Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
15Ağu/24Kapalı

MUTLULUK DENEN ŞEY – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

MUTLULUK DENEN ŞEY - Seyfettin KARAMIZRAK
“Kalp huzurla dolduğunda, mutluluk kendiliğinden gelir.”

İnsanoğlu var oluşundan bu yana mutluluğu anlamaya, tanımlamaya ve yakalamaya çalışmıştır.
Mutluluk sözlük anlamı olarak; “bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu, bir istek ya da özlem, yerine geldiğinde duyumsanan sevinç” olarak tanımlanır.
Mutluluk, TDK sözlüğünde, “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlanmaktadır.
Mutluluk, sevinç duyma ve yaşam doyumu gibi duygularla kendini gösteren duygusal bir durumdur. Çok değişik tanımları olsa da, çoğunlukla olumlu duygular taşıma ve yaşamından doyum bulmanın bir bileşkesi olarak tanımlanır.

15Ağu/24Kapalı

Nostalji; 20 sene önce BUGÜN: Özgür Kocaeli Gazetesi, 15 Ağustos 2004 Pazar

2004.08.15a

2004.08.15a1

15Ağu/24Kapalı

Yol yordam bilene,

IMG-20240727-WA0005

14Ağu/24Kapalı

Nostalji; 20 sene önce BUGÜN: Kocaeli Gazeteleri, 15 Ağustos 2004 Pazar

2004.08.15b

14Ağu/24Kapalı

Çardağımızın misafirleri ile keyifli bir sohbet akşamı…

20240731_213228

31 Temmuz 2024 Çarşamba /  Çardağımızın misafirleri ile keyifli bir sohbet akşamı… Sağ olsunlar…

14Ağu/24Kapalı

Nostalji; 20 sene önce BUGÜN: Kocaeli Gazetesi, 14 Ağustos 2004 Cumartesi

2004.08.14b

14Ağu/24Kapalı

Kaymakam Ömer Lütfi Yaran’ı ziyaret

IMG-20240730-WA0010

29 Temmuz 2024 Pazartesi / Salim Yaşar Başkanlığındaki Kocaeli Kandıralılar Derneği Kandıra’da ziyaretlerde bulundu.

11 Ocak 1994 tarihinde kurulan Kocaeli Kandıralılar Derneğinin 16. Başkanı olan Salim Yaşar, - Kandıra Kaymakamı Ömer Lütfi Yaran’ı makamında ziyaret etti.

Salim Yaşar’ın Dernek çalışmaları ile ilgili bilgi verdiği Kocaeli Kandıralılar Derneğinin Kandıra ziyaretine; Başkan Vekili İnşaat Müh. Baturhan Üretük, Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Bayrak ve İş insanı Recep Yıldız, Yönetim Kurulu üyesi SAU Öğretim Görevlisi Adem Arı, Denetim Kurulu Başkanı Ahsen Okyar ve Denetim Kurulu üyesi İbrahim Üzmez katıldı.

14Ağu/24Kapalı

Nostalji; 20 sene önce BUGÜN: Bizim Kocaeli Gazetesi, 14 Ağustos 2004 Cumartesi

2004.08.14a

14Ağu/24Kapalı

Doğru olabilir mi?

IMG-20240725-WA0008

13Ağu/24Kapalı

Nostalji; 20 sene önce BUGÜN: Kocaeli Gazetesi, 13 Ağustos 2004 Cuma

2004.08.13c

13Ağu/24Kapalı

Nostalji; 20 sene önce BUGÜN: Özgür Kocaeli Gazetesi, 13 Ağustos 2004 Cuma

2004.08.13b

13Ağu/24Kapalı

HER KONUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CUMHURBAŞKANI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

HER KONUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CUMHURBAŞKANI - Ruhittin SÖNMEZ
Eski AKP milletvekili Şamil Tayyar X’te (Twitter), sokak köpekleri ile alakalı kanun sonrası uygulamayı eleştiren bir mesaj paylaştı. Bu paylaşımda sorunun kendisi kadar, çözümün arandığı adres ilgimi çekti.
“Kanuna aykırı olarak, hiçbir kurala uyulmaksızın köpeklerin zalimce katledilmesini” durdurmak için Şamil
Tayyar yasal yollara başvurmuyor, doğrudan Cumhurbaşkanına şöyle sesleniyor:
“Sayın Cumhurbaşkanım. Ülkenin her köşesinde köpek avı başladı. Niğde, Bartın, Altındağ, Ahlat, Silivri başta olmak üzere birçok yerde köpekler hiçbir kurala uyulmaksızın zalimce katlediliyor.
Zehirlenen köpeklerin o can çekişen görüntüleri yürekleri parçalıyor. Kanun böyle bir zulmü öngörmese de katil ruhlu alçakları harekete geçirdi. Allah rızası için bu zulmü durdurun. Bir sözünüz yeter.”
Kanunda öngörülmeyen bir zulüm yapılıyorsa, bir vatandaşın C. Savcılıklarına suç duyurusunda bulunması
bu kötü uygulamaları durdurmaya yetmeliydi.
Şamil Tayyar’ın “Katil ruhlu alçaklarla mücadele için devletin mekanizmaları çalışmıyor, vatandaşların bu
mekanizmaları harekete geçirmesi mümkün değil” diye düşündüğü anlaşılıyor. Meseleyi en yetkili makama arz ediyor. Çünkü devletin kurumlarının bu sorunu çözmeye gücü yetmez ama Reis’in “bir sözü yeter” inancında.
Muhalefetin “katliam yasası” dediği bu yasa muhalif eleştiriler ve görüşler dikkate alınarak Meclis’te ciddi bir
çalışmadan sonra kabul edilseydi, uygulamada hatalar daha az olurdu. Yasada öngörülen köpek öldürme
uygulamalarını yapmayan “belediye başkanlarına hapis cezası verilecek” gibi ifadeler olmasaydı “bu zulüm”
söz konusu olabilir miydi?

13Ağu/24Kapalı

Nostalji; 20 sene önce BUGÜN: Özgür Kocaeli Gazetesi, 13 Ağustos 2004 Cuma

2004.08.13a

13Ağu/24Kapalı

19 Ağustos 2024 Pazartesi Saat: 17:30’da

453651495_10228381032983467_6077717849657042717_n

13Ağu/24Kapalı

Petrol Rezervi?…

IMG-20231229-WA0006

12Ağu/24Kapalı

ÖRNEK BİR DİN ADAMI – İrfan ÖZTÜRK

454765453_10163356864544578_6492718665401652115_n

ÖRNEK BİR DİN ADAMI - İrfan ÖZTÜRK

17 Eylül 1958 günü Perşembe sabahı, bir bülbülün yanık yanık ötüşü ile uyandım. Bülbülün yanık sesi bütün Kandıra’yı etkisi altına almıştı. Ötüşünün güzelliği ve âhengi tâ gönlümün derinliklerine kadar işliyordu. Böyle bir ses, böyle bir ötüşe kulaklarım ilk defa şahit oluyordu. Bu sesle mest oldum, âdeta büyülendim. Derhâl fırladım ve bir daha bu sese yönelerek iyice dinledim.

Bu güzel ses âhenkli ses; Kandıra Orhan Camii’nin minaresinden yükselen ve sabah ezanını okuyan zâta aitti. Kim olduğunu bilmiyordum. Çünkü henüz, hâfızlığıma devam etmek için geldiğim ilk günün sabahı idi. Ben, Orhan Mahallesi’nde dayım Osman Zeki CİCİ’nin evinde kalıyordum.

Hemen abdestimi alıp Orhan Camii’ne gittim. Cami de evime yalnızca elli metre mesafedeydi. Böyle bir güzelliğe kavuşmanın sevinci ve şükrü içerisinde camiye giderken Rabbime hamd ediyordum:

«Yâ Rabbi! Ömür boyu cami ve cemaatten mahrum eyleme!» duâsı ile camiye girdim. Baktım ki camide henüz kimse yok. Ama birisi arka taraftaki müezzinlikte yüksek ve yanık sesle Kur’ân’a yaraşır bir edâ ve âdâb ile Kur’ân okuyordu. Kendisini öylesine Kur’ân’a vermişti ki, âdeta camiye gelenlerden bile haberi yoktu.

Sonradan tanışıp ismini öğrendiğim bu bülbül sesli zat, Orhan Camii müezzini Vâsıf Hoca idi. Yarım saat kadar kıraata devam etti. Gelen cemaat, yüzünü okunan Kur’ân’a ve okuyan hocaya çevirmiş vaziyette huşû ile dinliyordu. Okuma bitti, sabah namazının sünnetini kılmak için salevat getirdi. Sünnetleri kıldık, farza hazır vaziyette bekliyorduk.

Caminin yaşlı imamı, rahatsızlığı sebebiyle camiye gelememişti. Cemaatten birinin İhlâs Sûrelerini okuyup, kamet getirmesinden sonra Vâsıf Hoca mihraba geçti. Kendisinde bir mehâbet, vakar ve ihlâs hâli seziliyordu. Bu, bir din görevlisinde bulunması arzu edilen güzel bir hâl idi. Doğrusu kendisine gıpta etmiştim ve -hâli beni çok etkilemiş olacak ki- farkında olmadığım hâlde ağlıyor ve gönlümden; «Yâ Rabbi! Böyle bir güzelliği bana da lutfeder misin?» diye temennide bulunuyordum.

Duygulu bir tekbirle namaza başladık, içim ağlıyordu. Huşû ve huzur içerisinde kıldırdığı namazın bütün feyzi vücudumu sarmıştı ve bu kıldığım namazın huzurunu hâlâ unutamadım. Namazdan sonra Vâsıf Hocamızın elinden öptüm, o da beni kucaklayıp; «Hoş geldin!» dedi ve izin isteyerek evimize döndük.

Öğle namazına gittiğimizde henüz ezan okunmamıştı. Camiye vardığımda Vasıf Hoca’yı kollarını ve paçalarını sıvamış, elinde süpürge, caminin temizliğini yaparken buldum. Temizliği bir ibâdet aşkı ve zevki ile yapıyordu. Halıları kaldırmış temizlemiş, cami kapısının önünü yıkamış ve âdeta dükkânını temizleyip müşterisini bekleyen bir tüccar gibi cemaatini kapıda bekliyordu. İlçede camisi onun gibi temiz, düzenli, tertipli bir başka cami bulamazdınız.

Bir haftalık izne ayrılan bir arkadaşının yerine bir başka camiye geçici olarak görevlendirildiği zaman bile; «Bu benim camim değil, bana ne!» demez, bir haftalığına gitmiş olduğu o caminin içini-dışını temizler, halılarını kaldırıp çırpar ve gereken temizliği yapardı.

Şöyle derdi:

“Camiler Allâh’a secde etmek için bina edilmiş, Allâh’ın evleridir. Böyle olunca Rabbimiz’in evini kendi evimizden daha temiz tutmak, aslî görevimizdir. Görevini yapmayan insan mes’ul olur.

Bize bunun için bir de ücret veriyorlar. Vazifemizi yapmadan aldığımız ücret, bize nasıl helâl olur!”

Kur’ân kursundan çıkmış eve doğru giderken muhterem Vâsıf Hocamızla karşılaştık -Allah rahmet eylesin-. Kendisi önce selâm verdi. Ben;

“–Hocam, selâmı benim size vermem lâzım, çünkü ben sizden küçüğüm.” dediğimde güldü ve;

“–Tam tersi, insanlar karşılaşınca büyüklerin küçüklere selâm vermesi lâzımdır, bunu böylece bil!” dedi.

Tam ayrılıp birkaç adım yürüdükten sonra;

“–İrfan Efendi!” diye çağırdı. Dönüp;

“–Buyur hocam.” dedim. Yanıma geldi ve;

“–Yarın öğle namazına gelemeyeceğim, mevlid için bir köye davetliyim, ezanı okuyup, vazifeyi yapar mısın?” diye sordu.

“–Olur hocam, inşâallah!” dedim. Ayrılırken elini cebime sokup çıkardı ve ayrıldık. Ben hemen cebimi yokladım. Cebime iki buçuk lira para koymuş.

Ertesi günü öğle namazında ezanı okuyup vazifeyi yaptım, belki ikindiye gelemez düşüncesiyle vazifeyi yapmak üzere camiye gittim. Baktım ki Vasıf Hocam yine kollar sıvalı, elinde süpürge caminin önünü temizliyor. Selâm verip, yanına yaklaştım.

“–Yardım edebilir miyim?” diye elinden süpürgeyi almaya kalktım. Sert bir şekilde;

“–Bırak süpürgeyi, bu benim vazifem. Bunu Allah benden soracak, senden değil!” dedi. Biraz daha ısrar edince;

“–Döverim haa!” diyerek kanepeye oturmamı söyledi. Oturdum, o da işini bitirdi. Ezan vakti gelmişti. Ezan okumaya giderken vazifeyi îfâ etmem sebebiyle bana teşekkür etti. O ara ben de;

“–Vâsıf ağabey, dün cebime iki buçuk lira para koymuşsun, o ne parası?” diye sordum ve kabul edemeyeceğimi söyledim. Yine bana;

“–Döverim haa!” diyerek ihtarda bulundu.

O zaman parayı niçin verdiğini açıklamasını istedim. Dedi ki:

“–Bak yavrum, ben burada ücretle çalışan bir müezzinim. Yaptığım bu vazife için devletten maaş alıyorum. Aldığım maaşı önce günlere, sonra vazife yaptığım beş vakte böldüm. Bir vakit namaza iki buçuk lira düşüyor. İki buçuk lirayı sana verdim. Çünkü görevi ben değil, sen yaptın. Öyle ise öğle vakti için aldığım para senindir, benim değil. Onu ben sana vermeseydim, yapmadığım işin parasını alan birisi durumunda olurdum ki o para bana helâl olmazdı!”

Ey kardeş! Çalıştığın işyerinde izinli-izinsiz işinin başında bulunmayıp iş yapmadan aldığın ücretler için böyle bir hassâsiyet gösteriyor musun?

Çalışmadan bir imza karşılığı ücret alıp, devletin ve milletin hakkını yiyenlere Allah hidâyet versin.

Cenâb-ı Hak, Vâsıf Hocamıza rahmet eylesin. Bir ibret levhası olan bu davranışını idrâk etmemizi, o ince hassâsiyeti kazanmamızı hepimize nasip eylesin.

Helâl az da olsa çok hükmündedir!..
Haram çok da olsa yok hükmündedir!..
(Gülzâr-ı İrfan)

Not: Vâsıf Hocamızın rûhu için bir Fâtiha, üç İhlâs okursanız memnun oluruz.

https://www.yuzaki.com/2009/06/ornek-bir-din-adami/

12Ağu/24Kapalı

Geleneksel 19. Pilav Gününe Davet

454945157_8305701569481652_885534748806651141_n

12Ağu/24Kapalı

Nostalji; 20 sene önce BUGÜN: Bizim Kocaeli Gazetesi, 7 Ağustos 2004 Cumartesi

2004.08.07a

12Ağu/24Kapalı

Vasıf hocamın ruhu şad mekanı cennet olsun.

454765453_10163356864544578_6492718665401652115_n

Bizim Orhan Mahallesi (aşşa mahalle) çocukları;

Ayhan ÖZ, Kaya AKKAN, Uğur AKALIN, Hasan BÜTÜN, Süleyman GÖKDEMİR

Vasıf hocamın ruhu şad mekanı cennet olsun.

12Ağu/24Kapalı

Bu kural hiçbir zaman şaşmaz…

4b3d86f59607996f23e9a4f6da08bb25

Kötülüğünün dokunmadığı biri

Senden sebepsizce nefret ediyorsa,

Bu sende olan bir şeyin

Onda olmamasından kaynaklanır.

Bu kural hiçbir zaman şaşmaz…