Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

15Ağu/180

What’s Matrix ? – Gürkan UYSAL

unnamed

Wachowski Kardeşlerin efsane üçlemesi Matrix’i izlemeyeniniz yoktur herhalde. Filmde, makinelerin kurduğu sanal bir dünyada (Matrix) yaşayan insanların gerçek hayata davet edilmeleri ve gerçek hayatta makinelere karşı verdikleri mücadele anlatılır. Yine, insanların sanal olanla gerçek olanı birbirine nasıl karıştırdığına vurgu yapılır. “Biliyorum bu pilaki gerçek değil, ama yine de çok lezzetli” sözü bu durumu en güzel vurgulayan repliklerdendir.

Dünya tarihinde, insanlığın avcılık ve toplayıcılık safhasını geçip üretime başlaması, adına meslek dediğimiz yeni bir kategorinin doğmasına yol açtı. Bunun neticesinde insanlar başkalarının üretip de kendilerinde olmayan nesnelere sahip olabilmek için, ihtiyaç duydukları nesne ile kendi ürettikleri nesneyi değiştirmeye başladılar. İhtiyaçların karşılıklı değiş tokuşundan ticaret doğdu.

Ticaret geliştikçe, ticari pratikliği sağlayabilme amacıyla tedavül kabiliyeti olan ortak bir değere ihtiyaç duyuldu. İnsanlar çömlek sahibi olmak için tavuk yumurtası vermek yerine bütün eşyalar için geçerli olabilecek bir değerin (Karl Marx’ın ifadesiyle metanın sermaye değeri ) varlığına ihtiyaç duydular. Para bu fikirden yola çıkarak icat edildi.

İnsanlar yer altından çıkan sarı renkli bir madene muhtemelen son derece parlak olduğu için bir değer atfettiler. Değer atfedilmesi pek de mantıklı olmayan bu maden, bin yıllar boyunca ticaret hayatının en önemli unsuru oldu. 19. yüzyıla geldiğimizde artık tedavül kabiliyeti daha kolay olan kağıt paralar (banknot) altın paranın yerini almaya başladı.

1970’lere gelindiğinde piyasalarda para dolaşımının azalması, küresel çapta bir ekonomik krize neden oldu. İnsanlar, para dolaşımının artmasını sağlama (bugünkü ifadeyle yastık altındaki paranın çıkartılmasını sağlama) ihtiyacını duydular. Sermaye piyasalarının doğuşu işte bundan sonra oldu. Böylelikle, kendisi zaten nedensiz olarak insanların itibari olarak değer atfettiği bir meta olan para, yeni bir itibari değer daha kazanmış oldu. Başka bir ifadeyle zaten sanal bir değer olan para, ekstradan bir derece daha sanal değer kazanmış oldu.

1970’lerde küresel ekonomik krizi çözmek için kurulan sermaye piyasaları bugün için ekonominin asli problemi haline geldi. Çünkü bu yeni sistemde herhangi bir şekilde mal veya hizmet üretmeden, sadece spekülatif piyasa hareketleriyle paradan para kazanan insanlar türemeye başladı. Krizi çözmek için kurulan yeni sistem, artık krizlerin sebebi olmaya başladı.

Benim jenerasyonum 3 büyük ekonomik krizi bizzat yaşadı. 1994, 2000–2001 ve 2008 krizleri. Bugün millet olarak yepyeni bir krize şahit oluyoruz.

Hükümetimiz ve pek çok vatandaşımız krizin sebebi olarak ABD başta olmak üzere dış güçleri hedef gösteriyorlar. Tutuklanan rahip nedeniyle ABD’nin Türkiye’ye ekonomik sopa attığını iddia ediyorlar. Halbuki, Türkiye’de büyük bir kriz yaşanacağı yıllar öncesinden zaten belliydi. Hatırlayın,

-HSBC bundan üç yıl önce Türkiye operasyonlarını sonlandırma kararı almadı mı?

-Carrefour gibi Real gibi büyük hipermarketler iki yıl önce Türkiye’deki mağazalarını kapatarak küçülme kararı almadı mı?

-Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından olan Ülker Grubu, daha birkaç ay önce bütün bankaları bir araya getirip kredi borçlarını üç yıl boyunca geri ödeme olmayacak şekilde yapılandırmadı mı?

-Yine Türkiye’nin büyük firmalarından Doğuş Grubu aynı yola tevessül etmedi mi?

Her şey bir yana, seçimlerin yapılmasına daha 1,5 yıl gibi bir süre varken Ak Parti hükümeti yangından mal kaçırırcasına erken seçim kararı alıp, erken seçime gitmedi mi?

-Bu erken seçim kararı alındığı zaman, aklı başında olan herkes seçim sonrası büyük bir ekonomik kriz yaşanacağını ve Ak Parti’nin bu krizden olumsuz etkilenmeme adına seçimleri erkene aldığını söylemedi mi?

Görüldüğü üzerek kriz sirenlerini çala çala geliyordu zaten. O zaman bugün neye şaşırıyoruz?

Halihazırda yaşadığımız kriz, hükümette ciddi bir panik havası meydana getirdi. Hükümet problemi çözmek için adım atmak bir yana, probleme soğukkanlı bir şekilde yaklaşamıyor bile. Hükümet, problemi çözmeye uğraşmaktansa kendisine muhalefet eden veya ekonomik uyarılarda bulunan kişilere baskı yapmayı tercih ediyor. Daha dün (13 Ağustos) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir açıklama yaparak, ekonomiyle alakalı olarak internet üzerinden olumsuz mesajlar atan kişiler hakkında soruşturma başlatılacağını açıkladı.

Hükümetin krize karşı aldığı bu tutum, krizi çözmekten ziyade daha da tırmandırmaya sebep olur.

Hükümetin şunu bilmesi lazım; Nasıl ki bir hastalığın tedavi edilebilmesi için öncelikle doğru teşhis konulması gerekir, aynı şekilde mevcut ekonomik krizin çözülebilmesi için problemin de doğru tespit edilmesi gerekmektedir. Meseleye dış güçler vs. gibi komplo teorileriyle yaklaşırsanız, problemi çözme noktasından git gide uzaklaşırsınız. İşler daha da sarpa saran bir hale gelir.

Hükümetin bilmesi gereken bir diğer nokta da şu; mevcut ekonomik kriz nedeniyle size muhalefet eden, ağır ve sert eleştiriler yönelten insanlar bu ülkeyi en az sizin kadar seviyorlar. Bu insanları dış güçlerin maşası vb. ithamlarla korkutup yıldırmaya ve hatta cezalandırmaya sakın tevessül etmeyin. Aksi halde, zaten hali hazırda gittikçe tırmanan ekonomik kriz artık içinden çıkılmaz bir hal alır.

Hükümetin bilmesi gereken son şey de şudur; Yıllardır kendinize sanal bir dünya yaratıp o dünyanın içinde gerçeklikten uzak bir şekilde yaşıyorsunuz. Bu gerçeklikten uzak yaşamak kısa vadede size keyifli geliyor ve hatta siyasi bir takım kazanımlar sağlıyor olabilir, ama uzun vadede hem size hem de ülkeye ciddi zararlar vermeye başladı.

Sevgili hükümetim, sizin de artık kırmızı hapı yutup Matrix’den ve bütün diğer sanal dünyalarınızdan kurtulmanız ve hayatın gerçekleriyle yüzleşmeniz gerekmektedir. Aksi halde, bugün yüzleşmeyip kaçtığınız gerçekler, bir yerde sizi-bizi hepimizi yakalayacak ve adeta bir kara delik gibi yutup yok edecektir. Vesselam…

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.