Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

24Ara/185

Prof.Dr. Hüseyin Yılmaz kimdir?

okuyan_herkesin_gogsunu_kabartacak_bir_denizlilinin_oykusu_h2193_0d432
Hikaye 1936 yılında Denizli'nin Acıpayam ilçesinde görevli öğretmenlerin pikniğe gitmeleriyle başlıyor.
Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar.
Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir: Hüseyin...
Hüseyin’e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi verip okumasını isterler. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdır ki... Okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanır...
Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi eline almayı kabul etmez...
Öğretmenler bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sorar...
12 diye cevap verir ve ekler: 3 yaşımda annemi kaybettim, 11'imde de babamı...

Hüseyin ile süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun aslında çok zeki olduğunun farkına varırlar. Mutlaka okuması gerektiğini tembih ederler...
Hüseyin, karşılaştığı öğretmenlerin verdiği destek ve heyecanla Denizli’de parasız yatılı okumaya başlar.
Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap hediye edilir.
Hüseyin kitabı bir gecede bitirir.
Ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine gider, "Bu kitapta eksiklik var” der...
Öğretmen şaşırır. Çünkü Hüseyin’in bahsettiği eksiklik, Görecelilik Teorisi hakkındadır.
Söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark etmiştir Hüseyin.
Fen öğretmeni konuyu İTÜ'nde kendi hocası olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektup yazarak iletir. Nusret hocadan şu yanıt gelir: “Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gelsin”
Ve Hüseyin mezun olunca İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gider.
Denizlili öksüz ve yetim çoban Hüseyin, orada da birtakım çalışmalar yapar ve çalışmalarını hocaları anlayamaz. Hocalarından biri, "Bu çalışmalarını bilse bilse Amerika Boston'daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir' deyip mektupla ona gönderir.
Prof. Morse’dan da şöyle bir cevap gelir: “Hüseyin’in bu yaptığını 5 sene önce bir grup buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey. Biz Hüseyin’in tüm masraflarını karşılayacağız, Amerika’ya gelsin”
Yıl 1952... Hüseyin yüksek elektrik mühendisi olmuştur. Anne baba yok. Köyünün insanları son derece fakir. Bir gazete kampanya yapar ve toplanan parayla Hüseyin Amerika'ya giden bir gemiye bindirilir.
Hüseyin, MIT’te Prof Morse’un karşısına geçer. Morse, Hüseyin’in tez hocası olacak ama Hüseyin’in İngilizcesi de iyi değil. Anlayamıyor pek Morse’un dediklerini. Hocasına “Write on the blackboard” der. Prof. Morse da Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılır.
MIT’te genelde tez konuları 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkar. Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çağırır. “Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması veremeyiz. Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” der.
Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton Üniversitesi'ne gider. Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalışır.
Birkaç yıl sonra Boston’a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlar.
Burada bilgisayarlar ile konuşmanın onlara talimat vermeye yönelik projeler yürütür.
Sesle kumanda edilen bilgisayarı ilk defa 1960’ların başında Hüseyin Yılmaz yapar.
1958 yılında, çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein’in kendisi kadar ünlü fonksiyon teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür.
Yılmaz, bu hatayı ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyası ikiye bölünür ve Einstein’in kuramına karşı Yılmaz kütle çekim kuramı da literatüre girer. 27 Ocak 2013'te ise ABD'de vefat eder.
Bugün dünyada çok popüler olarak kullanılan Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz'dır.
Bir öğretmen bütün dünyayı değiştirebilir...
Burcu Kemerli Işık

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Kategori: Mesaj Yorum gönder.
Yorumlar (5) Geri izlemeler (0)
  1. Albert einstein 1955 te ölmüş sanırım bir tarihte bir yanlışlık olmalı 1958 de gönderilen mektup olması bir çelişki

  2. Iyi Gunler Diliyorum,

    Huseyin Yilmaz’la ilgili sitenize koydugunuz hikaye
    benim ses kaydimdan cozumlenmistir.
    Bu konuda hicbir izin alinmadi.
    Bu cozumlemeyi yapan arkadasla yazistim,
    kendisi yaziyi ve baska facebook ve diger sitelerine koyan
    arkadaslar da kaldirmaya basladi…

    Sorunu hukuki degil, insani ve arkadasca boyutta bakiyorum.
    TRT’de konusmamin bir podcast gibi herkese acilacagini
    veya oradaki bir teknisyenin bu kaydi baskalarina aktaracagi,
    veya birisinin kayıt edip çözümleyeceği gibi
    bir durumun ortaya cikacagi hicbir zaman aklimin kiyisina gelmedi,
    bana anlatilmadi, dolayisiyla bilseydim boyle bir konusma yapmazdim…
    Tedx konusmami izlediyseniz, en asagidaki linkte var;
    cok cok kisaca degindim hikayeye…

    Evet toplumun buna ihtiyaci var.
    Hikayeyi once 1977de dinledim,
    daha sonra Huseyin beyi de MIT’deyken tanidim, 1985-87.
    Denizli Ticaret Odası kendisiyle gitti Bostan’da roprtaj yapti,
    paylastigi hikayeler oldu…
    Benim paylastigim cok daha baska detaylar
    yani yazdiginizi iceriyor.
    Hikayenin baska detaylari da var.
    Eksik ve yanlislarla yayiliyor hikaye,
    yazılan haliyle de yanlışlar var, zaten efsane gibi.

    Daha 2 gece once arkadaslarimla
    elektronik kopya ve sosyal medya da izinsiz konulmasi
    konusunu konustuk.
    Bir ogretmenimiz
    kendisine yazdigim mektubu,
    zarfi (uzeri desenli),
    icinde gonderdigim yapragi (uzerine kitap aklin ilacidir, yazili) paylasmis….

    Elektronik ortam herseyi cok degersizlestiriyor,
    anlik begeniler veya ofke patlamalari toplumun dengelerini sarsiyor.
    insanlarda “Hii ben bunu biliyorum” kibir ve kucumsemesi ortaya cikiyor.
    O kadar cok gereksiz sey akiyorki
    daha renkli, daha hizli, daha guzeli, daha inanilmazi,
    “yok bu kadari da olmaz”i ariyan,
    tatmin olamayan, ancak herseyi “bilen” bir nesil yetisiyor.
    Hikaye degersizlesiyor, Huseyin Yilmaz da…
    Halbuki bunu diger resimleriyle sicak bir temasla anlattiginizda
    o canli kaliyor… Cunku ben koy cocuklarina anlatiyorum…
    Yoksa bu haliyle yazilan, bir serit gibi gecip giden…
    Baska ilavelerle bu muthis bir motivasyon hikayesine donusuyor.
    Simdi okunmadan aktarilan,
    sanki suc isleyen birisinin kaydini ifsa etmek gibi izinsiz bir islem yapiliyor.
    Oysa Tedx konusmasinda bunlari bilince bir rol ustlenin
    elinizi kipirdatin, ben ozel bir kisi degilim, hep beraber daha
    guzelini yapabilirsinizi, gonllulugu aktariyorum…
    Bilmenin insani pasifize etmemesi gerekiyor.
    Bilmek aslinda bir sorumluluk da yukluyor.
    Fakat sosyal medya insanlari cok yoruyor, duygularini yipratiyor,
    sonucta pasifize ediyor.

    Hikayede vurgu yaptigim: “ulkenin kaderini etkileyecek cocuklar
    illaki sehirden cikacak” diye bir beklentiye girilmemeli.
    Gitmedigimiz koydeki bir cocuk,
    (belki de ulkemizin Edison u olacak cocuk)
    dokunulmayi, elinden tutulmayi bekliyor…

    Bu nedenle 42 senedir koy cocuklari icin calisiyoruz.
    Elitist bir yaklasim icinde de degiliz. İllaki basarili olsun demiyoruz,
    herseyden once kitap okumayi sevsin, bu tertemiz masumiyetini,
    sevgisini saygısını, gülümsemesini korusun, durustlukle alinteriyle
    calissin istiyoruz. Tum cocuklarin hayatlarina guzel bir gun armagan etmeye calisiyoruz. Cocuklarimiz ne kadar gulerse, toplumumuzun da o kadar gulecegine inaniyoruz…

    Eger insanlari ayristirmak gerekirse, sadece su sekilde ayristirilabilir:
    Hayata sansli baslayanlar ve sanssiz baslayanlar…
    Sansli baslayanlarin, digerlerine borcu var.
    Guzel cocuklarimiza, ilk yar’larimiza borcumuz var…
    300 bin km gittik arkadaslarimizla.

    Medyadan uzak kalmaya calisiyoruz,
    cunku medya insanlari otekilestiriyor.
    Bizim otekilesmeye degil,
    ortak amac dogrultusunda emek koymaya ihtiyacimiz var.
    Ortak amacimiz ayni, cocuklarimiz cagdaslariyla yarissin, onlari gecsin istiyoruz.
    Hep birlikte birseyler yapmali, birbirimizin enerjisini arttirmaliyiz…
    Onun icin ayirt edici hic bir isaret kullanmam, rozet dahi.

    ismimiz, resmimiz ve kurulusumuzun linkini koyma onerilerine
    tesekkur ederiz, bu ortamlardan hep uzak durmaya calistik; facebook’ta, … yaptiklarimizin altina kotu birsey yazilirsa kalbimiz cok kirilir, cunku arkadaslarimizin hepsi buyuk bir ozveri ile hicbir sey beklemeksizin yapiyor.

    Elbette gizli bir sey yaptigimiz yok,
    tamam 42 senedir hic elestirmeden
    ve durmadan birseyler yapma cabasinda olduk,
    ama yaptiklarimiz ihtiyacin yaninda damla bile degil…
    Bu yazilarimizin da bizi ifade edemeyecegini ve bir kulp
    takilacagini biliyoruz, bu yazi yerine 5 dakika yuz yuze konussak,
    biz istemeden siz geregini yapardiniz…

    Kusura bakmayin sizin zamaninizi aliyoruz..
    Ama inanin benim de uykularim kacti,
    dusunun ses kaydiniz izinsiz desifre edilmis bicimde yaziliyor.

    E-posta adresinizi listemize dahil edebiliriz,
    eger arzu ederseniz, bizi izleyebilirsiniz,
    haftada bir atasmanli bir dosya gelir size…
    Bu zamana kadar 8 bin sayfa izlenim yazildi,
    bahsi gecen guzel cocuklarimiz, fedakar ogretmenlerimiz,
    konu onlarin mektuplari, onlarin sikintilari, basarilari…

    Selam sevgi ve saygilarimizi yolluyor
    saglikla, nese ile, guzel haberlerle dolu bir yil diliyoruz…
    huseyin vural

    (Bir de Einstein in hatasini bulma konusunu anlatirken “iddia ediyordu” diyerek anlatiyorum. Yoksa Fizik Bolumunden Hocalar o iddianin dogru olmadigini
    belirtmislerdi…)
    Huseyin Vural
    ILKYAR Y K Bsk
    ODTU Makina Muhendisligi (E), 2542, E-204
    hvural@metu.edu.tr
    ————————————————————
    Cocuklarimiz, ilk goz agrilarimiz, ilk yarimiz;
    hele ki uzaklardaki, YBOlardaki cocuklarimiz, kardeslerimiz
    site: http://www.ilkyar.org.tr
    tanitim: http://www.ilkyar.org.tr/tanitim#tedx
    e-posta: ilkyar.yonetim@gmail.com

  3. A. Einstein’nın ölüm yılı 1955’tir. H.Yılmaz mektubunu 1958’de gönderiyor ve ”eline A.Einstein’ın eline geçmeden öldü” yazıyor. Tarihlerde bir hata olmasın?

  4. Babam 1952 İTÜ Elektrik Mühendisliği mezunu. Yıllıkta Hüseyin Yılmaz ismini göremedim. Tarihte bir hata var mı acaba ??

  5. Hüseyin Yılmaz hoca ile ilgili bu hikayeyi 2018 yılının son günlerinde bloguma aldım. Hep başarısızlık ve kaos yazıları yerine bir başarı hikayesinin doğru olduğunu düşünmekteyim. Detay araştırma yapamadım. Sorunuzu cevaplama şansım da yok.. İlgi ve hassasiyetinize teşekkür ederim.


Leave a comment

Geri izleme yok.