Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

28Kas/210

HATIRALAR ARASINDA… / Prof. Dr. Mehmet Mehdi ERGÜZEL

indir_thumb1HATIRALAR ARASINDA… / Prof. Dr. Mehmet Mehdi ERGÜZEL

Abasız, Postsuz Bir Derviş…

-Mehmet Emin Ağar Bey İçin-

Tanpınar’ın “Ne İçindeyim Zamanın” mısraıyla başlayan şiirinden hafızamda kalanları mırıldanıp duruyordum son günlerde… Maksadım o şiirde geçtiğini tam hatırlamadığım mısralarla,  bir ruh hâline karşılık aramaktı. Şiirin bir yerinde geçen şu mısralar rahatlatıcıydı:

“Başım, sükûtu öğüten / Uçsuz bucaksız değirmen /

            İçim, muradına ermiş, / Abasız, postsuz bir derviş…”

Acaba biz muradımız yolunca giderken içimizde ve dışımızda olup bitenlere ne kadar müdahil olabiliyoruz? Kader, ömür dediğimiz zaman içinde hükmünü icra ediyor ve bizi sükûn sahillerinde dinlenmeye alıyor. Resmî hayatta buna “emeklilik” diyorlar. Yakın zamana kadar “tekaüd olma” denildiği gibi. Bu kelimenin “karşılıklı oturma” manası da var. Kelimenin geldiği “kuûd” un bir manası da “namazın oturarak eda edilen kısmı”

Yıllar önce, kendisine “mütekaidînden ve müderrisînden Hacı Mehmed Emin Bey” diye hitabına niyetlendiğini haber aldığımız yirmi şu kadar yıllık arkadaşımız, belki de “tekaüd” kelimesinde mündemiç manalara doğru yeni bir hayırlı bir kapı açmaktadır. “Keşke devam etseydi..” temennileri samimi olsa da dostları, karar sahibinin gidişini; “hırka ile taç” yerine “gönlünü derviş eyleme” yönünde belirlediğini düşünerek, sağlık ve afiyet dilediler…

Dr. M. Emin Ağar’la çeyrek asır aşinalığımız var. İstanbul’daki millî kültür kuruluşlarında, vakıflarda, konferanslarda, üniversitelerde, kitap çarşılarda sohbetler ettik , Dedelerimiz cihetiyle “eski vatan” Rumeli’nin hüznünü dile getirdik. Bu güler yüzlü, dost çehreli, mülayim tabiatlı adam; “mülayim” kelimesinin yakışan manasıyla ilimle hemhal olduğu kadar irfandan da nasiplendiği hal ve tavırlarıyla belli ediyordu, Kırk yıllık arkadaşınız gibi yüzünüze gülen, aylarca görmeseniz bile dün ayrılmışsınız gibi sıcak sohbete kaldığı yerden devam eden, çantasındaki taze kitapları masaya serip “ Mehdi Abi, istediğini seç..” ikramında bulunan Mehmed Emin Bey gibi çok az insan olduğunu düşünüyorum.

Yolumuz 1995’lerde Sakarya Üniversitesinde birleşti. Sapanca’da, Hendek’te görev yaptığı yıllarda adı etrafında bir güven ve huzur mutabakatı oluşan M. Emin Hoca, asıl tecrübesini Eğitim Fakültemizin kuruluşunda ve bilhassa Türkçe Öğretmenliği Bölümünün şekillenmesinde ortaya koydu. Bu bölümün eğitime başladığı yıl beni de davet ettiler, Vahdettin Bey’le beraber onun nezaketi ve güler yüzlü disiplinleri, hafızamda gururlu bir hatıra olarak parlamaktadır. Tıpkı toplu kitap hediye ederken yaptığı gibi dönem başında programı bana uzatarak “Mehdi Abi, uygun gördüğün dersi veya dersleri seç…” demesi ne kadar hoşuma gitmişti. Kale, başka türlü nasıl fethedilirdi. Zira onun mizacı ve meşrebi de benim gibi ; “evlâd-ı fâtihân” dan geliyordu.

M. Emin Bey, okuyan, düşünen, dinleyen, öğrencisiyle kolay anlaşan bir üniversite hocasıdır. Yöneticilikte surat asmadan da işlerin yürüyebileceğini gösteren bir anlayışı olmuştur. Bölümünde ağabey üslubu ile bir gelenek kurarak emaneti gençlere bıraktığına çalışma arkadaşları şahittir. Üniversite dışında, İstanbul’da bir saygıdeğer sohbet çevresi, onu “Ozanlar” ımızdan biri yapmıştır. Sazı yoksa da sözü vardır. Yolunuz Beyaz Saray kitapçılarına veya Sahaflara düşmüşse, “en derin” düşüncelere dalarak kitap peşinde iseniz “Enderun” namıyla anılan bir yerde onu bir sohbetin baş köşesinde bulur yanında sükûna erersiniz.

İddiasız konuşur ama bilmeden konuşmaz. Muhatabımın canını yakmak, onu incitmek, mahçup etmek M. Emin Bey’in tanımadığı tuhaflıklardır. Bize kendi sıkıntılarından bahsetmez. Yahut önemsiz konularmış gibi sohbeti başka vadilere çevirerek, nefsinden uzağa götürmek ister. Milliyetimizi temsil eden ne varsa M.Emin Bey’in ilgi sahasına girer. Zaten münevver olmak dediğimiz de böyle bir hal üzere olmak değil midir?

Doçentliğe hazırlandığım 1995 sonrasında Millet Kütüphanesi’nde, yazma eserlerle ilgileniyordum. Kütüphane Müdürü rahmetli M. Serhan Tayşi Bey’le beni tanıştırdı. “Bazname” nüshalarının peşine düşmüştüm. “Bende bir tane var” dedi. Çantasından çıkarıp uzattı “Sizde kalsın” dedi. “Siz kendiniz için almamış mıydınız?” dedim. “Benim başka çalışmalarım var… Bir kolayına bakarız.” kabilinden rahatlatıcı sözlerle gönlümü aldı. Yazmanın aslını müdür beyle yakınlığı dolayısıyle hemen getirtip incelemem için masaya bıraktılar. Bu tür eserlere yönelişimde rahmetli O. Nedim Tuna kadar M. Emin Bey’in hissesi olduğunu da burada şükranla yad ediyorum. Kendisine kitaplar arasında  sıhhat ve afiyetler diliyorum

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.