SEMPOZYUM ÇERÇİSİ AKADEMİSYENLER / Prof. Dr. Namık Açıkgöz
SEMPOZYUM ÇERÇİSİ AKADEMİSYENLER / Prof. Dr. Namık Açıkgöz
http://www.gazeteboyut.com/sempozyum-cercisi-akademisyenler-namik-acikgoz
Hocam musaadenizle… Muhabbetle… Ahsen Okyar
Akademisyenler bir yandan ders verirler; bir yandan da bilimsel çalışmalar yaparlar. Yaptıkları çalışmalardan bazılarını, sempozyum ve kongre gibi bilimsel toplantılarda sunarlar ve sunulan tebliğler tartışılarak eksiği gediği varsa tamamlanır; yanlışı varsa düzeltilir.
Sempozyumların, kongrelerin amacı tamı tamına budur.
Gelin görün ki, bazı bilimsel toplantılarda, yukarıdaki amaç göz ardı edilir ve durum “eş-dost ağırlaması”na dönüşür. Bazılarında da devlet parasıyla tatil yapıldığı da gözlenmiştir. Beş yıldızlı otel… Konfor tavan yapmış… Yemekler gani… Salonlar gıcır… Havuzlar, denizler gırla… Keyifler tıkır…Sempozyum salonuna arada uğramalar… Felekten çalınan günler…
Sempozyumlara tıkır keyif için giden akademisyenlerin hepsi, her hangi bir tezi olmayan sıradan bildiriler hazırlarlar. Metinlerinin hiçbir özgünlüğü yoktur.
Cümleleri sallapati…
Hükümleri sığ…
İçeriği sıradan…
Tespitleri?… Tespit mi?.. O da ne?… Ne tespiti kardeşim?… Bakarsın üç beş kitaba, makaleye… Alırsın birkaç paragraf… Başına da, herkesin bildiği sıradan ansiklopedik bilgilerle bi giriş yazarsın… Olur biter… Ne tespiti kardeşim!… tespit mespit yok!… Yersen!…
Yeniyor işte!… Bal gibi de yeniyor!…
Çantasında üç-beş sözde tebliğle dolaşanları biliyorum. Ufak bi değişiklikle her sempozyunda sunulabilecek tebliğleri olan akademisyenleri biliriz. Ben bunlara “sempozyum çerçileri” diyorum.
Bu “sempozyum çerçileri”, her toplantıda arz-ı endam etmek isterler. Haberleri olmazsa, kızarlar… Düzenleyenlere telefon üstüne telefon ederler… İllâ o toplantıda olmaları gerekirmiş… Onlar olmazsa, toplantı amacına ulaşmazmış… Bu yüzden o toplantıya mutlaka katılmalıymışlar… Gülmeyin!… Pek çok örneğini biliyoruz.
Bir arkadaş anlattı:
Şehirlerinde bir sempozyum düzenlemişler. Yaşı ilerlemiş akademisyenlerden biri, tesadüf bu ya, o şehirden geçiyormuş… Şehirde gezerken bi bakmış, bi sempozyum afişi… Konu kendi alanına da yakın… Sora sora afişteki adrese ulaşmış. Sempozyumu düzenleyenlerden birini bulmuş. “Oğlum, beni niye davet etmediniz? Bu konuda benim de diyeceklerim var ve hatta çantamda hazır bir bildiri bile var.” demiş. Genç akademisyen, “Hocam toplantıyı düzenleyen kurum… Davet edecektik de… Listeye adınızı yazdırmıştım da… Ah işte sempozyum sekreterliği!..” cümlelerini “kem-küm, ık-mık”la tamamlamış ama bu arada ileri yaştaki akademisyen sempozyuma çökmüş. Zorla bir oturumda yer açtırmış kendine ve çerçi çantasından çıkardığı tebliğini, vakti gelince çıkıp sunmuş. Ama ne sunuş!…Zorlamalar, teviller, zoraki yorumlarla dolu ama yeni hiçbir şey söylemediği sözde tebliğini okumuş…
Alın işte size bir “çerçi akademisyen” örneği…
Lise öğrencisinin ödevi gibi hazırlanan tebliğler mi arasın; ansiklopedi maddelerini popülerleştirerek tebliğ diye yutturmaya çalışanları mı; başlığı kallavî ama içi kof metinler mi?…
Bilimsel tebliğ dediğin, tezli ve özgün olur. Bazen de, oluşan fikirleri tartışmak için yazarsın bir şeyler; sempozyumda sunarsın… Tartışılır… Böylece sen de gerçeğe ve doğruya ulaşıp rahatlarsın; bilim dünyası da yeni bir gerçeğe ve doğruya kavuşmuş olur.
Haaa!… Bu çerçilerin bir huyu daha vardır. Özellikle gençleri çok eleştirirler… Sanki kendileri matah şeyler söylemişler gibi, gençlere saldırdıkça saldırırlar… Güya onları bilimsel çizgiye çekerler. Çekerler de… Kendilerini kaybetmişçesine saldırdıkça, şaftlarının kaydığını, salonu alaycı bir tebessümün kapladığını görmezler.
Matrak geçmek için ne tatlı insanlardır şu “sempozyum çerçisi akademisyenler”!!
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.