İbadet… – Raif KANDEMİR
İbadet… - Raif KANDEMİR
Söze kestirmeden gireyim.
Din, dindar, dinci, din tüccarı, dinsiz, din dostu, din düşmanı… Say sayabildiğin kadar.
Peki bunlar ne zamandan beri gündemde bu derece önemli yer tutuyor? Yahut da bu Akım; ne zaman, kimin, kimlerin zamanında başladı ve bu günlere geldi. İşte bak burası önemli.
Fazla geriler gitmeye gerek yok. Son yirmi yıla bakarsak;
Din, insanlarımızın özel hayatında ve siyaset hayatında, işine gelenin işine geldiği gibi anlatılıp kullanılmaya başladı.
Daha çok dindar nesiller yetiştirme çalışmaları ağırlık kazandı.
KOCAKAFA DOKTOR, DOKTORLARIMIZ VE TIP BAYRAMI – Zahide UÇAR
KOCAKAFA DOKTOR, DOKTORLARIMIZ VE TIP BAYRAMI - Zahide UÇAR
Bugün Tıp Bayramı. Mesleğini ettiği yemine sadık kalarak yapan, emperyalizme direnebilen bütün doktorlarımızın Tıp Bayramını kutlarım.
Tıbbiyelilerin İstanbul’da İngiliz İşgaline başkaldırdığı gün, 14 Mart 1919’dan beri Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır. 14 Mart Tıp Bayramı, emperyalizme başkaldırının da adıdır. Milli Mücadelenin isyan direnişlerinden biridir. 14 Mart direnişin öcülerinden birisi Tıbbiyeli Hikmet Boran’dır. Sivas kongresinde Mustafa Kemal Paşa’ya; “Paşam, siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz, vatan batırıcı olarak kabul eder lanetleriz” diyebilecek kadar yürekli bir gençtir. Tıbbiyeli Hikmet’in ruhu şad olsun.
ÇANAKKALE DESTANI – Seyfettin KARAMIZRAK
ÇANAKKALE DESTANI - Seyfettin KARAMIZRAK
Tarihe damgasını vuran bazı olaylar hüzünlüdür, acıları depreştirir. Fakat Çanakkale, öyle kutlu ve anlamlı ki, hüznü gurur vermekte, gözyaşı bağırları kabartmakta ve kederi
gönüllerde yanık türkülere beste olmaktadır.
Andıkça onurlandıran ve gururlandıran böylesine eşsiz bir destanı, nesillere yeni baştan “bütün bilinmezlerini ortaya çıkararak” tanıtmak elzemdir.
Çanakkale, modern çağın buhranlarına umut olabilecek, yeni bir nefes, insanlık düşmanlarına insan olduklarını hatırlatan bir ders, geçmişten geleceğe kutlu bir köprüdür.
Bu yüzden, yediden yetmişe her kesimin savaşın geçtiği yerleri gezip görmesi, gerçekleri öğrenmesi, yorumlaması, özümsemesi, dersler çıkarması ve ibret alması elzemdir.
Ülkeler, kitlelere ilham versin, yol göstersin, örnek teşkil etsin diye, devasa paralar, büyük emek ve onca zaman harcayarak; etkileyici filmler, eşsiz projeler, ya da kusursuz
anıtlar ortaya koymak isterler.
Çanakkale öylesine devasa bir filmdir ki, aynısının değil, benzerinin bile tekrarlanması, her bakımdan asla mümkün değildir. Sahnelerinde dublör kullanılmamış, bilgisayar oyunlarıyla aldatıcı efektler yapılmamıştır. Yapay görünüşler, sahte gülümsemeler, teknolojik gözyaşları akıtılmamıştır.
Sahnesi misk kokulu vatan toprakları, başrollerde yer alan kahraman Mehmetçik’tir.
KANDIR(MA) BİZİ EY İKTİDAR – Ruhittin SÖNMEZ
KANDIR(MA) BİZİ EY İKTİDAR - Ruhittin SÖNMEZ
Mayıs 2023’te yapılan seçimlerden önce seçim rüşveti olarak verilenlerin seçimden sonra burnumuzdan getirilecek şekilde geri alınacağını her aklı başında olan vatandaşımız biliyordu.
Buna rağmen “bana güzel bir şey söyle, varsın yalan olsun” şarkısının sözleriyle avuttu kendini. İstediği beyaz yalanı söyleyen, üstüne de Karadeniz gazı, Raman petrolü, TOGG, savunma sanayi soslarını da boca eden, iktidarı ödüllendirip tekrar seçti.
Ancak, 9 ayda iktidar halkımızı derin yoksullaşma silindirinin altında öylesine ezdi ki, Hükümetin güvencesi olan balık hafızamız bile yaşanan şokla değişime uğradı sanki. İktidarın başımıza geleceği değil hoşumuza gideceği söylemesinin faydasının olmadığı görüldü gibi.
Şimdi en fazla ezilen emekliler başta olmak üzere bir kesim acı gerçeğin farkına varmış gibi gözüküyor. Mayıs 2023’te de Erdoğan’a, AKP’ye veya MHP’ye oy vermiş olan tanıdığım bazı emekliler “bu defa asla” diyorlar. “Ben bayramda memleketime gidemiyorum, eve gıda alamıyorum” gibi şikayetler sormadan dile getirilir oldu.
Bu defa oylarını AKP/MHP’ye vermeyeceklerini söyleyen bu küskünlerin gideceği yer tek değil. CHP, İYİ Parti, ZP ve YRP’ye vereceklerini söyleyenler içinde ilçe belediye başkanlığında, büyükşehirde ve meclis üyeliklerinde farklı partilere oy vermeyi düşünenler de var.
31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçim öncesi halkı rahatlatacak bir şeyler veremeyen iktidarın halkı ekonomik açıdan daha da zora sokacak tedbirleri ertelediği ve Nisan’dan itibaren bugünleri de mumla arayacağımızın da herkes farkında.
Kapalıçarşı’da altın bulunamaz hale geldi, döviz kurları hükümetin bütün bastırma çabalarına rağmen yükselişte. Çünkü herkes seçimden sonra TL’nin sert bir değer kaybı yaşayacağı beklentisinde. Cebinde üç kuruşu olan bile parasını TL’de tutmak istemiyor.
Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek, yabancılara yönelik olarak İngilizce yayınladığı mesajında, “Yerel seçimlerin ardından orta vadeli programı sürdürmek için seçimsiz uzun bir dönem olacak” demedi mi? Bizim sevgili halkımızın bu açıklamanın “seçimlerden sonra çok daha acı bir ilacın içirilecek” anlamına geldiğini bilmesi gerekmez mi?
RAMAZAN AYINDA SİYASET – Ruhittin SÖNMEZ
RAMAZAN AYINDA SİYASET - Ruhittin SÖNMEZ
31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçim çalışmalarının Ramazan ayına denk gelmesinden iktidar partisi
AKP’nin çok memnun olduğu kanaatindeyim. 2018 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir baskın seçim şeklinde erkene alırken de Ramazan’a denk getirmişlerdi. Çünkü Ramazan ayında yapılacak seçim çalışmalarının kendi lehlerine olacağını hesaplamışlardı.
Diyanet teşkilatı içindeki din görevlileri ile tarikat ve cemaatlerin geniş kitlelerle en etkili iletişim kurabildikleri aydır Ramazan. Bu ayda insanlarımız mübarek ayın feyiz ve bereketinden daha fazla nasiplenmek arzusu içinde olurlar. Bu yüzden Ramazan’da dini nasihatlerin içine
serpiştirilmiş siyasi mesajlara daha açık hale gelirler.
“Din görevlisi” veya “hoca” denilen şahısların çoğunluğunun AKP ile gönül veya menfaat birliği
kurmuş olduğu bilinen bir gerçek.
“Siyasal İslamcılar” bu camia içinde çok aktif çaba içindeler. Ama gerçek İslam’ı anlatma derdinde
olan hocalar yeterince etkin değiller.
İktidar partisi bu dev teşkilatı siyasi amaçla bir propaganda gücü olarak kullanmakta. Ayrıca tarikat
ve cemaat liderleriyle kurduğu iyi ilişkiler sonucu şeyhlerin, hoca efendilerin, gavsların, şıhların, melelerin mürit ve bağlılarına telkinleriyle blok oylar kazandığı biliniyor.
Oysaki ibadethanelerimizin, manevi terbiye vermesini beklenen mekanların siyasi görüş, mezhep ve meşrep farklılığına bakmaksızın manevi birlikteliğin sağladığı yerler olması lazım.
Hocaların kendilerini dinleyenlere daha iyi insan, örnek Müslüman olmak için eğitim ve telkinler vermesi gerekir.
Bu resmî veya yasal statüsü belirsiz organizasyonların, iktidarın birer uzantısı gibi hareket etmesi, din adı kullanılarak devleti ele geçirme, siyasi güç ve nüfuz sağlama çabalarına zemin hazırlamakta.
Zaman içinde manevî değerler dünyevî amaçlara ulaşmak için sadece birer araç olarak kullanılmakta ve bu organizasyonlar birer menfaat birlikteliğine dönüşmektedir. Bu durumda bu gruplara ve içinde görev alan kişilere halkın güveni azalmaktadır.
Türkiye Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Sınıfta Kaldı
Türkiye Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Sınıfta Kaldı
Uluslar arası Saydamlık Örgütü, (Transparency International) 1993 yılında Berlin’de kurulmuş uluslararası sivil toplum kuruluşudur. Yolsuzlukla mücadelede dünyanın önde gelen ve 100’ün üzerinde ülkede faaliyet gösteren Örgüt’ün 1995 yılından buyana yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi (CPI), küresel yolsuzluk sıralamasıdır.
Örgüt'ün yayınladığı son endeksinde Türkiye, 180 ülke arasında 14 basamak gerileyerek 115’nci sıraya düşmüş, son 10 yılda en çok puan kaybeden ülkeler arasında yer almıştır.
115’nci sırada Endonezya, Malavi, Filipinler, Sri Lanka ve Türkiye vardır. Türkiye’nin altında Angola, Moğolistan, Peru, Özbekistan ve Nijer yer almaktadır. 1995 yılında Türkiye 29’ncu sırada iken, 2002 yılında (AKP dönemi) 64’ncü, 2018’de 78’nci (Başkanlık sistemi) ve 2023 yılında da 115’nci sıradadır. Türkiye, 2002 yılında 64’ncü sıradan 2023 yılında 115’nci sıraya düşmüş, 51 sıra gerilemiştir.
KADINLAR GÜNÜNE DAİR – Seyfettin KARAMIZRAK
KADINLAR GÜNÜNE DAİR - Seyfettin KARAMIZRAK
İki yüzlü Batı, kadını ve kadın haklarını her zaman yalanına ve zulmüne perde yapmıştır. Gerçekten kadına değer verseydi Filistin de hunharca katledilen kadınları korurdu.
Batı, kadını, kadın haklarını istismar ededursun, biz kendi kültürümüzden kadının değerini vurgulayan nakiller yapalım.
Bizim kültürümüzde “kadın”,“katun”, “merkezde duran sultan” anlamındadır.
Kadın denilince; cefakârlık, fedakârlık,vefanın aslı, sınırsız özveri, sevginin menbaı,hoşgörünün duruluğu, bacı, abla ve hakiki analık akla gelir.
Kadın candır. Yuvayı sevgisi ile ilmik ilmik yapandır. Nadide, misk kokulu çiçeklerin suyu, biricik evlatlarının rol modeli, huyudur.
Çocuklarının, eşinin ardından arkalarını ihtimamla toplayan, koruyup kollayan, komşusuna sıcacık çorba, sevdiklerine yüreğiyle sevgiler, sağlıklar, güzel günler yollayandır.
Eşinin yarısı olmaktan öte; başarısını, işini, azmini, neşesini huzurunu tamamlayandır. Hırpalanan ilişkileri, akrabalar arasındaki gerginlikleri, ihmalleri, komşuların ahenkli uyumunu ihtimamla düzenleyendir..
TÜRKİYE’Yİ TÜRKSÜZLEŞTİRME PROJESİ – Ruhittin SÖNMEZ
TÜRKİYE’Yİ TÜRKSÜZLEŞTİRME PROJESİ - Ruhittin SÖNMEZ
“Bu ülkede nüfus artmıyor çünkü ekonomik durum ve beklentiler çok feci durumda. Millet çocuk yapacak bir ortam göremiyor.
Ülkeden beyin göçü hızla sürerken ülkeye vasıfsız ve savaşçı nitelikte eğitimsiz bir göç alınıyor.
Maalesef ki bunlar bizden de değiller: Yani ne Uygurlar ne Türkmenler ne de Özbekler.
Türkiye Yüzyılı aslında Türkiye’yi Türksüzleştirme projesi.
Yapısal çöküş yaşayan ülkemiz maalesef cehalet içinde sefalet yaşıyor ama aslında büyük felakete doğru koşar adım ilerliyor. Ve birileri de bunu milliyetçilik ve din adına Ülkeyi kurtarmak olarak sanıyor. Tam da BOP içeriğine uygun şekilde.”
Bu cümleleri İbrahim Kahveci’nin köşe yazısından aldım.
YAZIYORRRRR…- Kandıralı FETHİ
YAZIYORRRRR...- Kandıralı FETHİ
Nevzat abimin simitçi fırını ile Manav Muzaffer amcanın deposu arasında idi...
3 metrekarelik, kapısı dahi olmayan,içine CAMDAN girilen dükkan...
Yoldan, EKSİ BİR kat seviyesinde.
Hani zemin diyelim..
KÜÇÜK MEHMET amcanın, lokantalar tarafındaki kapısının karşı, komşusu .
Kısa boylu, göğsü dışarda, CİDDİ ve SERT görünümlü,
Her zaman ŞIK giyimli, yanaklarından kan fışkıran, işini BÜYÜK BİR CIDDİYETLE önemsiyen GÜZEL İNSAN.
Gazteci #FAHRETTİN abi...
Gazteler, Normalde, 12-13.oo saatleri
arasında gelirdi İstanbul'dan...
Önce İZMİT,
oradan GANDIRA BİRLİK OTOBÜSLERİ...
KURUMLAR VAR İŞLEVSİZ, KURALLAR VAR GEÇERSİZ – Ruhittin SÖNMEZ
KURUMLAR VAR İŞLEVSİZ, KURALLAR VAR GEÇERSİZ – Ruhittin SÖNMEZ
Prof. Dr. İskender Öksüz devletin trafik kurallarını uygulayamaması, depremde üç gün boyunca
müdahale edememesi, vergi toplayamaması gibi zafiyetlerinin sebebini sorguluyor:
“Devletin bu zafiyetleri kanun yokluğundan, mevzuat yetersizliğinden mi kaynaklanıyor? Katiyen.
Hatta bizde, başka ülkelere kıyasla yukarıda saydığım ve saymadığım konularda bol mevzuat var” diyor.
Öksüz, Francis Fukuyama’nın, “Devlet İnşası” kitabında, “Devlet işlevlerinin kapsamı” yani devletin hangi konulara müdahil olduğu ve “Devlet kurumlarının gücü” yani devletin bu mevzuatı çalıştırıp çalıştıramadığı yönünden devletleri sınıflandırdığını aktarıyor. Fukuyama’ya göre,
ABD az mevzuata sahip, fakat kanun varsa uygulanan devletlerden.
Rusya’da hem mevzuat yetersiz hem de uygulama zayıf.
Türkiye ve Brezilya ise “çok kanun, zayıf uygulama” olan devletlerden.
Prof. Dr. İskender Öksüz çok basitçe anlatıyor:
“Trafik mevzuatımız mı zayıf? Hayır. Gayet yeterli ve ayrıntılı. Uygulanıyor mu? Siz söyleyin.
Vergi mevzuatımız nasıl? Gayet güzel? Beyan ediliyor ve tahsil edilebiliyor mu? Bu becerilseydi, vergi gelirimizin %76’sı dolaylı vergilerden oluşur muydu?
Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanıp uygulanmaması da ‘devlet kurumlarının gücüne girer.”
SİYASETTE KADININ YERİ – Ruhittin SÖNMEZ
SİYASETTE KADININ YERİ - Ruhittin SÖNMEZ
Kadınların seçme ve seçilme hakkına en erken kavuştuğu ülkelerden biri Türkiye’dir. Üstelik bu kadınlarımızın mücadele ederek, bedel ödeyerek kavuştuğu bir hak değildi.
Oysa bugün en medeni ülkeler dediğimiz Avrupa, ABD gibi memleketlerde kadınların siyasi haklarını büyük bedeller ödeyerek adeta söke söke aldığını biliyoruz.
Türk kadını 3 Nisan 1930’da belediye seçimlerine, 1933’te muhtarlık seçimlerine katılma hakkını kazandı. 5 Aralık 1934 tarihinde de milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etti.
1924 Anayasasına göre “18 yaşını dolduran her Türk erkek” seçme ve seçilme hakkına sahipti.
1934’te yapılan değişiklikle SEÇME HAKKI “Milletvekili seçmek, yirmi iki yaşını bitiren kadın, erkek her Türk’ün hakkıdır” diye; SEÇİLME HAKKI da “Otuz yaşını bitiren kadın, erkek her Türk milletvekili seçilebilir” şeklinde düzenlendi.
Böylece 1934’e kadar sadece erkeklerin sahip olduğu seçme ve seçilme hakkı kadınlara da tanınmıştır.
Bu haklar Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşünün eseri olarak Türk kadınına adeta bir hediye gibi verildi. Atatürk zamanın Meclisinde çok ciddi karşı çıkanlar olmasına rağmen birer devrim niteliğinde olan bu değişiklikleri yaptı.
Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olması birçok Batı ülkesinden önce gerçekleşti. Bu hak kadınlara İtalya’da 1948, Fransa’da 1944, Japonya’da 1950, İsviçre’de 1971 yılında tanınmıştır. Düşünebiliyor musunuz? Medeni kanununu aldığımız İsviçre‘de kadınlar siyasi haklarına Türk kadınından 37 sene sonra kavuşabildiler.
Bu haklar verildikten bir sene sonra yapılan -1935 seçimlerinde- 395 milletvekilinin 18’i kadın milletvekili idi. (Yüzde 4,6) Bu oran 1943’te yüzde 3,7 oldu. Bu oranlara erişilebilmesi kadınlara uygulanan pozitif ayrımcılıkla mümkün olabildi.
Çok partili sisteme geçilince siyasi rekabet pozitif ayrımcılığın kalkmasına yol açtı. 1950 seçiminde 487 milletvekilinin içinde sadece 3 kadın milletvekili seçilebildi. (Yüzde 0,6) 1957’den 1999’a kadar TBMM’de kadın milletvekili oranı yüzde 2’nin altında kaldı.
1999- 2007 arası bu oran yüzde 9 mertebesine, 2011-2015 arası yüzde 14’ün biraz üstüne çıktı.
Son olarak 7 Haziran 2018 seçiminde 600 milletvekilinin 103’ü kadın (yüzde 17), 14 Mayıs 2023 seçiminde ise 600 milletvekilinin 121’i kadın milletvekili (yüzde 20,2) oldu.
Görülüyor ki Türkiye’de seçilen kadın milletvekili sayıları ve oranları belli bir yükseliş trendinde.
Ancak bu genel ortalamayı yükselten esas faktör YSP (HDP veya son adıyla DEM Parti) Bu partinin
61 milletvekilinden 30’u kadın. Böylece kadın temsil oranı %49 ile diğer partilere göre en yüksek seviyede.
AK Parti’nin bir önceki seçimde %17,9 olan kadın milletvekili oranı %18,7’ye çıktı. CHP’nin, geçen
dönem %12,2 olan kadın milletvekili oranı %17’yi buldu.
İYİ Parti’nin, geçen dönem %6,9 olan kadın milletvekili oranı %13,7’ye yükseldi. MHP’nin ise %10
olan kadın milletvekili oranı daha da düşerek %8 oldu.
OĞUZ KALELİOĞLU’NU TANIR MISINIZ? – Mustafa KÜPÇÜ
OĞUZ KALELİOĞLU'NU TANIR MISINIZ? - Mustafa KÜPÇÜ
Oğuz Kalelioğlu’nu çocukluk yıllarımdan bu yana tanırım.
Mahalle komşumuz, Tekel’de görevli Sadi Bey’in üç çocuğundan biriydi. İzmit’lilerin tanıdığı Muhasebeci Orhan Kalelioğlu’nun kardeşiydi.
Mahalle sakinleri için sanki “Özel Kurye” gibiydi. Örneğin, rahmetli annem, “Oğuuuz” diye seslendiğinde; “Buyur Şükran teyze” diye bahçeye çıkar, annemin istediği bir şeyi hemen yerine getirirdi.
Ben O’nu “Mahallemizin Tarzan’ı” diye tanımlardım.
Kendisinden küçüklere sevgi ile, büyüklerine saygı ile yaklaşan, bize örnek olan bir insandı.
Osman Bölükbaşı yaşasaydı, bugünkü siyasetçilere neler derdi? – M.Tanzer ÜNAL
Osman Bölükbaşı yaşasaydı, bugünkü siyasetçilere neler derdi? - M.Tanzer ÜNAL
Osman Bölükbaşı…
Genç kuşaklar onu tanımaz.
O, uzun yıllar Türk siyasetinin en renkli kişisiydi.
Bizim gibi 70’liklerin belleğinden hiç silinmeyen bir siyasetçi…
Nutukları, esprileri ve hazırcevaplığı ile kitleleri hep peşinden sürüklerdi.
Doğuştan muhalifti, iktidarların hep korkulu rüyası oldu.
1911’de Kırşehir’de doğdu.
İyi eğitim aldı, İstanbul Erkek Lisesi’nden sonra Fransa’ya gitti, Paris Sorbonne Üniversitesi’ni matematikçi olarak bitirdi.
Öğretmenlik yaptı, devlette değişik görevlerde bulundu.
1946’da, Türkiye çok partili demokrasiye geçtiğinde siyasete girdi, 1950’de milletvekili seçildi, 1973 yılına kadar siyasette, siyasetin tam göbeğinde yer aldı.
Sözleriyle toplumu hem güldürdü, hem düşündürdü.
Eleştirdikleri kişiler hep zor durumda kaldı.
Bugün yaşasaydı, günümüz siyasetçileriyle ilgili kim bilir neler söylerdi neler…
Bir zamanlar TRT’ye takmıştı, sabah akşam TRT’yi eleştiriyordu, adı “Tırt Osman”a çıkmıştı.
Adı hiçbir şaibeye karışmadı, hep tertemiz kaldı.
DÜŞÜK ZEKÂ İLE YÜKSEK MEDENİYET OLMAZ – Ruhittin SÖNMEZ
DÜŞÜK ZEKÂ İLE YÜKSEK MEDENİYET OLMAZ - Ruhittin SÖNMEZ
Bilim adamları toplam 115 ülke vatandaşları arasında 1 milyon 691 bin 740 kişinin zekâ testine dayanarak bir rapor hazırlamışlar. Bu raporda ortaya çıkan sonuç çok üzücü ve düşündürücü:
Türkiye IQ (zekâ seviyesi) sıralamasında 105 ülke arasında 73’üncü oldu.
Bilindiği gibi bir kişinin normal zekâsı 100 zekâ puanı baz alınıyor. 100’ün üzeri ortalama üstü; 100’ün altı ise ortalamanın altı olarak kabul ediliyor. 70 IQ’nun altı zihinsel engelli olarak tanımlanıyor.
Zekâ seviyesi sanıldığı gibi sabit kalmıyormuş. Bazı kişiler veya toplumlarda zekâ seviyesi artış gösterirken, bazılarında düşüş olabiliyormuş.
Uluslararası IQ Araştırması ve Tespiti’ne göre, Türkiye’nin IQ’su son bir yılda 1,5 puan düştü ve 95,63 oldu. Buna karşılık özellikle Avrupa ülkeleri ve Doğu Asya ülkeleri halklarının IQ’larında artış görüldü.
2023 yıl sonu itibarıyla, en zeki ülke vatandaşları 107.54 ortalama ile Güney Koreliler oldu.
Güney Kore’yi 106.99 ile Çinliler, 106.84 ile İranlılar, 106.18’le Japonlar izliyor.
İlk 10’da yer alan diğer ülkelerde zekâ seviyesi (IQ oranı) Singapur’da 106.18; Avusturya, Kanada, Almanya, Slovenya, Moğolistan 102 puan mertebesinde.
İlk 10’da yer alan ülkelerde -Japonya hariç- zekâ ortalamalarında artışlar görüldü. Zekâsı en
çok artanlar Fransızlar, İtalyanlar ve İspanyollar oldu.
Türkiye’nin büyük kısmı ise orta zekalı veya alt sınıra yakın görünüyor. Türkiye adına 42.801 kişi test edildi ve zekâ oranı bir yıl önceye göre 1,5 puan azaldı.
Bangladeş, Romanya, Filipinler, Azerbaycan, Moldavya, Peru gibi ülkeler zekâ ortalaması sıralamasında bizim üzerimizde. Listenin en altında IQ ortalaması 90’ın da altında olan Nikaragua, Guetamala, Kongo, Angola, Gabon gibi ülkeler bulunuyor.
Yarın.. #GANDİL.. – Kandıralı FETHİ
Yarın.. #GANDİL.. - Kandıralı FETHİ
Daha farklı oluyordu herşey..
Yozlaşan-dini kullanan, siyasal akımların, olmadığı yıllar.
CIZGILI pijamalar ile,
SOBA
MANGAL
başında oturduğunuz yıllar..
Leğen içinde yıkandığımız,
Sonrasındaaa,
tüm Aile üyelerimizin, BÜYÜKLERİMİZİN ellerini öptüğümüz yıllar..
Bugün GANDİL..
GIRMIZI-BEYAZ
halka simit..
Azzzzs SUSAMlısı
#GANDİL simiti..
BEŞ'er/ON'ar
bağlamlı halkalar..
İster bizzat fırından
veya çarşıya hizmet NEVZAT abimizin, başının üstündeki tepsiden..
KOLU'ya
KOMŞU'ya...
simitler..
Yoldan geçene,
Almayana, İLLA ve illa sevabına,
HUŞU içinde verildiği yıllar..
Yarın GANDİL
mübarek olsun.
Bugün
Simit... 15 TL.
ÖZLEMle anıyorum o günleri...
Yaşıyorum...
Beratın sahibi yüce Allah’tır – Fahri SAĞLIK
Beratın sahibi yüce Allah’tır - Fahri SAĞLIK
24 Şubat Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece her yıl gelişiyle pek çok güzelliğin yaşandığı rahmet, mağfiret ve arınma mevsimi Ramazan-ı Şerifin habercisi olan yeni bir Berat Kandil’ini daha idrak etmenin huzur ve mutluluğunu yaşayacağız.
İnsanlara nefis muhasebesi yapma fırsatları veren bu rahmet geceleri, varlığımızı yeniden gözden geçirme, muhasebe ve tefekkür etme imkânları kazandıran birer fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bizler, bu geceler sayesinde zaman zaman ihmal ettiğimiz kulluğumuzu sorguluyor, kendimize çeki düzen veriyor, yüce Allah ile olan ilişkilerimizi yeniden tanzim etme fırsatı buluyoruz. Bu geceler bizleri, Kur’an ve sünnet ölçüleri ışığında geçmişimizle yüzleşmeye, bugünümüzü değerlendirmeye, yarınımızı inşa etmeye davet etmektedir. Bu kutlu gece hem nedamet hem de umut zamanıdır.
Bu gece “Berâ” ve “Velâ” gecesidir.
Beratın ilk şartı kimden berî, kime yakın olacağımızı bilmektir.
GÜVENİLİR İNSAN OLMAK – Ruhittin SÖNMEZ
GÜVENİLİR İNSAN OLMAK - Ruhittin SÖNMEZ
Halkın politikacıları ve özellikle devlet adamlarını “güvenilir insan” olarak görmesi çok önemlidir.
En azından gelişmiş ülkelerde bu böyledir. Bu ülkelerde vatandaşlar -kendileri bu vasıfları taşımasa da- ülkeyi yönetenlerin doğru sözlü olmasını, verdiği sözlere sadık olmasını her şeyden çok önemserler.
Türkiye bu ülkeler sınıfına girmiyor olmalı… Devlet adamlarının ve siyasetçilerin yalan söylemesini, önceki fikir ve beyanlarının tam tersini söyleyebilmesini, işbirliği yaptıklarıyla rakiplerinin yer değiştirmesini bizim halkımız çok önemli saymıyor.
Oysaki dinimiz İslam’ın peygamberi daha Allah’ın elçisi olmadan önce “güvenilir Muhammed (Muhammed ül emin)” olarak anılırdı. Bu sebeple ilk Müslümanlar görmedikleri, duymadıkları bir ilahın kendisine bildirdiğini söylediği mesajlara (vahye) inanmışlardı.
Bu bakımdan bana göre Hz. Peygamberin Müslümanlara bıraktığı en önemli sünneti “güvenilir insan” olmaktır.
Bugün tıpkı manası “Barış” olan “İslam” deyince Müslümanlar arası savaşlar, terör, vahşet sahneleri ve insan haklarına aykırı iş ve eylemlerin uygulayıcıları akla geldiği gibi; Müslüman denince de yalan söyleyen, aldatan, hileci, merhametsiz, güvenilmez insan
tipi gözümüzde canlanır oldu.
GELİŞMELERİ KİM YÖNLENDİRİYOR? – Prof. Dr. Süleyman ÇELİK
GELİŞMELERİ KİM YÖNLENDİRİYOR? - Prof. Dr. Süleyman ÇELİK (scelik44@gmail.com)
PKK ve Hizbullah, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak isteyen iki terör örgütü…
PKK’nın partisi Çözüm Sürecinde, genel başkan olduğundan beri Kılıçdaroğlu’nun göz kırpmasına aldırmaksızın CHP’ye yüz vermedi, AKP ile kol kola yürüdü…
AKP tarafından Çözüm Süreci bitirilince, resmen olmasa bile CHP ile yan yana geldiler…
Bu ortamda gidilen 2023 genel ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde, AKP Hizbullah’ın partisi ile resmen ittifak yaptı…
PKK’nın partisi CHP ile resmen ittifak yapmadı ama, 2019 yerel ve 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destekledi…
2024 yerel seçimine doğru giderken CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel PKK’nın partisi ile resmen görüştü ve destek istedi…
Bu konuda görüşmeler ve pazarlıklar sürerken, sanki birileri topa girdi ve Başak Demirtaş, “aday olabileceğini” açıklayarak ortalığı karıştırdı…
Cumhuriyet yazarı Işık Kansu, AKP ile PKK’nın partisi arasındaki gizli pazarlıktan söz etti…
Bu arada AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, “AKP bir Türk partisi değil. Kürt partisi de değil. Türkiye partisi” diyerek PKK’lılara göz kırptı…
AKP’li Galip Ensarioğlu da Selahattin Demirtaş’ı överek onu destekledi…
Sonrasında PKK’nın önde gelenlerinden Leyla Zana’nın, Erdoğan’dan “Çözüm Sürecini buzdolabından çıkarmasını” istemesi ve ardından Ahmet Türk’ün “CHP ile bir yere varılmaz. Çözüm AKP ile olur” demesi ile gelişmeler anlam kazanmaya başladı!..
Başak Demirtaş’ın adaylıktan çekilmesinden sonra konuşan Selahattin Demirtaş AKP ile de görüşülmesini istedi…
Bu gelişmelere koşut olarak iktidar medyasında, daha önce CHP’ye payanda olmakla suçlanan PKK’nın partisine övgüler dizilmeye başladı…
İYİ İNSAN OLABİLMEK – Seyfettin KARAMIZRAK
İYİ İNSAN OLABİLMEK - Seyfettin KARAMIZRAK
İnsanoğlu fanidir, bu gün var, yarın yoktur. Önemli olan örnek ve huzurlu bir hayat sürdürmek, kimseyi üzmeden kırmadan, kul hakkı almadan, ardında hoş bir seda bırakabilmektir.
İnsanın, örnek bir hayat yaşayabilmesi için de, iyi hasletlerle donatılması gerekir. Yani kötü huyları öğrenip, kötülerini kalbinden silmesi, kötü huylardan sakınması, iyi olanlarla kendini donatması gerekir.
İnsan dünyaya günahsız ve pak gelmektedir. Doğuştan iyi ve kötü huyları getirmez. Bu özellikler sonradan öğrenilir. Her ne kadar kalıtımla gelen bazı özellikler her insanda vardır denilse de(cibilliyet, maya gibi özelliklerden de bahsedilmektedir), esas karakteri oluşturan eğitimdir.
Eğitim; aile, okul ve çevredir. Çevre; sosyal gruplar, medya, internet, kitap, film, arkadaş grupları vb. gibi unsurlardır. Eğitimin bu ayakları olumlu, müspet ve pozitif ise, birey de olumlu bir karakter edinecektir. İyi bir insan olmak, güzel bir ahlaka sahip olabilmek için bu koşullar
kaçınılmazdır.
YAPAY ZEKÂ ÇAĞINDA TÜRKİYE – Ruhittin SÖNMEZ
YAPAY ZEKÂ ÇAĞINDA TÜRKİYE - Ruhittin SÖNMEZ
OpenAI isimli yapay zekâ şirketi “Sora” markalı video üretim teknolojisinin tanıtımını yaptı. Bu teknolojiyi anlatan birkaç video izledim. Dünyanın bambaşka bir yere gittiğini, öngörülmesi çok güç hatta imkânsız bir geleceğin çok yakınımızda olduğunu gördüm. Açıkçası bu teknolojik gelişmeden dolayı sevinmemiz mi yoksa korkmamız mı gerektiğini bilemedim.
Bu yapay zekâ modeline verdiğiniz metin komutlarıyla, gerçekçi ve yaratıcı sahneler oluşturabiliyorsunuz. Ortaya çıkan videolar son derece gerçekçi, gördüğünüz olağandışı görüntülere bile inanabilirsiniz.
Üstelik sizin bir komutla yaptırdığınız bu videolar için ne oyuncu ne diğer nesneler ne senarist ve ne de yapımcı gerekiyor.
Aslında eskiden “görmeden inanmam” dediğiniz her şey için artık “görsem de inanmam” dedirtecek müthiş bir teknoloji bu.
İsterseniz İstanbul’da evinizde iken, Güney Amerika’da dansçılarla beraber dans ederken veya kutuplarda penguenler arasında çekilmiş videonuzu yaptırıp, sosyal medyada hava atabilirsiniz.
İsterseniz rakip siyasi parti liderini terör örgütü lideri ile Kandil’de şakalaşırken ve bir anlaşmaya imza atarken gösteren, son derece gerçekçi seslendirilmiş videolar üretebilirsiniz. Montaja gerek yok yani… Gerçek bir film gibi dev ekranlarda gösterip, seçim meydanlarını sallayabilirsiniz.
Hatta sadece bugünkü hali üzerinden değil filmin öznesi olan kişi veya kişilerin yıllar öncesi veya yıllar sonrası muhtemel görüntüleriyle de videolar oluşturulabiliyor. İsterseniz Emin Çölaşan’ı Fethullah Gülen’le kucaklaşırken gösteren videolar bile üretebilirsiniz.
Nil nehri kenarında kutup ayısıyla oynarken veya bulutlar üzerinde kitap okurken çekilmiş videolara da şaşırmayacaksınız.
Zaten diğer yapay zekâ uygulamaları ile şimdiden ölmüş sanatçıların kendi sesinden daha önce söylemedikleri; sözlerini, vokalini ve müziğini yapay zekanın yaptığı şarkıları dinleyebiliyoruz.
Bu tür teknolojilerin nereye evirileceğini öngörmek kolay değil. Bu kullanıcıların niyetleri ve bu konuda yapılması muhtemel kısıtlayıcı düzenlemelerin etkinliğine bağlı olacak…