Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

22Tem/190

İKİ MEHMET ŞEVKET AĞABEY – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal-iftigzeli2İKİ MEHMET ŞEVKET AĞABEY - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci, müellif ve muharrir Mehmet Şevket Eygi (1933 Zonguldak Ereğli-2019 İstanbul) hakka yürüdü. Fatih Camii’nde ikindi üzeri Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın kıldırdığı cenaze namazının ardından Topkapı Merkez Efendi’de annesinin yanına defnedildi. Müzmin bekar olan Mehmet Şevket Eyği’nin cenazesi devlet töreni olmasa bile bir miting kalabalığı eşliğinde başta halef selef Cumhurbaşkanları Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere çok sayıda bakan, parlamenter, bürokrat, işadamı, akademisyen, meslektaşları, sivil toplum temsilcileri ve gençlerin iştirakiyle kaldırıldı. Cenazeye gönderilen onlarca çelenk arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun ki de göze çarptı.

İSTANBUL ÇELEBİSİ                                                                                                  Aynı gün ve saatte Mehmet Şevket Eygi’nin yaşdaşı ve arkadaşı Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın 3. Vefat yıldönümü dolayısıyla Topkapı Anıt Mezar Camii’nde de bir program yapılıyordu. Merhum Mehmet Şevket Eygi bir müddetten beri rahatsızdı. Eyüp Ali Bey Hastanesi’nde tedavi görüyordu. Nitekim hastanede 12 Temmuz 2019 gecesi saat 22.30’da vefat etti. Haber sosyal medyada duyulur duyulmaz büyük alaka gördü. Bu İstanbul Efendisi, bu beyefendi ve çelebi denilen insanın tabutunu devlet erkanının omuzladığı cenaze günü; mahut medyadan da yahut karşıtı gazetelerde de haber “ikinci fesli da gitti.. gerici öldü.. kanlı pazarın tahrikçisi öldü ” diye verildi. Elbette gazetecilik yapınca dostun olduğu kadar düşmanın da bir hayli fazladır ülkemizde. Çünkü Mehmet Şevket Eygi şiddetli bir antikomünistti, bunun karşıtlığı olan islamcılıktan yanaydı. 1960’lı yıllarda dindar kitleleri komünizme karşı harekete geçirmişti. Dili keskindi. Çağrısı hemen sahibine ulaşıyordu. Dolayısıyla yayınladığı Bugün gazetesi hep revaçta oldu. Tarafların zihninde hep böyle yer aldı.

Çok büyük ve önemli bir kütüphanesi ve kitaplığı vardı. Bir kısmı antika değerindeydi, paha biçilmez eserlerdi. Annesiyle birlikte ilk oturduğu Beyazıt’ta, sonra Sultanahmet Semtindeki evinde bulunan kıymetli tabloları (hat, tezhip, minyatür, resim, ebru, hüsnü hat vs), şamdan ve seccadeleri, bastonları, ibrikleri, lambaları vs Cumhurbaşkanlığı külliyesine hediye etmişti. Müslümanları dinlerin gerektirdiği gibi ruh dünyalarını, manevi hasletlerini dizayn etmeye çağırıyor, şehirli ve sosyal olmaya davet ediyordu. ESKADER’in bir toplantısında Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş sağ elinde mikrofon konuşuyordu. Ağzı kurudu, diğer eliyle su bardağını aldı dudağına götürüyordu ki yanında oturan eski arkadaşı M. Şevket Eygi ağabey seslendi “Sol elle su içilmez!..” Hoca buz kesti bu ikaza. Hemen İsmet Özel’in deyişini hatırladık “Bu ülkede sol elle su içmek kadar, kul hakkı hiç dikkat çekmedi!”

DARBEYE KARŞI ÇIKAN BİR GAZETE VE GAZETECİ                                               Mehmet Şevket Eygi’yi 1962 yılında İstanbul’da yayınladığı Yeni İstiklal Gazetesi dolayısıyla tanımıştım. Çirkin 1960 Askeri Darbesi sırasında “Zulümlerin en şenii kanunların gölgesinde yapılanıdır” biçiminde cesur haber ve başlığından yargılandı. (19 Eylül 1962). Yeni İstiklal’in her sayısı olay oldu. Hatta; bir lisemizdeki darbe yanlısı öğretmenlerin muhafazakar ve milliyetçi öğrencilere, yöneticilerin demokrat ailelerin çocuklarını taciz ve sürgün cezaları vermesini konu alan bir de yazı yazmıştım Yeni İstiklal’de. Bu yazıdan dolayı hem benim ve hem de gazete hakkında dava açılmış, Mehmet Şevket Eygi de bana çok fazla kızmış “Başımıza iş açtın, şimdi kendini savunun bakalım” diyerek serzenişte bulunmuştu. Ama beraat ettik. Yeni İstiklal’e hem abone, hem de daha geniş kesimlere ulaşması için satışını sağlamaya çalışıyor, okuyor ve okutuyorduk.

Mehmet Şevket Eygi’nin hem Galatasaray Lisesi ve hem de Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmasını önemsiyorduk. Abdi İpekçi, Turgay Şeren, Mümtaz Sosyal, Sezai Karakoç ve Cemal Süreyya gibi maruf insanlarla ya dostluğu ya mektep arkadaşlığı vardı. Daha önce de Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen’in kalem-i mahsusası olması onu gözümüzde daha da büyütüyordu. Hele hele o günlerdeki manevi akımın önderleri Bediüzzaman Said Nursi, Mehmet Zahit Kotku, Sami Efendi ve Mahmut Hoca gibi kanaat önderlerini tanıması, bilmesi muhitini daha da genişletiyordu. Ayrıca birkaç yabancı dil biliyordu. Sempatik, orta boylu, zayıf ve güleryüzlü biriydi. Şık ve klasik giyinirdi. Kendi modasını yoktu, eskiden moda olan fes, yelek, yakasız mintan vs gibi giyim kuşamı yeniden gündeme taşıdı.

YENİ İSTİKLAL’DEN BÜYÜK GAZETE’YE                                                                      Basın hayatı da şöyle duayen gazetecinin;

Mehmet Şevket Eygi Yeni İstiklal’den sonra Bugün gazetesini yayınladı, Babıali’de Sabah Gazetesini satın aldı. Haftalık küçük boy Büyük Gazete’yi neşretti. Ubeydullah Küçük imzasıyla eleştiriler yazdı. Geniş bir muhiti vardı. Yazılarından dolayı ağır cezada mahkum oldu. İstanbul Sağmalcılar, Gerede ve Şile Cezaevlerinde yattı. Çıkınca yurtdışına gitti(1969). Suudi Arabistan, Lübnan ve Almanya’da yaşadı bir müddet. Bugün Gazetesini mektuplarıyla idare müdürü emekli hakim Hilmi Karabel vasıtasıyla yurtdışından yönetti!. Okuyucuları ve dostları M. Şevket Eygi’yi dış ülkelerde de mağdur ettirmedi, sahip çıktı, katkı verdi. 1974’de Türkiye’ye döndü ve Günaydın Grubunun Sahibi Haldun Simavi Son Haber’de yazmasını önerdi ve kabul etti. Daha sonra Hürriyet Grubunun sahibi Erol Simavi’nin teklifi ile Son Çağrı’ya transfer oldu. Nihayetinde Ahmet Kabaklı ve Ömer Lütfi Mete ile birlikte kısa ömürlü bir gazete olana Yeni Haber’e geçti. Son olarak önce Zaman Grubunun gazetesine genel yayın müdürü olarak Ertuğrul Düzdağ ile birlikte geldi. Daha sonra Milli Gazete’ye geçti. Burada yıllarca yazılar kaleme aldı. Son birkaç yıldır da Milli Gazete ile birlikte Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Bizim Gazete adında yayınladığı, ancak devam ettiremeyip İşadamı Recep İncecik arkadaşımıza; ismini değiştirmek şartı ile sattığı İttifak Gazetesi’nde de yazılar kaleme alıyordu. İsmini de eski ve yeni alfabe ile yazılmış “Takvimden Bir Yaprak” ibaresini sütun başlığına koydurmuştu. “Türkçemiz ne kadarsa o kadarı varız” derdi ve yazardı.

ARKA PLANDAKİ YAZAR                                                                                                 Mehmet Şevket Eyği hiç bir cemaate, hiç bir vakıf veya derneğe, yahut siyasi partiye bağlı değildi, bağımsızdı. Kendine hastı. Bir yazısında ve özel sohbetlerinde “Müslüman olarak yaşamak ve Müslüman olarak ölmek istiyorum” diyordu ve öyle de oldu. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun.

Kültüre, sanata, medeniyet hareketine kendi üslubuyla önem veren Mehmet Şevket Eyği yazılarında Müslümanları birliğe, tevhide çağırırdı. Bir cemaati veya bir hizibi tutmazdı. Kitap ve yayınlarında CHP’nin iktidar olduğu dönemlerde dine yapılan tahribatları, sebataycılığı, Müslümanların geri kalmışlığını eleştirir, Osmanlıcılığı öne çıkarır, “Müslüman Kardeşlerim uyanın” diye ikazlar yapar, Müslümanların en önemli 100 vazifesini sıralardı. Bu sıralama onun için çok önemliydi. Aynı zamanda kim olursa olsun bir eleştiri uzmanıydı, tenkit yapmaktan çekinmezdi. Mesela bazı cemaat liderlerine isim vermeden, yaptıklarını örnekleyip “din baronları” derdi. Müslümanları eleştirirken musalli dediği namaz kılanlar ve musalla dediği namaz kılmayanlar olarak ikiye ayırırdı. Genelde kendini örnek gösterir ve mütevazi hayatını çok severdi. Türkçeyi çok güzel kullanırdı, lüğat bilgisi genişti, kelime hazine fazlaydı. Gençlere mutlaka Osmanlı Türkçesini öğrenmelerini, eski edebiyatı bilmelerini tavsiye ederdi.

Buraya kadar böyle.

HATIRALARDA    KALANLAR                                                                                                           Ancak eleştirilerini, hatta acımasız tenkitlerini sağ, muhafazakar, milliyetçi, İslamcı ne denirse densin bu kesime de çok ciddi, ağır ithamları yapmıştır Mehmet Şevket Eygi. Estetikten yoksun olmak, münevver olamamak, şehirli değil taşralılıktan kurtulamamak, edep ve erkan sahibi olamamak eleştirilerinin başındaydı. Hayata dair manevi ölçüler hatırlatıyor, liyakatsizlik, görsel zenginliği bulunmamak, nizamsızlık, intizamsızlık, kirlilik, rüşvet vs gibi konularda onlarca yazı kaleme alıyordu. Ama bu eleştirileri kimse üzerine almıyordu. İşte böyle bir dönemde bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetiyle birlikte bir Moğolistan seyahati gerçekleştirdi.

Mehmet Şevket Eyği’ye göre FETO din baronu idi. Ama Zaman’ın başında görev aldı. Rahmetli Necmettin Erbakan’ı pek hazzetmezdi ama Milli Gazete’nin yazarıydı. Risale-i Nur talebelerinin sürekli tutuklandığı dönemde alınan beraat kararlarını hiç bir gazete yayınlamıyordu. Avukat Bekir Berk ile bir ziyaretimizde M. Şevket Eyği en az bin gazete almak kaydıyla bu kararları Bugün Gazetesi’nde neşredeceğini belirtmiş ve öyle de yapmıştı. TCK’nun 163. Maddesinden tutuklanıp mağdur olanlar için gazete çok para toplamıştı. Ancak mahkeme bunu daha sonra durdurdu. Muhafazakar kesimin duayen ağabeylerinden Reşat Şen’e göre; muhafazakar kesim başta Mehmet Şevket Eyği olmak üzere Durmuş Ocakçıoğlu ve Kadir Mısıroğlu’na çok büyük imkan ve fırsatlar verdi, ancak bunlar bunun kıymetini bilmediği gibi kurumlaşamadılar da. Bugün Gazetesi’nden herkesin aklında kalan en önemli husus toplu sabah namazlarıydı. Bugün Gazetesinde attırdığı başlıklar halkın çok hoşuna giderdi. Suudi Kralı Faysal’ın İstanbul’u ziyareti sırasında bu devletin bayraklarının caddelerimizde Türk Bayrağımızla yan yana dalgalanınca hem nalına hem de mıhına vurarak “Türkiye bu sabah İstanbul’da Lailahaillallah bayraklarıyla uyandı” biçiminde manşet atmıştı. Halk da “Başbakan Süleyman Demirel şeriat ilan etti” biçiminde yorumlamıştı. Oysa aynı yıllar TCK 163 ve 6187 maddelerin en acımasız uygulandığı seneler oldu.

ŞEHİRLİ MÜSLÜMAN OLMAK                                                                                   Bugün için düşünüyorum da o yılların antikomünistliği Amerika ve NATO’nun yanında durmak biçimindeydi. Buna karşı da sadece Nurettin Topçu sesini yükseltiyor “Kin ile din bir arada olmaz” diyor ve “İslam sosyalizmi”ni hatırlatıyordu diğer kesimin gençlerine sahip çıkmak için!. Buna da en başta Mehmet Emin Alpkan ile Nevzat Yalçıntaş tepki gösteriyordu.

Bugün gazetesinde çalışırken kul hakkı hiç hatırlanmazdı. Herkes bu gazeteye Allah rızası için çalışmak durumundaydı!. Bir defasında “gazeteyi artık yayınlayamıyoruz” demişti bana. Çok rahat olan Şevket Bey nedenini de “para olmadığı” ve dolayısıyla “gazete kağıdı gelmediği” için diye açıkladı. Heyecanlandım. Algımız gazete yayınlanmazsa İslam’ın zarar göreceği biçimindeydi. Öyle şartlanmıştı toplum. O günlerde Kapalıçarşı’da kebap işletmeciliği de yapan gazeteci hemşerim Muin Nursen Eriş’e konuyu açtım, ancak bir haftalığına borç verebilmişti. Fakat Şevket Bey’in iadesi bir hafta değil, haftalar sürmüştü. Bir daha da borç istemeye yüzümüz olmamıştı.

Müslüman topluma eleştirel düşünceyi getiren Merhum Mehmet Şevket Eyği hal ve kaliyle tam bir Osmanlı muhafazakarı idi, cumhuriyet muhafazakarı değildi. Kıyafeti ve ince zevkleri bir müddet etkili olsa da hatıralarda sadece eleştirileri kaldı. O da ruh zenginliği içinde şehirli Müslüman olmak veya olmamak.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.