Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

2Nis/170

YARIM ELMAYI PAYLAŞMANIN ANATOMİSİ! – Özcan PEHLİVANOĞLU

Özcan Bey Paylaşım 2 (2)  YARIM ELMAYI PAYLAŞMANIN ANATOMİSİ! - Özcan PEHLİVANOĞLU

“31.Mart.2016/Eski bir yazı, hatırlatayım dedim!”

Toplumun ve o toplumun fertlerinin her birinin, ruhsal direnme seviyesini belirleyen noktaları vardır.

Ruh; bilgi ile beslenir ve olgunlaşır. Yada tam tersi olur. Yani bilgisizlikle zayıflar ve basitleşir.

Her birimiz için, insan hayatı kolay değildir. Acılar, sevinçler, hüzünler, duygu yoğunlukları hepimizin hayatında önemli yer tutar.

Bu açılardan bakınca, insan ruhunu doğru bilgi ile besleyip duygusal yakınlıklarla olgunlaştırmamız, ardından da her bir acıda, sevinçte, tasada birbirimizi yalnız bırakmamamız gerekir.

Bunun önemini bilip anlayanlar, yaşama kendi renklerini vururlar. Bunu bilseler de yapamayanlar yada bilmeyenler; toplumu etkileyemezler ve de dolaylı olarak da olsa, topluma ve toplumu oluşturan her bir ferde zarar verirler.

Böyle bir olgunun, ülkemizde yaşananlarla doğrudan ilgisi vardır.

Türkiye’nin üzerine oturduğu topraklar ile çevresindeki coğrafya, binlerce yıldır amansız kanlı bir mücadelenin sürdüğü alandır.

Türk Milleti, bu süreç zarfında bahsettiğimiz coğrafya da olabildiğince mertçe, yiğitçe, kahramanca ve insan haklarına saygı içinde, adaletli bir yaşam sürmeye çalışmaktadır.

Karşısındaki güçler de, bunu akamete uğratmak için elinden geleni yapmaktadır.

Bu amansız mücadelenin sadece savaş alanlarında olduğunu zannederseniz, büyük bir yanılgıya düşersiniz.

Bahsettiğimiz mücadelenin bir de insani ve insani olduğu kadar cemiyet hayatını da oldukça yakından ilgilendiren bir yönü vardır.

Siz ne kadar bilgi ile donanımlı olursanız olun, ne kadar doğru fikirleri ifade ederseniz edin, bunların insan ve toplum nezdinde vücut bulmasına sebep olmadığınız sürece, etkiniz sınırlı kalacaktır.

Günümüzde Türk Milleti ve Türk Devleti, çok haklı bir varlık mücadelesi vermektedir. Ancak bu mücadelenin, toplumca ve toplumu oluşturan insanların büyük çoğunluğunca anlaşılabildiğini görmek mümkün değildir.

Ancak burada topluma bir kabahat bulmak, çok anlamsız olur. Çünkü Türk Milletine karşı mücadele veren güçlerin, insanımızı ruhen ve fikren kazanmak için yürüttüğü, çok kuvvetli faaliyetler vardır, ve bunda da başarılı olmaktadırlar.

İnsan, doğumundan ölümüne kadar, her birimiz için büyük benzerlikler taşıyan, bir çok olay yaşar. Bu olaylar sırasında birlikte olmak; sevgi, saygı, vefa, fedakarlık, samimiyet, feragat gibi insani duyguların fertler arasında oluşmasına ve kökleşmesine neden olur.

Böylelikle insan hayatında, bir takım şeyler kendiliğinden inşa olur. Bunlar iyi mana da kullanılırsa fayda, kötü mana da kullanılırsa zarar verir. Ülkemiz de ise bu terazi daima, Türk Milletinin aleyhine tartar vaziyettedir!

Siz ne kadar ruhunuzu bilgi ile donatıp olgunlaştırsanız ve de toplum için faydalı fikirleriniz olsa bile, toplumsal yaşamın içinde fertlere dokunmuyorsanız, etkiniz sınırlı olmaya mahkumdur!

Hani hep diyoruz ya: “anlatıyoruz, anlatıyoruz hep gidip yine bildiklerini okuyorlar” diye! İşte bunun nedeni, ruha dokunamamaktan ileri geliyor. Yoksa insanımıza “çalıyorlar ama çalışıyorlar” dedirtmek mümkün olurmuydu? Yada başımıza gelen onca felakete rağmen, felaketlere sebep olanlara bunca destek verilirmiydi?

Vatandaşa elmanın bütününün paylaşılabileceğini hissettirerek, yüzde birle yetinmelerini sağlamak, emin olun büyük bir insani operasyondur. Çünkü geçmiştekiler bunu bile yapmamışlardır...

Onun için bir çocuk doğduğunda, okuldan mezuniyet olduğunda, kazalar yaşandığında, ölümle karşılaşıldığında, evlilikler oluştuğunda, gençlere burs-yurt-iş arandığında, askere gidildiğinde ve buna benzer olaylarda, sıcak bir dost eli arandığını unutmadan yaşamak gerekir.

Bugün Türk toplumunda, yanlışların vatandaş eli ile yapıldığını, desteklendiğini ve övüldüğünü görüyoruz. Çünkü insanlarımız bunların doğru olduğuna inandırılmış durumda. Aksini ona ispat edemediğiniz ve yaşamda onun yanında olmadığınız sürece de, bu durum değişmeden devam edecek.

Maalesef Türk Milletinden yana olduğunu söyleyenler, toplumsal yaşamın içinde değiller. İnsanlarımıza dost yüreği ve şefkat eli ile dokunmuyorlar. Biz Türkler, cephe gerisindeki bu ruhsal ve psikolojik savaşın farkında değiliz ki: farkında olmadığımız için bu savaşta da, hep yenik düşüyoruz.

Oysa kandıranların ve kandırılmış olanların, bıkmadan yılmadan yaptıkları insani mücadeleyi (!) görsek, emin olun ya utanır ya da kara kara düşünürüz.

Benim bir Türk olarak, en büyük eksikliğim, gerektiği kadar toplumun içinde yaşamamak, insanlarımızla hayatı paylaşmamak ve samimi bir insan yüreği ile onlara elimi uzatmamak... Ya sizin?

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.