ÇOK TEHLİKELİ HAREKETLER BUNLAR – Ruhittin SÖNMEZ
ÇOK TEHLİKELİ HAREKETLER BUNLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Seçime 2 hafta kala Cumhur İttifakı’nın en yetkili ağızlarından duyduğumuz beyanlar öylesine tehlikeli ki, dehşetli bir şaşkınlık içinde izliyoruz.
İçişleri Bakanı SÜLEYMAN SOYLU 14 Mayıs Batı’nın siyasi darbe girişimidir” dedi.
Oysaki seçimi öne alıp 14 Mayıs’ta seçim yapılma kararını veren, ABD Başkanı Biden değil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı.
Soylu’nun başka bir konuşmasında, 14 Mayıs’ta erkeğin erkekle, kadının kadınla, insanın hayvanla evlenip evlenmemesinin kararını vereceğiz gibi tuhaf açıklama yaptığını hatırladım.
Acaba konuşurken istemeden böyle bir beyanda bulunmuş olabilir mi? diye düşündüm. Ama ertesi gün aynı sözü tekrar etti:
”14 Mayıs’ı, evet siyasi bir darbe yapmak istiyorlar” dedi.
Yani Millet İttifakı seçimi kazanırsa “ABD güdümünde darbe” olacak, Cumhur İttifakı kazanırsa “milli iradenin zaferi” olacak.
Emrinde Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Teşkilatı olan biri bu sözü söylediğinde haliyle şu soru akla geldi:
Seçimi Millet İttifakı kazanırsa, Süleyman Soylu “bu darbeyi bastırmak gerekçesiyle, Millet İttifakının iktidarı devralmasını engelleyecek ve muhalefet liderlerini tutuklayacak mı?”
Böyle tehlikeli bir sözü bilerek ve düşüne taşına, tasarlayarak söyleyen bir İçişleri Bakanının maksadı ne olabilir?
ÜÇYÜZ MİLYAR DOLAR DIŞ KAYNAK – Ruhittin SÖNMEZ
ÜÇYÜZ MİLYAR DOLAR DIŞ KAYNAK - Ruhittin SÖNMEZ
Eski seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genellikle “hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, sosyal adalet” gibi kavramlar üzerinden seçim kampanyası yapardı.
14 Mayıs seçimleri için ise CHP ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu daha çok somut ekonomik politikalar ve vaatlere dayalı bir kampanya yapmakta.
Hukukun üstünlüğü gibi kavramlar aslında çok önemlidir ve ekonomi ile de çok yakından alakalıdır.
Ancak çoğunluk için bunlar soyut kavramlardır. Gelişmiş bir eğitim sistemimiz olmayınca kitleler bu tür kavramlar arasında sebep- sonuç ilişkilerini kurmakta güçlük çekiyor.
Millî Eğitim Bakanlığının ABİDE (Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi) araştırması 2019 raporunda yazdığına göre, “Türkçede öğrencilerin yüzde 66,1’i orta düzey ve altında. Bu
öğrenciler deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor. Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.”
Böyle bir eğitim sisteminden geçenler ve hiç eğitim görmemişleri topladığımızda insanımızın dörtte üçünün hukuk ve adalet ile ekonomik zenginlik arasındaki bağı kurma güçlüğü çektiğini
anlamamız gerekiyor.
Böyle olunca kitlelerin tepkisi, düşman kendi fasulye tarlasına gelinceye kadar umursamayan köylünün tepkisi gibi oluyor. Evinde tencere kaynamaz, gıda ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelinceye kadar “padişahım çok yaşa” diyebiliyor.
Bu yüzden Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu seçim kampanyasında somut ekonomik vaatleri öne çıkardı.
Bence de iyi etti. Halen CB Adayı Kılıçdaroğlu yarışı rakibi Erdoğan’ın önünde götürüyor.
EGEMENLİĞİN MİLLETE AİT OLMASINI İSTİYOR MUSUNUZ? – Ruhittin SÖNMEZ
EGEMENLİĞİN MİLLETE AİT OLMASINI İSTİYOR MUSUNUZ? - Ruhittin SÖNMEZ
23 Nisan daha çok “Çocuk Bayramı” olarak kutlansa da asıl anlamı “Ulusal Egemenlik (Milli Hakimiyet) Bayramı” olmasındadır.
23 Nisan 1920’de, Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma namazının ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dualarla açıldığı gün, egemenliğin Türk Milletine ait olduğu tespit ve tescil edildi.
Açılışta konuşan Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz ifadesiyle de bütün dünyaya ilan edildi: Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız
bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.& Devletimizin kurucu iradesinin en temel iki esası şudur: “Vatanın birliği ve milletin bütünlüğünün yegâne temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.” Ve “hiçbir güç ve kurum TBMM’nin üzerinde değildir.”
Özgürlük ve bağımsızlığımızı sağlamak ve milli egemenliğimizi korumak bu ilkeler sayesinde mümkün olabildi. Bugün de yapmamız gereken, önce millet iradesinin Meclis’e tam olarak yansımasını sağlamak. Akabinde milli iradeyi temsil eden Meclis’in iradesini her zaman üstün tutmaktır.
BÖYLE HESAP ADAMINA BÖYLE EKONOMİST LİDER – Ruhittin SÖNMEZ
BÖYLE HESAP ADAMINA BÖYLE EKONOMİST LİDER - Ruhittin SÖNMEZ
Bir mühendis olarak, matematiksel verileri kullanan “hesap adamlarına” değer veririm. Ama MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “ben biraz da hesap adamıyım” diyerek, anlattığı beyin yakan hesapları karşısında değerlendirme yapmakta acze düştüğümü itiraf etmeliyim.
17 Nisan günü bir iftar programında yaptığı son hesabının da esrar-ı derununa vakıf olabilmek için çabalarım neticesiz kaldı.
Bahçeli 14 Mayıs seçimleri için sayılardan bir alamet keşfetmiş:
“3 bölge var İstanbul’da. Toplam milletvekili sayısı 98; 9+8= 17. Bugün 17 Mayıs ise Kadir Gecesi. Bu tesadüf müdür?”
Sürçü lisan ederek “17 Nisan” yerine “17 Mayıs” dediğini varsayabiliriz. Ama “hesap adamı” genel başkanın rakamların sırrı konusunda verdiği ipuçları bu fakire yetmedi.
Aslında geçmişte buna benzer esrarlı matematiksel açıklamalarını da anlamış değildim.
Mesela “2009 yılındayız. 2009’un sıfırlarının üzerine çarpı koyun, atın. İki sıfırı kaldırdık. Ne kaldı geriye 29. 11 ile 29’u toplayın ne oldu? 40. 9 Şubat 2009 Milliyetçi Hareketin 40. yılı. 9 ışık 3 dalga 9’la iktidara yürüyoruz demektir. Bu sebeple 2009 hayırla vesile olacaktır. Bunlar tesadüf olamaz…” ifadesinin beynimi yakan anlamını hala kavrayamadım.
İktisat doktoru biri “bunlar tesadüf olamaz” dediğine göre, sayıların böylesine derin sırlarına vakıf olamadığım için komplekse kapıldım.
Gerçi görünüşte Bahçeli’nin bu ve benzeri hesapları tutmadı, Milliyetçi Hareket iktidara gelemedi.
Hatta bir görüşe göre kendisinin asla iktidar olmak gibi bir hevesi de yok. Koalisyon ortağı olarak bir bakanlık talebi bile olmadı. Ama Bahçeli hükümetin sandalyesiz ortağı olarak etkili olmaya devam etti.
HERKES BİLİYOR KAPTANIN YALAN SÖYLEDİĞİNİ – Ruhittin SÖNMEZ
HERKES BİLİYOR KAPTANIN YALAN SÖYLEDİĞİNİ - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye’nin kaderi için çok önemli bir seçimin arifesindeyiz.
Hala hepimizin kafasındaki en önemli soru, demokrasimiz açısından en temel sorun olan “seçim güvenliği.”
Muhalefet sandıklara sahip çıkabilecek mi? Sandık ve seçim kurullarının içine yerleştirilmiş görevlilerin oyların sayımında, sayım tutanaklarının tutulmasında ve sonuçların dijital ortama geçirilmesinde (bilgisayara yüklenmesi aşamasında) hile yapmasına engel olabilecek mi?
Hadi muhalefet bu aşamada başarılı oldu. Ya oy çuvalları taşınırken veya YSK’nın seçim programına müdahale ile sonuçlar değiştirilebilecek mi? “AA ile koordinasyonlu ve sistematik şekilde manipule edilerek oy kaydırma işlemi” yapılabilecek mi?
Bunlar demokratik bir ülkede konuşulacak konular mı?
Bu konuları tartışanları duydukça utanıyorum. Biz demokrasisi eksik de olsa doğru, dürüst ve güvenilir seçim yapan ülkelerden biri idik. Ne oldu da bu güveni kaybettik?
Seçimin güvenli bir şekilde yapılması ve sandıktan çıkan oylara göre milli iradenin tam olarak tecelli etmesi öncelikle devletin ve iktidar partisinin görevi değil mi?
Niye bunlardan bir ses çıkıp da “merak etmeyin ey halkım! Siz kimi tercih ettiyseniz O kazanacak” demiyor.
Niye devleti yönetenler, on yıllardır başarılı bir şekilde en kıdemli hâkimin seçim kurulu başkanı olması kuralını değiştirdi?
Anadolu Ajansı’nın YSK’dan veri almadığını öğrendik. Ama kimden aldığı açıklanmadı. Neden bu ajansın haberleri ile seçimin manipüle edildiği kanaati yerleşti?
TEMEL SORUN VERİMSİZLİK – Ruhittin SÖNMEZ
TEMEL SORUN VERİMSİZLİK - Ruhittin SÖNMEZ
Prof. Dr. Ufuk Akçiğit Chicago Üniversitesi Öğretim üyesi olan bir Türk bilim insanı. Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşlar ile bazı ülkelere danışmanlık hizmeti veren bu parlak akademisyenin bir kısım görüşlerini basından okumuştum. Ama en son geçen hafta Habertürk TV’de Fatih Altaylı’nın “Teke Tek- Bilim” programında kendisinin sunumunu dinledim.
Bu bilim adamı bilgi ve birikimi ile ülkemiz için de bir şeyler yapabilmek için çalışmalar yapmış. TV programındaki sunumunu iki defa izledim ve aklımda kalan bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ufuk Akçiğit’in “Türkiye’nin en temel problemi VERİMSİZLİK” tespitini de yazımın başlığı yaptım.
GIDA ÜRÜNLERİNDE ÖNLENEMEYEN PAHALILIK – Ruhittin SÖNMEZ
GIDA ÜRÜNLERİNDE ÖNLENEMEYEN PAHALILIK - Ruhittin SÖNMEZ
Bu sene gıda ürünleri fiyatları, genel fiyatların (TÜFE) artış oranından, çok daha fazla arttı. Bu yüzden açlık sınırı mertebesinde geliri olan yaklaşık 50 milyonluk bir nüfusun en temel gıda
maddelerine erişimi neredeyse imkânsız hale geldi. Çünkü bu yıl gıda fiyatlarındaki artışlar önceki yıllardan farklı sebepler dayanıyor. Sadece “daha çok kâr etmek isteyen esnaf ve tüccarın insafsızlığı” ile açıklanamaz.
Hatta devletin resmi rakamlarına bakınca, gıda ürünlerini tüketiciye ulaştıran aracı kesimin zararına satış yaptığı sonucuna ulaşabiliriz.
Şubat ayı verilerine göre, Tarım ÜFE yüzde 127,6 artış gösterdi.
Tarım TÜFE yüzde 67,9 arttı. Yani tarım üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki fark 60 puan.
Yani devletin rakamları doğru ise, üretici ve aracılar maliyet artışının yüzde 60’ını satış fiyatlarına yansıtamamış görünüyor.
CAMİLER, KUR’AN KURSLARI, İMAM HATİPLER VD / Ruhittin SÖNMEZ
CAMİLER, KUR’AN KURSLARI, İMAM HATİPLER VD / Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye dünyadaki Cami sayısının en yüksek olduğu ülke, 90 bin camimiz var.
2017 rakamlarına göre, 1 milyon 150 bin kursiyeri olan 16 bin Kur’an Kursumuz, 1,5 milyon öğrencisi olan 3500 adet İmam Hatip okulumuz, 100 İlahiyat Fakültemiz var.
Birlik Vakfı, Ensar Vakfı, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı gibi bir sürü vakıf üzerinden, normal okullarda da dini eğitim veriliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığının İmam-Hatip unvanında 71 bin 362 personeli, müezzin olarak 11 bin 908, Kur'an kursu öğreticisi olarak 19 bin 721 olmak üzere toplamda 141.233 personeli bulunuyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na, 2017 bütçesinde 6 milyar 867 milyon lira ödenek ayrıldı. Camilerde toplanan yardım paraları bu rakamların dışında.
Diyanet’in 2017-2021 Stratejik Planı’na göre, bu beş yıllık dönemde 40 milyar TL harcama yapacak. Bu harcamaların yüzde 95’i personel maaşları için.
Kısaca devletimiz ve milletimiz dini eğitime ve ibadethanelere olağanüstü önem veriyor, ciddi harcamalar yapıyor.
HAK, HUKUK, AHLAK ÇİĞNENEBİLİR, SECCADE ASLA! – Ruhittin SÖNMEZ
HAK, HUKUK, AHLAK ÇİĞNENEBİLİR, SECCADE ASLA! - Ruhittin SÖNMEZ
Bu ülkede Anayasa çiğnenebilir. “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralını çiğnemenin yasal ve ahlaki bir yaptırımı yoktur.
Anayasa Mahkemesi kararları çiğnenebilir. “Ben AYM’nin kararına saygı da duymuyorum, uygulamıyorum da” denebilir.
Kanunlar çiğnenebilir. Kanunları çiğneyenler için infaz affı, imar affı, vergi affı gibi aflar getirilebilir.
Kur’an hükümleri çiğnenebilir. Siyasi mitinglerde elde Kur’an gösterilerek propaganda yapılabilir. Kur’an-ı Kerim’in, devlet yönetimi için belirlediği ve temel Anayasa İlkeleri niteliğindeki
hükümleri çiğnenebilir. “Şura/ istişare/ meşveret (ortak akıl), Adalet ve Liyakat (işi ehline vermek)’’ şeklinde özetlenen İslam’ın temel ilkelerine aykırı bir yönetim sergilenebilir. Bu ilkelere aykırı
bir yönetim tarzı savunulabilir.
Dindar insanların inandığı değerlerle dalga geçilebilir. “Bakara makara” diye dalga geçenler büyükelçi bile yapılabilir.
Anayasa hükmü gereği edilen “yeminler” çiğnenebilir. “Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına” dair edilen yeminler unutulup Yunanistan’ın Ege’deki 20 adamızı işgaline sessiz kalınabilir.
“Herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına” dair edilen yeminlere rağmen kendi partisi ve yakın çevresi dışındakiler adeta hasım görülebilir.
Devleti yönetenler açısından önceki sözleri her zaman çiğnenebilir. Dün söylenen sözlerin tam tersi söylenebilir. Ettikleri sözler yüzünden birbirlerinin yüzüne bakamayacak durumda olanlar el ele, göz göze yol yürüyebilir. Gerekirse “20 yıllık günahlara ortak olunur”, gerekirse “Harun gibi gelip Karun olanlara” hizmet edilir.
“Kamu hakkı” çiğnenebilir. Ulufe dağıtır gibi, yandaşlara kamu yatırımları ihalesiz olarak paylaştırılabilir. Kamu İhale Kanunu 200 defadan fazla değiştirilir, göstermelik ihalelerle haksız rekabet
yaratarak kamu kaynakları birilerine aktarılabilir.
“Kur Korumalı Mevduat” adı altında, parası olanlara 200 Milyar TL’den fazla örtülü faizi, bankalara değil, devlete (millete) ödettirilebilir.
Uluslararası Tahkim’in verdiği, faizi ile birlikte, 3 Milyar dolar tutarındaki cezayı, Kuzey Irak petrollerinin taşınmasından 10 Milyar dolar civarında para kazanan yakınlarının yerine devlete (millete) ödettirilebilir.
“Kul hakkı” çiğnenebilir. Makamlar ehil olana değil, kendilerine sadık olana paylaştırılır. Kamuya alınacak personel alımlarında sorular çalınarak işe girebileceklerin hakları çalınabilir. Sadece son 4 senede, emeği ile geçinenlerin Milli Gelirden aldığı pay %45’den %25’e düşürülerek bu servet yeni sermaye sınıfına aktarılabilir.
“Yaşama Hakkı” çiğnenebilir. Devletine güvenerek, sağlam olduğuna inanıp aldıkları evlerde 50 binden fazla insan ölümüne, daha fazlasının sakat kalmasına sebep olunabilir.
Seçmen iradesi çalınabilir, çiğnenebilir. Trafolara kedi girebilir, Atı alan Üsküdar’ı geçebilir.
Özgürlükler çiğnenebilir. Yürütme organının güdümündeki yargı mensupları aracılığıyla kahraman subaylar hapislerde çürütülebilir. Kumpas davalarıyla masum insanların özgürlüğü elinden alınır, TSK ve diğer devlet kadroları yürütme ile uyumlu hale getirilir.
Bütün bunları yapanlara devlet emanet edilir.
Ama arkadaş bu memlekette “SECCADE” ÇİĞNENEMEZ!
Esasında zaten kimse çiğnemez de… Ama muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı farkında olmadan, kazara bir
seccadeye ayakkabısı ile bastıysa dünya O’na dar edilir.
Burası bir cami değil, mescit değil, bir ofis olduğu halde, “yere serili seccadeyi görmeden bastığım için özür dilerim” diyen bir Cumhurbaşkanı adayının inancı sorgulanır.
AKP ve YRP BENZER ZİHNİYETTE – Ruhittin SÖNMEZ
AKP ve YRP BENZER ZİHNİYETTE - Ruhittin SÖNMEZ
Yeniden Refah Partisi (YRP) Millî Görüş hareketinin lideri merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın kurucu Genel Başkanı olduğu parti.
YRP’nin Cumhur İttifakı’na katılma süreci içinde tartışılan konular partinin yönetimi ve görüşlerini öğrenmemiz açısından faydalı oldu.
Bu süreçte YRP’nin iletişim yüzü Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Doğan Aydal idi. Aydal gerek yumuşak üslubu ve gerekse daha çok teknik ve fazla iddialı projelerden bahsetmeyi seven biri olarak beğenildi.
Prof. Aydal AKP ile yürütülen müzakere sürecinin arka planına dair bilgiler de verdi. Meğer Necmettin Erbakan’ın kızı Elif Erbakan ve damadı (Elif Erbakan’ın eşi) de YRP’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi imiş.
Süreç YRP’nin MKYK’sında son derece “demokratik” bir şekilde tartışılmış. Mesela Elif Erbakan Altınöz Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakına dahil olmasına karşı çıkmış. Eşi Mehmet Altınöz ise tam tersi görüşle YRP’nin Cumhur İttifakına katılması gerektiğini savunmuş.
Fakat bu bilgileri veren Doğan Aydal -nedense- şöyle bir cümle kurma ihtiyacında hissetti: “Burası bir aile şirketi değil.”
Bundan sonraki şu cümlesi benim için çok dikkat çekiciydi:
“Genel Başkanımız MKYK’da ifade edilen görüşleri dinledi, bir çetele tuttu. Siyasi riski alacak kişi Genel Başkanımız Fatih Erbakan’dır, kararını kendisi verdi. Nihayetinde GELECEK KIRK YILA HÜKMEDECEK KİŞİ KENDİSİDİR” dedi.
İşte ben de tam bu zihniyete dikkat çekmek istiyorum.
HASTALIK RİSKİ OLAN HAYVANLAR İTHAL EDİLİYOR – Ruhittin SÖNMEZ
HASTALIK RİSKİ OLAN HAYVANLAR İTHAL EDİLİYOR - Ruhittin SÖNMEZ
Brezilya Tarım Bakanı, 3 Mart’ta ülkesinde “deli dana hastalığı” görüldüğünü açıkladı. Brezilya bir
numaralı müşterisi Çin’e sığır eti ihracatını askıya aldı. İran, Ürdün ve Tayland da ülkeden sığır eti ithalatını geçici olarak durdurdu.
Türkiye’nin de önlem alması lazım. Çünkü T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Brezilya’dan besilik ve kasaplık büyükbaş ithalatına izin veriyor. Ayrıca Hollanda ve İspanya’da da deli dana hastalığı görülmeye başlandı.
EKONOMİ POLİTİKALARI SEÇİMDEN SONRA DEĞİŞECEK – Ruhittin SÖNMEZ
EKONOMİ POLİTİKALARI SEÇİMDEN SONRA DEĞİŞECEK - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan yine “Türkiye Yüzyılı vizyonuyla ülkemizi dünyanın en büyük 10 ülkesine çıkarma hedefindeyiz” sözünü tekrarladı.
Türkiye’yi 17. Büyük ekonomi olmaktan 22. Sıraya düşüren bir devlet başkanının en büyük 10 ülke arasına çıkarma vaadinin gerçekçiliği ve inandırıcılığı ayrı bir tartışma konusu.
Fakat CB’nın bu sözünden “Türkiye yüzyılı vizyonu” dediği politikalara, Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin tabiriyle “heterodoks politikalara” devam edileceği izlenimi ediniyoruz.
Genel kabul görmüş çözüm yolları yerine bilim adamlarının kabul etmediği ekonomik arayışlara devam edilecek demek bu.
Oysaki aynı gün Reuters, kendisine bilgi veren “yetkililere” dayanarak, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın piyasa ekonomisi ilkelerine geri dönmek ve Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirmek
istediğini” haber veriyordu. Bu haber AKP yetkilileri tarafından şimdiye kadar yalanlanmadı. AKP’nin mevcut “modelden” vazgeçip eskiden olduğu gibi ekonomistlerce genel kabul gören (ortodoks) bir modelin uygulayacağının işaretlerini verdiği anlaşılıyor.
Çünkü bu “sözde model” aslında ideolojik bir saplantının eseri olan sistemsiz bir savrulma.
Seçime kadar dolar kurunu ne pahasına olursa olsun 18-19 TL bandında tutmak için kaynakların tüketildiği, günübirlik bir vaziyeti idare etme politikasına “model” denemez. (Bloomberg’in
haberine göre, TCMB’nin 2022’de döviz piyasalarına 108 milyar dolar kadar müdahale ettiği tahmin ediliyor.)
Bu sözde “yerli ve milli ekonomi politikasının” gerekçesi akıl ve bilim değildi. Bu gerçek bizzat RTE’nin “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Bu konuda nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor? Biz değerler silsilemiz içerisinde olaya bakacağız” şeklindeki ifadesiyle ortaya konmuştu.
Bu politika uygulanmaya başlandıktan sonra enflasyon patladı, kurlar inanılmaz yükseldi, TL aşırı değer kaybetti, maliyetler yükseldi. Türk vatandaşlarının yarıdan fazlası en temel ihtiyaç maddelerine erişemez hale geldi. Orta ve dar gelirliler için konut ve araç sahibi olmak hayal oldu. Hatta büyükşehirlerde maaşlı insanların kiralık evde oturması bile imkansızlaştı.
HÜDA PAR İLE İŞ BİRLİĞİNDEN AKP NE KAZANACAK? -Ruhittin SÖNMEZ
HÜDA PAR İLE İŞ BİRLİĞİNDEN AKP NE KAZANACAK? -Ruhittin SÖNMEZ
Cumhur ve Millet İttifakı taraftarlarının birbirlerini HDP ve Hüda Par üzerinden bölücülükle suçlaması tamamen seçmenleri etkileyerek karşı tarafa oy vermemesini sağlamak içindir.
“İşin aslı” veya “herkesin bildiği sır” şundan ibarettir:
HDP ve Hüda Par Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iradenin “dağda silahlı siyaset yapacaklarına, Meclis’te silahsız siyaset yapsınlar” politikasının birer ürünüdür.
Bu politikaya göre, terör örgütlerinin etkin olmaması için en uç görüşlerin de konuşulabildiği bir siyaset atmosferi yaratılır. Böylece zamanla bir Türkiye partisi olmak zorunda kalacak ayrılıkçı partilerin, devletin birliğine ve temel ilkelerine zarar verecek talep ve fikirlerin törpülenerek bir arada yaşama iradesinin devam edeceği düşünülür.
Devlet, HDP’nin PKK terör örgütü ile olan ilişkisini ve ideal birliği içinde olduğunu da bilir; Hüda Par’ın, iğrenç cinayetlerin faili, Hizbullah terör örgütünün siyasal kanadı olduğunu da.
Zaten HDP “PKK terör örgütüdür” diyemez, Hüda Par ise “Hizbullah terör örgütü değildir” der.
Bunu sadece “derin devlet” değil bütün parti liderleri de bilir. Fakat HDP’nin PKK ile, Hüda Par’ın Hizbullah ile irtibatını kesmelerini ve sivil siyaset yapmalarını isterler.
Bu elbette kolay bir şey değil. Çünkü terör örgütleri de kendi usullerince bu partiler üzerinde baskı ve hakimiyet kurmaktadır.
Bu yüzden devlet HDP ve Hüda Par’ın siyasi faaliyetlerine, devletin çizdiği sınırlarda kaldığı sürece, izin verir. Terör örgütünün etkinliği arttığında ve devletin çizdiği sınırı aşan bir güce ulaşmaya başladığında gücü sınırlandıran birtakım önlemler alır.
HDP’nin seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyım atanması; seçilmiş milletvekillerinin ve hatta genel başkanlarının uzun süreler tutuklu yargılanması ve gerektiğinde de partinin kapatılıp, önde gelen yöneticilerine siyaset yasağı konulması mevcut devlet aklının (müesses nizamın) bulabildiği önlemler olarak dikkati çekiyor.
ADAYLAR TELEVİZYONDA TARTIŞSIN – Ruhittin SÖNMEZ
ADAYLAR TELEVİZYONDA TARTIŞSIN - Ruhittin SÖNMEZ
Deprem sebebiyle, 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde müzikli, gürültülü bir kampanya yürütülmeyeceği anlaşılıyor. Ben zaten gürültülü ve kirlilik yaratan seçim çalışmaları ile başka illerden taşımalarla doldurulan meydanlarda büyük mitingler yapılmasını hep anlamsız buldum.Bu faaliyetlerden etkilenerek oy verme kararını değiştiren bir seçmen olduğunu sanmıyorum.
Bildiğim kadarıyla gelişmiş ülkelerde bizdeki gibi seçim kampanyası yok. ABD’de Başkan adaylarının az sayıda açık hava mitingi yaptığını, genellikle sadece partiye bağış yapanların girebildiği kapalı salonlarda toplantıların yapıldığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım.
Bir defasında, bir seçim sürecinde ABD’de idim. Bir seçimin olacağına dair şehirlerde bir görsel emare görmedim. Oy verme günü, üzerinde VOTE yazılı, oy sandıklarına yönlendiren küçük işaret levhaları olmasa, seçimin yapıldığını da fark etmeyecektim.
Elbette dünyada mükemmel bir sistem yok. Ancak gelişmiş ülkelerle seçim kampanyalarımızı kıyasladığımızda oldukça ilkel bir görüntü verdiğimizi kabul etmek zorundayız.
Bu bakımdan gürültülü ve çevre kirliliği yaratan parti propaganda yöntemlerinin kalıcı olarak terk edilmesini diliyorum.
Az masraflı ve halkı bilgilendirici propaganda yöntemlerini denemeliyiz.
Bu kapsamda gereken ilk şey, Cumhurbaşkanı adaylarının tartıştığı televizyon programları yapılmasıdır. Böylece yapılacak medeni tartışmalar ile vatandaşlara adaylar arasında mukayeseye imkânı verilmiş olur.
AKP öncesi Türkiye’de bu yapılabiliyordu. 21 senede daha geri gittik. Bu durumu düzeltmemiz lazım.
Adaylar bir arada tartıştığında sadece kendilerine yakın kanalları izleyenler de rakip adayın da çapını görmüş olurlar. Ve daha sağlıklı karar verebilirler.
Aynı uygulamayı yerel ölçekte de yapabiliriz. Yerel veya ulusal TV kanallarında milletvekili adaylarının tartıştığı programlar düzenlenmelidir.
ORTAK AKIL – Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ittifakları zorunlu kıldı. İktidar ve muhalefetin büyük kısmı iki ayrı ittifak çatısı altında toplandı.
Bir de HDP’nin oy oranları küçük sol ve sosyalist partilerle yaptığı ittifak var. Zafer, Memleket ve Yeniden Refah partileri ise henüz ittifakların dışındalar.
Cumhur İttifakı AKP ile MHP, BBP, Vatan P. ve hatta Hüda-Par’dan oluşuyor. Fakat AKP’ye destek veren diğer partilerin iktidar olma ve ülkeyi yönetme gibi bir hedefleri yok. Diğer partilerin AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a kayıtsız şartsız desteği (biat etmeleri) söz konusu. Bu bakımdan ittifak içi sorun çıktığını görmüyoruz.
Bu “sözde ittifakta” tartışma, müzakere ve ortak akıl arayışı yok. AKP destekçisi partilerin liderleri Erdoğan’ın liderliğine tam bir itaat ve tek kişinin iradesine sadakat içindeler.
Bu yüzden partiler arasında kriz, gerginlik ve uzlaşma arayışları da olmuyor.
Ortak akıl yerine tek kişinin akıl ve iradesinin esas olduğu tek adam rejiminin sakıncalarını yaşayarak görüyoruz.
Bu sistemden sonra ekonomide bütün temel göstergeler kötüleşti. Devletin her alandaki hizmet performansı düştü.
Devletin kurumlarının deprem, sel ve yangınlar gibi olağanüstü şartlarda bile yukarıdan talimat almadan
harekete geçemediği hantal bir yapı ortaya çıktı. Liyakatin yerine parti liderine sadakatine göre atamalar yapılınca en köklü kurum ve kuruluşların nasıl çürüdüğüne şahit olduk.
Millet İttifakı ise 6 partiden, CHP+ İYİ Parti+ SP+ Deva P+ Gelecek P+ DP’den, oluşuyor. Bu ittifaktaki her parti iktidar (ortağı) olmak ve ülkeyi yönetmek arzusunda. Bu partiler kurumsal kimliklerini muhafaza ederek, ortak hedef doğrultusunda iş birliği yapıyor.
Bu iş birliğinin hedefi ortak akıl ile en makul çözüm yollarında birleşmek ve ülkenin derin ve büyük meselelerini çözmek. Bunun için müzakere yapıyorlar, gerekirse tartışıyorlar, hatta çatışıyorlar.
MERAL AKŞENER NE YAPMAK İSTİYOR? – Ruhittin SÖNMEZ
MERAL AKŞENER NE YAPMAK İSTİYOR? - Ruhittin SÖNMEZ
İYİ Parti lideri Sayın Meral Akşener’in 03 Mart Cuma günü yaptığı açıklama şok etkisi yarattı. Açıklamanın muhalefet tarafında, özellikle de CHP kanadında, bir moral çöküntüsü yarattı.
Bu moralsizlik içinde CHP yönetimi çok temkinli bir üslup kullanırken, CHP’yi destekleyen yazar ve yorumcular ile taraftar vatandaşların bir kısmı adeta çıldırmış durumda.
Meral Akşener ve İYİ Parti hakkında “ihanetten satılmış olmaya kadar” ağır sıfatlar kullanmaya başladılar. Resmi yetkililer değilse de sosyal medyada bazı İYİ Partililer de bunlara benzer üslupla cevap veriyor.
Bu tavır yanlış. Çünkü birbirlerine ne kadar kızarsa kızsınlar bu partilerin hem mevcut iktidarı yenmek ve hem de seçimi kazanırlarsa 6’li Masa olarak şimdiye kadar anlaştıkları temel politikaları uygulayabilmek için birbirine ihtiyaçları olacak.
İYİ Parti 3. bir aday çıkarırsa ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kalırsa CHP ve İYİ Parti adına aday olanlardan hangisi öndeyse diğer taraf kitlelerinin aynı adaya oy vermesi istenecek. Bu bakımdan hangi taraftan gelirse gelsin kırıp döken bir üslup hatalı.
Bu yüzden Millet İttifakının(6’lı Masa’nın) bütün bileşenleri soğukkanlı bir şekilde değerlendirme yapmalı.
Süleyman Demirel’in “siyasette 24 saat çok uzun bir zamandır” sözünü hiç akıldan çıkarmayalım.
Şu anda ittifak bileşenlerinin hedefi açısından ve siyasal denge açısından değişen fazla bir şey yok. Muhalefet kanadı aynı yerinde duruyor, Cumhur İttifakına geçen yok.
İYİ Parti de diğer 5 parti de AKP ve Erdoğan’ın gitmesi, yerine parlamenter sistemin gelmesinde hemfikir.
Fakat birlikte olmanın sinerjisi kayboldu.
Cumhur İttifakının kazanma şansını artıran da işte bu sinerji ve moral kaybı.
KORKUNÇ BİR ŞEY OLDUĞUNDA OLMAMIŞ GİBİ DAVRANAMAYIZ – Ruhittin SÖNMEZ
KORKUNÇ BİR ŞEY OLDUĞUNDA OLMAMIŞ GİBİ DAVRANAMAYIZ - Ruhittin SÖNMEZ
Başlıktaki söz bize çok yabancı geliyor değil mi? Çünkü bu sözün sahibi bizden biri değil, Yunanistan Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis.
Yunanistan’da yaşanan tren kazasında yolcu treni ile yük treni çarpıştı, 36 kişi hayatını kaybederken 85 kişi yaralandı.
Tren kazasından sonra Ulusal Tren Ağı Sürücüleri Sendikası Başkanı ve Yunanistan Devlet Demiryolları Makinistleri Başkanı tren ağında eksiklikler olduğunu açıkladı. Tren ağının otomatik çalışmadığı, her şeyin manuel işlediği; göstergelerin, ışıklı sinyallerin çalışmadığı ve bu eksikliklerin de uzun zamandır bilindiği ve gerekli önlemlerin alınmadığını iddia ettiler.
Ulaştırma Bakanı Karamanlis “Korkunç bir şey olduğunda olmamış gibi davranamayız” dedi ve görevinden İSTİFA etti. Bakan Karamanlis “haksız yere ölen insanların anısına istifasının bir ‘görev’ olduğunu söyledi.
İÇ GÖÇLER, KİRA ARTIŞLARI VE ÇÖZÜM TEKLİFİ – Ruhittin SÖNMEZ
İÇ GÖÇLER, KİRA ARTIŞLARI VE ÇÖZÜM TEKLİFİ - Ruhittin SÖNMEZ
06 Şubat depremlerinden sonra iki türlü iç göç yaşanmakta. İlki depremin etkilediği illerde evini, işyerini ve yakınlarını kaybeden depremzedelerin başka illere göçüdür.
Depremzedelerin bir kısmı geçici olarak yakınlarının yanında barınmak için göçtü. Bir kısmı ise devletin, STK’ların ve vatandaşların yine geçici olarak kendilerine tahsis ettiği yurt, otel ve evlerde kalmak için il değiştirdiler. Bir kısmı da başka illerde maddi imkanları elverdiği ölçüde kiralık evlerde kalıyorlar.
Deprem bölgesinden başka illere göçenlerin miktarının 1 milyon hane halkı olduğu tahmin ediliyor. Muhtemelen deprem bölgesine yeni yapılacak evlerden sonra bunlardan bir kısmı memleketlerine dönecek ama önemli bir kısmı dönmeyecek.
HEM ACI VE HEM DE UTANÇ VERİCİ -Ruhittin SÖNMEZ
HEM ACI VE HEM DE UTANÇ VERİCİ -Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye’nin en önemli deprem uzmanlarından Prof. Dr. Mustafa Erdik büyük acılar yaratan Kahramanmaraş merkezli depremler hakkında bilgi verirken içimi yakan bir kelime kullandı.
Prof. Dr. Mustafa Erdik’e göre, bu ülkemizin yaşadığı en yıkıcı depremdi. Fakat şu ana kadar açıklanan resmi rakamlara göre 44 bine yakın can kaybı olması, “yüzümüzü kızartacak, utanılacak” bir durumdur. Bölgede koordinatör Vali olarak hizmet veren Osman Bilgin’in dediği doğru çıkarsa yani ölü sayısı ve hasar miktarları resmi rakamların 3-5 katı ise vay halimize.
Prof. Dr. Mustafa Erdik ölü sayısının neden utanç verici olduğunu, 2010 Şili depremi ile kıyaslayarak, anlattı:
Şili sosyoekonomik açıdan Türkiye’ye en çok benzeyen ülkelerden biri. 2010 yılında Şili’de olan deprem 9,2 gibi dehşet verici bir büyüklükte gerçekleşti. Bizim K.Maraş merkezli depremlerimizin 30-40 katı büyüklüğe sahip bu deprem 500 km kıyıyı etkiledi. Mali hasar 30 milyar dolar oldu. Fakat toplam ölü sayısı sadece 500 idi.
Prof. Dr. Mustafa Erdik, Şili’de bu büyük depremde ölü sayısının az olmasını, deprem şartnamesine uyulmuş olması ile açıkladı. Şili’de şartnamelerde perde duvar oranı fazla tutulmuş. Bizde bu oran %0,5-1 arasında iken Şili’de %3-6 arasında uygulanmakta imiş. Pinochet yönetiminde Şili inşaatlarda çok sıkı kontroller yaparak mevzuatın tam olarak uygulanmasını sağlamış. Sonuçta can kaybı az olmuş.
BİNALARI YENİLESEK ÇARE OLACAK MI? – Ruhittin SÖNMEZ
BİNALARI YENİLESEK ÇARE OLACAK MI? - Ruhittin SÖNMEZ
Depremde yeni binalar da yıkıldı. Bu binalarla birlikte “1999 depremi öncesi yapılmış binalar riskli, yeni yönetmeliğin geçerli olduğu dönemde yapılanlar sağlam” tezi de yerle bir oldu.
Adıyaman’dan bir enkazın başından konuşan gazeteci Murat Ağırel bu enkazın, 5 yıl önce kentsel dönüşüm kapsamında yapılmış bir binaya ait olduğunu anlattı.
Yani buradaki mülk sahipleri “depreme dayanıklı olsun” diye var olan binalarını yıktırıp, “yeni yönetmeliğe göre” yapıldığı zannıyla bir müteahhite yenisini yaptırmışlar. Ama canlarının,
sevdiklerinin, mallarının enkaz altında kalmasına engel olamamışlar.
Elbette yeni binalar daha sağlam ve bunlarda yıkılma oranı çok düşük. Yönetmeliğimiz de neredeyse mükemmel. Ama uygulamada görülen bu kötü örneklerin yaptığı güven tahribatı çok büyük.