Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

16Şub/240

KANUNA DA AHLAKA DA UYGUN OLMALI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

KANUNA DA AHLAKA DA UYGUN OLMALI - Ruhittin SÖNMEZ
Geçen hafta, deprem bölgesinde yapılabilen konutlar bir kısım hak sahiplerine dağıtıldı.
Bunlardan iki tanesi tartışma yarattı. Evlerden biri AKP Urfa Milletvekili Cevahir Asuman
Yazmacı, bir diğeri ise yine AKP’den üç dönem milletvekilliği yapmış olan Şamil Tayyar’a
verildiği basına yansıdı.
Depremzedelerin tamamına yakını çadır veya konteynırlarda ve çok zor şartlarda yaşarken bu
evlerin milletvekili veya emeklisi maaşı alan iki tanınmış siyasetçiye verilmesi vicdanlarda kabul görmedi. Her iki milletvekili de ağır eleştirilere uğradı.
Evlerin depremzedeler arasında kura çekilerek verildiği söylense de tepkiler dinmedi. Hiç geliri olmayan, emekli maaşı ile geçinen veya asgari ücrete mahkum depremzedeler dururken en az 110 bin TL maaş (emeklilikle birlikte alanlar 230 bin TL maaş) alanların hak sahibi olarak müracaat etmiş olması bile vicdansızlık olarak görüldü.
Bunun üzerine Şamil Tayyar “Ev benim üzerime kayıtlıydı ve ağır hasar raporu vermişlerdi. Bir süre sonra da yıkıldı. Hak sahibi olarak deprem konutuna başvurduk. Kurada çıkan evi de
kardeşim aldı” dedi. Daha sonra da “hak sahipliğinden feragat ettiği” açıkladı.
AK Parti Milletvekili, iş insanı Cevahir Asuman Yazmacı ise sadece milletvekili maaşı ile geçinen biri değildi. İş insanı olan bu milletvekilinin otelleri ve restoranlarının olduğu biliniyordu.
Olay hakkında ilk açıklamasında “Her vatandaş gibi benim de hakkım, ikinci açıklamasında”
Daireyi bir depremzedenin kullanımına sunacağım” diyen Yazmacı, yaptığı üçüncü açıklamayla “konut hakkından feragat ettiğini” duyurdu.
Bu iki milletvekilini “hakkından feragat etmeye” zorlayan şey kendi vicdanlarının baskısı
değil, kamuoyunun tepkisi ile seçim öncesi oy kaybetme endişesi yaşayan partisinin de
talimatı olabilir.
Açıkça yasaların hatta anayasanın bile çiğnenmesine tepki göstermeyen halkımızın bu tepkisi
şaşırtıcı olsa da ümit verici idi.
Yasalara uygun olarak yapılmış bir eylemin dahi ahlaki olamayacağını gören bu toplumsal
vicdana saygı duydum.

**************************

HER YASAL HAK HELAL DEĞİLDİR
Geçen haftaki köşe yazımda Alev Alatlı’nın bir sözünü hatırlatarak şöyle demiştim:
Erdoğan’ın “bizimle yol arkadaşlığı yapan ablamızdı” dediği merhum Alev Alatlı’nın, Külliye’de
söylediği, şu sözünü hatırlarından çıkarmasınlar.
”Aslolan helalleşmek olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan (ve seçim
kazanmaktan… RS) daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal olan hak helal değildir ve olamaz.”
Biz helal olmadığı gibi yasal olmadığını bildiğimiz iş ve eylemler hakkında da suskunuz. Yasal
kılıfına uydurularak elde edilen ve de helal olmayan “başarılar” her şeyi örtebilir sanılmasın.
“Milletim beni affetsin” demek bir helalleşme sayılmasın.
****

Alev Alatlı’nın bu cümlesini, fikirlerine çok değer verdiğim arkadaşım Reyhan Demirel
”helâlleşm” hukuktan, yargıdan nasıl ‘üstün’ olur?” diye eleştirdi ve “önce hukukun
üstünlüğünü savunması gerekirdi” dedi.
Ben de kendisine şu açıklamayı yaptım: Alev Alatlıı’nın bahsettiği hukukun üstünlüğünden de bir üst basamak. Yasalara uygun olduğu halde vicdana uygun olmayan durumlar için söylemiş.
Alev Alatlı bu cümlenin arkasında şöyle örnekler de vermişti:
“İflas eden kardeşinizin haraç mezat satışa çıkan evini satın almanız yasal hakkınız olabilir ama helal değildir. Raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı, formülü ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal dolayısıyla suçsuz ama helal değildir.
Yasaların tanıdığı haklardan insanlık ya da Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir
yeni düzen getirmek zorundayız.”

****

Milletvekillerine verilen deprem evleri konusu, Alev Alatlı’nın sözlerini açıklayan iyi bir örnek.
Bu milletvekillerinden beklenen “yasaların tanıdığı haklardan insanlık ya da kutsallarımız/
değerlerimiz adına feragat etmesi” idi.
Ama bu iki milletvekili “yasal olan haklarından” kamuoyu tepkisinden sonra ve
muhtemelen parti talimatı ile feragat etmek zorunda kaldılar.
Seçim öncesinde olmasak, halkımızın bu tepkisi böyle etkili olmazdı, diye düşünüyorum.
Yasalar ve Anayasa kuralları açıkça çiğnenirken, seçimlerde rakiplerine hakaret, tehdit cümleleri yanında montaj videolarla propaganda yapılırken, ülke kaynakları insafsızca soyulurken gerekli ve yeterli tepkiyi gösteren bir kamuoyu vicdanı olsaydı bu halde olmazdık.
Kamu gücü ve kaynaklarının bireyler ve parti menfaati için hoyratça kullanılmasına tepki
gösterebilseydik, “itibardan tasarruf olmaz” mazeretine sığınılarak yapılan israf ve şatafata karşı çıkabilseydik, hukuk devleti olmanın yanında, ahlaklı ve sorumlu birer vatandaş olmanın
huzurunu yaşardık.
Artık, “Milletim beni affetsin” ve “helallik istiyorum” sözlerinin içinin doldurulmasını, içten ve
gerçek bir helalleşme talebinin, insanlık ve kutsallarımız adına yapılmasını beklemenin
faydasız olduğunu biliyoruz.
Bu talebin olması için toplumsal vicdanın harekete geçmesinden başka çaremiz yok
gözüküyor.
Bunca karamsarlık içindeyken bile, deprem konutları verilen milletvekillerine toplumsal vicdanın tepkisi ruhumda bir umut esintisi oluşturdu.
Haydi milletim, bu esintiyi kuvvetli bir rüzgâra dönüştür!

15.02.2024

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.