Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

13Mar/120

ABANT PLATFORMU CİDDİYE ALINMALI MI? -Ruhittin Sönmez

ABANT PLATFORMU CİDDİYE ALINMALI MI?

Abant Platformu” Gülen Cemaatinin organizasyonu olan bir çalışma grubu. Platform “Yeni Anayasa'nın Çerçevesi” başlıklı toplantı yaptı. Toplantının açış konuşmasını da TBMM Başkanı Cemil Çiçek “3 günlük çalışmanın Meclis için yol gösterici olacağını” söyledi.

Genel olarak bu tür çalışmaları saygıyla karşılıyorum. Abant Platformu’na katılan kişilerin ve grup olarak şimdiye kadar yaptığı toplantılarda açıkladığı görüşlerin çoğuna katılmadığım halde, konuların demokratik bir olgunlukla tartışılmasına peşin bir hüsnü zan hatta safça yaklaşım içinde oldum. Bu çapta platformların muhalefet kanadında da olmaması veya en azından bu kadar ses çıkaramamasının bir eksiklik olduğu düşüncesine kapıldığım bile oldu.

İlk defa bu Pazar günü, Abant Toplantısını naklen yayınlayan bir TV kanalından sonuç bildirisi için yapılan tartışmaları ve oylamaları izledim. Maalesef büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim.

Anladım ki Abant Platformu ve toplantıları kamuoyunda hak ettiğinden fazla yer almakta. Buna rağmen yazmamın sebebi katılımcıları ciddiye almasam da Cemaati önemsediğimdendir.

Dinlediğim kısımda 'Ana Dilde Eğitim, Üniter Devlet- Özerklik Dengesinde Yerel Yönetimler, İnanç Özgürlüğü, Diyanet ve Din Dersleri, Yeni Anayasa’da Cumhurbaşkanının Konumu' konuları konuşuldu.

A- Toplantıya katılanlarla ve usulle ilgili tespitlerim:

Ø Sadece mevcut sistemin tamamen yanlış olduğu, sistemi tersine çevirerek doğruyu bulabileceği peşin hükmüyle işe başlayan kişiler bir araya gelmişti. Bir yanda inandığı temel değerleri cemaat içinde koruma gayretindeki birkaç safdil aydın. Diğer tarafta bunların “diyalog” ve “uzlaşma” mecburiyetinde olduklarını hissettikleri kendi inanç değerlerinden çok farklı dünya görüşünde olanlar… Eski sosyalist neo-liberaller, Soros Vakfından beslenenler, ayrılıkçı Kürt destekçileri ve Alevi, Ermeni ve diğer grupların etnisite ve dini kimlik üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlık anlayışını yıkmaya çalışanlar… İslami kimliğinin önde geldiğini düşündüklerimizin diğerleri karşısında düştükleri eziklik ve acziyet ilginçti.

Ø Toplantının yönetimi ve oylama tarzı çok ilkeldi. Prof. Dr. Eser Karakaş öğrencilerinden oluşan bir gruba davranır gibi, hatta daha da ötesi emrivakilerle teklif edilen metne ya son şeklini veriyor ya da gruba sorar gibi yapıp, “şu maddeyi kabul edelim, şunu çıkaralım” diyerek yönlendiriyordu.

Ø Bütün yönlendirmelere rağmen bazı konularda (Cumhurbaşkanını halkın seçmesi ile TBMM’de nitelikli çoğunlukla seçilmesi gibi) neredeyse zıt fikirlerin alternatif olarak sunulması da tuhaftı. Bu seçenekler zaten bilinmektedir. Siz tercih belirtemiyorsanız alternatif teklifler sunmanın bir âlemi olmasa gerektir.

Ø Teklif edilen Anayasa maddelerinden biri şu idi: <I style="mso-bidi-font-style: normal">“</I><I style="mso-bidi-font-style: normal">Türkiye’nin idari yapısı, yerinden yönetim (adem-i merkeziyet) esasına dayanır. Yerel yönetimler üzerindeki</I><I style="mso-bidi-font-style: normal"> her türlü idari vesayet kaldırılmalıdır. Resmi dil mecburi olmak kaydı ile kamusal iletişimde farklı dillerin kullanılması serbesttir.</I><I style="mso-bidi-font-style: normal">”</I>

Kanaatimce bu madde Türkiye’yi federasyona ve daha sonra bölünmeye götürecek bir anayasal altyapı oluşturacaktır.

Katılımcıların bu maddeyi ve alternatif iki şıkkı oylarken konuşmalarından anlaşıldı ki, “Yerel yönetimlerin üzerindeki idari vesayet yetkisi” kavramını madde taslağını hazırlayan Anayasa Hukukçusu bilim adamı dışında kimse anlamamış, Mümtazer Türköne gibi bazıları da yanlış anlamıştı. Buna rağmen Prof. Dr. Eser Karakaş tarafından, yazılan metne “yaşamsal itiraz olmaması sebebiyle”, kabul edildiği açıklanıverdi.

Sadece bu olay bile, uzmanların uzun tartışmalarla netleştirebileceği konuları, konu ile ilgili kavramlara yabancı (uzman olmayan) ama “her konuda fikir sahibi aydınların” bir günlük tartışma ile Anayasa maddesi teklif etmesinin ne kadar yanlış olduğunu gösterdi. İnşallah TBMM’de böyle yapılmaz ve bu heyetin görüşleri ciddiye alınmaz.

B- Mutabık kalınan konulardan bazıları şunlar:

v <I style="mso-bidi-font-style: normal">“Anayasa’nın dibacesinde, İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan onuruna saygı dışında herhangi bir ifade yer almamalı.”</I> Yani Türk, Atatürk ve Atatürk milliyetçiliği vurgusu kaldırılsın isteniyor.

v Katılımcılar Anayasa’da Türk ve Türklük kavramının kaldırılması, yerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramının konulmasında mutabık kaldı. Böylece bir yabancı size milliyetinizi sorduğunda (İngiliz, Alman veya Japon’lara benzer şekilde “Türk’üm” diyemeyecek, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” diyeceksiniz.

v Katılımcılar “Ana dilde eğitim” hakkı olsun fikrinde mutabık kaldı. Böylece Kürtçe ve diğer bölgesel dillerde eğitimin yapıldığı çok dilli bir Türkiye isteniyor.

v Diyanet’in aynen kalması ile tamamen kaldırılması arasında farklı görüşler karara bağlanamadı. Ancak diğer inançların da örgütlenmesi, vakıflar kurmasının önündeki engellerin kaldırılması hatta bu inançlara pozitif ayrımcılık yaparak devletin mali imkân ve kaynaklar sağlayarak destek olması konusunda da mutabık kaldılar. (Sünni Müslüman kimlikli bir Cemaat için bu teklif ilginç olsa gerek.)

v Din dersleri konusunda da “Din Kültürü ve Ahlak Dersleri”nin zorunlu veya seçmeli olmasında mutabık kalınamadı. Ancak Din Eğitimi Derslerinin (yani İslami itikat ve ameller hakkında bilgilerin verildiği derslerin) zorunlu olmaması ancak seçmeli ders olarak okutabileceği kabul edildi. Bir kısım katılan da din dersi konusunun Anayasa’da hiç yer almamasını savundu.

Türkçeyi ve Türk adını dünyaya yaymakla övünen Sünni Müslüman bir Cemaatin mensupları, bu teklifleri izahta ve savunmakta güçlük çekeceklerdir.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.