Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

2Oca/120

Siyasî Rol Almanın Halleri Ya da Görücüye Çıkmak

2009530135932 Siyasî Rol Almanın Halleri Ya da Görücüye Çıkmak

Prof. Dr. Nadim Macit / n_macit@yahoo.com

Siyasî geleneğimizde rol almanın tarzları ve halleri vardır. Ülkemizde siyasî alanda boy göstermek, bürokratik konumunu korumak, aydın olma gücünü ve etkinliğini sürdürmek için rol almanın hallerine atıf yapmak adet haline gelmiştir.

Güce atıf yaparak kendini ifade etmenin ve var olmanın ürettiği algı ne yazık ki ülkemizde belli konular üzerinden sürdürülmektedir. Özellikle modernleşme geleneğimizin resmi tarihi olan Tanzimat'tan beri siyasî alanda görücüye çıkanlar bir gelenek oluşturmuştur. Milleti özgürleştirmek, her olayda azınlıkların dini merkezlerine koşmak ve onların gönlünü hoş edecek faaliyetler yapmak veya vaatlerde bulunmak, etnik ayrımcılık üzerinden kimlik pazarlığına çıkmak, birilerine kimlik bahşetmek ve kendi kimliğini aşağılamak rol almanın ve görücüye çıkmanın temel unsurlarıdır. Etkin ve egemen güçlere selam göndermek isteyen, diğer bir deyişle siyasî, bürokratik ve fikrî alanda görücüye çıkan her kişinin değişmez konuları bunlardır.

Olur-olmaz, gerekli gereksiz, vezinsiz kafiyesiz biçimde anılan konulara atıf yapmanın yükseldiği, belirtilen çerçevede aktörlerin boy gösterdiği dönemlerin ardından siyasî alanda rol kapmak baş gösterir. Kıyımlar yapılır, acılar yaşanır.

Ülkemizde "Yeni Dönem, Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Yeni Osmanlıcılık" edebiyatının yapıldığı son dönemde "sürekli olarak özgürlüklerden bahsetmek, tarihle yüzleşme adına kendi tarihini ve kimliğini aşağılamak, kilise açmak, etnik ayrımcılık üzerinden kimlik pazarlığına çıkmak moda olmuştur. Siyasî, bürokratik ve fikrî alanda boy göstermenin unsurları haline gelen bu konular her gün aşırı ve içeriksiz dil ve üslupla topluma yedirilmektedir. Tarihî tecrübe açısından meseleye bakarsak şunu söyleyebiliriz: Bu millet, yeni acılar yaşayacaktır. Çünkü belirtilen çerçevede döşenen raylar bu treni başka yere götürmez. Bunun sonucu kargaşa ve acıdır. Böyle bir tabloyu yaşadığımız her dönem, kargaşa ve acılara tanık olmuştur.

Aşağılamanın her çeşidi yapılmaktadır. Ermeni çetelerini masum göstermek için adeta bu milletle dalga geçilmekte ve milletin zihni ve vicdanı aşağılanmaktadır. Bazı siyasilere, bürokratlara ve aydınlara göre Ermeni çeteleri hiçbir şey yapmamış, sıradan olaylara bahane edilerek Türkler Ermenileri öldürmüştür. Bu çerçevede yer alan dolaylı sözlerin altında derin bir istihza yatmaktadır. Adeta bize şunlar söylenmektedir: Ermeniler Van'da arıcılık yapıp, bal üretip, fakir fukaraya dağıtırken Van halkı bu durumu yanlış anlamış saldırıya geçmiştir! Ermeni çeteleri ve taraftarları aslında Erzurum'da kardan adam yapıyor. Kartopu oynuyorlardı. Bazen elim sende diyerek şaka yapıyorlardı. Erzurum halkı oyunu kavrayamadı, onlara saldırdı! Ermeni çeteleri ve taraftarları Çorum'da fırınları ve ocakları leblebi kavurmak için yakmışlardı. Çorum halkı durumu yanlış anladı ve saldırdı. Zaten Talat ve Enver Paşa Ermeni çetelerinin çalışkan, becerikli bir kesim olduğunu hiçbir zaman anlayamadı. Hastalıklı bakışları nedeniyle durumu başka bir şekilde gördüler, tarlalardan çiçek toplayan, meyve devşiren Ermenileri algı yanılmasıyla silah taşıyor sandılar. Onlara saldırdılar ve onları yok ettiler!!!

Söz konusu tutum ve tavır milleti aşağılamak ve onunla istihza etmektir. Çarpık bir mantıktır ve bu mantık her olayda aynı dille sürdürülmektedir. Söylenmek istenen şudur: Ermeni çeteleri ve taraftarları masumdur. Dersim'de hiçbir günahı olmayan insanlar öldürülmüştür. Mevcut iktidara kadar PKK terör örgütüyle mücadele edenler aslında günahsız insanları öldürülmüştür. Oluşturulmak istenen algı kalıbı ise şudur: Türk Milleti tarihte katildi, şimdi de katildir. Basın-yayında sürekli olarak telkin edilen budur. Öyleleri var ki yıllardır attığı başlıklar üç konunun dışına çıkmaz: Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Patrikhaneler-kiliseler. Bazı siyasîlerin her konuşmasında aynı başlıklar yer alır. Bazı bürokratlar işini gücünü bırakmış aynı konularla ilgilenmekte ve sırf kilise açmak için yeni mekânlar icat etmektedir. Bütün bunların nedeni siyasî alanda var olmak, gücünü korumak için etkin ve egemen güçlere, kuruluşlara mesaj vermektir. Selam göndermektir.

Siyasî iktidarın içinden yükselen ihtiras buharları ve bazılarının siyasî mahfillerde kimlik verme, kimlik dağıtma vaadi 'görücüye çıkma' denemesidir. "Özgürlük (.!.), dini azınlıkları hoşnut etmek ve onların her türlü faaliyetine alan açmak, etnik ayrımcılık üzerinden kimlik üretmek, kimlik pazarlamak gibi konular" bundan sonra benden sorulur mesajı, bir selam gönderme alıştırmasıdır. Çünkü ülkemizde konum edinmek, adam sayılmak, uluslararası kurum ve kuruluşlarda boy göstermek belirtilen hususlarla bağlantılıdır.

Gelenek haline getirilen, 2001'den itibaren ise çığırından çıkarılan bu algı, yapı-sökümüne uğratılıp dağıtılmazsa bu millet tarihte yaşadığı acıları yine yaşayacaktır. Selam gönderme ve itibar kazanmanın bu halleri, batılı merkezi güçlerin yeniden planlamak için kullandığı araçlardır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerini 'demokratikleştirdiğini söyleyen gücün ve ortakların' akıttığı kan aynı mantığın uzantısıdır. Ülkemizin etrafını boşaltan ve bu milletin arkasını dolanan kesimlere göz kırpan, milli kimliği pazarlık konusu yapan bir algının ileri demokrasi iddiası, acıların ve sancıların yaşanacağının dolaylı ifadesidir.

Allah sonumuzu hayreylesin.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.