Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

17Şub/160

Bakış açınızı değiştirin – Hasan Eren ULU

hasan-eren-ulu_1447921821Bakış açınızı değiştirin - Hasan Eren ULU

Habertürk’ten Murat Bardakçı hafta sonu yayımlanan yazısında dil devrimi denilen “Öz Türkçe” ya da sâdeleştirme hevesine değindikten sonra “Resmen var olmayan ama hâlâ devam eden ve devam ettikçe de Türkçeyi daha berbat ve takır-tukur hâle getiren dil devriminden ileride uzun uzun bahsedeceği” sözünü vererek yazısını noktalamış.

Bardakçı’nın yazısını okuyunca tüylerim diken diken oldu; kaybedilen değerimizin yalnızca Türkçe ile sınırlı olup olmadığını düşünmeye başladım…

Doğrusu 20. yüzyıl Türk kültüründe büyük bir kırılmanın yaşandığı çağ olarak târihe geçti. Bir yandan “medeniyet kulvarı değişikliği” yapılarak asrî hayat tarzı Türk insanına sunuldu diğer yandan “estetik değer yargılarımız” her nasılsa toprağa gömüldü…

Özellikle şehircilik ve mîmârî kültür bakımından sınıfta kaldığımızı söylememe gerek var mı acaba? Teknolojinin ilerlemesi ile daha fazla tüketme hedefine odaklandığımızı kim inkâr edebilir ki? Şehirlerimizin görünen yüzü ortada… Modern mîmârî, gönlünüze ferahlık veriyor mu? Kaç âbidevî yapı göz zevkinizi okşuyor?

Bu sorulara belki “Böylesi büyük ölçekli projelere ben mi imza atıyorum” diyerek cevap verebilirsiniz. Peki ya güzel yazı, ses tonu veya diksiyona ne dersiniz? Kaçımız derdini düzgün bir Türkçe ile anlatabiliyor? Sahi; kaçımızın el yazısı gözlerden gönüllere akıyor? Çekinmeyin lütfen, söyleyin; kaçımız muhataplarımızla “şiir” gibi konuşabiliyoruz? Kaçımızın diksiyonuna hayran kalındı da “Nasıl bu kadar düzgün konuşabiliyorsun” sorusu yöneltildi?

Yıllar boyu eski kültürün önemli temsilcisi din adamları kendilerini yetiştiremediği için eleştirilmişti. Doğrusu ben de çoğunu kendime yakın bulmazdım. Ne konuşacağım ki deyip işin içinden çıkardım. Tâ ki Beylerbeyi Hamîd-i Evvel Câmiî’nde görevli bir güzel insanı tanıyana kadar…

Eskiler “İstanbul’un en güzel yeri Boğaziçi, Boğaziçi’nin en güzel yeri Beylerbeyi, Beylerbeyi’nin en güzel yeri Hasip Paşa Yalısı” derlermiş… Ramazan Kutlu Hoca da Hasip Paşa Yalısı’nın komşusu Hamid-i Evvel Câmiî’nde görev yapan din adamlarından birisi… Onu diğerlerinden farklı kılan husûsa gelince; hoca mûsıkîye vâkıf, diksiyonu düzgün, alanına hâkim ve insan ilişkileri sıcacık… Türk futbolunun “Şeytan” lakaplı oyuncusu Rıdvan bile cuma günleri Ramazan Kutlu Hoca’nın sesini duymak için Beylerbeyi’ne gelir, ardında namaza durur… 

beylerbeyi  Beylerbeyi Câmiî ve İskelesi

Hoca, cuma günleri coştukça coşar… Ezan okuduğunda Beylerbeyi Dâvûdî bir sesle yankılanır, cemaate hitâp ederken hem kulakların pasını siler hem de gönülleri titretir… İskele civârında toplananlarla sohbet ederken edebiyâta da değinir târihten de bahis açar, yüreğinde şüphe tohumu olanların sorularını da tatlı dille cevaplar…

Yahyâ Kemâl demiş ya;

“Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden

Açar bir altın anahtarla rûh ufuklarını

Hemen yayılmaya başlar seda ve nûr akını”

Ramazan Hoca eski mûsıkî de bilir, makam da… Altın anahtarı cümleleridir; o konuşur, kalpler ardına kadar açılır, o seslenir ve Beylerbeyi dinler… 

Reşad Ekrem Koçu İstanbul Ansiklopedisi’nde Câbi Said Efendi’den aktarıyor: “Sultan II. Mahmud Ramazan ayında bir gece kayık ile Beşiktaş’taki İbrâhim Bey’in yalısının önünden geçerken yalıda terâvih namazı kıldıran imamın sesini işitti. Hocanın sesi pâdişâha pek tatlı, pek halâvetli geldi. Ertesi gece Beylerbeyi’ne giden pâdişâh, terâvih namazını kıldırmak üzere hocayı buraya getirtti. II. Mahmud sesini beğendiği hocanın arkasında namaza durup zevkten zevke erecekti; fakat Beylerbeyi Hamîd-i Evvel Câmiî imamı “Ben bu câminin imamı iken ehli olduğum vazifemden çıkarılmadıkça burada pâdişâhımıza başkası namaz kıldıramaz!” diyerek itiraz etti. Pâdişâhın yakınındakiler ne dedilerse de hocayı iknâ edemediler ve o gece pâdişâha terâvih namazını Beylerbeyi Câmiî’nin imamı kıldırdı.”

aa(10)  Amadeo Preziosi, Beylerbeyi Câmiî

II. Mahmud’un kulakları çınlasın! Beylerbeyi’nde Hamîd-i Evvel Câmiî bir güzel insanın sesi ile yankılanıyor… Boğaziçi’nin dalgaları hocanın sesine fon oluyor; Beylerbeyi İskele Meydanı, hocanın sohbeti ile zevkten zevke erenlerle dolup taşıyor…

İstanbul’un en güzel yeri Boğaziçi, Boğaziçi’nin en güzel yeri Beylerbeyi, Beylerbeyi’nin en güzel sesi…

Bir diğer güzel insan

Süheyl Ünver Beyefendi’yi ebediyete uğurlayalı 30 sene olmuş. Çoğu kişinin ismini dahi duymadığı Süheyl Hoca, tam bir hezarfendi. On parmağında on mârifet derler ya; daha ötesi… Süheyl Hoca tıp fakültesi mezunu, uzmanlığını da Fransa’da tamamlamış; fakat Güzel Sanatlar Akademisi’nde ders verecek kadar da sanata yatkın… Hoca, sulu boya tabloları ile mâzideki İstanbul’u resmetmiş ve hafızalarımızda bıraktığı tatlı anılar ile sessiz sedasız ayrılmıştır aramızdan.

Süheyl Ünver Hoca’nın Uğur Derman Beyefendi’ye yazdığı “Lâle motifli mektup” kültür târihimiz açısından eşsiz bir çalışmadır. Hoca; vapur yolculuğu sırasında günde üç beş dakika ayırarak yaklaşık iki haftada bu mektubu yazmıştır. Mektuba düştüğü not bile bir ders: “Azîz dostum, sen gel bunu kimseye gösterme. ‘Ne güzel akletmişler’ demezler de ‘Allah akıllar versin’ diye hasedlerini izhâr ederler; onları günâha sokarız, akılsızlıkla itham ederler”

Cem Yılmaz’ın “Av Mevsimi”nde sarf ettiği cümleyi tekrarlamanın tam zamanı... Hayâtı daha yaşanılır kılmak için “bakış açınızı değiştirin!”

suheyl  Süheyl Ünver’in Uğur Derman’a yazdığı mektup

hasanerenulu@gmail.com

16.02.2016

xxx Kandıralı hemşehrimiz Ramazan Kutlu hocamız başarılı çalışmaları ve hizmetleri ile iftihar kaynağımız olmaya devam ediyor.. Sağolsun. Muhabbetlerimle..

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.