TEKNOLOJİ ÇAĞININ “KUNTA KİNTE” LERİ / Ömer ÇEKER Türk Sağlık Sen Kocaeli Şube Başkanı
Türk Sağlık Sen Kocaeli Şube Bşkanı Ömer Çeker ziyaretime geldi. Sağlıktaki değişimi konuştuk.. O kadar hızlı bir değişimi yaşıyoruz ki içinde, hatta tam göbeğinde olduğumuz halde intibakta zorlanıyoruz..
Her alanda hızla dönüştürülen bir Türkiye’nin geleceği?… Temennimiz iyi olması…
KOÜ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİN DE İŞ BIRAKMA EYLEMİ İLE İLGİLİ DÜZENLENEN PANELDE TÜRK SAĞLIK SEN KOCAELİ ŞUBE BAŞKANI ÖMER ÇEKER’İN 21.12.2011 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA METNİ
TEKNOLOJİ ÇAĞININ “KUNTA KİNTE” LERİ
Vahşi kapitalizmin yerli işbirlikçileri sayesinde yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz özelleştirme adına, yok pahasına çok uluslu şirketlere satılmaktadır. Satılacak başka yer kalmadığı için sıra hastanelerimize gelmiştir. Çıkarılan KHK ile hastanelerin mülkiyeti Sağlık Bakanlığının sevk ve idaresi ise artık sözleşmeli idarecilerin olmuştur. Kısacası hastanelerimiz bu gün özerkleşti yarın Özelleşecektir. Hükümet bu KHK ile sağlık çalışanlarını Teknoloji çağının “Kunta Kinte” leri yapmayı amaçlamıştır.
2003 yılında 58. Hükümet tarafından Türkiye’de sağlık sisteminin yapısını değiştirmek için başlatılan ve adına “Sağlıkta Dönüşüm” adını verdiği programla sağlık sisteminin yapısını değiştiren düzenlemeler yapmıştır.
İlk olarak kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı hastanelerin (Üniversite Hastaneleri ve Askeri Hastaneler hariç) Sağlık Bakanlığı’na devri ile sağlıkta dönüşüm uygulanmaya başlanmış, ikinci adım olarak sağlıkta sözleşmeli istihdam modeli benimsenmiştir.
Genel Sağlık Sigortasına geçilmesi, 2011 yılı başında Aile Hekimliği sisteminin tüm yurtta uygulanmaya başlanması ve Tam günün bir kararname ile çıkarılması ile birlikte Sağlıkta dönüşümün önemli bileşenleri de gerçekleştirilmiştir.
2003 yılında başlatılan sağlıkta dönüşümün tamamlanmasının son adımı ise Sağlık Bakanlığı Teşkilat yapısını değiştiren Kanun hükmünde kararname ile oldu. Bu kararname ile Bakanlığın teşkilat yapısı değiştirildi.
Söz konusu kararnameye geçmeden önce kararname ile düzenleme yapılmasındaki yanlışlara değinmek istiyorum.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik hale gelen içtihatları, yetki kanunlarının Anayasanın 91/2. maddesi gereğince taşıması gereken unsurlara ek olarak, yetki kanunlarıyla ancak “önemli, ivedi ve zorunlu” durumlar için Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verilebileceği belirtilmiştir.
Fakat hükümet TBMM’den aldığı 6 aylık kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini yasama faaliyetinin tümden yürütülmesi olarak kullanmıştır.
Zorunluluk halinden kararname ile yapılacak düzenlemelerin oldu bittiye getirilmesi, kamuoyunda tartışılmasını önlemek amacıyla uygulanan bu yöntemle demokratik süreçlerinde önü tıkanmıştır.
İleri demokrasi fikrini ortaya atanların Yasal düzenlemelerde bile milletin temsilcilerinin oluşturduğu TBMM’yi saf dışı etmeleri bir demokrasi ayıbı olmuştur.
TBMM’nin yasama yetkisini yerine getirebileceği bir dönemde, Bakanlar Kurulu’nun Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığı’nın teşkilat yapısında köklü değişiklikler yapılması yanlış olmuştur.
Bu yanlışa imza atanların ikinci büyük yanlışı da sağlık çalışanlarını doğrudan etkileyecek söz konusu Kararnamenin taslağı hazırlanırken gerek sendikaların, gerekse diğer sivil toplum kuruluşlarının bilgi, tecrübe ve görüşlerine başvurulmamasıdır. Taslak adeta yangından mal kaçırır gibi hazırlanmıştır.
Kararname olarak hazırlanması nedeniyle TBMM’de tartışılması engellenen söz konusu düzenleme, Taslağın paylaşılmaması ile başta sendikalar olmak üzere sağlıkla ilgili tüm örgütlerden kaçırılarak sivil toplum yok sayılmış ve katılımcı demokrasi uygulanmamıştır.
Söz konusu Kararname taslağı hazırlanırken çalışanların temsilcileri olan sendikalar ve sivil toplum örgütlerini Sağlık Bakanlığı adeta yok saymıştır.
Yeni Teşkilat yapısında, mevcut sürekli kurulların sayısında artışa gitmiş, yeni bağlı kuruluşlar oluşturulmuş ve yine çalışanların temsilcilerini dışarıda bırakmıştır.
Oluşturulan kurul ve kuruluşlarda sendikalara yer verilmemiştir. Örneğin Bakanlık sağlık sistemi yönetimi ve politika belirleme ile ilgili temel görevleri yerine getirmek üzere oluşturulan Sağlık Politikaları Kuruluna sendikalar doğrudan katkı sağlayabilecekken, sendikaların kurul ve kuruluşlarda temsil edilmemesi, katılımcılıktan yoksun bir yapılanmaya gidilmiştir.
Yapılan köklü değişiklikle birlikte ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumları Kamu Hastane Birlikleri adı altında tek bir çatıda toplanmıştır.
Her ne kadar KHK metninde kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla Kamu Hastane Birliklerinin kurulacağından bahsedilmekte ise de, birçok yönüyle tereddütleri gidermeye yeterli olmayacak şekilde bir yapılanma öngörülmüştür.
Birlik teşkilatının genel sekreterlik ve hastane yöneticiliklerinden oluşacağı göz önüne alınırsa bu haliyle mevcut yapının, kamu hizmetinin görüldüğü bir kurumdan ziyade, sağlık hizmetlerinin verildiği bir işletme yapısına dönmektedir.
Kararnamede yer alan Kamu Hastane Birlikleri ile birlikte, ücretlendirme sisteminde de çalışma barışını zedeleyecek şekilde derin uçurumlar açılmıştır.
Üst düzey yöneticilerin maaşları yüksek tutulurken, sağlık çalışanları açısından adil bir ücretlendirme yapılmamıştır.
Ayrıca Kamu Hastane Birliklerinde, sözleşmeli statüde istihdam öngörülmektedir. Genel seçim öncesi 4 Haziran 2011 tarihinde çıkarılan 632 Sayılı KHK ile yaklaşık 195 bin 4-B sözleşmeli çalışan memur 4-A kadrosuna geçirilmişken, yeni uygulamada yine sözleşmeli çalışan istihdamının öngörülmesi yanlış bir tutumdur.
Kararnamede vekil ebe ve hemşirelerin 4/B’li sözleşmeli yapılması mali ve sosyal haklarında iyileştirmeler getirmesi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilse de beklentimiz ve isteğimiz tüm sağlık çalışanlarının kadrolu olarak istihdam edilmesidir. Sağlık bakanlığı sözleşmeli istihdamdan vazgeçmelidir.
Ayrıca sağlık çalışanları açısından en önemli sıkıntılardan birisi döner sermaye ödemelerindeki adaletsiz dağılım iken, bu konu ile ilgili de herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Örneğin bu hususta birçok kez dile getirilen döner sermaye ödemelerinin emekliliğe yansıtılması gibi büyük sıkıntılar devam ederken, bu konuda hiçbir iyileştirme yapılmaması var olan sıkıntılara yenilerini ekleyerek, ileride ciddi sıkıntıların yaşanmasının önünü açmıştır.
Ayrıca kararname ile birlikte kadroları iptal edilen personellerde mali açıdan kayba uğrayacaklardır.
Çalışanların ücretlerine yönelik bir iyileştirmeyi içermeyen Kararname ile daha önce tüm memurlara bir torba yasa ile tanınan görev yapılan ilde ikametgah zorunluluğunun kaldırılması söz konusu kararname ile sağlık çalışanlarına tekrar zorunlu kılınmıştır.
Söz konusu uygulama ile kamu çalışanları arasında sağlık çalışanlarına açıkça bir adaletsizlik uygulanmıştır. Bu düzenleme ile sağlık çalışanları için geriye gidiş yaşanmıştır.
Kararname ile birlikte Türkiye’de görev yapan doktor ve hemşirelerde Türk vatandaşı olma şartı kaldırılmıştır.
Ülkemizdeki doktor ve hemşire eksikliğinin giderilmesi için yürürlüğe konulduğu iddia edilse de 400 bin hemşire ve 100 bin doktor eksiğimizin yabancı doktor ve hemşire getirilerek kapatılması mümkün değildir.
Özellikle özel sektör için ucuz işgücü anlamına gelen bu düzenleme ile ülkelerinde aylık 200 dolara çalışan ve sağlık hizmet kaliteleri tartışmalı olan doktorlar ülkemize gelecektir.
Bu düzenleme ileri dönemde sağlık personeli istihdamına zarar verecek, ücretlerin düşürülmesine neden olacaktır.
Yabancı doktor ve hemşirelerde Türkçe bilme şartının aranacağı belirtilse de tanı ve tedavi süreçlerinde son derece önemli olan hasta ile doktor iletişimin sağlıklı olabilmesi için sadece Türkçe bilmeleri de yeterli olmayacaktır.
Vatandaşın derdini anlayabilme ve Türk kültürüne hakim olma açısından bakıldığında bu konuda da sıkıntılar yaşanacağı açıktır.
Ayrıca 9 yıllık iktidar döneminde özellikle doktor ve hemşire eğitimlerine yönelik gerekli düzenlemeler yapılsa kontenjanlar arttırılsa idi bugün doktor ve hemşire açığının kapatılmasında önemli adımlar atılmış olurdu.
En azından bakanlığın kısa vadede hedeflediği 3 bin yabancı doktor sayısı bunun katları şeklinde Türk vatandaşı doktorla karşılanabilirdi.
Fakat tüm bunların yapılmaması ve kolaycılık olarak yabancı istihdamının tercih edilmesi yanlıştır. Türkiye kendi insan kaynakları ile doktor ve hemşire açığını kapatmalıdır, yabancı istihdamı asla çözüm olmayacaktır.
Kısaca birçok eksiklikleri bulunan, tereddütlere neden olan ve çalışanların desteğinden yoksun olarak yapılan bu köklü değişikliklerin neden olacağı sıkıntılar ileriki dönemlerde karşımıza çıkacaktır. Sağlık çalışanları yine olumsuzlukları yaşayarak görecek ve öğreneceklerdir.
Türk Sağlık-Sen olarak geçmişten bugüne çalışanları ilgilendiren tüm düzenlemelerde yer alan olumsuzluklara karşı yürütmüş olduğumuz mücadelemizi halkımızı ve sağlık çalışanını mağdur edecek olan Sağlık Bakanlığının teşkilat yasasının değiştirilmesine karşıda kararlı mücadelemizi sürdüreceğiz.
Tek sermayesi elinin emeği olan sevgili sağlık çalışanları,
Dünyanın hiçbir yerinde haklar çalışanlara altın tepsi içinde sunulmamıştır. Her Kazanım belli bir mücadelenin sonucunda elde edilmiştir. Mevcut olan haklarınızın korunması ve geliştirilmesi, evinize aşınızı götürdüğünüz iş yerlerinizi korumak için bedel ödemeye hazır, mücadele etmeye kararlı iseniz her şeyin üstesinden gelirsiniz. Bedel ödemeyi göze alamıyorsanız sorunlar yumağında yok olur gidersiniz.
Bundan önce olduğu gibi tüm hukuki platformlarda kararlı duruşumuzla çalışanların hakkını savunacağız. Doğru bildiklerimizi ifade etmeye ve yanlışlara dikkat çekmeye devam edeceğiz.
Hepinize Teşekkür Ediyor, Saygılar sunuyorum.
Ömer ÇEKER Şube Başkanı
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.