Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

2Kas/160

BAĞRIYANIK BİR CANDANGEÇTİ – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal-iftigzeli2BAĞRIYANIK BİR CANDANGEÇTİ - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Ankara’da yaşıyordu Osman Yüksel Serdengeçti(1917-1983). Altmışlı yaşların içindeydi kendisini en son ziyaret ettiğimde. Herkes gibi ben de “Osman ağabey” derdim. Dikimevi’nde oturuyordu. Evine ziyaretine gidiyordum. Zaman zaman arkadaş gruplarıyla,  zaman zaman da yalnız.

Vefatından sanırım bir üç beş ay kadar önceydi. Yine Dikimevi’nde Site Öğrenci Yurdu’nun hemen arkasındaki zemin katta ikamet ediyordu. Kiracıydı. Bir yazarın, bir gazetecinin, bir yayıncının, bir fikir adamının, bir politikacının, bir muzdaribin evini tahayyül edenler için burası bir süpriz yerdi. Mütevazilikten de öte, en fakirlerin bile oturamayacağı kadar perişan bir evde yaşıyordu eşi İsmet Hanımla birlikte. Evin zili yere düştü düşecek mi ne? Dolayısıyla zili dikkatli çalmaktan vaz geçtik, kapıyı tıkladık.

TİTREYEREK KENDİNE DÖNMEK

Yüzünden yılların yorgunluğu olan başörtülü bir hanım açtı. Buyur etti içeriye. Sanırım eşi İsmet Hanım’dı. Osman Yüksel  basit bir yatağın üzerine oturmuş bizi bekliyordu. Önünde de üç beş çürük sandalye. Telefonu olmadığı için hep emrivaki yapıyorduk. O da mutlu oluyordu benim gibi kırkına merdiven dayamış okuyucularını ve onun mesleğini devam ettirenleri görünce. Selam verdim. Elindeki bastonuna dayanarak konuştu;

-Türkeş, “Ey Türk titre ve kendine dön” dedi ya, ben de titriyorum işte.

Alzaymıra yakalanmıştı. En hastalıklı halinde bile espri yapıyordu. Bu esprilerine de en fazla Necip Fazıl Kısakürek kızardı rahmetli. “Espri budalası” derdi Osman Yüksel için.

Osman Yüksel Serdengeçti Adalet Partisi’nden Antalya milletvekili(1965-1969) seçildi. Ancak gerek Başbakan Süleyman Demirel ile ve gerek de kafasına uymayan AP politikalarını eleştirdiği için, partisinden ihraç edilmiş, o da Milliyetçi Hareket Partisi’ne girmişti. Gelişmeleri bildiğimizden dolayı espriyi öyle yapmıştı. “Türkeş, Ey Türk Titre ve Kendine Dön” dedi, ben de titriyorum işte” hatırlatmasındaki mesaj böyleydi.

BİR NESİL SERDENGEÇTİ’DEN BESLENDİ

Osman Yüksel benim gözümde Serdengeçtiden de öte bir masal kahramanı devdi. Bütün ejderhaları öldürüyordu. Ortaokul yıllarımızda Kilis’te; Hafız Kamil Kıdeyş sınıf arkadaşımız İsmail  İlmi’nin babasıydı. Ama olmasına, gözleri görmemesine rağmen Serdengeçti ve Sebilürreşat gibi dergilere aboneydi. Çocuklarına okuturdu. Bir de bizlere. Serdengeçti’nin daha o yaşta tiryakisi olmuştum. Gözümün önüne o’nun gençlik, mahkeme ve zindan fotoğrafları geliyordu Osman Yüksel konuşurken. Albroz tıraşlı, bağrıaçık, gömlekli resmi. Sonra yandan gür saçlı, sivri burunlu profili. Orta yaşta mahkemeye giderken Necip Fazıl ile yanyana cezaevi arabasına bindirilirken. Nihayet yine elinde bastonu ile, sakalları uzamış, suratı kirli sarı, pejmürde kıyafetli, Ahmet Kabaklı’nın yanında Osman Yüksel. Ve şimdi karşımda oturuyordu.

-Hayatımda iki ismet beni perişan etti.. biri hürriyetimi, ötekisi de zürriyetimi elimden aldı!

Gülmek vakti mi, düşünmek zamanı mı? Sadece dinliyorum Osman ağabeyi. CHP Lideri İsmet İnönü zamanı her yazısından mahkemeye verilmiş, tutuklanmıştı. İki İsmetten birisi Cumhurbaşkanı İsmet Paşa idi. Diğeri ise eşi İsmet Hanımdı. Akseki’den hemşehrisi olan İsmet Hanım’dan bir erkek çocuğu olmuştu, ama iki yaşına basmadan vefat etmişti. Zürriyetinin devamını istiyordu, ancak daha sonra hiç çocukları olmadı. İsmet Hanım’a sataşması bu yüzdendi. Kadıncağaz da hiç sesini çıkarmazdı.

32 SAYIDA HER SEFERİNDE TUTUKLAMA MI?

İsmet hanım çaylarımızı getirdi.

İçtik. Osman Yüksel içmedi. Sanırım elleri titrediği için olsa gerekti.

Serdengeçti’deki şiiirler, anektodlar, kara mizahlar gözümün önüne geliyordu sık sık. Osman Yüksel’i dinlerken kafamdan çok şey geçiyordu ayrıca. CHP’ye her şeyi ile karşıydı. Milli Eğitim Vekili Hasan Ali Yücel’e “Yüksek Makamın Alçak Vekiline” diye açık mektup yayınlamıştı. Tutuklandı. “Onlar kendilerini ilah sanıyorlardı. Yapanlar onlardı, yaratanlar onlardı. Tanrılar gibi konuşuyorlardı. Firavunlar gibi saltanat sürdüler.” Böyle deyince de Cezaevinin yolunu tuttu. Yolsuzluklara karşıydı. “Kambur Rıza Nasıl Milyoner oldu?” diye İsmet Paşa’ya kardeşini hatırlattı. Yine mahpusa düştü. Serdengeçti Dergisi’nin her sayısında tutuklandı. Zaten 32 sayı falan yayınlanmıştı. Sadece bu mu? Türk Tarihini son yıllarıyla sınırlamaya, mukaddesata yapılan saldırılara, yolsuzluklara , ayrıca meteryalizme, siyonizme, komünizme karşı bayrak açmıştı.

Nevzat Yalçıntaş 17 yaşında ve Ankara Ticaret Lisesinde okuyor. Sık sık da  Denizciler Caddesi Küçükçarşı Han’daki Serdengeçti(Dava, Mücadele, Hareket, Allah, Millet, Vatan Yolunda) Dergisine uğruyor. Osman Yüksel, dergiye yazı yazmasını istiyor. O da yazıyor. Hemen mahkemeye veriliyor. Lise öğrencisinin suçu “halkı yönetim hakkında kışkırtmak ve irtica propagandası yapmak”. İddianameye hakim de şaşırıyor. Çünkü karşılarında bıyıkları henüz bitmek üzere olan bir genç. Derginin sorumlu müdürü Osman Yüksel, Nevzat Yalçıntaş’a diyor ki “Nevzat beni mahkum etmek için seni çağırdılar. Yine de bana gün verip mahkum edecekler” Gerçekten de öyle oluyor, Nevzat Yalçıntaş için kavuşturmaya yer olmadığı kararı verilirken, Serdengeçti cezaevine. O günü Nevzat Yalçıntaş bana şöyle anlattı “Artık inanan yazar ve kanaat önderleri Osman Yüksel Serdengeçti, Necip Fazıl Kısakürek, Bediüzzaman Said Nursi sürekli cezaevine girip çıkıyorlardı.”

KALEMİ KESKİN GÖZÜ PEK

Osman Ağabey’in bütün kitaplarını okumuştum. Zaten önemli bir kısmı yazılarından oluşuyordu. Yeni İstanbul’da da bir ara epeyi bir süre fıkra yazmıştı. O kitapları ve yazıları gözümün önüne geldi. Bekir Sıtkı Erdoğan’ın şiirlerini Bir Yağmur Başladı diye  yayınlamıştı. Sonra Necip Fazıl’ın bazı eserlerini. Mesela Sonsuzluk Kervanı ve Bir Adam Yaratmak’ı. Bu eserleri Kilis’te Müezzin Nihat Ferah getirtmişti. Okumakla kalmayıp, kütüphanem için satın da almıştım. Hele bir de Serdengeçti’deki müjde beni daha da bir kitap dostu yaptı. “Mukaddesatçı, Milliyetci Cephenin Kütüphanesi Kuruldu” derken onlarca kitap ismi veriyordu.

Bununla da kalmadı Osman Yüksel “Bütün Partilerin ve Patırtıların Üstünde “ diyerek Hak Yolunda Bağrıyanık Yolcular için Bağrıyanık’ı yayınladı.

Okuyuculara tek tek cevap veriyor, ayrıca bir de Bayiler Resmi Geçidi yapıyordu Serdengeçti’de. O yıllarda dağıtım şirketleri yoktu. Siz kitap ve gazete bayilerine  yayınladıklarınızı gönderiyordunuz. Onlar da parasını. Vicdan ile alakalıydı. Vakıf Akbaba adındaki bir bayi için şöyle diyordu “Bizim bildiğimiz Akbabalar leş yer, ama bu bizim Akbaba Serdengeçti’nin paralarını yiyor”. Her konuda kalemi keskin, gözü pekti.

İHTİYARLIK ŞİİRİ

Yatağında bir ara daldı. Sonra mırıldandı “Artık iş kalmadı yarenler bizde/Tökezler olduk yazıda düzde/Şairdik, hatiptik, yazardık sözde/ Ekmeği yemeğe ağızda diş yok/Dedik ya efendim bizlerde iş yok”

Kendisine ihtiyarlığı yakıştıramıyoruz olsa gerek “Esteğfurallah Ağabey” falan demeye bile fırsat vermeden devam etti;

“Sağ yanım titriyor, sol yanım tutmaz/Nabzım tekler durur, muntazam atmaz/ Ayağım bir türlü ileri gitmez/ Ağzım her an kuru, gözümde yaş yok/ Artık bundan böyle bizlerde iş yok.”

Üzülüyor bu hatırlatmalara. Yine espri yapacak sanıyorum. Meğer İhtiyarlık şiiri yazmış.” Bir secdeye varsam başım dolanır/Ne yesem, ne içsem midem bulanır/ Bütün dertler birbirine ulanır/ Tatlılarda bir lezzet yok/Benim bu halime takacak ad yok”

Ağlayacağım ağlayamıyorum. Duygularım yüklendi yüreğime. Dokunsalar gözyaşlarım boşalacak. Osman ağabey devam ediyor; “İki adım atsam durmaz düşerim/ Allah’ım ben böyle nasıl yaşarım?/ Kendimi kollayacak gövdede baş yok/Bağrıma basacak evlat yok, eş yok”

Bu son görüşmemizmiş meğer. İçini boşalttı sanırım “Yaşıtlarım birer birer ölüyor/Yeşil yaprak kara toprak oluyor/ Azrail başucumda soluyor/Üstüme dikmeye ağaç yok, taş yok/Arkamdan vermeye yemek yok aş yok”

OSMAN YÜKSEL’İN AKSEKİ’DEKİ BABA EVİ

Vedalaşırken dayanamayıp ağlayacağımı hissettim. Biraz daha oturdum. Oysa her kahra meydan okurdu Osman Ağabey. Son günleri öyle olmadı. Yazın ortasında bir bağ evinde düşüp kendini sakatlamıştı. O yaşta iyileşme rizikonusunu da yanında getiriyordu. Konya Selçuk Üniversitesi ve Ankara Çankaya Hastanesi’nde tedaviler de yeterli olmadı. Son günlerinde sadece yüzü ve gözleri vardı. Kimseyi tanıyıp tanımadığını belli bile etmiyordu. İstanbul Aksaray’daki evini ve kitaplarının yayın hakkını  Türk Edebiyat Vakfı’na verdi, bağışladı.

Ölürken de müthiş bir espri yaptı; o gün 10 Kasım’dı çünkü.

Antalya Büyükşehir Belediyesi Adalet Partisi’nde iken hemşehrilerinin adını Barınaklarda bir bulvara verdiler. CHP geldi kaldırdı. Antalya AK Parti’de bugün, ancak değişen bir şey yok. Eşim ve çocuklarımı alıp Akseki’ye gittim Osman Yüksel Serdengeçti’nin doğup büyüdüğü evini arayıp buldum. Tarihi dokusu içinde döneminin özelliklerini taşıyordu. İçerde kimse yoktu. Kapısında da her hangi bir tabela falanda. Sordum ki Osman Yüksel’in evi hala müze falan yapılmamış. Üstelik AK Parti’de Akseki Belediyesi. Akseki’nin bu kahraman evladının bu baba evi hala öksüz. O size bakıyor, siz de ona. Ancak komşuları oraya giderseniz size Akseki’nin meşhur ince kabuklu, siyah üzümünü ikram ediyor.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.