Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

26Ara/210

İstanbul İktisat Kongresi Yapıldı

iik_Yapildi_manset_jpg_2021_24_12_5a70ea83-36ef-4861-a17e-cfacfebfd77c

İstanbul İktisat Kongresi Yapıldı

İstanbul İktisat Kongresi, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM ile TASAM BGC tarafından “Geleceğin Ekonomisinde Türkiye ve Sosyal Ahlâk Kodu” ana temasıyla 09-10 Aralık 2021 tarihinde gerçekleştirildi...İstanbul İktisat Kongresi, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM ile TASAM BGC tarafından “Geleceğin Ekonomisinde Türkiye ve Sosyal Ahlâk Kodu“ ana temasıyla 09-10 Aralık 2021 tarihinde gerçekleştirildi

09 Aralık 2021 Perşembe sabahı saat 09.00’da başlayan ve iki gün süren Kongre’nin açılış konuşmalarını TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY, OECD nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Prof. Dr. Kerem ALKİN, Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat FERMAN ve İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve TASAM Başkan Danışmanı Prof. Dr. A. Sedat AYBAR’ın yaptığı Kongre’nin Sunuş’unu ise TASAM Yönetim Kurulu Üyesi İhsan TOY yaptı.

Ana teması “Geleceğin Ekonomisinde Türkiye ve Sosyal Ahlâk Kodu“ olarak belirlenen İstanbul İktisat Kongresi’nin alt temalarında ise şu başlıklar yer aldı: Türk Uzmanların İktisat Yaklaşımları, Sosyal Davranışlar ve Alternatif Modeller, Kapitalist Sistem ve Mülkiyet-Teknoloji İlişkisinin Geleceği, Yerel İktisat Anlayışının Otoriterleşme Eğilimine Olası Etkileri, Makro Politika: Siyasi-Ekonomik-Sektörel Hedeflerin Bütünlüğü, Türk Ekonomisinin İşleyişi: Emek-Ürün-Hizmet Piyasaları ve Refleks Mekanizmalar, Geleceğin İş Gücü, Güç ve Mülkiyet Dinamikleri, Eğitim, Güvenlik, Savunma, Sağlık, Gıda vb. Temel Sektörleri için Öngörüler, İstanbul Finans Merkezi’nin Geleceği ve Vizyonu, Büyüme Stratejisi, Finans, Sanayileşme, Sosyal Devlet ve Piyasa üzerine Öneriler, Küresel ve Bölgesel Ekonomilere dair Makro Çalışmalar, Değişen Dünya Dinamikleri ve Türkiye’nin İktisadî Politikaları, Uluslararası İktisat Yaklaşımı ve Politikalarına karşı Türkiye’nin Bağışıklık Sistemi, Türkiye’ye Özgü Disiplinler-arası İktisat Anlayışı ve Pratiğinin Bilimsel Temelleri, Devlet-Piyasa İlişkisi ve Sanayileşme Deneyimi Ekseninde Özgün Türk Kalkınma Modeli, Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınmada Yeni Teknolojiler, Üretimde Verimlilik Artırıcı - Yönetimde Karar Alıcı Yapay Zekâ ve Robotik Teknoloji, Yapay Zekâ ve Robotik Kullanımı Kaynaklı Olası Sosyoekonomik Krizler ve Öneriler, Etkin Enerji Kullanımında Finans ve Üretici Sermaye Gerilimleri, Yenilenebilir Enerji - Fosil Enerji Üreticilerine Karşı: Jeopolitik Riskler ve Ekonomi, Yeni Teknolojilere En Çok İhtiyaç Duyulan Alanlar; Kısa ve Orta Vadeli Öngörüler, Küresel ve Bölgesel Kalkınmada Sosyal Ahlâk ve Ekonominin Rolü, Krizlerle Başa Çıkmada Sosyal Ahlâk Kodu, Modern Batı Medeniyeti ve Türk Medeniyetinin Ekonomi Kodları, Japonya İş Organizasyonunun Kültürel Temelleri, Çin Ekonomik Kalkınmasında Sosyal Etik ve Taoizm, Türk Ekonomi Sisteminde Sosyal Ahlâk Kodu Perspektifleri, Teknolojinin Evrensel Tehdidine Yerel/Millî Ahlâk Kodu ile Çözüm Üretmek, Kültürel Mirasın Süreklilik/Değişim Açısından İktisada Etkisi, Küresel Sağlık Tehditlerine Karşı Yerel Dayanışma Ahlâkı - Evrensel İşbirliği Etiği.
Başkan ŞENSOY: “Türk Ekonomisi ve Sosyal Ahlâk Kodunda Devrim için Geç Kalıyoruz“
TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY İstanbul İktisat Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmasında konuşma notlarını başlıklar hâlinde dört bölüme ayırdığını belirttikten sonra “Türk Ekonomisi ve Sosyal Ahlâk Kodunda Devrim“ başlıklı konuşmasında şu konulara değindi: “İstanbul İktisat Kongresi - Proaktif Geçmiş ve Gelecek“, “Öncelikleri ve Yönetimini Yeniden Düşünmek“, “Kızılelma: İnsanlık için Ortak Değerler ve Ahlâk Devrimi“, “Post-Güvenlik Jeopolitik ve Ekonomik Rekabet“, “Toprak-Su-Hava-Ateş’in İnsanda ve Doğada Tekrar Dengelenmesi için Ulusal/Küresel Ekonomide Öncelikler“, “Döngüsel (Yeşil) Ekonomi“, “Güç ve Mülkiyet Ekosistemi“, “Siber Güvenlik, Gıda Kıtlığı, Üretim-Tüketim Zincirinin Güvenliği ve Rekabetçi Yönetişimi“, “Orta Sınıfın Dönüşümü, Geleceğin Demokrasisi“, “Kurumsal (Meritokrasi) Yapının Yeniden İnşası“, “Sosyolojik Yeteneklere Odaklanmak“, “Az Kaynak Çok İnsan“ ve “Siyasi, Ekonomik ve Sektörel Hedeflerin Eşgüdümlü olduğu Kurumsal Altyapı“.
TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY yaptıkları çalışmaların Prof. Dr. Sedat AYBAR’ın liderliğinde başlattıkları “İstanbul İktisat Konuşmaları“ adlı bir inisiyatif olduğuna, geçtiğimiz yıllarda dört toplantı yapıldığını ve raporlarının yayımlandığına değindikten sonra “Gelinen noktada ise daha geniş, iki günlük, kongre boyutuna yönelik bir çalışmayı çok uzun süre önce başlattık, fakat pandemide son çıkan varyantların oluşturduğu tedirginlikten ötürü çevrim-içi ortama almak durumunda kaldık.“ dedi. Başkan ŞENSOY sözlerini şöyle sürdürdü “Bu 5. Toplantı oluyor ve inanıyorum ki bu süreç devam edecek. Bir “okuldan“ bahsetmek için çok erken ve ham olur. Türk vatandaşı olup hem Türkiye’de hem Dünya’nın çeşitli yerlerinde çalışan çok nitelikli ekonomistlerimiz var, akademisyenlerimiz var. Bunların tamamına ulaşabiliyoruz. Ciddi bir envanter çıkarıldı geçtiğimiz yıllarda. Bu çalışmaların güçlenerek devam edeceğini, bu iradede olduğumuzu söyleyebilirim. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu siyasi, ekonomik türbülansı da dikkate aldığımızda daha fazla kendine alan açması gereken bir toplantı bu aslında ama biz ısrar etmeye ve çalışmaya, üretmeye devam edeceğiz. Şimdi İzmir İktisat Kongresi 1923’te yani Cumhuriyet ilan edilmeden 7 ay önce Atatürk tarafından toplanıyor ve bu 1. Dünya Savaşı sonrası yeni ekonomik düzene geçişin başlangıcı ve ardından yeni devlet kuruluyor. 1948’de Türkiye İktisat Kongresi İstanbul’da toplanıyor. Yine devletin gözetiminde ama sivil bir konsept ile toplanıyor ve burada da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan küresel ve ekonomik düzen ile ilgili bir tahlil söz konusu. 2. İzmir İktisat Kongresi ise, 1981’de Turgut ÖZAL liderliğinde askerlerin yönetimde olduğu dönemde toplanıyor (neoliberal düzene geçişin başladığı bir dönem).
Biz 2008 yılından itibaren hem 2023, hem de 2014 yılından itibaren 2053 projeleri kapsamında çok fazla şey söylemeye çalıştık. Fakat söylediklerimizin birkaç bin katını pandemi insanlara kabul ettirdi. Gelinen noktada yeni bir ekonomik düzene ve yeni bir iş modeline eviriliyoruz. Sanayi Devrimi ile başlayan, 1. ve 2. Dünya Savaşlarının sonuçlarıyla regüle edilen küresel düzen büyük ölçüde değişiyor ve bununla ilgili sancılar, türbülanslar da gittikçe artıyor. Bu anlamda çok detaya girmek istemiyorum ama zamanlama olarak bu toplantının önemini vurgulamak açısından çok türbülanslı ve öngörülemezliğin çok fazla olduğu dönemde bir nebze olsun katkı sunmak niyetinde olduğunu yine belirtiyorum.“
Başkan ŞENSOY : “Zihinsel Eşikler ve Değerlerin Her Boyutta Değiştiği Bir Dönemdeyiz“
Akademik dünyada 90’lardan, 2000’lerden sonra temel eleştiri Soğuk Savaş psikolojisiyle düşünüyoruz oluşumuzdu, bundan kurtulmamız gerekiyordu, geride kaldı şimdi. Ama alıştığımız ezberimizde olan öncelikler ve küresel düzenle ilgili ulusal, bölgesel ve küresel politikalarla ilgili ezberlerimizin büyük ölçüde boşa çıktığı, yeni arayışların çok fazla yükseldiği, yeni paradigmaların, yeni parametrelerin birbirini takip ettiği bir dönemdeyiz. Onun için düşmanlıklar dâhil öncelikleri yeniden düşünmek, yeniden değerlendirmek ve bu yeni önceliklerin nasıl bir yönetişim içerisinde idare edileceğinin üzerinde de çalışmamız gerekiyor.Geldiğimiz nokta aynı zamanda bir medeniyet krizi. Bu ‘Kızılelma’ ifadesini son üç yıldır kullanıyorum toplantılarda. Bu bir ideolojik söylem değil, ‘Kızılelma’ her kültürde farklı ifade edilebiliyor. Ama aşkın olan, daha mükemmel olan, daha ileride olanı arama noktasında insanlık için ortak değerlere ve ahlâk devrimine ihtiyacımız olduğu da ortada. Hem ulusal hem bölgesel hem içinde bulunduğumuz kimlik alanı Türk-İslam dünyası olarak hem de küresel ölçekte farklı göreceli seviyelerde bu bunalımı yaşıyoruz. Hayat tarzından bağımsız olmadığı sürece - ekonomi dâhil olmak üzere - insanlar için ortak değerler ve ahlâk devrimi noktasında da güvenlik, ekonomi ve diğer temel alanlardaki tartışmaların bu bağlamda birlikte yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu anlamda özellikle Çin’de son dönemde ciddi çalışmalar var. Bazılarına davet de edildim. Fakat salt kalıplaşma, bloklaşma üzerinden yapılan çalışmalardan öte, uygulama ile alana yansıyan içeriklere oldukça ihtiyacımız var. Bu anlamdaki arayışın artmasına dünyanın ihtiyacı var. Burada ‘Kızılelma’ ideolojisi ile bir örneklik teşkil edebilir miyiz? Tarihsel olarak edebiliriz. Fakat en büyük sorunumuz bunu bugüne getirme noktasında.
Biz 2023 ve 2053 çalışmalarında “Değerler İnşası“ alanını da çalışıyoruz. Yaklaşık 150 kişi çalışmalara katıldı ve her görüşten farklı düşüncelerden insanlar var bu çalışmalara katılan. İki temel sonuç ortaya çıktı. İzninizle çok kısa paylaşacağım bunu. Bir tanesi biz dünyadaki üretim tüketim zinciri içerisinde ortalama %0,9 paya sahip bir ülkeyiz dolayısıyla bizim kendimize özel bir reçete geliştirmemiz üretim tüketim standartlarını belirlemediğimiz için anlamsız olur. Butik kalırız ve yağmalanırız tabiri caizse. Biz Batı medeniyetini takip edelim, temel parametreleri takip edelim, değişkenleri takip edelim ve işimize bakalım şeklinde ilk görüş. Daha muhafazakâr olan diğer görüş ise daha çok tarihle övünen ama kurumsallaşmanın bugüne nasıl getirileceği konusunda ciddi reçeteleri olmayan bir yaklaşım. İkisinin de doğruluk paylarını alarak bir sentez ile çalışılması gerektiği kanaatindeyim. Bu anlamda ulusal, bölgesel, küresel anlamda - adı “Kızılelma“ olur, başka bir şey olur, çok önemli değil ama - yeni bir şeyler ortaya koyabilecek bir alt yapıya sahip olduğumuzu, bu anlamdaki zihinsel eşiklerimizin son 100 yılda özellikle törpülendiği için özgüvenimizde bir kayıp olduğunu düşünüyorum.“ Diyerek sözlerine devam eden TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY’un konuşmasının tamamı için lütfen tıklayınız.
Prof. Dr. Sedat AYBAR : “Toplumsal dayanışmacı bir iktisadi yapı mümkün müdür?“
TASAM Başkan Danışmanı ve İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat AYBAR ise matematiğin soğuk mantığının iktisadi modellere taşınmasının ardından son zamanlarda iktisat teorisi içinde dönüşümler ve bu dönüşümleri sürdüren birtakım sorgulamaların ortaya çıkmasına değindiği, İstanbul İktisat Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
“Sayın başkan, değerli katılımcılar, değerli hocalarım iktisat kongresine hepiniz hoş geldiniz diyorum. Bu anlamlı kongre, tam zamanında gerçekleşiyor. Çünkü dünya ilginç bir dönemden geçiyor. Bu ilginç geçirdiğimiz dönem içerisinde karşılaşılan bir takım meydan okumalar bizi yeni bazı aramalara yönlendiriyor. Ve iktisat disiplini de bundan bağımsız değil. Şimdi her şeyden önce ben böyle anlamlı ve isabetli bir temayı iktisat kongresine taşıdığı için başta TASAM başkanı Süleyman ŞENSOY olmak üzere TASAM çalışanlarına teşekkür ediyorum. Bu organizasyonu gerçekleştiren başta Onat Bey olmak üzere diğer TASAM çalışanlarına ve danışmanlarına çok teşekkür ediyorum. Ve iki günün verimli bir şekilde geçmesini bekliyorum. Mutlaka verimli geçecek ve burada alınan kararlar burada konuşulan konular geleceğin ekonomisinin yönlendirilmesi konusunda bir katkı yapacak. Ufak ya da büyük bunun ne kadar olacağını önümüzdeki günlerde mutlaka izleyeceğiz.
Şimdi özellikle 2008 küresel kriz çerçevesinde ortaya çıkan küresel kapitalizmin karşılaştığı zayıflıklar ve meydan okumalar, bunlar covid 19 pandemisiyle birlikte daha da katlanarak gündemimize oturdu. Ve ne yazık ki bugüne kadar bu konularla ilgili bu konuların yaratmış olduğu sorunların çözümüyle ilgili herhangi bir gelişme herhangi bir ilerleme kaydedilmiş değil. Tam tersine sorunlar sanki katlanarak bizimle birlikte yaşamaya devam ediyor. Bu sorunların içerisine özellikle küreselleşmenin geri çekildiği ticaret savaşları, yoksulluk, göç, küresel ısınma, çevre sorunları, gelir dağılımındaki bozukluk, işsizlik gibi sorunlar ve covid 19 pandemisiyle katlanarak ve küresel iktisadi yapının ve küresel iktisadi yönetişimin bu sorunlara cevap verebilecek şekilde organize olmadığı gerçeğini de göz önüne serdi. Ve bunun arkasından gelen yeni küresel ölçekte değişik akademik disiplinler içerisinde birtakım çözüm arayışları oldu.
Son zamanlara iktisat teorisi içinde de benzeri dönüşümler ve bu dönüşümleri sürdüren birtakım sorgulamalar ortaya çıktı. İktisat teorisi marjinalist devrimden bugüne ve özellikle bireysel, yöntemsel bireycilik etrafında oluşan birtakım arayışlar çerçevesinde giderek kendisinin matematikleşmesi, matematiğin soğuk mantığının iktisadi modellere taşınması ve insan doğasının mikroekonomi temelli yeniden tanımı çerçevesinde birtakım makroiktisadi politikalar tasarlanması, bütün bunların getirdiği kısıtlar, özellikle bu biraz önce bahsettiğim meydan okumalar çerçevesinde bu kısıtlar giderek kendisini daha açık şekilde bize göstermeye başladı. 2008 krizinden ve Pandemi’nin getirdiği meydan okumalardan bahsettim. Bütün bu süreçlere eşlik eden; emeğin nasıl kullanılacağı ve iş yapma biçimlerinin, üretimin nasıl organize olacağı konusuyla ilgili olan dijitalleşme ve robotiklerin kullanılması gibi, özellikle enformatik alanındaki gelişmelerin bütün bu süreçlere eşlik ediyor olması ve böylesine türbülanslı bir dönemin yaşandığı konjonktürde İstanbul İktisat Kongresi’nin toplanması ve sosyal ahlak ile gelecek ekonomisinin iktisat dışı etkenlerden nasıl etkileneceğini gündeme getirmesi bu toplantıyı daha da önemli kılıyor.
İktisat teorisinin, iktisat disiplininin geçmişine baktığımızda; özellikle 1950-60 döneminde yaşanan iktisattaki devrim ve ekonomi disiplininin, kendisini diğer disiplinler üzerinde bir sömürgeci kuvvet olarak dayatması, o iktisadi emperyalizmin ulaştığı seviye, buna eşlik eden mikroekonominin, makropolitikaların da sürdürücüsü ve belirleyicisi olarak görünmesi, matematiksel iktisadın soyut ve dünyadan kopuk şekliyle iktisadi politika uygulamalarını yönlendirmeye çalışması, enformasyon ekonomilerinin, enformasyonun iktisadi hamlesinin temeli hâline gelmesi dikkat çekmektedir. Tüm bunlar iktisat içi faktörlerin iktisat dışı faktörleri dışarda bırakmasını da getirmişti.
Bugün karşılaştığımız o meydan okumalar çerçevesinde; ekonomik olmayan ile ekonomik olanın birbiriyle nasıl etkileşim içerisinde olduğunun araştırılması, bunun içerisinde hangi yöntemlerin kullanılacağı ve bu tartışmaların sürdüğü dönem içerisinde geçmişte ve hâkim olan neo-klasik modern makro-iktisadın kurucu taşlarının sorgulanması kaçınılmaz olarak kendisini bize dayatıyor ve böyle bir arayış içerisine girdiğimiz bir dönemi ortaya çıkarıyor.
Bugün burada İstanbul İktisat Kongresi ile TASAM öncülüğünde yapılan bu girişim bize gelecekte yapacağımız birtakım araştırmaların iktisadi olan ve iktisadi olmayanın etkileşimi üzerinde yapılacak araştırmaların kapısını açıyor. Buradaki temel vurgu; sosyal ahlak üzerine, etik üzerine, sosyal ahlakın iktisadı nasıl yönlendirmesi gerektiği ve yöntemsel bireyciliğin ötesinde toplumsal dayanışmacı bir iktisadi yapının mümkün olup olamayacağı konusunun araştırılması üzerine. Bizim gündemimizi bugün meşgul ediyor. Önümüzdeki dönemde de meşgul edeceği çok açık olarak ortaya çıkıyor.
Bütün bunları söyledikten sonra, özellikle neo-klasik iktisadın o emperyalist tasallutundan kurtulabilmenin bir yolu olarak; kenara itilmiş birtakım iktisadi görüşlerin, tarihselci iktisadın, kurumsalcı iktisadın, Heterodoks iktisat görüşlerinin, Keynesyenlerin, Post Keynesyenlerin, Neo Keynesyenlerin görüşlerinin dinlenebileceği ve bunlar içerisinden farklı sentezlerin çıkartılabileceği bir dönemin kapısını aralamış oluyoruz.“ (Açılış konuşmalarını izlemek için lütfen tıklayınız)
Büyükelçi ALKİN: “Üç mega trend; hipersonik dijitalleşme, mobilite ve sürdürülebilirlik“
OECD nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi, Büyükelçi Prof. Dr. Kerem ALKİN ise Paris’ten katıldığı İstanbul İktisat Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmasında 21. yüzyıl açısından bakıldığında, genel manada Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) başta olmak üzere hemen hemen bütün uluslararası ekonomik kurumların da aynı zamanda gündeminde yer alan hipersonik “dijitalleşme“, “mobilite“ ve “sürdürülebilirlik“ olmak üzere üç tane kritik mega trendin öne çıktığını dile getirdi.
Büyükelçi Prof. Dr. Kerem ALKİN “Sedat AYBAR Hoca ve Süleyman ŞENSOY Hoca’nın da ifade ettikleri gibi; Kovid-19 küresel virüs salgını gerçeği, 15 yıldan bu yana belki üstümüzü başımızı parçalayarak anlatmaya çalıştığımız gelmekte olan trendleri bir anda bütün dünyanın kabullenmek durumunda olduğu bir yapıyı ortaya çıkardı“ dedi.
Büyükelçi ALKİN sözlerini şöyle sürdürdü “Hipersonik ‘dijitalleşme’, ‘mobilite’ ve ‘sürdürülebilirlik’ üç kritik mega trend olarak 21. yüzyıla damgasını vuran kritik kavramlar olarak karşımızdadır.
Bu kavramlar dört önemli kavramı daha beraberinde getirmiştir. Bunlardan bir tanesi malumlarınız olmak üzere ‘enerji dönüşümü’, fosil yakıtlarla vedalaşma ve yenilenebilir enerji teknolojileri başta olmak üzere havaya daha az karbon salınımına yönelik yeni bir dünyaya doğru geçişi hızlandırmıştır. ‘Dijital dönüşüm’ bir başka önemli kavramdır. Dijital dönüşümün altında özellikle dijital teknolojilere yönelik yepyeni meseleler vardır. ‘Yeşil dönüşüm’, çevre ve iklim meseleleri, buna bağlı olarak Siyah Kuğu konusu, net sıfır karbon meselesi, bunlar kritik konulardır. Son bir konu da tabii ki ‘bilgi dönüşümüdür’. Dolayısıyla bu dört dönüşüme yönelik olarak da çok ciddi tartışmalar ve konular söz konusudur.
Bütün bu süreç içerisinde şunu vurgulamak isterim, AB, Japonya ve ABD açısından bundan sonra Çin ile ilişkileri nasıl bir düzlem üzerinde yürütmeye devam edecekleri önemli bir soru işaretidir. Gerek farklı kurumlar nezdinde gerekse de OECD nezdinde bu üçünün yani ABD, AB ve Japonya’nın Çin ile ilişkileri bundan sonra nasıl bir platform üzerinde yürütmeye devam edecekleri ile ilgili olarak aralarında ciddi müzakereler söz konusudur. Bunların iz düşümlerini de önümüzdeki dönemde görmeyi sürdüreceğiz.
Bir diğer kritik konu ise Siyah Kuğu kavramı olup uluslararası ekonomide gerçekleşme ihtimali son derece düşük gözüken ve öyle algılanan bir riskin birden bire gerçekleşmesiyle dünyadaki tüm dengeleri değiştirmesini ifade etmektedir.
Bunun üzerine konuşulan en önemli konu da, gelinen yeni nokta Yeşil Kuğu olup bu ‘yeşil dönüşüm’, iklim krizi ve iklim güvenliği ile ilgili yeni algıdır. Bunun da genel manada dünyadaki genel yaşam tarzını, iş hayatını hayatımızın her noktasındaki tüm süreçleri derinden etkileyeceğine dair genel bir kanaat üzerinden süreci götürmekteyiz ve OECD çatısı altında bunlarla ilgili çok hızlı gelişmelerin yaşanacağı söylenebilir.
Bir örnekle ifade edebilirim; Türkiye’nin de içinde yer aldığı G20 platformu, 2016 yılında dünyada herkesin mutabık kalacağı küresel bir vergi reformuna ihtiyaç olduğundan hareketle OECD’ye böyle bir küresel vergi düzenlemesini yapması noktasında görev vermiştir. Beş yıllık bir mücadele sonunda Türkiye’nin de önemli katkılarının olduğu bir süreçte, geçtiğimiz yaz ayı sonlarında bu konuda genel mutabakat sağlandı ve Kasım ayı itibarıyla artık bu küresel vergi reformu beş yıllık çalışma sonrasında hayat buldu.
Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve OECD ekonomistleriyle son üç-dört ay içerisinde dört-beş Zoom toplantısında bir araya gelerek tartıştık ve bunların hepsi konuşuldu, sonunda şu kabullenişin ağırlık kazandığını ifade etmem lazım (çünkü Türkiye’de tam da bu tartışmaların olduğu dönemde herkesin kabul ettiği nihai gerçek şudur):
Ciddi manada bu kadar küresel belirsizliğin olduğu ortamda artık deniyor ki hiçbir ülke açısından uluslararası kurumlarca önerilecek para ve maliye politikasının standardize edildiği bir dünya artık gerçekçi değildir, yani para ve maliye politiklarında bir standardizasyon, her ülkenin birbirine çok yakın para ve maliye politikası uygulamaları hayata geçirerek bu derinleşen küresel belirsizliklerle mücadelesi, bunlar artık mantıksız bulunuyor.
Her ülkenin kendine özgü, “ısmarlama“, kendi ülke ekonomisinin gerçeklerine dayalı yeni para ve maliye politikası yaklaşımlarını ortaya koyması gerektiği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla benim açımdan son üç-dört aydan beri gerek Uluslararası Para Fonu gerek Dünya Bankası gerek OECD nezdindeki ekonomistlerle yaptığımız oldukça derin tartışmalarda en önemli tespitlerden bir tanesinin bu olduğunu vurgulamak isterim.
Artık para ve maliye politikasında standardizasyon, her ülkeye benzer para ve maliye politikasını önerme, dolayısıyla basmakalıp ezberlenmiş neo-liberal Ortodoks yaklaşımların hâlâ popülaritesini sürdürmesi gibi konular artık bütünüyle kapanmış durumdadır. Tabii ki ilgili ekonomistlere maliye politikasının üretici fiyatları endeksindeki artışlarının bu kadar ağır ve belirgin olduğu dönemde para ve maliye politikalarının etkinliğiyle alakalı sorular da soruyorum. Aldığım cevaplar ise bu konuda doğru dürüst bir literatüre sahip olmadıklarını itiraf etmeleri ve neo-liberal Ortodoks anlayışın da bu tabloyla karşı karşıya gelmesinin çok fazla cevabı olmadığı gerçeği ekseninde. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde daha Keynesyenci yaklaşımların ağırlık kazanmayı sürdüreceği bir süreç bizi beklemektedir. Sözü, bu konuda farklı fikirleri olan, İstanbul İktisat Kongresi’ndeki son derece değerli katılımcılara bırakıyorum. Paristen hepinize saygılarımı iletiyorum.“
Rektör Prof. Dr. Murat FERMAN: “Sorunlardan değil, sorumluluklardan beslenmeliyiz“
Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat FERMAN ise İstanbul İktisat Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmasında günümüzün belirsiz, öngörülemez, kaotik dünyasında “siyah kuğuların“ adeta vaka-i adiyeden sayıldığı dünyada sorunlardan değil, sorumluluklardan beslenmek gerektiğine vurgu yaptı.
Rektör Prof. Dr. Murat FERMAN “Biz iktisat, işletme, yönetim, sosyal bilimler alanında çalışanlar; hayatın dinamiklerine karşı bilimin süzgecinden bakmayı seçenler, risk analizinden asla kaçmayız. Risk bizim ekmeğimizdir. Modern hayatın temeli risk ve problemlerden kaynaklanır. Onun için rahmetli babamın deyişiyle “Allah hiç birimizi problemsiz bırakmasın“. Hangi problemlerden ama? Ölüm ve ölümcül hastalıklar dışında! Çünkü eğer problemler varsa gelişme imkanı vardır; onları masaya yatırarak, elimizdeki imkanlarla analiz ederek. Prof. Sedat AYBAR güzel bir şey söyledi; “matematiğin soğuk saldırısından veya tasallutundan, ona boyun eğerek değil“ veya değerli Prof. Kerem ALKİN’in söylediği gibi “iktisat biliminin ortaya koyduğu basmakalıp hazır reçetelerle değil“. İşletme yönetiminde, işletme iktisadında “kütlesel özgünleştirme“ dediğimiz “kütlesel üretim“ var, bir de “kütlesel özgünleştirme“ var. Kütlesel özgünleştirmeyle adeta taçlandırılmış bir özel dokunuş gerçekleştirmek zorundayız.“ dedi.
Murat FERMAN sözlerini şöyle sürdürdü; “Şunu bilhassa söyleyeyim; ‘dertleri neşe edindim, bende zevk ne arar?’ şeklinde bir kaderci yaklaşıma teslim olmak durumunda değiliz.
İşte İstanbul İktisat Kongresi -ki İstanbul İktisat Konuşmaları’nın bir uzantısıdır - bu gibi bir anlayışın, duruşun bugün en güncel örneği ve burada biz de katkı sağlamaktan çok onur duyuyoruz. 75 aktif katılımcı ve 34 tebliğ ile bu konuları gündeme getirecek, tekrar bizi belirli konularda düşünmeye ve belirli bir perspektifle, belirli bir teçhizatlanmayla yürümeye davet edecek. O bakımdan hakikaten başta Prof. Sedat Aybar Hocamız olmak üzere bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
Bu konuda vurgulamamız gereken mesele şu; biliyorsunuz artık işi şu veya bu şekilde yapmak bir anlam ifade etmiyor. İşi etkin, etkili ve verimli yapmak zorundayız. Ben bir işletme iktisatçısı veya o ekole mensup bir kişi olarak bunun öneminin çok daha ön plana çıktığını düşünüyorum ve bunu vurguluyorum. Bunun üzerine bir de genel bir perspektifimiz var, o da sürdürülebilirlik. Sürdürürlük ile sürdürülebilirlik arasındaki farkları her bazda; kendi kişiliğimizde, kendi kurumumuzda, kendi ülkemizde, sektörümüzde ve dünyamızda sürekli sorgulamak zorundayız. Sürdürülebilirlik bizi sadece büyümenin o soğuk matematiğine hapsetmiyor. Bizi, büyümeyi insan faktörüyle zenginleştiren ve taçlandıran yaşam kalitesi ile taçlandırmaya zorluyor. Yani netice itibarıyla bizler büyümenin ancak kalkınmayla hemhal edilip ayaklarının yere bastırılması yoluyla sonuç alabileceğimizi düşünüyoruz.“
Prof. Dr. Murat FERMAN: “Konformist iktisatçılar bizden değildir“
“Bizler ekonominin veya aracın amaç için, insan için olduğuna ve insanın öncelikli olduğuna inanıyoruz. Yani ekonomi teorisi; insan mutluluğu, insan refahı, insanın karşılaştığı problemlerin çözümü ve bunların sürdürülebilir şekilde ortaya konması için bir araçtır, bir perspektiftir. O bakımdan Ortodoks politikalardan ayrılıyoruz. Dünyaya sadece ekonomik modellerden bakan, kendi ifadeleri ile “günlük problemler veya gelişmeler bizim ilgi alanımızın dışındadır“ diyen konformist iktisatçılar bizden değildir. Netice itibarıyla biz temel bilimsel araştırma ve geliştirmelere en büyük saygıyı duyuyoruz ama bunlar eğer insan için kullanışlı, yararlı bilgi olan teknolojiye dönüşmüyorsa bir anlam ifade etmiyor. Bakınız eski Sovyet dönemindeki tetris oyunu. Piyasanın ve pazarın olmadığı bir yerde temel bilimsel araştırma ve buluşlar insan hayatını zenginleştirecek, insanı yaşam kalitesi kulvarında daha ileriye götürecek yarayışlı bilgiye, teknolojiye dönüşemezler.
Anadolu bilgeliği ne diyor; “ben güzele güzel demem, güzel benim olmaz ise“. Fonksiyonel bilginin peşinde koşmak zorundayız. Onun için sürdürülebilirlik, yeşil ekonomi vesaire bir fantezi veya gelişmiş ülkelerin bize dayattığı bir formasyon olarak öngörülmemeli, düşünülmemeli, birden bire silinip atılmamalıdır. Maalesef ön görünümde herkes bu konuya eyvallah derken, arka planda - tabirimi mazur görün - “ya dur bakalım hele bir ne olacak, nasılsa bir süre sonra bu da tavsar“ gibi bir alt görüşe teslim olmamak zorundayız. Neden sürdürülebilirlik? Bundan sonraki perspektiflerin ayağının yere basması için...
Bu açıdan düşünüldüğünde kesin ve açık olarak şunu vurgulamakta fayda var; bakın benim aslında sembolik önemine inandığım yeni bir indikatör, bir kıyaslama unsuru ortaya çıktı. Buna “Küresel Limit Aşım Günü“ diyorlar. Yani kaynakların kıt olduğu bir dönemde veya dünyada acaba yıl içerisinde kullandığımız kaynakları sürdürülebilir veya yenilenebilir bazda ne zaman tüketiyoruz? İdeali nedir? 31 Aralık itibarıyla bilançonun, cari dengenin, kaynak kullanım dengesinin bir olmasıdır. Maalesef böyle olmuyor. İnsanoğlu daha fazlasını tüketiyor. Sürdürülebilirlik işte bu bakımdan bizim için önemli bir ziynet, kaybettiğimiz bir değer. Onun için Çin’de bile olsa gidip arayıp bulmamız lazım.
Matematik bir araç bizim için. Biz fizikle kimyayla uğraşmıyoruz. Değerli Prof. Kerem ALKİN’in de belirttiği gibi biz temeli inkar etmeden özgüne gidiyoruz, dolayısıyla gram işi, milimetrik iş, kilo bunlar bizim işimiz değil. Biz insan faktörünün o değişken coğrafyasından, ikliminden besleniyoruz. İnsanlığın, dünyanın bize sunduğu 1 yıllık doğal kaynakları tükettiği gün olan Küresel Limit Aşım Günü, Küresel Ayak İzi Ağı (GFN) tarafından bu yıl 29 Temmuz olarak belirlendi.
Diyelim ki biz Temmuz ayında tüketmişiz, yani son dört aydır aslında 2022’nin kaynaklarını tüketiyoruz. Bence önemli bir indikatör. Sembolik önemi daha fazladır. Yoksa kimse bunu matematiksel model muhipleri gibi böyle ölçüp biçemez. Keşke hayat bu kadar kolay olsaydı. Keşke uygulamalı bilimlerde, sosyal bilimlerde biz de fizikçinin, kimyacının o keskinliğine teslim olsaydık diyorum.
Ekonomi hep “daha az bir bilim dalı“, hatta “yarı bilimsel bilgi“ gibi gözükür. Hayır, biz belirli kalıplar içerisine sıkışmıyoruz; temel alıyoruz, ölçüyoruz, biçiyoruz; çünkü ölçmezsek bilemeyiz, yapamayız ama ondan sonra insanın değişken coğrafyasına, içinde bulunulan toplumun kendi dinamiklerine ve kalıtım dediğimiz kendi geçmişine bakarak özgün reçeteye bağlı bir takım formülasyonlar ortaya koyuyoruz. Yoksa konformist bir alana çekilip; üstat şöyle demiş, bilmem kim böyle demiş, Keynesyen mantığın bilmem nesine göre şudur, budur gibi - yine affediniz bu kavramı - “ahkâm kesme’ lüksüne sahip değiliz.
Onun için İstanbul İktisat Kongresi ve benzeri çalışmalar bu gidişata karşı onurlu bir duruş, vaziyet ediştir. Onun için “Siyah Kuğuların“ artık sıradanlaştığı bir dünyada, Kovid-19 pandemisinin ikinci yılını doldurup elimizdeki birikim ve donanımla ayakları yere basan keskin bir model kurmaktan uzak durduğumuz bir dünyada, teslim olmadan bilimin ışığında ve elbette vatanseverliğin coşkusunda mevcut ve gelecek atmosferik, toplumsal, iklimsel, psikolojik, estetik - ne derseniz deyin - değişimlere karşı onurlu ve dik durabilme işidir. Onun için bugün birlikteyiz, iki gün birlikte olacağız.
İki gün evvel İstanbul Sanayi Odası’nın 15. Sanayi Kongresinde katılımcıydım. Orada alternatif bir başlıkla hareket edildi. Sürdürülebilirlik ana temaydı. Alt başlıklardan biri “başka türlü mümkün“ idi. Ne demek “başka türlü mümkün“? Yani yine birlikte katılım sağladığımız değerli dostumuz Şeref OĞUZ’un ifadesi ile; “ne iş yapıyorsak yapalım, doğaya ve topluma karşı olumsuz etkileri azaltacak şekilde yapmak bu yolculuğun olmazsa olmazı“.
Ticaretin değişen küresel şartları, güncellenen kurallar, tüketici beklentileri ve en önemlisi gençliğin talepleri şirketleri sürdürülebilirlik konusunda uyarıyor. Daha yaşanılır bir dünya için işi şu veya bu şekilde yapmak, ciroların arkasına saklanmak, fırtınayı atlatmakla yetinemeyiz. Daha sonraki fırtınaları da öngörerek donanımımızı maddi ve manevi anlamda, zihinsel planda ve donanım alanında tahkim etmek, güçlendirmek durumundayız. O sanayi kongresindeki değerli konuşmacı Prof. Jeffrey SACHS’ın da ifade ettiği gibi; aslında zaman, şu anda stratejik plan yapmak, bugünü kurtarırken yarını feda etmemek zamanıdır.
Müsaade ederseniz, sürekli olarak yazılarımızda, konuşmalarımızda, konferanslarımızda söz ettiğimiz unsurla kapatalım: Elbette günü kurtaracağız, elbette maişet motorunu döndüreceğiz, elbette sıkıntılarla kaimiz. Bazıları için bizim yaptığımız bu ufuk turları; “efendim dolar TL karşısında kaç para olacak, bilmem ne hissesi çıkar mı, iner mi’ gibi gündelik perspektifler için bir fantezi, bir lüks gibi görünebilir. Ancak eğer siz resmin bütününü kaybederseniz veya bizim gibi resmin bütününe işaret edenler olmazsa o zaman günü kurtarayım derken, tüpten çıkan boyayı yerine tekrar koyayım derken, elinizde ne tüp kalır ne resim kalır. Ondan sonra havaya konuşmak durumunda oluruz.
O bakımdan Türkiye’nin de önündeki meydan okuma Prof. Sedat AYBAR’ın deyimiyle şudur: “bir taraftan günün problemleriyle maişet motorunu çevirmenin, yaşam kalitesindeki erozyonun önüne geçmenin hal çarelerini bulur ve geliştirirken, bu hal ve çarelerin önümüzdeki gelişmeleri engellemesine ve gölgelemesine asla müsaade etmeyen bir yapıda, taviz vermeyen bir yapıda devam etmek zorundayız“.
Türkiye’de ekonominin gidişatında dolar değeri önemlidir, çünkü biz dualite içindeki bir ekonomide yaşıyoruz. Ama güneş ışığı hedefimizi, gideceğimiz yolu gözümüzden uzak tutmamalı ve gözümüzü kamaştırmamalı. İşte o güneş ışığından koruyacak olan vizör; bizim gibi biçarelerin, bizim gibi serdengeçtilerin, bizim gibi karıncaların, bizim gibi zor zamanlarda konuşmaya devam edenlerin, her kapasitede ucundan ve köşesinden ortaya koymaya çalıştıkları formüller, bakış açıları, motivasyonlar, meydan okumalar ve diğer unsurlar çerçevesinde devam edecektir.
Onun için risklerden korkmuyoruz ama her “aşım var“ diyene nasıl elde kaşık koşmuyorsak, biz de her riske bodoslama atlamıyoruz. Riskleri analiz ediyoruz, riskleri millet adına, insanlık adına analiz etmek ve ona göre vaziyet etmek aslında bütün bu işin esası. O bakımdan bilim, ekonomi, ilim bunların hepsi bir araçtır. Amaç insanımızın ve dünya insanının mutluluk ve refahıdır.
Burada da şuna veya buna rağmen komşusu açken tok olmak veya tokluğu sürdürebilmenin mümkün olmadığını görüyoruz. Onun için sürdürülebilirlik ekseni üzerinde şu anda yolumuza devam ediyoruz. Yarın daha iyi bir eksen çıkarsa o ekseni de temel almaktan veya orada yolculuk etmekten çekinmeyiz, asla geri durmayız.
Bu genel değerlendirme ve görüşler çerçevesinde müsaade ederseniz baştaki sloganımızı, mottomuzu tekrarlayalım. Değerli katılımcılar, muhterem hazirun; günümüzde temel meselemiz, anlayışımız, duruşumuz şu olmalı: Sorunlardan beslenmeyelim, sorunları öne atarak sadece sorunlar üzerinden yapıcı olmayan ihtiyatlı iyimserliğin dışında birtakım değerlendirmelerle topu başkasına atma lüksümüz yok. Sorunlardan beslenmeyelim, sorumluluktan beslenelim. Çünkü sorumluluk hepimizindir. Eğer bu sorumluluğu kabul etmezsek sorunları orta ve uzun vadeli uzun soluklu sürdürülebilir çözümlerle tahkim etmemiz veya onlara vaziyet etmemiz mümkün olmayacaktır vesselam.
Efendim bu genel değerlendirmeler çerçevesinde beni izlediğiniz için teşekkür ediyorum. İki günlük bu kongreye, bu bir araya gelişe, bu ufuk turuna, derdi olanların birbirlerinin dertlerine deva arayacakları bu fikir platformuna tekrar hoş geldiniz diyor, hayırlı olmasını temenni ediyorum.“
Kongre’de yer alan bazı isimler
Moderatörlüğünü Erciyes Üniversitesi İktisat Politikası Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ekrem ERDEM’in yaptığı “Geleceğin Ekonomisinde Türkiye ve Sosyal Ahlâk Kodu“ başlıklı ilk oturumda anahtar konuşmayı E. Kültür Bakanı ve Hukukçu Gökhan MARAŞ yaptı. Oturumun konuşmacıları ise “Diplomatik Bağımsızlığın Alt Teması İktisadi Bağımsızlık“ konusuyla Çağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve TASAM Başkan Danışmanı Büyükelçi (E) Prof. Dr. Ali Engin OBA, “Paranın ve Ekonominin Küresel Dönüşümü ve Türkiye’ye Yansımaları“ konusuyla Kıbrıs İlim Üniversitesi’nden Doç. Dr. Arzu Alvan BOZDERELİ, “Küresel ve Bölgesel Kalkınmada Sosyal Ahlâk ve Ekonominin Rolü“ konusuyla İbn Haldun Üniversitesi’nden Sosyolog Dr. Alev ERKİLET ve “Avrupa Birliği Bölgesel Politikasında Türkiye’de Kalkınma Politikalarının Geleceği“ konusu ile Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Güney Ferhat BATI oldu.
Kapitalist Sistem ve Mülkiyet-Teknoloji İlişkisinin Geleceği“ başlıklı ikinci oturumun başkanlığını Piri Reis Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü’nden Prof. Dr. Erhan ASLANOGLU yaptı. Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fuat KEYMAN’ın Anahtar Konuşmacı olarak yer aldığı oturumda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet KALA “Küresel bir Sömürü Düzeni Oluşturan Vahşi Kapitalist-Küresel Şirketlere Karşı Paylaşımcı, İnsancıl ve Medeni bir Üretim Modeli Olarak KOBİ'lere Dayalı Kümelenerek Tedarik-Üretim-Satış Modeli“, Prof. Dr. Sadettin Ökten Şehir Düşünce Merkezi Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mazhar BAĞLI “Modern Dünya’da Farklı Ekonomik Modeller Mümkün mü?“, Marmara Üniversitesi’nden Dr. Ömer MURAT “Uluslararası Ticaret Perspektifinde Değişen Dünya Dinamikleri ve Türkiye’nin İktisadi Politikaları“, İstanbul Üniversitesi’nden Öğretim Görevlisi Ayşe KAŞIKIRIK “Kentsel Yoksullukla Mücadelede Yerel Yönetimlerin Rolü: İstanbul Örneği“ başlıklı konuşmalarıyla yer aldı.
Makro Politika: Siyasi-Ekonomik-Sektörel Hedeflerin Bütünlüğü“ temasının ele alındığı üçüncü oturumda ise oturum başkanlığını Çağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve TASAM Başkan Danışmanı Büyükelçi (E) Prof. Dr. Ali Engin OBA yaparken Atılım Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nevzat SAYGILIOĞLU “Makro Politika: Siyasi, Ekonomik ve Sektörel Hedeflerin Bütünlüğü“, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Doç. Dr. Mehmet BÖLÜKBAŞ “Mali Özgürlük ve Makroekonomik Değişkenler ile İlişkisi“, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nden Öğr. Üyesi Dr. Volkan KAYMAZ “Orta Gelir Tuzağındaki Türkiye“, İnönü Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü’nden Öğr. Üyesi Dr. Mustafa Ercan KILIÇ “Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerinden İktisadı Anlamak: ‘Beş Şehir’ Adlı Eserin İncelenmesi“, Ordu Üniversitesi’nden Araştırma Görevlisi Tacinur AKÇA “Türkiye’de Sorunlu Kredilerin Makroekonomik Etkilerinin Ekonometrik Analizi“ ve Marka Filozofu olarak bilinen Muharrem Ali DERE “Alametifarika Disiplinleri, Ahi Evran Modeliyle Markalaşma“ başlıklı konuşmalarını yaptı.
10 Aralık 2021, Cuma günü saat 09.00’da başlayan “Geleceğin İş Gücü, Güç ve Mülkiyet Dinamikleri“ başlıklı dördüncü oturumda ise oturum başkanlığını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet KALA yürütürken anahtar konuşmacı olarak oturumda Türkiye Ekonomi Kurulu Başkanı, Pamukkale Üniversitesi (E) Rektörü Prof. Dr. Hasan KAZDAĞLI yer aldı. Oturumun konuşmacıları ise şu isimlerden oluştu: Prof. Dr. Ziya Burhanettin GÜVENÇ - “Nuh’un Gemisi: Kümelenme“, Prof. Dr. Bedri GENCER, Yıldız Teknik Üniversitesi - “Mahalle Baskısından Güvenlik Kameralarına: Organik Şehrin Kaybıyla Sosyal Ahlâkın Kaybı“, Doç. Dr. Murat SERÇEMELİ, Giresun Üniversitesi - “Yeni Teknolojilerle Birlikte Ortaya Çıkacak Geleceğin Meslekleri Üzerine Bir Değerlendirme“, Dr. Alev ERKİLET, Sosyolog, İbn Haldun Üniversitesi - “Küresel ve Bölgesel Kalkınmada Sosyal Ahlâk ve Ekonominin Rolü“, Dr. Öğr. Üyesi Beyhan YASLIDAĞ, İstanbul Aydın Üniversitesi İİBF Ekonomi ve Finans Bölümü - “Blockchain ve Kripto Paralar, Yapay Zekâ ve İstihdam“.
İstanbul Finans Merkezi’nin Geleceği ve Vizyonu“ başlıklı beşinci oturumda Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fuat KEYMAN oturum başkanlığını yürüttü. Bu oturumda İnönü Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü Muhasebe-Finansman Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Nevzat TETİK - “Katılım Bankaları Perspektifinden İstanbul Finans Merkezi’nin Geleceği ve Vizyonu“ ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nden Öğr. Üyesi Dr. Hatice Nur GERMİR “Bankacılık Sektöründe Dijitalleşme ve Siber Güvenlik“ konularını ele aldılar.
Kongre hakkında daha detaylı bilgi için aşağıdaki link kullanılabilir.
https://tasam.org/tr-TR/Etkinlik/16210/istanbul_iktisat_kongresi

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.