Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

1Eki/230

İman ve İstikamet – Fahri SAĞLIK

fahri sağlıkİman ve İstikamet - Fahri SAĞLIK

Diyanet İşleri Başkanlığımız her yıl toplumda farkındalık oluşturması gayesiyle “Mevlid-i Nebi” haftasını bir tema çerçevesinde işliyor. Bu yılki tema “Peygamberimiz, İman ve İstikamet” olarak belirlenmiştir. Ben de bu yazımda bu tema üzerinde özet bilgiler sunmak istiyorum.

İmam ve istikamet Kur’an’ı Kerimin en temel kavramlarından ikisidir. İslam âlimlerinin üzerinde ittifak ettiği anlama göre iman sözlükte, “tasdik, yani, doğrulamak, bir sözün doruluğunu onaylamaktır.” İmanı tasdik kavramı ile tanımlayanlar, daha sonra bu tanıma kalbi de ekleyerek, “iman kalp ile tasdiktir” demişlerdir. Bunun sebebi sadece dil ile tasdikin ( ikrarın ) yetmeyeceğini vurgulamaktır. Çünkü kalbin inkârı söz konusu olduğunda dilin ikrarının gerçek bir iman olmayacağı ortadadır. Kelam âlimleri imanı şöyle tanımlamışlardır; “İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve hayır ve şerriyle kaderin hepsine inanmandır.”

İman her şeyin başıdır. Onsuz insanın hiçbir değeri yoktur. Merhum Mehmet Akif Ersoy konuyu bir beyitte özetlemiş.

İmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür...

İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür!

İman, her türlü batıl düşünce ve anlayıştan kalbi arındırarak, samimiyetle sadece yüce Allah’ı İlah, Rab, ve Ma’bud kabul etmek, korunması istenen maddi ve manevi tüm değerlere emanet bilinciyle sahip çıkmak, ahdimize sahip çıkmaktır. İman, insana yaratılış gayesini ve sorumluluklarını hatırlatan, kimlik kazandıran ve onu özgürleştiren büyük bir nimettir.

İstikamet ise, imanın gereklerini yaparak dosdoğru bir hayat sürmektir. İstikamet Kur’an ve sünnet ilkeleri doğrultusunda asil bir duruş sergilemektir. Bu yönüyle kuşatıcı bir kavram olan istikamet, imanla yüce Allah’ın emniyetine sığınmak, imanı ibadete ve güzel ahlaka dönüştürmek, fıtrata uygun olmayan ve insanı yaratılış gayesinden uzaklaştıran her türlü söz ve davranışı terk etmek anlamını içermektedir.

İman ve istikamet hususunda müminler için en güzel örnek, hiç şüphesiz Peygamber efendimizdir. Yüce Allah, inanç, ibadet ve ahlakta istikametin yolunu göstermek için rahmetinin bir tecellisi olarak O’nu insanlığa rehberler olarak seçip göndermiş, sırat-ı müstakimin (istikamet üzere dosdoğru olan yol)ve güzel ahlakın gerektirdiği davranışları O’nun şahsında insanlığa öğretmiştir. Bu hakikat, Kur’an-ı Kerim’de “(Ey Muhammed) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere gönderilenlerdensin.”  (Yasin, 36/ 2,3,4.) ayetiyle açıkça beyan edilmiştir. Resul-i Ekrem (s.a.s) de “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın Kitabı; yolların en doğrusu ise Muhammed’in yoludur.” hadis-i şerifiyle iman ve istikamet üzere yürünecek yolun kılavuzluğunu yapacak iki temel ölçüye dikkat çekmiştir. Bu bakımdan iman ve istikametin gereği, vahyin rehberliğinde ve Hz. Muhammed’in örnekliğinde bir hayat yaşamaktır. Vahyi yaşanan bir hayata dönüştüren Resul-i Ekrem gibi doğru, dürüst ve güvenilir olmaktır. Özü sözü bir, dosdoğru, dengeli, kararlı ve dürüstçe bir hayatı tercih edip yaşamaktır. Kısacası Hz. Muhammed’in ahlakıyla ahlaklanmak, onun açtığı yolda yürümektir. Zira “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyuran Resul-i Ekrem’in (s.a.s.) hayatı, her yönüyle en güzel örnektir.

Ne var ki bugün inancın itibarsızlaştırıldığı, istikametin örselendiği ve dünyevi menfaatleri yegâne hedef kılan yaklaşımların teşvik edildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu çağın öne çıkardığı bireyselliğin ve bencilliğin insanlığı sürüklediği sonu gelmez arzu, istek ve ihtiraslar, imanı ve istikameti örseleyen başlıca yönelişler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada yapılması gereken, bizleri zaafa sürükleyen etkenlere karşı iman bilincimizi güçlendirmek ve yüce Allah’la doğrudan ve güvenli bir bağlılığı her daim diri tutmaktır. Namazlarımızın her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresinde geçen hidayet ve istikamet talebi, dünyanın oyalama ve aldatmalarına karşı çok etkili bir duadır. Bu duayı engin bir tefekkürle yapmalıyız.

Tanınmış mutasavvıflardan Ebu Ali el-Cuzcani şöyle der: “Keramet derdine düşme, istikamet sahibi olmaya çalış; çünkü nefsin seni keramet talebine zorlarken Rabbin senden istikamet beklemektedir.” ( S. Uludağ-M. Çağrıcı, İstikamet, DİA, XXIII, 348-349)

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emri, yalnızca Peygamberimize değildir. Emir, ona ve onunla beraber olanlaradır. Aslında ayet, onunla beraber olmanın da yolunu bize öğretmektedir. Dünya ve ahirette Peygamberimizle beraber olabilmek için onun gibi dosdoğru olmak gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim, iman ve istikamet arasında sıkı bir ilişki kurmaktadır. İman edenlerin istikamet üzere olmalarını, istikamet üzere olanların da imanlarını artırmalarını ister. İslam’a göre iman ve istikametin ölçüsü Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin sünnetidir. Bu iki kaynağa uygun olarak yaşayanlar, Allah’ın rızasını kazanır, dünya ve ahirette mutlu olurlar.

İmanda, ibadette istikamet, her türlü riya ve gösterişten arınarak yalnızca Allah’a kulluk etmek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Yüce Allah’ın rızasına engel olacak kötülüklerden uzak durmaktır. İstikamet, İslam fıtratı üzerinde sapmadan ilerleme yolunun adıdır. İstikamet, inandıklarımızı hayat tarzına çevirmenin, iman ederek söz verdiğimiz şeyleri yerine getirmenin adıdır. Hz. Peygamber, daima istikamet üzere bir hayat yaşayarak Müslümanlara örnek olmuştur. Onun hayatı, Müslümanlara inanç, ibadet ve ahlaki değerler açısından mükemmel bir örneklik sunmaktadır. Kendisine İslam’ı soran sahabeye, “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!” hadisiyle karşılık veren Peygamberimizin iman ile istikameti birlikte anması, bu iki kavram arasındaki ilişkiye işaret eder.

Kur’an-ı Kerim, sevgili Peygamberimiz ve İslam âlimlerinin açıklamalarından anlaşıldığı üzere, müstakim (doğru, doğruluktan şaşmayan) bir insan olmanın yolu hayatımızın merkezine iman ve istikameti yerleştirmektir. Bunun için üç aşamalı bir gayret gerekir. Önce kalbin, sonra dilin sonra da azaların müstakim olmasını sağlamak. Kalbimizin şirk, küfür ve nifak gibi inançla ilgili; kibir, gurur, riya, haset gibi davranışlarla ilgili hususlarda dosdoğru olması elzemdir. Kalbimizin müstakim olması, yasaklananları terk etmek, emredilenleri yapmakla mümkündür. İbadetleri ihlasla yapmak, yüce Allah’a tevekkül etmek, O’nun buyruklarına uymak, kalbi dosdoğru yapar. Dilimiz de yalandan, gıybetten, iftiradan, kötü sözlerden uzak durdukça istikamet üzere olur.

Hayatımızı şekillendiren ve merkez noktasını oluşturan kalbimiz, dilimiz ve organlarımız istikamet üzere olurlarsa Allah’ın sevdiği bir kul, Peygamberimizin izinden giden bir mümin oluruz.

Mevlid-i Nebi Haftanız ile Camiler ve Din Görevlileri Haftanızı tebrik eder, Hz. Âdem’den başlayarak ilahi vahyi bizlere ileten bütün Peygamberlere, özellikle Peygamberler silsilesinin son halkası Hz. Muhammed’e, O’nun âl ve ashabına salat ve selam ediyorum.

Din görevlilerimizin Camiler ve Din Görevlileri Haftalarını tebrik ediyor, hayatta olanlara sağlık ve afiyetler, dar-ı bekaya irtihal eden hocalarımıza yüce Allah’tan rahmet ve mağfiret niyaz ediyor, yüce milletimiz, gönül coğrafyamız ve bütün Müslümanlar için Mevlid Kandilinin huzur, barış, bereket ve selamete vesile olmasını diliyorum.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.