere yardımda bulunmak, yakın ve uzak komşuyu gözetmek, cana kıymamak, zinaya yaklaşmamak, içki içmemek, hayâsızlık yapmamak, yetimlerin mallarına el uzatmamak, verilen sözde durmak, ölçü ve tartıda hile yapmamak, rüşvet alıp vermemek, kul ve kamu hakkına riayet etmek, diğer canlılara, tabiata ve çevreye zarar vermemek gibi dinin bireysel ve toplumsal hayatta dönük emir ve yasaklarına uyma konusunda ortaya çıkar. Gerek küresel ölçekte gerekse ülkeler bazında son yıllarda yapılan dindarlık araştırmalarında yöneltilen sorulara bakıldığında dindarlığın ahlâkî boyutunun göz önünde bulundurulmadığı görülür.
Özetle dindarlık, dini kale alan bir yaşam biçimini ifade eden bir kavramdır.
Yaratıcıya, kendimize, bütün insanlara ve bütün evrene karşı dürüst, âdil, ahlâklı ve samimi olmaktır.
Dindarlığın en temel ilkesi içtenlik ve samimiyettir. Sanal, görsel ve gösterişçi dindarlık gerçek dindarlık değildir.
Dindarlık, Yaratıcıya saygılı, mahlûkata şefkatli ve merhametli olmaktır.
Dindarlık, tevazudur, muhabbettir; kibir ve husumetten uzak durmaktır.
Dindarlık, başkasını aşağı, hor, hakir görmek değildir.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.