KÜSTAH ABD- SUSKUN TÜRKİYE – Ruhittin SÖNMEZ
KÜSTAH ABD- SUSKUN TÜRKİYE - Ruhittin SÖNMEZ
ABD Başkanı Donald Trump ile Erdoğan buluşmasında “neler verdik ve ne aldık?” sorusunun bütün
cevaplarını henüz bilmiyoruz. Çünkü buluşma sonunda liderler birlikte bir basın toplantısı yapmadı.
Sızdırılan bazı bilgiler ve görüntülerden ortaya çıkan ilk tabloya göre; Trump ne istediyse aldı.
Erdoğan’ın “Trump meşruiyeti” dışında ne aldığını, Türkiye’nin neler kazandığını bilmiyoruz.
Türkiye’nin 225 adet Boeing uçağı siparişi verdiği kesinleşti 50 milyar dolar tutarında LNG
(Sıvılaştırılmış Doğal Gaz) alım sözleşmesi imzalandı. Eskişehir’deki Nadir Toprak Elementlerinin
çıkarılması ve işletilmesi ile Nükleer İşbirliği konularındaki anlaşmaların içeriği meçhul. Türkiye’nin bir iç meselesi olan Heybeliada Ruhban Okulunun, Oval Ofis’te konuşulduğu ve 2026-2027 döneminde açılacağı sözü verildiği söyleniyor.
Buna karşılık F35/ F16 alımlarımız konusu belirsiz. PKK/ PYD konusunda hiç açıklama yok. Erdoğan
ve Türk heyetinin Gazze, Filistin ve soykırım konularında bir talepleri olduğunu duymadık. Trump
bile “Erdoğan’ın Gazze konusunda ne düşündüğünü bilmiyorum” diyerek durumu özetledi.
****
ONURUMUZU KIRAN TAVIRLAR: ABD Başkanı Trump ve Büyükelçi Barrack’ın bazı sözleri ile Türkiye
Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanlığının suskun ve edilgen tavrı onur kırıcıdır.
ABD Büyükelçisi Barrack daha önce “Türkiye’ye üniter milli devlet modeli değil Osmanlı modeli yakışır” demiş, Lozan’ı hedef almıştı. Buna T.C. adına hiç tepki verilmedi.
Bu defa, iki ülkenin liderinin buluşmasının öncesinde, Trump’ın kendisine “Erdoğan”a F16, F35 falan
önemli değil, O’nun istediği meşruiyeti vereceğiz” dediğini açıkladı. Böylece bir büyükelçi olarak
haddini aşan sözlerinin üstüne tüy dikti. Bu söz halen Erdoğan’ın meşru görülmediğini ancak O’nun
meşruiyetinin sorgulanmasına sebep olan hukuka aykırılıklara göz yumulacağı şeklinde yorumlanıyor.
Trump ise bir yandan ölçüsüz şekilde Erdoğan’ı övüyor gibi gözükürken bir taraftan da çirkin
ifadelerle Erdoğan’ı aşağıladı:
“Erdoğan ben ne istersem yapar, 35 sene mahkûmiyet alan Rahip Brunson”ı istedim hemen
gönderdi.” Bu söz Türkiye’de yargının bağımsız olmadığını iddia etmek değil midir?
“Rusya’dan petrol ve doğal gaz alma desem almaz.” Ülkemizin Cumhurbaşkanına “Türkiye’nin
çıkarına değil, Trump’ın talimatına göre karar verir” anlamına gelen bu sözden rencide olmamak mümkün mü?
“Hileli seçimleri en iyi Erdoğan bilir.” Bu söz Cumhurbaşkanımızı doğrudan zan altında bırakmaz
mı?
“Önce Erdoğan bizim için bir şeyler yapacak biz de O”nun istediklerine bakacağız.” Bu söz Erdoğan’ın ABD yararı için ne söz verdiğini sorgulattığı gibi, ABD’nin istediklerini almadan hiçbir şey
vermeyeceğinin de ifadesi değil mi?
Tüm bu onur kırıcı sözlere karşı Erdoğan’dan tek bir itiraz gelmedi. Aksine “Heybeliada Okulu ile ilgili
üzerimize ne düşerse biz onu yapmaya hazırız” demesi oldu. Oysa Heybeliada Okulu konusu Türkiye’nin iç işidir. Patrikhane Lozan Antlaşması’na göre sadece Türkiye’deki Ortodoks
vatandaşlarımızın dini ihtiyaçlarına hizmet etmesi gereken bir kurumdur. ABD Başkanı ile bu konunun
müzakere edilmesi bağımsızlığımıza müdahale değil midir?
Ama siz Trump’ın Erdoğan’a sandalye çekmesi ve “Erdoğan çok akıllı adamdır” sözlerinden teselli
bulanlardansanız, sorun yok, mutlu mesut yaşamaya devam edebilirsiniz.
**********************************
ATATÜRK’TEN DEVLET ADAMLIĞI DERSLERİ
Atatürk’ün beni en çok heyecanlandıran yönlerinden biri Milletimizin ve devletimizin onurunu ayakta
tutma ve yüceltme iradesi ve becerisidir. Sadece üç örnek vereceğim.
TÜRKİYE’NİN MİLLETLER CEMİYETİ’NE KATILMASI: Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne (daha sonra Birleşmiş Milletler adını aldı) katılımı konusundaki Atatürk’ün tavrını hatırlayınız. Doğrudan başvuru yerine “Başvurmayı düşünmüyoruz, fakat davet ederlerse kabul edebiliriz” dedi.
Sonuçta Milletler Cemiyeti, ilk kez Türkiye için istisna yaparak, Türkiye’yi oybirliğiyle davet etti. Türkiye, bu daveti kabul ederek 1932’de Cemiyet’e katıldı.
Bu, onurlu ve eşit şartlara dayalı bir diplomasinin zaferiydi.
ATATÜRK- STALİN GERGİNLİĞİ: 1930’lu yıllarda Sovyet lideri Stalin, bir açıklamasında Boğazlar
ve Ardahan’ı ele geçirme arzularından vazgeçmeyeceklerini belirtir. Bu açıklama, Türkiye’de
büyük rahatsızlık yaratır.
Atatürk, bu açıklamayı öğrendikten sonra gece yarısı protokolü hiçe sayarak -birkaç kişiyle birlikte-
Sovyet elçiliğine gider. Sovyet Elçisi Karahan’a “Elçiliğin telsizinden Stalin’i bulduracaksın.
Başkanın sözünü geri alacak, almazsa ben yapacağımı bilirim” der. Atatürk’ün mesajı Stalin’e iletilir.
Sonuç: “Stalin sürç-i lisan etmiştir. Boğazlar ile Ardahan’ı almak gibi bir arzusu kesinlikle
yoktur” açıklamasıyla, Stalin sözlerini geri aldı.
Bu olay, Atatürk’ün milli egemenlik konusundaki hassasiyetini, diplomatik cesaretini, liderlik
karizmasını ve savaşsız caydırıcılık stratejisini gösteren eşsiz bir örnek olarak gösterilir. Stalin’in
Atatürk’e karşı temkinli tavrı, bu olaydan sonra daha da belirginleşmiştir.
İNGİLİZ AMİRAL’E CEVAP: Salih Bozok’un anılarında yer alan bu olay, 9 Eylül 1922’de İzmir’in
Yunan işgalinden kurtarılmasının hemen ardından yaşanır. Atatürk, İzmir’e gelişinin ilk gecesinde
İngiliz donanmasına mensup bir amiral ile tarihi bir görüşme gerçekleştirir.
İngiliz amiral, yanında birkaç subayla birlikte köşke gelir. Girişteki tavrı oldukça serttir. Sanki hâlâ
bölgenin hâkimi gibi davranır. Boğazlar, İstanbul, Anadolu’daki Rumlar ve Ermeniler hakkında
İngiltere’nin beklentilerini aktarır.
Atatürk “Biz, kendi topraklarımızda egemeniz. Boğazlar da İstanbul da Türk toprağıdır. Bahsettiğiniz
vatandaşlarımızın hukuku da bizi ilgilendirir.”
“Türkiye, savaşarak kazandığı haklardan geri adım atmaz. Biz barış istiyoruz, ama barış eşitler arasında olur. Eğer İngiltere barış istiyorsa, Türkiye ile eşit şartlarda konuşmalıdır” cevabını vererek Amirali gönderir.
Bu örnekler, eşitlik ve onur temelinde diplomasinin ne demek olduğunu göstermektedir.
Bugün yaşadığımız tablo ile Atatürk dönem arasındaki fark, sadece kişisel üslup değil; devlet adamlığı anlayışıdır. Türkiye’nin ihtiyacı; suskun, edilgen bir diplomasi değil; eşit, onurlu ve milli çıkarlarımızı savunan bir dış politikadır.
29.09.2025