Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

3Şub/170

Ahmet Hamdi Başar ile Söyleşi, 10 Mart 2012

2009214191524Ahmet Hamdi Başar ile Söyleşi /Cumartesi, 10 Mart 2012 11:45

Sigorta sektörünün önemli isimlerinden Ahmet Hamdi Başar, 1968 yılında Manisa Lisesi’ni 1972 yılında ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. İ.E.T.T. Genel Müdürlüğü’nün Raportör kadrosunda meslek hayatına başladıktan sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bir buçuk yıl Avukat olarak görev yaptı. 1976 yılı başında Uzman yardımcısı olarak Sigorta Murakabe Kuruluna giren Sayın Başar 1992 yılında Kurul Üyeliği’ne 1996 yılında ise İstanbul grup başkanlığı görevlerine getirildi. 1998 yılında Kurul’dan emekli olduktan sonra, 2008 yılına kadar Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketinde Hukuk ve Rücu Departmanının başında yöneticilik yaptı. Halen Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketinde Genel Müdürlük Danışmanı olarak görev yapan Ahmet Hamdi Başar evli ve iki çocuk sahibidir.

Aşağıda okuyacağınız röportajı gerçekleştiren Dernek üyelerimiz Sigorta Denetleme Uzman Yardımcıları Kuntay Baydar ile A. Pınar Demir'dir.

SDED: Sayın Üstadımız Sigorta Denetim Elemanları Derneği olarak Türk Sigortacılık Sektörü’ne, Sigorta Denetleme Kurulu’na ve Sigorta Denetim Elemanları camiasına önemli katkıları olmuş Üstatlarımızla söyleyişi yapmaya başladık. Bu vesileyle, bize bu fırsatı verdiğiniz için Sigorta Denetim Elemanları Derneği olarak çok teşekkür ediyoruz. İzninizle söyleyişimize Sigorta Denetleme Uzmanlığı mesleğini seçiminizle başlamak istiyoruz. Kurul’a giriş hikayeniz nasıl gelişti? Bu mesleği nasıl seçtiniz, seçiminizi neler etkiledi?

Ben ilk önce böyle bir röportajı benimle yaptığınız için şahsım adına eski bir kurul mensubu olarak size çok teşekkür ediyorum. Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra iş arayışına girdim. Aynı zamanda avukatlık stajımı da yapmak istiyordum. O zamanlar askerlik 18 aydı. Bu süre boyunca işinizden ayrı kalıyordunuz. Dolayısıyla gerek kamu gerekse özel işveren böyle bir elemanı istihdam etmeyi çok uygun görmüyordu. O sıralarda İETT Genel Müdürlüğü bir sınav açtı. İmtihana girdim ve çok da iyi bir puanla orada raportör olarak göreve başladım. 1975’de kısa dönem yedek subaylık çıktı. Türkiye’de ilk defa üniversite mezunları yedek subay olarak 3,5 ay askerlik yapabilecekti. Bizim için büyük bir şanstı. Böylece askerliğimi yedek subay olarak yaptım. Askerden döndükten sonra İETT Genel Müdürlüğü’nde avukatlık kadrosu boşalıyordu, ben askere giderken dönüşte beni bu kadroya alacaklarını söylemişlerdi. Fakat döndüğümde kadro dolmuştu. Bunun üzerine askerliğimi de yapmış olmamın rahatlığıyla bir meslek arayışı içerisine girdim. Noterlik için müracaatta bulundum. Noterlik belgemi aldım. Birkaç yere müracaat ettim. Ama benden daha kıdemli olanlar girdi. Sigorta Denetleme Kurulu’nun adı o zamanlar Sigorta Murakabe Kurulu idi ve Ticaret Bakanlığı’nın bünyesindeydi. Üniversiteden bir hocam vardı. Bana Sigorta Murakabe Kurulu’ndan bahsetti ve O’nun talebelerinden biri İç Ticaret Genel Müdürü idi. Kurul da İç Ticaret Genel Müdürlüğü’ne bağlıydı. Böylece müracaat ettim. Bir avantajım vardı. Hukuk Fakültesi’nde seçmeli ders olarak Sigorta Hukuku almıştım. Bu dersi bilinçli olarak almamıştım ama bu ders sayesinde bir sigorta bilincim oluşmuştu. Mülakata girdim, başarılı oldum ve Kurul’da çalışmaya başladım. O dönem Kurul’da hukukçu olarak pek kimse yoktu. O arada bir hukukçu arkadaşımızı daha işe aldılar, Neşe Hanım’ı. 1976 senesinin başında Kurul’a girmiş bulundum. Yani çok bilinçli bir tercih değildi ama girdikten sonra doğru bir karar verdiğimi anladım çünkü sigortacılık gelişmekte olan bir sektör ve Türkiye ekonomisi hızla büyüyor, sigortalanabilir menfaatler çoğalıyor, dolayısıyla geleceği olan bir sektör. Böyle bir sektörde denetim elemanı olarak görev yapmanın çok isabetli bir karar olduğunu düşündüm ve bugüne kadar bu düşüncemden hiç pişmanlık duymadım.

SDED: Sigorta Denetleme Uzmanlığı mesleğinin yaşamınızda ne gibi etkileri oldu? Sizin için Sigorta Denetleme Uzmanlığı neler ifade ediyor?

Her şeyden önce mesleki bir formasyon kazanıyorsunuz ve sigortacılık sektörünü tanıyorsunuz. Dünyada bilhassa gelişmiş ülkelerde çok önemli kabul edilen bir sektörün Türkiye’deki denetim elemanısınız. Ayrıca bu meslek sayesinde Kanun Komisyonları’nda çalışma fırsatım oldu. 1984 senesinde yeni bir yasa hazırlanması gündeme gelmişti. Komisyona hukukçu olduğum için ben de seçildim. Benim dışımda Kurul’dan Neşe Hanım ve Zihni Bey de vardı. Bu komisyonla biz 3379 Sayılı Kanun’u hazırladık. Komisyon 1984 kuruldu, Kanun 1987’de çıktı, 3 senelik bir çalışma sonucu oluştu. İleriki dönemlerde tekrar Kanun Komisyonları’nda çalışma fırsatım oldu. Bunlar benim için çok önemli birer tecrübe oldu.

SDED: Çalışma hayatınızda ve Kurul’da unutamadığınız bir anınız var mı?

Kurul’da unutamadığım çok anı var. Ben 1976’nın başında Kurul’a girdim, 1998’de ayrıldım. Unutamadığım anılarımdan biri benim ve Kurul’dan bir arkadaşımızın İç Ticaret Genel Müdürü ve Müsteşar ile olan yakın dostluklarımız sayesinde Kurul mensuplarının maaşlarını % 300 oranında arttırmamızdır. Bu nedenle de, Kurul’a yeni başlayan uzman yardımcıları olarak yetkimizi aştığımız için, Başkan’dan çok azar işittik. Ama bizim teşebbüsümüzle o artış 1990’lara kadar ciddi bir altyapı oluşturdu. 1978’de uzman yardımcısı olarak maaşımız 3800 TL civarında iken birden 9800 TL civarına çıktı. Milletvekillerinin maaşı bizden daha düşüktü.

Unutamadığım bir diğer husus da, 3379 Sayılı Kanun ile yabancı şirketlere de sermaye şartı getirmemiz oldu. Önceden sadece yerli şirketlere sermaye şartı vardı. Bu durum ikilem yaratıyordu. Fakat yabancı şirketler sermaye şartı istemiyordu, bu konuda bayağı mücadele ettiler. Ama yabancıların bütün muhalefetine ve çıkmaması için uğraşmalarına rağmen bu ikilemi kaldırmak istedik ve kaldırdık. Bende bunun anısı çok önem arz ediyor.

SDED: Uzun senelerden beri sigorta sektörünün içindesiniz, sigortacılığın dünü ve bugünü hakkında neler düşünüyorsunuz ve sizce sektörün en temel sorunları ve bu sorunların çözümleri nelerdir?

Sigortacılık her ne kadar Türkiye’de 1840’larda başladıysa da Türk insanının sigortayla tanışması 1950’lerden sonra oldu. O döneme kadar sigortacılığı hem icra edenler, hem de sigortalananlar genelde azınlıklardı. Türk insanının zaten ticaretle de pek ilgisi yoktu. İmalat, ihracat tamamen azınlıkların elindeydi. İzmir, Mersin buralar önemli ihracat merkezleriydi ve çoğunlukla azınlıklar yaşardı. İstanbul ithalat için önemliydi. Dolayısıyla sigortalanabilir menfaatlere sahip olanların da büyük bir kısmı azınlıklardı. Bir sigortanın olabilmesi için öncelikle sigortalanabilir menfaatin olması gerekir. Toplu iğneyi bile dışarıdan ithal ederken, neyi sigortalatacaksınız? Ülke binlerce evladını Çanakkale’de şehit vermiş, Yemen’de şehit vermiş ve ekonomik açıdan da fevkalade zor durumda… Atatürk çok büyük bir adam, o yoklukların içerisinden yeni bir ülke oluşturuyor. Etibank’ı kuruyor, Sümerbank’ı kuruyor. Türkiye 1980’lere kadar, bu temel iktisadi teşebbüslerin sırtında sanayisini geliştiriyor. Türkiye’deki ekonominin ivme kazanmasıyla 1956 yılında Türk Ticaret Kanunu çıkarılıyor. İçerisinde sigortacılığa da yer veriliyor. Sigortacılıkla ilgili olarak Türk Ticaret Kanunu’ndan önce de düzenlemeler vardı, ama asıl olarak düzenlemeler Türk Ticaret Kanunu ile oluyor. 1963’te de 7397 Sayılı Sigorta Murakabe Kanunu ile Sigorta Murakabe Kurulu kuruluyor. O dönemde Birinci Kalkınma Planı’na bir hüküm koyuyorlar ve mevcut sigorta şirketleri dışında yeni sigorta şirketleri kurulmasına izin verilmemesi isteniyor. Çünkü zaten portföy oldukça sınırlı, bunu bir de birçok sigorta şirketi paylaşmaya kalkarsa güçlü ve kuvvetli şirketlerin oluşmayacağı düşünülüyor. O zamanlarda yabancı şirketler ise umum vekillik şeklindeydi. 5-10 kişiden oluşuyorlardı. 1987’den sonra yabancı şirketlere sermaye şartının getirilmesi ile çoğu şirket gitti. O dönemin karakteristik özelliklerine bakarsak; şirket kurma serbestliği ve serbest tarife yoktu. Her şirkete geçerli olan tek tarife vardı ve şirketler bütün branşlarda o tarifeye göre hareket etmek zorundaydılar. Tarife serbestisi 1990-1991 yıllarından sonra başladı. Bir diğer özellik ise 1987’ye kadar yabancı şirketlerin sermaye mecburiyetinin olmamasıdır. Bu onların konservasyon tutmamasına sebep oluyordu. Aldıkları bütün riskleri yurtdışına plase ediyorlardı. Türk şirketler için de yurt dışına plase edilen riskler için bir sınır yoktu. 3379 Sayılı Kanun ile asgari konservasyon belirledik. Ayrıca, 1987’den önceki dönemde hayat ve hayat dışı aynı şirketti. Hayat fonları uzun vadeli fondur, fakat şirketler sıkıştıkları zaman hayat fonlarına el atıp ödemelerini bunlarla yapıyorlardı. Hayat ve hayat dışı ayrılığı, ilk başta muhasebesel olarak getirildi, kayıtlar ayrı olarak tutulmaya başlandı. Daha sonraki aşamada şirketler de ayrıldı. Bu söylediklerimden de anlaşılacağı üzere sektör dünden bugüne çok yol kat etti ve etmeye de devam ediyor.

SDED: 2007 yılında çıkarılan Sigortacılık Kanunu’ndan sonra sektörde ileriye doğru bir atılım oldu mu?

5684 sayılı Kanun’dan önce sektörde hukuki bir boşluk vardı. 510 ve 539 sayılı KHK’lerin birçok maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Bu sebeple de sektörde ciddi sıkıntılar yaşanabilmekteydi. Yine bu dönemde yaşanan ekonomik krizler sebebiyle birçok şirket iflas etmişti. Sigortalılar tazminatlarını alamamakta ve mağdur olmaktaydı. Uygulamada eksik yönleri olmakla birlikte 2007 yılında çıkarılan Kanun bu bakımdan faydalı oldu.

SDED: Yeni Türk Ticaret Kanunu hakkında neler düşünüyorsunuz, olumlu ve olumsuz yönleri sizce nelerdir?

Bazı olumlu düzenlemeler getirmekle birlikte uygulanmasını görmeden menfi veya müspet bir yorumda bulunmak çok doğru değil. Çünkü uygulama ile birlikte, yapılanların ne kadar doğru veya ne kadar yanlış olduğunu anlayacağız. Kâğıt üzerinde çok güzel görünebilir ama yaşanacak olaylar kâğıt üzerindeki durumu teyit edecek mi bunu göreceğiz. Bu sebeple de peşinen kötülemek veya met etmek istemiyorum.

SDED: Sizin döneminizde Kurul’da çalışma ortamı nasıldı?

Benim Kurul’a başladığım dönemde ne uzman vardı, ne aktüer. Herkes yardımcıydı. Ufak çaplı bir kurulduk, 15-16 denetim elemanı vardı. Eleman sayısının artması noktasında çok mücadele verdik. Bir de Kurul üyeleri vardı. İki Kurul üyesi İstanbul’da, bir Kurul üyesi de Ticaret Bakanlığı’nda İç Ticaret Genel Müdürlüğü’nde genel müdür yardımcısıydı. Biz Kurul’a ilk girdiğimizde Tarife Rejimi vardı. Fakat tarifelerin kontrolü büyük ölçüde Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu tarafından yapılıyordu. Kurul daha ziyade mali bünye teftişleri ve teminat teftişleri yapıyordu. Hukukçulara ise daha çok acentelerle ilgili görevlendirmeler veriliyordu. 1976 senesinin sonunda hasar denetimleri de başladı. O zamanlar şimdiki gibi büyük portföyler yoktu. Şirkete gittiğimizde iki kişi bütün dosyaları 2,5 ayda inceleyebiliyorduk. Böylece mevzuatı, Ticaret Kanunu’nu, genel şartları öğrenme şansımız oldu. 1977’lerden sonra Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu tarife denetimini bıraktı ve biz tarife denetimine de başladık.

Ayrıca Kurul’un yeri çok güzeldi. Gümüşsuyu’nda boğaz manzaralı bir yerdi. Üyelerin odaları deniz manzaralıydı, bu sebeple de kurul üyeliğine çok özenirdik ama bize orada nasip olmadı. Kurul taşındıktan sonra bu göreve gelebildim.

SDED: Sayın Üstadımız yoğunluğunuzu ve zaman kısıtınızı dikkate alarak, söyleyişimizi noktalamak istiyoruz. Sigorta Denetim Elemanları meslektaşlarımıza ve sektöre iletmek istediğiniz başka konular ya da mesajınız var mı?

Kendilerini Devlet’in imkânları çerçevesinde çok iyi geliştirsinler. Bulundukları konum buna imkân tanıyor. Şirketlerin her türlü bilgi ve belgesine ulaşılabildikleri için önlerinde büyük bir fırsat var. Ayrıca yabancı dil konusu çok önemli, mümkünse ikinci dil bile gerekli. Sektöre artık yabancı şirketler girdi ve yabancı dilin önemi arttı. Şartlar zorlaştı. Artık daha gayretli olmak gerekiyor. Yetişmiş adam fazlalığı sebebiyle rekabet arttı.

Müfettişlik 25 sene yapılacak bir meslek değil, belirli bir süre sonra sektöre geçme ihtimalini değerlendirmek gerekir. Ayrıca şunu da eklemek istiyorum, denetim esnasında unutmamamız gereken bir husus var. Biz işlemi teftiş ediyoruz, bu nedenle de işlemleri teftiş ederken insanları rencide etmemek gerekir.

SDED: Üstat size çok teşekkür ederiz. Umarız daha uzun yıllar bilgi ve tecrübelerinizle sektörümüze katkıda bulunmaya devam edersiniz.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.