Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

7Oca/200

KASIM SÜLEYMANİ’NİN ÖLDÜRÜLMESİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sKASIM SÜLEYMANİ’NİN ÖLDÜRÜLMESİ – Ruhittin SÖNMEZ

Kasım Süleymani çoğu yorumcuya göre İran’ın ikinci adamı sayılıyordu. Süleymani ve İran’ın Irak'ta oluşturduğu Haşdi Şabi örgütünün ikinci adamı ABD füze saldırısı ile öldürüldü. Bu olay zaten karışık olan Ortadoğu dengelerini bir kere daha değiştirdi. Bir İran/ABD savaşı hatta üçüncü dünya savaşı ihtimali üzerinde tartışılıyor.

Kasım Süleymani İran'ın, Irak, Suriye, Lübnan ve Afganistan'daki askeri operasyonlarını yöneten Kudüs Gücü Komutanı idi. Buralarda ABD’ye ciddi sıkıntılar yaşattı.

Haşdi Şabi örgütünün organizasyonuyla, Bağdat'taki Amerikan Büyükelçiliği basılmış ve ateşe verilmiş olması ABD için aradığı bahaneyi verdi. 10 kilometrekarelik "yeşil bölge"nin ortasında bulunan kale gibi korunaklı Büyükelçilik binasının basılması, ABD için gurur kırıcı bir olaydı.

ABD belki de iç politikasının belirlediği bir zamanlama ile (Trump’ın azledilme sürecinde güç kazanma amacı ile) bu sert karşılığı verdi.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesi karşısında Türkiye’de tepkiler tereddütlerle dolu ve çok çelişkili oldu.

ABD’nin bu eylemini “İran’ın egemenlik haklarına saldırı” sayarak, “bu saldırıyı meşru görürsek, yarın işine yaramadığı zaman Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı veya başka üst görevlerde bulunan birine suikast düzenlemesini de meşru mu sayacağız? diye düşünenler de var..

“Süleymani Türk ve Türkiye düşmanıydı” deyip sevinenler de..

“Konuyu Şiilik-Sünnilik açısından değerlendirenler” de var.

Arslan Bulut gibi “Meselenin Şiilik-Sünnilik açısından görülmesi, Amerikan saldırısını desteklemek anlamına gelir. Oysa İran Türkiye'nin komşusudur ve İran halkının yarısı Türk'tür. İran'a yönelik büyük bir Amerikan saldırısı, aynı zamanda Türklere yönelik bir saldırı demektir. Konuya Türklük açısından baktığınızda durum budur” diyenler de..

Hangi açıdan bakarsak bakalım, olayın Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) içinde bir parça olduğunu asla unutmamalıyız. Bu olaydan sonra ABD’nin Irak’a iyice yerleşeceği ve BOP’un İran ayağının uygulanması sürecinin başlayacağı kanaatindeyim. Yani İran artık Irak ve Suriye benzeri gelişmelerle parçalanmaya çalışılacak.

Fakat İran köklü bir devlet geleneği olan, daha gelişmiş bir ülke. Yani kolay lokma değil. İran’ın Suriyeleşmesi çok daha sancılı olacak. Türkiye de bu sancıdan etkilenecek.

*******************************

KİM DOST, KİMLER DÜŞMAN?

Ortadoğu’da tarafların bazı konularda işbirliği yaptığı müttefikleriyle, başka konularda çatıştığı karmaşık ilişkiler söz konusu.

Hürriyet’te Ertuğrul Özkök’ün yazısındaki sistematiğe uyarak bu karmaşıklığı özetleyelim:

· Amerikalıların öldürdüğü İranlı komutan Kasım Süleymani, Esad rejiminin önemli bir destekçisi idi. Bizim “Katil Esed” dediğimiz ve karşı olduğumuz Esed’in dostu ve destekçisi Süleymani bizim düşmanımız sayılmalı mı?

· Suriye’de bazı konularda Rusya ile işbirliği içindeyiz. Rusya Esad’ın dostu ve sırtını dayandığı müttefiki… İran da, Rusya’nın müttefiki... Buna rağmen Suriye’de Esad bizim düşmanımız.. Bu durumda müttefiklerimizin dostu olan Süleymani de bizim dostumuz mu sayılmalı?

· Libya’da Trablus ve Sirte gibi batıdaki şehirleri kontrol eden, (BM tarafından desteklenen ve uluslararası alanda tanınan) Fayez El Sarraj başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile anlaşma yaptık.

Libya’nın büyük kısmını kontrol eden General Hafter güçleri UMH yönetimini devirmek için çalışıyor. Hafter’in arkasında ise NATO’daki müttefikimiz ABD ile İdlib ve Fırat’ın doğusundaki müttefikimiz Rusya ve İran var. Burada Hafter düşmanımız olduğuna göre ABD, Rusya ve İran bizim düşmanımız mı?

· “Kasım Süleymani, Irak’ta IŞİD terör örgütünün elindeki toprakların kurtarılmasında en büyük mücadeleyi veren insanların başındaydı.” ABD ve biz de, IŞİD’e karşıyız. IŞİD’e karşı bir müttefikimiz, öteki müttefikimizin komutanını öldürdü. Peki, biz hangi müttefikimizin yanında yer almalıyız?”

· Doğu Akdeniz’de, ABD, İran ve Rusya düşmanımız. Aynı Libya’daki gibi üç müttefikimiz üç düşman haline geldiğine göre bir düşmanımız, öteki müttefikinin müttefikini öldürmüş oluyor.

Bir başka ifadeyle, bir düşmanımız diğer düşmanımızın komutanını öldürmüş oluyor. Düşmanımızın komutanı öldürüldü diye sevinelim mi? Yoksa ‘düşmanımızın düşmanı bizim müttefikimizdir’ deyip üzülelim mi?

Durum böylesine karmaşık olunca, ister istemez Ertuğrul Özkök’ün aklına gelen şu soruyu biz de düşünmeden edemiyoruz:

“Biz başından itibaren bu tuhaf Arap coğrafyasında ne onun ne de bunun yanında olmasaydık, çok daha iyi olmaz mıydı?”

Hadi olan oldu da.. Bundan sonrası için bu karmaşık tabloda ortak aklı, Türkiye’nin “bin yıllık devlet tecrübesi” ile devlet aklını kullanacak bir yapılanmamız olsaydı.

En azından “monşer” diye küçümsediğimiz eski büyükelçilerimiz kalitesinde diplomatlarımız olsaydı… Devlet aklına akademik çalışmaları ile destek verecek bilim adamlarımız ve bu çalışmaları diplomaside tatbik edecek basiretli yöneticilerimiz olsaydı…

06.01.2020

Ruhittin Sönmez

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.