Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

20Ara/110

ATATÜRK, DOĞU İSYANLARI VE PKK / Av. Ruhittin Sönmez

fotoğraf ATATÜRK, DOĞU İSYANLARI VE PKK

Bugün size bir ev toplantısında edilen sohbetten bir kesit sunacağım. Konuşulanlar, toplumumuzdaki farklı görüşlerin bir aynası. A, B, C… şahıslarının dilinden ifade edilen fikirler çeşitli vesilelerle karşımıza çıkıyor. Terör meselesi, Kürt meselesi ve hatta Kürt isyan hareketi gibi adlandırmaların arkasında bu bakış farkları yer alıyor.

A- Atatürk’ün tepeden inmeci reformları ve toplumu dönüştürme hareketi Kürt isyan hareketlerinin ana sebebiydi. Yapılanlar gerekli olsa da toplumun kendi talepleri olmadan ve hatta toplum taleplerine aykırı olarak aydın kesimin zorlamasıyla yapıldığı için belli kesimlerden tepki görmesi kaçınılmazdı. O günün şartlarında “Kürt halkının temsilcisi” sıfatıyla ayaklanan Şeyh Said ve diğerleri “din elden gidiyor” sloganıyla bir kitleyi harekete geçirebilmişti.

Toplumsal dinamiklerden doğmayan, bir “diktatörün” toplumu dönüştürme planının uygulanması ve dayatmalarının izlerini bugünkü sıkıntılarda da bulmak mümkün. Atatürk döneminde Şeyh Said ve Dersim direnişlerinde devletin orantısız güç kullanımı ile 12 Eylül ihtilalında Kenan Evren’in Diyarbakır cezaevinde uygulattığı işkenceler bugünün Kürt Meselesinin kaynağıdır.

B- Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda önder konumunda olan ve Milli Mücadeleyi kazanan komutanın hedefinin diktatörlük olmadığı açıktır. Mustafa Kemal hem milli mücadele esnasında ve hem de Cumhurbaşkanı olduğu dönemde hep halkın temsilcilerinden oluşan Meclis’ten yetki alarak devleti yönetti.

O dönemde elbette ki Atatürk’ün iradesine aykırı karar çıkması beklenemezdi. Çünkü O hem Kurtuluş Savaşının kahraman lideri ve hem de gerçekten üstün liderlik özellikleriyle temayüz etmiş bir kişilikti. Bugün, Onunla kıyaslanması mümkün olmayan fakat karizmatik olduğunda şüphe etmediğimiz, Başbakan Erdoğan’ın iradesinin dışında Meclis’ten bir karar çıkabiliyor mu?

Atatürk’ü değerlendirirken çağının gerçekleriyle birlikte değerlendirmek gerekir. O dönemde Avrupa’da kaç devlet demokrasi ile yönetiliyordu ki? Atatürk de Hitler gibi diktatörlük yapsaydı engel olabilecek bir güç var mıydı?

C- Tarihte “Kürt isyanları” dediğiniz kalkışma hareketleri de, bugünkü PKK hareketi de Kürt halkının “kendisine baskı yapan” rejime isyanı veya “kimliğine sahip çıkma” hareketleri değildir.

Dış güçler Osmanlı Devleti ve Türkiye’nin ayağına bazı engellerin takılmasını istediği zamanlarda içeriden bazı işbirlikçiler ayarlayıp, tarihten gelen bazı yaraları da kaşımak suretiyle emellerine kavuşmak isterler. Fotoğrafın bütününe baktığımızda, bütün kalkışma hareketlerinin küresel hesapların bir parçası olarak kullanılan araçlar olduğunu görürüz.

PKK’nın çıkış noktasında Marksist Leninist bir örgüt olduğunu hatırlayalım. Şimdi ise örgüt tamamen etnik kimlik üzerinden siyaset yapmakta, Kürtçe namaz kıldıran imamlar dahi kullanmakta.

PKK’nın dünyada 60’a yakın ülkede bir STK gibi serbestçe faaliyette bulunması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmasına göz yumulması ve de bir milyondan fazla Irak’lının öldürüldüğü Irak’ta bir tek PKK militanının burnunun dahi kanamaması bu desteğin açık işaretleri değil midir?

D- Kenan Evren’in Diyarbakır cezaevinde uygulattığı işkencelerin PKK’yı doğurduğu iddiasına katılmıyorum. 1980 öncesinde de bölgede terör hareketleri vardı. Diyarbakır, teröristler tarafından kurulması hedeflenen Kürdistan’ın Başkenti olarak nitelendiriliyordu. Diyarbakır ve ilçelerinde çok sayıda “başkent” ismi verilmiş işyeri vardı. Bölgeye seyahat edecek otobüsler jandarma konvoyları eşliğinde gidebiliyordu.

Ayrıca diyelim ki işkenceler isyan hareketine sebep oluyor, başta Ankara Mamak’taki olmak üzere diğer cezaevlerinde Ülkücülere uygulanan işkence en az Diyarbakır’daki seviyedeydi. Ülkücüler niye isyan etmedi. Mesela en ağır işkencelerden geçen Muhsin Yazıcıoğlu devlete karşı silahlı bir harekete geçmek yerine siyasi mücadele yolunu seçti? Diyarbakır’dakiler neden ülkücüler gibi meşru yolu seçmediler? Çünkü ülkücüler dış güçlerin kontrolüne girmediler. Hatta her şeye rağmen Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu bölgedeki vatandaşlarımızın çoğunluğu da (isyancı damardan gelen kesim hariç) teröre destek vermediler.

E- “Atatürk tepeden inmeci dönüşüm yaptı” dediniz. Atatürk olmasaydı bırak diğer kesimleri biz kadınların hali nice olurdu? Avrupa’da demokrasi tecrübesi çok eski olan ülkelerde bile kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmezken Atatürk kadınlara bu hakları verdi. Yüzyıllar boyu tebaa olmuş bir halkın böyle bir talepte bulunması söz konusu bile değilken, adına ister “aydın baskısı” isterseniz “otoriter bir liderin toplumu dönüştürme tutkusu” deyin yapılan doğruydu ve minnet duymamız gereken reformlardı.

Atatürk’ün, Türkiye’nin 200 senedir süren modernleşme macerasının hedefe varmasının toplumsal dinamiklerle çok uzun bir süre alacağını görerek, bu süreci hızlandıran katkısını tenkit etmek yerine, O’nu bize lütfeden Allah’a şükür etmeliyiz.

F- Atatürk’ün temel tercihleri doğruydu. Bir devlet adamından beklenen stratejik hedeflerin tespiti ve bu hedefe varmada kullanacağı araçların seçimindeki isabetidir. Bu yönüyle Atatürk bir dahiydi ve Türk Milletinin şansı, böyle bir kritik dönemde O’nun gibi bir lider çıkarabilmesiydi.

Elbette Atatürk bir beşer olarak hatalar da yapmıştır. O’nu hata yapmaz ilahi bir varlık olarak görmek doğru değildir. Fakat O, mesela Türk Müziğini radyolardan yasaklayan kararının yanlışlığını görüp kararını geri almıştı. Dilde arılaşma hareketinin aşırı kaçtığını gördüğünde de “Güneş Dil Teorisi” hamlesiyle durdurmasını bilmişti.

Atatürk’ün temel tercihlerinin doğruluğunu anlamak için komşu ülkeler ile diğer Müslüman ülkelerin durumunu görmek ve Türkiye ile mukayese etmek yeter.

G- Dersim sebebiyle Atatürk’e saldıran ve isyancılardan özür dileyenlerin, ülkenin kurtuluşunun yanında birlik ve beraberliğini sağlayan büyük liderin ruhundan özür dilemesi gerekir. O’nu anlamak için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Makedonya gezisinde söylediği sözleri okumaları kâfidir:

<I style="mso-bidi-font-style: normal">"Atatürk gibi muharebe meydanlarında efsanevi bir komutan, modern bir cumhuriyet kurmayı başaran, başarılı bir devrimci lidere dünya siyasetinde kolayca rastlamak mümkün değil. Atatürk'ü kendi çağdaşlarından ayırt eden yanı, değişime ve yeniliklere açık olmasıdır. O düşünceyi ve eylemi kendi kişiliğinde birleştirmeyi başarmış, hem değişim ve dönüşümü öncelikle kendi düşüncelerinde yaşatmış, hem de bunu toplumda gerçekleştirebilmiştir.”</I>

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.