Mehmet Akif Ersoy’u tanıyor muyuz? – Mustafa KÜPÇÜ
Mehmet Akif Ersoy’u tanıyor muyuz? – Mustafa KÜPÇÜ
Bu dünyadan ve bu ülke topraklarından Mehmet Akif Ersoy adında bir bilge insan geldi geçti.
Her canlı, uzayın sonsuz boşluğunda “Dünya” dediğimiz yaşam ortamından gelip geçiyor. Pek çok insan daha yaşarken unutuluyor!
Bedensel olarak yaşamı sonlandığında da geride hiçbir izi, adı sanı kalmıyor!
Ama kimileri de, yaşarken “ürettikleri” ve insanlığa bıraktığı değerleriyle “ölümsüzlük” onurunu taşıyor.
İşte, bugün (27 Aralık) bedensel olarak aramızdan ayrılışının yıldönümünde bu onuru taşıyan Mehmet Akif Ersoy’u anıyoruz.
Çoğumuz, O’nu “İstiklal Marşımızın yazarı” olarak tanıyor. Ama,biliyoruz ki;
O’nu hiç tanımayan o kadar çok insanımız var!
Daha da kötüsü;
“tanıdığını sanıp tanımayan” da çok!
O’nun eserlerini kaç insanımız okumuş ve etkilenebilmiştir?
O’nun insana, dünyaya ve inançlara bakışını kaç kişi gerçek anlamıyla anlayabilmiştir?
Henüz 12 yaşımdaydım ve ilk kez kalın ciltli bir kitap hediyesi aldım.
“SAFAHAT” adını taşıyordu. Yazan; Mehmet Akif Ersoy’du.
“İstiklal Marşımızın yazarı” olarak tanıyordum.
Okumaya çalıştım, sıkıldım!
Anlamadığım, anlayamadığım için kendime kızdım.
Aklımdan, algılama yeteneğimden şüphe ettim!
Mehmet Akif’i anlamaya başladığım yıllar Lise yıllarımdı. Şiire ve şairlere ilgi duyuyordum. Edebiyat öğretmenlerim algı yollarımı açmaya başlamışlardı.
Ama, Safahat’ı zaman zaman okuyor, anlamaya çalışıyordum hala!
Çok sevdiğim ve hala saygıyla andığım Felsefe öğretmenim, “düşünmeyi ve hayatı anlamayı” öğretmeye çalışıyordu. İlgi duydum ve bu dersi çok sevdim.
Şiirle Felsefe birleşince ortaya çok güzel insani değerler çıkıyordu.
Sonra, “Mehmet Akim kimdir? Nasıl bir dünya görüşü vardır?” diye düşünmeye başladım!
Yaşam Öyküsü
Akif, 1873 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş. Mülkiye Mektebi’ne kadar gelmiş. Babasının vefatı ve evlerinin yanması üzerine Mülkiye’yi bırakıp Baytar Mektebi’ne girmiş ve mezun olmuş. Fransızca, Farsça öğrenmiş. Babasından da Arapça dersleri almış. Ama içinde giderek büyüyen edebiyat ateşi ile şiir yazmaya başlamış. Şiirleri, “Sırat-ı Müstakim” de yayınlanmış.
Akif, Kurtuluş Savaşı’na katılmış.
1920’de 1. Meclis’te Burdur Mebusu olarak yer almış.
17 Şubat 1921’de “İstiklal Marşı’nı” yazmış.
1923 yılında, Atatürk Akif’e “Kur’an’ı Tefsir” görevi vermiş. Bu nedenle Mısır’a gitmiş. Ayrıca Mısır Üniversitesi’nde Türkçe dersleri vermiş. Yaptığı tefsir çalışması içine sinmeyince vazgeçmiş.
Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler adlı eserler vermiş.
1936’da Siroz hastalığına yakalanmış ve 27 Aralık 1936’da bedensel olarak aramızdan ayılmış.
Düşünceleri neydi?
Akif, samimi bir Müslüman’dı. İslam toplumunun birliğini istiyor ama bunun mümkün olmadığını da görüyordu. En büyük gerekçesi; Müslüman toplumların cehaletiydi! Bunu şiirlerinde sık sık dile getiriyordu.
İşte bir örnek;
Sofuluk taslıyorsun, elinde tespih/ çevrende dalkavuklar, tapınır gibi la-teşbih!/ sarık, cübbe ve şalvar; hepsi istismar, riya/ şekil yönünden sanki; Ömer devri güya!/ herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler/ zikir Kur’an sesinden, yerler gökler inler!/ Ha bu din, iman, takva; inan hepsi yalan/ sen onları kendine taptırırsın vesselam!/ derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın/ şimdilik putu sensin tapılan menfaatin/ Hey, kukla kafalı adam; dinle sözümü tut,/ bunların dilinde Hak; ama kalbi put!”
Akif, sanki günümüzün “din tüccarlarına” sesleniyor!
Hazreti Muhammed; “DİN AKIL SAHİPLERİNE SESLENİR” diyor!
Ve İslam dininde RUHBAN SINIFI yoktur!
Ama kimileri, Allah’la kul arasında “komisyoncu” sanıyor kendisini!
Üstelik, halkı “KİNDAR ve BAĞNAZ” bir hale getirmenin uğraşında!
Kader mi?
“Kadere inanmak” İslam dininin “Allah’a teslim olmak” inancının ifadesidir.
Ancak, insanın AKLINI kullanarak, her türlü önlemi alması da bir “ön koşul” dur.
Ne yazık ki günümüzde;
yoksul insanları uyutup uyuşturmak, yaşadıkları sefaletin gerçek nedenini öğrenmelerini önlemek için “kader” konusunu bir SİYASET MALZEMESİ olarak kullananlar var!
Bakın bu konuda Akif, “MÜTEVEKKİL” adlı dizelerinde ne diyor;
“Kadermiş” öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru/ Belanı istedin
Allah da verdi. Doğrusu bu/ “Çalış” dedikçe Şeriat, çalışmadın durdun/ O’nun hesabına birçok hurafe uydurdun!/
Sonunda bir de “Tevekkül” sokuşturup araya/ Zavallı dini çevirdin maskaraya/ Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden/ Yorulma, öyle ya; Mevla Esir-i Hasır iken!/ (Ecir-i Hasır: Ücretli eleman)
Şiir daha da uzun.Ama “Arif” olana bu kadarı da yeter!
Mehmet Akif’in yaşam tarzı
Mehmet Akif’in eşi ve kızı tesettürlü değildi. “Resim yapmak günah” diyen softalara rağmen, kızı Suat’a resim dersleri aldırırdı. Akif, eskiyen geleneklere de karşıdır. Batı musikisine ilgi duyar ve dinlerdi.
Akif ve II. Abdülhamit
Akif, II. Abdülhamit’in şiddetli bir muhalifidir “İSTİBDAT” adlı şiirini O’na atfen yazar.
Şiirden birkaç satır;
“Zaman gelsin de görsün böyle dünyalar kadar zillet (aşağılanma)/ Otuz üç yıl devam etsin, başından gitmesin nekbet (uğursuz)/
Ne ali (yüce) kavim idik sen geldin sefil ettin/ Düşürdün milletin en kahraman evladını ye’se/ Ne melunsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis’e…/
Akif bir aşka şiirinde de;
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” der!
Akif’in şiirlerinde dile getirdiği “Medeniyet” EMPERYALİZM simgesidir.
Batı medeniyetinin mazlum halklar üzerindeki sömürgesi talan düzeninin karşısındadır.
Günümüzde yaşasaydı, emperyalimle işbirliği içindeki kimi “Müslüman Arap Şeyhleri” için neler derdi?
Mehmet Akif, yalansız, dolansız GERÇEK BİR MÜSLÜMAN ve GERÇEK BİR AYDIN insan örneğidir.
Siyasal ve dinsel sömürüye ve ZULME karşıdır.
İnsanın “İNSAN” gibi yaşamasından yanadır.
Bedensel ölümünün 85. Yıldönümünde Mehmet Akif Ersoy’u rahmet ve saygıyla anıyorum.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.