Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

15Oca/190

Türkiye’den Gürcüce mektuplar… / PARNA-BEKA ÇİLAŞVİLİ

cropped-azarfeshaTürkiye’den Gürcüce mektuplar… / PARNA-BEKA ÇİLAŞVİLİ

Türkiye’de yaşayan Gürcülerin, şu veya bu düzeyde Gürcüce konuşmalarına rağmen, Gürcüce okuma ve yazma bilmedikleri genel kabul gören bir yaklaşım. Bu tespitin dışında kalan insanlar haliyle var, ama bunların sayısı oldukça az. “Türkiye’de bir Gürcü rönesansı yaşandı mı” adlı yazımda, Gürcüce okuma ve yazma bilen bu az sayıdaki insanın yazdıklarının günümüze kadar uzanan bir zincirin halklarını oluşturduğunu örneklerle belirtmiştim.

Türkiye’de Gürcü alfabesini bilmeyen, ama bu alfabeyle kendi dilini yazmak isteyen kişilerin soluğu İstanbul’daki Katolik Gürcü Kilisesi’nde aldığını biliyoruz. Katolik Gürcü Kilisesi ve Manastırı, Türkiye’de yaşayan Katolik azınlık dışındaki Gürcülerin okuma ve yazma öğrenmek için kapısını çaldıkları tek yer olmanın dışında, Rus işgali altındaki Gürcistan’dan dinsel ve siyasal nedenlerle kaçanların da sığınağı olmuştur. Bu kilise ve manastırın kapısını çalan kişiler, belli bir seviyede okuma ve yazma öğrenince, daha geniş ilişkiler kurmak ve daha fazla kaynak kitaba veya okuyacakları gazete ve dergilere ulaşmak için Avrupa ülkelerinde ve ABD’de yaşan mülteci Gürcülerle ilişki kurmuşlardır. Bu ilişkinin biçimi, karşılıklı ziyaret aşamasına gelmeden önce, mektuplaşmadan ibaret olmuştur.

Türkiye’den mektupların çoğunun, Paris yakınlarında, 1921’de Bolşeviklerin devirdiği Gürcü Menşevik hükümeti üyelerinin merkez edindiği Leuville’e yazıldığını biliyoruz. Ancak Avrupa’da Leuville dışında da Gürcü kültür merkezleri olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri Almanya’nın Münih kenti ve bu kentte sürgün Gürcülerin Vatanın Bağımsızlığı İçin adlı bir gazete çıkardıklarını öğreniyoruz. Türkiye’de Gürcüce okuma yazma öğrenen Gürcülerin bu gazeteyi çıkaran Davit Sağiraşvili’ye mektuplar yazdığı bilgisine de sahibiz.

Gürcistan Parlamentosu Ulusal Kütüphanesi tarafından kopyaları yayımlanan birkaç mektup, İstanbul’daki Hırka-i Şerif Camii müezzinlerinden Yusuf Ziya Kavakçı ve Bursa’nın İnegöl ilçesine bağlı Hayriye köyünden Ahmet Dinçer tarafından yazılmış.

unnamed

Önce, Yusuf Ziya Kavakçı tarafından yazılmış olan mektubu ele alacağım. Mektup 19 Ağustos 1958’de yazılmış. Mektubun başında Latin harfleriyle D. Sağiraşvili’nin adı belirtilmiş. Gürcüce mektupta dil hataları var ama ben bu hatalara değinmeden, sadece mektubun içeriğini aktaracağım. Kavakçı mektubunda, Gürcü bir delikanlı olduğunu, Gürcü alfabesini yeni öğrendiğini, Samşoblo (Vatan) adlı bir gazetenin eline geçtiğini ve sürekli onu okuduğunu, bir-iki Gürcüce kitaba sahip olmayı arzuladığı belirtmiş. Özellikle sözlük talep eden Kavakçı, Gürcüce karşılıkları olmak kaydıyla bu sözlüğün İngilizce, Almanca, Farsça veya Arapça olabileceğini yazmış. Kavakçı, Sağiraşvili’den, yayımladığı gazeteyi düzenli olarak göndermesini istemiş. Mektubu, “başka kimsem yok, yalvarıyorum” diye bitirmiş. Merhaba anlamına gelen “Gamarcoba” kelimesini mektubun sonuna yazıp altına imzasını atmış ve ayrıca adresini yazmış.

Bu mektup, Yusuf Ziya Kavakçı tarafından yazıldığını bildiğimiz tek mektup ve adres yazdığına göre ilk mektup da olabilir. Cevap alıp almadığı ve yazışmanın daha sonra sürüp sürmediği konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Öte yandan Yusuf Ziya Kavakçı’nın mektubunda, Gürcü alfabesini nasıl öğrendiği konusunda da bir açıklama yok.

Sonraki yıllarda İslam ilimleri üzerine uzmanlaşmış, Hendekli bir Gürcü olan Yusuf Ziya Kavakçı’nın Gürcüceye ilgisi muhtemelen sürmemiş olmalı.

Bu arada, Yusuf Ziya Kavakçı’nın, baş örtüsüyle TBMM’ye giren ilk milletvekili olarak tanınan Merve Kavakçı’nın babası olduğunu da belirtelim.

ahmet-dinc3a7er-1

Ahmet Dinçer’in Gürcistan Parlamentosu Ulusal Kütüphanesi tarafından kopyaları yayımlanan iki mektubu var. Bu mektup da Münih kentinde gazete çıkaran Davit Sağiraşvili’ye yazılmış. İlk mektup 3 Şubat 1957, ikincisi ise 17 Nisan 1957 tarihli. Ahmet Dinçer’in mektubundan kendisinin İstanbul’daki Katolik Gürcü Kilisesi ve Manastırı’na gidip geldiğini öğreniyoruz. Mektupların bir yıl arayla aynı kişiye yazılmış olmasından hareketle, Yusuf Ziya Kavakçı’nın da aynı kaynak tarafından Davit Sağiraşvili’ye yönlendirilmiş olabileceğini düşünebiliriz. Ahmet Dinçer 3 Şubat 1957 tarihli mektubunda, Sağiraşvili’ye kendisine yolladığı mektubunu aldığını, ama el yazısını okuyamadığı için Gürcü Katolik Kilisesi’ne gidip Pavle Akobaşvili’ye okuttuğunu belirtiyor.

Ahmet Dinçer o tarihlerde İstanbul’da üniversite öğrencisi ve bu ifadesinden de Katolik Gürcü Kilisesi’ne kolayca gidebildiğini anlıyoruz. Son derece düzgün el yazısıyla yazan Ahmet Dinçer’in Gürcüce yazmayı Katolik Gürcü Kilisesi’nde öğrenmiş olabileceğini düşünüyorum. Çünkü kırkından sonra Gürcüce yazmayı öğrenmiş olan birinin başkasına bu kadar düzgün yazı yazmasını öğretmesi mümkün değil. Bununla birlikte Dinçer’in başkasının el yazısını okuyamadığını görüyoruz ve Dinçer bundan dolayı Davit Sağiraşvili’ye matbu harflerle mektup yazmasını rica ediyor. Bu mektubun içeriğinden ayrıca Ahmet Dinçer ile Davit Sağiraşvili’nin bir süredir yazıştığı sonucunu da varabiliriz. Nitekim bu dört sayfalık mektupta Ahmet Dinçer’in köyündeki Gürcü folkloruna ilişkin örnekler yazması, Davit Sağiraşvili’nin kendisinden bu konuda talepte bulunduğunu gösteriyor. Bu mektupta Dinçer, Davit Sağiraşvili’nin Müslüman Gürcüleri övmesinden dolayı mutlu olduğunu yazmış.

Bu arada bu mektuptan, Ahmet Dinçer Paris’teki Nino Salia ile de yazıştığını anlıyoruz, çünkü Dinçer Salia’nın kendisine 2.000 kelimelik Fransızca-Gürcüce sözlük gönderdiğini belirtmiş. Mektubun sonunda Dinçer, “Size ve bütün Gürcülere selam eder, ellerinizden öperim” diyor. Davit Sağiraşvili’ye “Sizin küçük Gürcü kardeşiniz” diyerek mektubuna son veren Dinçer bu sözleri, muhtemelen bütün kültürlerde küçüklerin büyüklerin ellerinden öptüğünü sanıp yazmış olmalı.

ahmet-dinc3a7er-2

17 Nisan 1957 tarihli diğer mektubunda Ahmet Dinçer Davit Sağiraşvili’ye çıkardığı gazeteyi kendisine Paris’ten A. Manleişvili’nin yolladığını belirtiyor. Dinçer gazetenin başında Gürcistan bayrağını görünce çok mutlu olduğunu belirtmiş. Ahmet Dinçer bu mektupta Müslüman Gürcü olduğunu, İstanbul Katolik Gürcü Kilisesi’ne Pavle Akobaşvili’nin yanına gidip geldiğini belirtiyor. Dinçer çok iyi Türkçe bildiğini, ama Gürcüceyi çok iyi bilmediğini söylüyor. Gürcü folkloru derlemeleri yaptığını, Gürcüce şarkı ve şiirleri yazıya geçirdiğini yazıyor. Dinçer “Burada Gürcüce kitap ve gazete çıkmıyor, siz oradan kitap ve gazete yollarsanız çok memnun olurum” demiş mektubunda. “Biz Türkiyeli Gürcüleriz, bizi unutmayın sevgili Sağiraşvili, kısa zamanda cevap yazın” diye de duygularını ifade ediyor. Ahmet Dinçer, yine bütün Gürcülere selam edip Sağiraşvili’nin ellerinden öpüyor mektubun sonunda.

Şimdilik elimizde bu üç mektup mevcut. Oysa Ahmet Dinçer gibi başka Gürcülerin de Menşevik Gürcülerin Fransa’daki merkezleri olan Leuville’e ve başka yerlere mektuplar yazdığını biliyoruz. Leuville’e 1980’lerin başında, o zamanki yetersiz Gürcücemle ben de yazmıştım ve bana gelen bir mektupta Nino Salia’nın Gürcücemi ilerletmem gerektiğini yazdığını hatırlıyorum. Türkiye’de yaşayan Gürcülerin başka ülkelerde yaşayan Gürcülere yazdıkları mektupların ortaya çıkarılması ve “Türkiye’den Gürcüce Mektuplar” adı altında yayımlanması yapılacak önemli çalışmalardan biri olacaktır.

PARNA-BEKA ÇİLAŞVİLİ

https://tetripiala.wordpress.com/2017/02/13/turkiyeden-mektuplar/amp/?__twitter_impression=true

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.