Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

22Haz/160

Y A R G I T A Y İ L A M I KARAR NO : 2016/8464

TC YARGITAY

18. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2016/9624

KARAR NO : 2016/8464


Y A R G I T A Y İ L A M I


MAHKEMESİ : Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi

TARİHİ : 08/04/2016

NUMARASI : 2016/280-2016/660

DAVACILAR : ...

DAVALI : Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanlığı...

Dava dilekçesinde; yeterli sayıda büyük kongre delegesi yazılı olarak olağanüstü kurultay talep ettikleri halde, davalı parti yönetiminin büyük kurultayı toplantıya çağırmadığı ileri sürülerek, üç üyenin büyük kurultayı toplantıya çağırmakla görevlendirilmesi istenilmiş; mahkemece, talebin kabulüne, üç üyenin olağanüstü kongre çağrısı yapmak üzere görevlendirilmesine karar verilmiş; karar davalı siyasi partinin vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacılar vekili; dava dilekçesinde, davacıların Milliyetçi Hareket Partisinin büyük kongre delegesi olduklarını, davacılar dahil (543) büyük kongre üyesinin, 15.01.2016 tarihinde Ankara 17. Noterliğinin 12456 yevmiye numaralı yazıları ile, “parti tüzüğünün 63’ncü maddesinin (4) bendinin değiştirilmesi teklifini görüşüp müzakere etmek ve karara bağlamak” üzere ekli gündemle büyük kongrenin olağanüstü toplanmasını talep ettiklerini, beşte bir oranını aşan sayıda üyenin yazılı başvurusuna rağmen, davalının olağanüstü büyük kongreyi toplantıya çağırmadığını, kamuoyuna yapılan açıklamalara bakıldığında, parti yönetiminin, bu talebi yerine getirmeyeceğinin anlaşıldığını ileri sürerek, dilekçede isimleri belirtilen üç üyenin büyük kongreyi tüzük değişikliği için olağanüstü toplantıya çağırmakla görevlendirilmesini talep etmiş; mahkemece, talebin kabulüne, tüzük değişikliği için kararda gösterilen gündemle olağanüstü kongre çağrısı yapmak üzere üyeler Ayhan Erel, Ali Sağır ve Mehmet Bilgiç'in görevlendirilmesine karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dava dilekçesinde yer alan açıklamalara göre; istek, davalı siyasi partinin olağanüstü büyük kongresinin toplanması için yeter sayıda üyenin yazılı talebi olduğu halde, parti yönetimince bu talebin yerine getirilmemesi üzerine, üç üyenin büyük kongreyi toplantıya çağırmakla görevlendirilmesine ilişkindir.

Konuya ilişkin Anayasal ve yasal düzenleme aşağıdaki gibidir.

2- Anayasa’nın “Siyasi Partilerin uyacakları esaslar” başlığını taşıyan 69’ncı maddesi şöyledir.
“Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir.

(3) …Anayasa Mahkemesince siyasi partilerin mal edinmeleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. ……Anayasa Mahkemesinin bu denetim sonunda verdiği kararlar kesindir.
(4) Siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır.

03.10.2011 tarih ve 4709 sayılı Kanunun 25’nci maddesiyle, 69’ncu maddeye eklenen fıkra:
Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.

Anayasa Mahkemesinin “görev ve yetkileri” başlığını taşıyan Anayasa'nın 148’nci maddesinin son fıkrası ise şöyledir.

“Anayasa Mahkemesi Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.”

3- 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Mahkemenin görev ve yetkileri” başlığının taşıyan 3. maddesi şöyledir:

(1) Mahkemenin görev ve yetkileri şunlardır:

d) Siyasi partilerin kapatılmasına ve Devlet yardımından yoksun bırakılmasına ilişkin davalar ile ihtar başvuruları ve dağılma durumunun tespiti istemlerini karara bağlamak.

e) Siyasi partilerin mal edinmeleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun denetimi yapmak veya yaptırmak.

ğ) Anayasa’da kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek.”

Yukarıda yer verilen Anayasa hükümleri ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanununa göre; siyasi partiler bakımından Anayasa Mahkemesine verilen görev; siyasi partilerin kapatılmalarına ve Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmalarına, mali denetimlerini yapmak veya yaptırmakla ve dağılma durumunu tespit etmek ve siyasi partiye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcının re’sen yazı ile ihtar başvurusunda bulunması halinde ihtar kararı vermekten ibarettir. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun, siyasi partilerin her kademedeki kongrelerinin yargısal denetimiyle ilgili Anayasa Mahkemesine bir görev vermemiştir. Anayasa Mahkemesinin görevini ancak Anayasa tayin eder. (Anayasa m.148/son) Anayasa dışındaki normlarla Anayasa Mahkemesine görev verilmesi mümkün değildir.

4- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 14’ncü maddesinin (1.) ve konuya temas eden (6.) fıkrası hükmü şöyledir:

“Siyasi partinin en yüksek organı büyük kongredir.

Büyük kongre parti tüzüğünün göstereceği süreler içinde toplanır. Bu süre iki yıldan az, üç yıldan fazla olamaz. Olağanüstü toplantılar genel başkanın veya merkez karar ve yönetim kurulunun lüzum göstermesi veya büyük kongre üyelerinin en az beşte birinin yazılı istemi üzerine yapılır.”

Buna göre, olağanüstü büyük kongre yapılabilmesi için, ya genel başkanın veya merkez karar ve yönetim kurulunun buna lüzum göstermesi veya büyük kongre üyelerinin en az beşte birinin yazılı başvurusu gerekir. Madde gerekçesinde, delegelerin beşte birine, olağanüstü büyük kongre talebinde bulunma hakkının tanınmasının, “parti içi iradenin serbestçe tezahürünü ameli olarak teminat altına almak” olarak gösterilmiş, “bu sebeple beşte bir nisabının Tüzükle yükseltilemeyeceği” ifade edilmiştir. Bu yüzden, yeter sayıda üyenin yönetim kuruluna karşı açığa vurduğu irade beyanı, hem üyelerin her birini ayrı ayrı, hem de yönetim kurulunu bağlayıcı niteliktedir.

Buna göre, olağanüstü toplantı isteyenler beşte bir oranına ulaştığında, daha sonradan bu sayının altına düşülmüş olsa bile, yönetim kurulu, genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırmak zorundadır. Olağanüstü kongre talebi, beşte bir oranına ulaşan üyeye kanunen tanınmış bir haktır. Büyük kongre üyelerinin beşte birinin usule uygun yazılı talebinin varlığına rağmen, parti merkez yönetim organının bu talebi yerine getirmemesi halinde ne yönde hareket edileceğine ilişkin 14’ncü maddede bir düzenleme bulunmamaktadır.

Ancak bu Kanunun, “Kongrelerle ilgili genel hükümler” başlığını taşıyan 29’ncu maddesinin (1.) fıkrası; “1630 sayılı Dernekler Kanununun, bu kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır.” hükmünü, 121’nci maddesinin (1.) fıkrası; “Türk Kanunu Medenisi ile Dernekler Kanununun ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların bu kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partiler hakkında da uygulanır” hükmünü taşımaktadır. Şu halde, yapılan bu atıflara göre, siyasi partilerin olağan ya da olağanüstü büyük kongreleri dahil her kademedeki kongreleri için 1630 sayılı Dernekler Kanununun bu kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanacaktır. 22 Kasım 1972 tarihli 1630 sayılı Dernekler Kanunu, 2908 sayılı Kanunla; 6 Ekim 1983 tarihli 2908 sayılı Dernekler Kanunu da, 04.11.2004 tarihinde kabul edilen 5253 sayılı Dernekler Kanunuyla (m.38/H) yürürlükten kaldırılmıştır.
5253 sayılı Kanunun 34’ncü maddesine göre; “Diğer kanunlarda, 1630 sayılı Dernekler Kanunu veya 2908 sayılı Dernekler Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine veya belli maddelerine yapılan atıflar, bu Kanuna veya bu Kanunun aynı konuları düzenleyen madde veya maddelerine yapılmış sayılır. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde aynı konuları düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili hükümlerine atıf yapılmış sayılır.” 5253 sayılı Dernekler Kanununda, dernek genel kurullarının toplanma usulüyle ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda, yukarıdaki atıf sebebiyle Türk Medeni Kanununun ilgili hükümlerine başvurulacaktır.

Kongre, dernekler ve diğer kooperatif yapılardaki “genel kurul”un siyasi partilerdeki karşılığıdır. Yeter sayıda üyenin olağanüstü büyük kongre talebinin yerine getirilmemesi halinde, ne yönde işlem yapılacağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 75’nci maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin (1.) fıkrasında; “genel kurulun, …. dernek üyelerinden beşte birinin yazılı başvurusu üzerine, yönetim kurulunca olağanüstü toplantıya çağrılacağı” hükme bağlandıktan sonra, (2.) fıkrasında; “Yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırmazsa; üyelerden birinin başvurusu üzerine, sulh hakimi, üç üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir.” hükmü mevcuttur. Hüküm emredici niteliktedir. O halde, siyasi partilerde, kanunda gösterilen yeter sayıdaki üyenin olağanüstü büyük kongre yapılması talebinin, merkez karar ve yönetim organınca yerine getirilmemesi halinde, üyelerden birinin başvurusu üzerine, (gündeminde seçim bulunsun ya da bulunmasın) büyük kongreyi toplantıya çağırmakla üç üyenin görevlendirilmesine ilişkin kararı verecek yargı organının, sulh hukuk mahkemesi olduğu görülmektedir. Bu sebeple, işin Anayasa yargısının görevine girdiği yönündeki savunmaya itibar edilmemiştir.

5- Gerçekten; siyasi partiye ihtarda bulunma görevi 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 4445 ve 4478 sayılı Kanunla değişik 104’ncü maddesinin (1.) ve (2.) fıkralarında düzenlenmiştir. Buna göre, “Bir siyasi partinin, bu Kanunun 101’nci maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık halinde bulunması sebebiyle, o parti aleyhine Anayasa Mahkemesine, Cumhuriyet Başsavcılığınca re’sen yazı ile başvurulur. Anayasa Mahkemesi söz konusu hükümlere aykırılık görürse bu aykırılığın giderilmesi için ilgili siyasi parti hakkında ihtar kararı verir.” Cumhuriyet Başsavcılığının, bir siyasi partinin Kanunun 101’nci maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık halinde bulunması sebebiyle re’sen Anayasa Mahkemesine “ihtar” başvurusunda bulunması üzerine, Anayasa Mahkemesince, sözkonusu hükümlere aykırılık durumunun tespiti halinde ilgili siyasi parti hakkında “ihtar” kararı verileceği kuşkusuzdur.

Yeter sayıda üyenin, kanun ve tüzük hükümlerine uygun olağanüstü kongre çağrısının, parti yönetimince yerine getirilmemesinin yol açtığı tıkanıklık, ancak delegelerin üyelik sıfatlarından kaynaklanan yasal haklarını kullanmalarıyla giderilebilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bir siyasi parti hakkında 104’ncü maddeye dayanarak Anayasa Mahkemesine re’sen “ihtar” başvurusunda bulunma görevinin olması; Yasanın 121’nci maddesinin ilk fıkrasında yer alan Medeni Kanun ve Dernekler Kanununa yapılan atıf karşısında; siyasi partilerin temel öznesi olan üyelerinin, Siyasi Partiler Kanunu ile Türk Medeni Kanununun, kendilerine tanıdığı hakka dayanarak, genel mahkemelerden hukuki himaye isteğinde bulunmalarına engel değildir. Aksinin kabulü, “siyasi partilerin faaliyetlerinin demokrasi ilkelerine uygunluğunu” arayan Anayasa ilkesiyle (m. 69/1) bağdaşmayacağı gibi, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan hak arama hürriyetinin de ihlali anlamına gelir. Bu bakımdan “ihtar” yolunun var olması, yeter sayıda delegenin olağanüstü büyük kongre talebinin parti yönetimince yerine getirilmemesi halinde, çağrıda bulunan üyelerin mahkemeden, Türk Medeni Kanunun 75/2'nci maddesi gereğince olağanüstü kongreyi toplantıya çağırmak üzere üç üye görevlendirilmesi talebinde bulunmalarına engel teşkil etmemektedir. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde yer verdiği Anayasa Mahkemesi'nin 08.12.2010 tarihli 2009/6 (D.iş) esas, 2010/6 karar sayılı kararı (R.G. 5.12.2011 tarih ve 27837), bir siyasi partinin kendiliğinden dağılma halinin ve buna bağlı olarak hukuki varlığının sona erdiğinin tespitine ilişkin olup, kongrelerle ilgili değildir. Bu itibarla davalının, bu yönlere ilişkin savunması yerinde görülmemiştir.

6- Öte yandan, siyasi partilerde büyük kongreyi toplantıya çağırmak, genel başkan, genel başkanlığın herhangi bir sebeple boşalması halinde merkez karar ve yönetim kuruluna aittir. Yeter sayıda üyenin olağanüstü büyük kongre yapılması talebinin partiye ulaşması üzerine, bu talebin yerine getirileceği süreye ilişkin Siyasi Partiler Kanununda, Dernekler Kanununda ve Türk Medeni Kanununda bir düzenleme bulunmadığı doğrudur. Ancak bu hususun kanun seviyesinde bir düzenleyici işleme konu olması da gerekmez. Dernekler Yönetmeliğinin 13’ncü maddesinin (b) bendinde yer alan, “genel kurul, dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır” şeklindeki düzenleme, yukarıda yer verilen atıflar sebebiyle siyasi partilerin, her kademedeki olağanüstü kongreleri için de uyulması gereken norm niteliğindedir.

Bu süre, düzenleme amaçlı olup, gereğinin yapılmamış olması, olağanüstü kongre çağrısında bulunanlara, Türk Medeni Kanununun 75/2’nci maddesi gereğince çağrı kurulu görevlendirilmesi için yargıya başvurma hakkı verir. Ancak, parti yönetiminin, olağanüstü büyük kongreyi toplamayacağı yönünde bir irade önceden ortaya çıkmış ise, bu süre beklenmeksizin de hakimden görevlendirme talebinde bulunmak mümkündür. Beşte bir oranına ulaşan delegenin, süresi içinde yaptığı ve kabule bağlı olmayan toplu karar biçimindeki irade beyanıyla oluşan olağanüstü kongre çağrısı, muhatabına ulaşmakla hukuki sonuçlarını doğurur. Bu sonuç hem çağrıda bulunanları, hem de parti yönetimini bağlar. Tüzüğün, 63'ncü maddesinin (3.) fıkrasındaki “çağrılabilir” ifadesi, beşte bir delegenin olağanüstü kongre talebinin genel başkan ve merkez yönetim kurulunun takdirine bırakıldığı anlamına gelmez. Buradaki ifade, genel başkan ve merkez yönetim kurulunun lüzum görmesi halinde olaganüstü kongre toplantısıyla sınırlıdır. Tüzükte yer alan bu ifadeden, beşte bir delegenin büyük kongre talebinin de genel başkanın takdirine bağlı tutulduğu anlamının çıkarılması, yeter sayıdaki delegeye tanınan olağanüstü kongre talebinde bulunma hakkını işlevsiz hale getirir ve bu talebi partinin “kabulüne” bağlı kılar. Bu itibarla, beşte bir oranına ulaşan delegenin, toplu karar biçimindeki irade beyanıyla oluşan olağanüstü kongre çağrısı siyasi partiyi yasal olarak bağlar. Dahası, oluşan olağanüstü kongre istemi, yenilik doğurucu olduğundan, bu sonuç doğduktan sonraki vazgeçmeler veya beyanı geri almalar dahi hukuken geçerli kabul edilemez. (Anayasa Mahkemesinin 25.07.2005 tarihli ve 2004/2 esas, 2005/4 karar sayılı kararı.) Bu sebeple, beşte bir delegenin talebine rağmen olağanüstü kongrenin yapılıp yapılmamasının parti genel başkanı ve merkez yönetim kurulunun takdirine bağlı olduğu şeklindeki savunma yerinde görülmemiştir.

7- Yukarıda yer verilen Anayasal ve yasal düzenlemelere ve yapılan açıklamalara göre, somut olaya dönüldüğünde;

Milliyetçi Hareket Partisi Tüzüğünün 63’ncü maddesinin (4.) bendinin değiştirilmesi teklifini görüşüp müzakere etmek ve karar bağlamak üzere 543 kişinin Parti’nin olağanüstü büyük kongreye çağrılmasına ilişkin taleplerini noterden onaylı imzalı beyanlarıyla Parti Genel Merkezine 15.01.2016 tarihinde noter vasıtasıyla ulaştırdıkları, tüzük değişikliği için olağanüstü büyük kongre çağrısında bulunan 543 kişiden, on iki kişinin çağrısının geçersiz olduğu, kalan 531 büyük kongre delegesinin usulüne uygun olağanüstü büyük kongre çağrısında bulundukları, mahkemece de böyle kabul edildiği, bu sayının Tüzüğe göre, büyük kongre üyelerinin beşte birini aştığı dosyadaki belge ve bilgilerden anlaşılmaktadır.

Bu durumda, parti yönetiminin, çağrıda bulunanların teklif ettiği tüzük değişikliğini belirlenen gündem çerçevesinde görüşüp müzakere etmek ve karara bağlamak üzere büyük kongreyi olağanüstü toplantıya çağırması gerekir. Parti yönetimi, yeter sayıda üyenin çağrı taleplerini işleme almamış, merkez yönetim kurulu üyeleri, yaptıkları basına yansıyan açıklamalarla olağanüstü büyük kongrenin toplanmayacağı yönünde açık bir irade ortaya koymuştur. Bu tutum, olağanüstü kongre talebinin reddolunduğunu göstermektedir. Bu halde, istekte bulunan üyelerden her birinin sulh hukuk hakiminden çağrı kurulu teşkil edilmesini istemelerinde ve yerel mahkemece de, üç üyenin büyük kongreyi toplantıya çağırmakla görevlendirilmesinde kanuna aykırılık görülmemiştir.

8- Ayrıca, bir siyasi partinin büyük kongresinin olağanüstü toplanmasını gerektiren sebeplerin bulunup bulunmadığı, çağrıda bulunanların çağrılarının haklı ve geçerli sebebe dayanıp dayanmadığı meselesi, toplantı isteminin yerindeliğiyle ilgili bir konudur. Bu tür davalarda, sulh hukuk mahkemesinin incelemesi, biçimseldir. Olağanüstü kongre talep edenlerin, büyük kongre delegesi olup olmadıkları, çağrı taleplerinin usulüne uygun bulunup bulunmadığı, Siyasi Partiler Kanununun 14/6 ve Parti Tüzüğünün 63'ncü maddesinde gösterilen beşte bir oranına ulaşılıp ulaşılmadığı ve parti yönetiminin bu talebi yerine getirip getirmediğiyle sınırlıdır. Büyük kongre talebinin haklı ve geçerli sebebe dayanıp dayanmadığı yargısal denetimin dışındadır. Çünkü, partinin bu gibi sorunlarının görüşülüp konuşulacağı ve müzakere edilip karara bağlanacağı yer, en yetkili karar organı olan büyük kongredir (2820 s.SPK. m.14/1)

Yeter sayıda üyenin, olağanüstü kongre talebine ilişkin toplu irade beyanının iyiniyetli olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme de yapılamaz. Çünkü, kanun, beşte bir oranına ulaşan üyeye, olağanüstü kongre talep etme hakkı vermiştir. Bu hakkın, Türk Medeni Kanununun 2'nci maddesinde düzenlenen “dürüstlük” ilkesine uygun kullanılıp kullanılmadığının değerlendirmesi “yerindelikle” ilgili olup, şekli inceleme yapan sulh hukuk hakiminin yetkisi dışındadır. Bu sebeple bu yöne ilişen itirazlar yerinde görülmemiştir.

Büyük kongreyi olağanüstü toplantıya çağırmakla görevlendirilmiş olan üç üyenin, “tarafsız” olmadıklarına ilişkin itiraza gelince; görevlendirilenler parti üyesidir. Görev kapsamları, olağanüstü büyük kongreyi toplantıya çağırmaktan ibarettir ve görevleri kongre divanının oluşuna kadar geçen dönemle sınırlıdır. Başka bir ifade ile, yasa ve tüzük hükümlerine göre gerçekleştirilecek kongrede parti işleri ve kongre akışını etkileme yahut yönlendirme gibi bir etkiye ve göreve sahip değillerdir. Görev dönemlerine ilişkin denetim, yapılacak kongrenin yargısal denetimi içinde değerlendirilebilecek bir husustur. Açıklanan sebeple davalının bu yöndeki itirazı da kabule değer görülmemiştir.

9- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre; bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya veya idari makamın tespitine veya dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına, kısmen veya tamamen bağlı ise, mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir. (HMK.m.166/1) Konu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının incelemesinde olup, Anayasa Mahkemesine yapılmış bir ihtar başvurusu bulunmamaktadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yapacağı inceleme sonucu, böyle bir başvuruda bulunulup bulunulmayacağı bu aşamada belli değildir. Esasen Anayasa Mahkemesince Siyasi Partiler Kanununun 104. maddesine göre verilecek ihtar kararı, yeter sayıda delegenin mahkemeden çağrı kurulu teşkilini istemeye ilişkin kanundan doğan haklarını ortadan kaldırmayacaktır. Bekletici sorun yapılabilecek husus, Siyasi Partiler Kanunundaki bir hükmün, Anayasa'ya aykırılığının itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne götürülmüş olması halidir. Somut davada böyle bir durum sözkonusu değildir. Bu bakımdan, davalı tarafın bekletici mesele yapılmasına ilişkin talebi yerinde görülmemiştir.

Toplanan delillere, yukarıda açıklanan yasal gerektirici sebeplere ve özellikle yerel mahkemece kanıtların takdirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 24.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.