Başkan Erdoğan hiç değişmemiş – Galip ATAMAN
Başkan Erdoğan hiç değişmemiş - Galip ATAMAN
03 Haziran 2019 tarihli yazısı
Geçmişte Aydınlar Ocağı, KYÖD, KSO ve KOTO gibi sivil toplum örgütleri önemli toplantılar yapar, farkındalık yaratan projelere imza atardı.
Dokümantasyon Merkezi, Yelken Kulübü kentlilik bilincini geliştirmek amacıyla düzenlenen sohbetlerde anıların anlatıldığı mekanlardı.
Kocaelispor, Leyla Atakan Fuarı Kocaeli adını dünyaya duyuran marka kurumlardı.
Aidiyet duygusunun öne çıktığı, hemşeri derneklerini mikro milliyetçilik anlayışının fazla öne çıkmadığı günlerde teknoloji bu denli gelişmemişti ama Kocaeli “ortak akıl” ile yönetilirdi.
Yerel gazete ve gazeteci sayısı fazla değildi, internet gazeteciliği henüz yoktu, sosyal medya yaşamımıza girmemişti ama gazetelerin de gazetecilerin de sorumlulukları, saygınlığı, güvenirliği, itibarı vardı.
Yıllar öncesi yapılan haberler ve röportajlarla bugünküler karşılaştırıldığımda
Dün ile bugünün farkı açık ara görülüyor.
Özverinin, heyecanın, araştırmacılığın, ustalığın, saygınlığın yerini tembelliğin, masa başı haberciliğin, emek hırsızlığın aldığına tanık oluyoruz.
Zaman tünelinde yaptığımız yolculukta değişenin yalnız gazetecilerin değil siyasilerin de değiştiğini görüyoruz.
Ama sayıları az da olsa gazetecilerden ve siyasilerden değişmeyenlerin de olduğunu anlatan o yazılardan birini geçtiğimiz günlerde değerli dostum Dr. Halil İbrahim Kahraman gönderdi.
Bugün gazetecilerin sorumluluklarını unuttuğu, siyasilerin “dün dündür” derken yıllar önce kaleme aldığım o yazıyı siz okurlarla paylaşmak istiyorum.
22 YIL ÖNCE BUGÜN
Dr. Halil İbrahim Kahraman’ın başkanlığını yaptığı Aydınlar Ocağı, 22 Mart 1977 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı konuk etmişti.
Bugünkü KOTO binasının bulunduğu yerde hizmet veren Venüs Restoranda konuşan Erdoğan’ın konusu, “Türkiye’nin Demokrasi Meseleleri” idi.
Hedefinin kubbede hoş seda bırakmak olduğunu söyleyen Erdoğan, ısrar üzerine
Mehmet Akif Ersoy’un “Asım’ın Nesli” şiirini okudu.
Konuşmasına “Beni, daha belediye başkanlığı koltuğuna oturmadan idam sehpasına çıkardılar. Ben başkan seçilince kıyamet kopmadı, oyunları bozuldu, demokrasi kazandı” dedi.
Türkiye’de kavga toplu oluşturulmak istendiğini ve bunun başını medyanın çektiğini savunan Erdoğan, “Kime ve neye göre demokrasi, bunu tespit etmemiz lazım. Gelin halkın iradesine saygı duyalım. Maalesef Türkiye’de demokrasi tıkanmıştır. Burada en büyük sorumluluk medyaya aittir. Bir kısım medyanın, ülkenin menfaatleri için çalıştığına inanmıyorum. Basın adı altında demokratik zorbalık var. Yıllardır kendi totaliter yapılarını oluşturmuşlar. Nerede kan ve ölüm olacak onu bekliyorlar” cümlelerinin 22 yıl öncesine ait olduğunu bilmesem hani 23 Haziran’da yenilenecek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi öncesi söylendiğini düşüneceğim..
ERDOĞAN VE O YAZI
Gelelim, Özgür Kocaeli Gazetesinde çalışırken 26 Mart 1977 tarihinde İbrahim Kahraman’ın başkanlığını yaptığı Aydınlar Ocağı konuğu Recep Tayyip Erdoğan’dan bahsettiğim köşe yazıma;
22 yıl önce söylediklerinin bugün de arkasında duran, benzer cümleler kuran Erdoğan’daki tek değişiklik, yaşı ve unvanı.
O tarihte Refah Partisi üyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Erdoğan 43 yaşında idi, bugün AK Parti üyesi, Cumhurbaşkanı ve 65 yaşında.
Konuyu dağıtmadan o yazıda Erdoğan ile ilgili neler yazmışım ona göz atalım;
“Erdoğan yorgun görünüyordu. Medyaya kızgındı ve yazılanlardan rahatsızdı. Konuşmasında, Türkiye ve demokrasi konularından çok İstanbul’u anlattı.”
Başka? Demokrasilerde halk iradesinin önemine değinirken, “Bugün dünya demokrasi konusunda ortak bir görüşe sahiptir. Benim kişisel kanaatim, demokrasi bir faziletler buluşmasıdır. Demokrasi amaç değil, araçtır.” dedi.
Bugün savunduğu düşünceleri 22 yıl önce şu cümlelerle anlattı, “Türkiye’nin 65 milyon insanının Ankara’dan yönetilmesi yanlıştır.”
Bürokratları eleştirirken şöyle konuşmuştu, “2000’e 3 kala sokaklarda insanların nasıl yürüyeceğine, okullarda nasıl giyineceğine bürokratlar karar veriyor. Bunun için değil midir ki, hala atanmışlar kendilerini halkın oylarıyla seçtiği parlamentonun üstünde görüyor ve meclisin alanına müdahale edebiliyor. Bunun için değil midir ki halkın inancına, seçme ve yaşama hakkına çocuğunun eğitim biçimine, seçme özgürlüğüne, serbest ticaretine devlet talip olabiliyor.”
ÇOK KEYİF ALDIM
O yazımı okurken Erdoğan’ın konuşurken değişmediği gibi ben de yazarken özellikle eğitimle ilgili konularda değişmediğimi gördüm.
Başkan Erdoğan’ın imam hatip liseleriyle ilgili anlattıklarının ardından ben ne yazmışım, “İmam hatip lisesi mezunu olup 4 çocuğunu imam hatip lisesine gönderen Başkan Erdoğan’ın inandığı konulardaki kararlılığı, samimi yaklaşımı çoğu insanlara örnek olmalı. Recep Tayyip Erdoğan’dan ders almalı. Erdoğan’ı dinlerken öğretmen yetiştiren köy enstitüleri, öğretmen okulları, eğitim enstitüleri, yüksek öğretmen okulları kapatılırken sessiz kalan toplumun imam hatiplerin orta kısmının kapatılması gündeme geldiğinde nasıl ortak tavır aldıklarını düşündüm. Okulları kapatılan öğretmenler kendi sorunlarını dile getirecekleri yerde başkalarının sorunlarıyla ilgileniyorlar.”
O yazımı okurken, aradan 22 yıl geçmesine rağmen değişen bir şey olmadığını bir kez daha gördüm.
Sendikacı olarak ortalıkta dolaşanların dün olduğu gibi bugün de eğitimin ve öğretmenlerin sorunlarından çok bir şekilde oturdukları koltukları kaptırmamak için yoğun çaba sarf ettiklerine tanık oldum.
Yazılarımda yıllar geçse de en küçük bir değişme olmadığı, eğitim ve öğretmen sorunlarına duyarsız kalan sendikacıları ilk günkü kararlılıkla eleştirmeye devam etmenin keyfini ve gururunu yaşadım.
Değerli dostum Dr. Halil İbrahim Kahraman’a beni yıllar öncesine götürdüğü ve bu yazıyı yazmama olanak sağladığı için teşekkür ediyorum.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.