
MAYALAR ve TÜRKLÜK – Doç.Dr. İsmail DOĞAN
MAYALAR ve TÜRKLÜK - Doç.Dr. İsmail DOĞAN
AMERİKA'NIN YERLİ HALKLARI HAKKINDA GENEL BİLGİ
İnsanın Kuzey Amerika’ya ayak bastığı ilk tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte, ilk göçler, yaklaşık 30-40 bin yıl önceki son buzul dönemine kadar götürülür. Yeni kıta olarak adlandırılan Amerika Kıtası’nın (Kuzey-Orta ve Güney) yerli halklarının, Anakara olarak kabul edilen Asya’dan, çoğunlukla Berring boğazı yoluyla buraya değişik zaman dilimleri içerisinde göçtükleri varsayılır. Berring boğazından geçişlerin iki ya da daha farklı zamanlara dayandığı düşünülür.
Birincisi, henüz Berring boğazının sular altında kalmadan önce, kara parçası olduğu dönemlerde; ikincisi, Berring boğazının, yerküredeki buzların erimesiyle sular altında kaldıktan sonraki dönemlerde olduğudur. Bu dönemler içinde boğazın, kışın donduğu zamanlarda kızaklarla, yazın buzların çözüldüğü zamanlarda ise kayıklarla geçildiği düşünülmektedir. Bunun yanında, Hans Breur, Pasifk okyanusu yolu ile Asya’dan göç olduğunu söyler.1
Bu konudaki tüm görüşleri verip değerlendiren Prof.Dr. Reha Oğuz Türkkan, Anakara’dan Amerika kıtasına göçleri şu şekilde sıralamaktadır. 2
M.Ö. 40.000 – 30.000: Berring boğazından buzul döneminde yaya olarak geçişler. Australoyid tipler.
M.Ö. 25. 000: Aynı yolla ikinci geçişler. Negroit tipler.
M.Ö. 18.000 – 9.000: Aynı yolla Eskimo ve Aleutların geçişleri.
M.Ö. 5.000: Aynı yolla yeni göçler. Ön-Mongoloyit tipler.
M.Ö. 3. 000: Berring boğazından teknelerle geçişler. İlk Türkler diğer bir deyişle Ön Türkler.
M.Ö. 2.000 – 1.000: Berring boğazından kızak ya da kayıklarla Na-Denelerin bir kısmı.
M.Ö. 1.200 : Akdeniz – Cebelitarık - Atlas Okyanusu yolu ile gelen göçler. Turskalar.
M.S. 1001: Vikinglerin gelişi.
Bu göçlerin değişik dönem ve yollardan geldiği, göçleri farklı kavimlerin yaptığı konusunda biz de hemfkiriz. Yaptığımız araştırma ve incelemelerde elde ettiğimiz bilgiler, bu görüşleri doğrulamaktadır. Amerika kıtasının yerli halklarını, Kuzey Amerika Yerlileri, Meksika ve Orta Amerika Yerlileri ve Güney Amerika Yerlileri olmak üzere üç ana grupta sınıfandırabiliriz. 3
Kocabayramlar’da bu sabah saat: 07.48
28 Ocak 2021 Perşembe / Sabah saatlerinde kar yağışı..
813 numaralı künye Ali Levent Sığırlıoğlu. İsmi buydu.
813 numaralı künye
Ali Levent Sığırlıoğlu.
İsmi buydu.
İnşaatlarda amelelik yapıyordu; kum taşıyor, biriket taşıyor, hamaliye işleri bitince kapının önüne konuluyordu.
Üç günde bir işsiz kalıyordu.
Lağım çukurları kazdı.
Bulaşıkçılık yaptı.
Parklarda umumi hela temizledi.
Eve ekmek götürebilmek için, en zor, en pis işlere razıydı.
Ala ala asgari ücret bile alamıyordu, sigorta zaten yoktu.
Bir gün kahvede otururken laf lafı açtı, niye kömür madeninde çalışmıyorsun diye sordular, elbette çalışırım ama nasıl gireceğim?
Dayıbaşı denilen aracı tipler var, ona git dediler.
Gitti.
Dayıbaşı denilen herif, kibarca taşeron dediğimiz, çağdaş köle tüccarıydı.
Günlük yevmiyeyle çalışacaktı, aylık maaş yoktu, kaç gün çalışırsa o kadar günlük para alacaktı, her gün şu kadar kilo kömür çıkarmak zorundaydı, azını çıkarırsa yevmiye alamayacaktı, bayrammış seyranmış, hafta sonuymuş, tatil yoktu, gece yok gündüz yoktu, hangi saat derlerse o saatte madene girecekti, 12 saat çalışacaktı, aldığı paradan da dayıbaşına komisyon verecekti.
Yersen'di…
Sportif Erdemlilik – Hakan HACIİBRAHİMOĞLU
Sportif Erdemlilik – Hakan HACIİBRAHİMOĞLU
Sportif faaliyetler beden ve ruh sağlığını geliştirdiği gibi aynı zamanda bireylerde karakter gelişimi, ahlak, saygı, erdem gibi güzel davranışların oluşmasına da katkı sağlamaktadır. Sporu sadece yapılan bazı fiziksel hareketler ve sportif oyun olarak görmek doğru değildir. Erdemlilik kavramını sporun merkezine almak gerekir. Fair Play yani dürüst oyuna yüklenen anlam sportif erdemlilik kavramını ortaya çıkarır.
Spor insanın fiziksel gelişimi yanında psikolojik gelişimine ve toplumsal gelişime de çok büyük katkılar sağlamaktadır. Özellikle toplumsal karakterin gelişiminde sportif faaliyetler çok önem arz etmektedir. Bu bakımdan spor faaliyetleri içerisinde yapılan etik davranışlar toplumun karakter gelişimi açısından çok büyük önem arz etmektedir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; Genç neslin bilimin ışığında ruhen, ahlâken, zihnen ve bedenen çok iyi bir konumda olmasını istemiş, bu uğurda spor faaliyetlerine ve sporculara çok büyük değer vermişti. Atatürk, bir sporcuda yalnızca beden gücü ve yetenek değil, tüm bunların yanı sıra, iyi ahlâk ve zekânın da bulunmasını talep etmiş ve bu düşüncesini de; “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim.” sözleriyle dile getirmişti.
Sporda erdemlilik kavramı “ Fair Play” ismiyle evrensel bir anlam kazanmıştır. Spor dilinde Fair Play; Sporcuların yarışmalar esnasında, güçleşen şartlar altında dahi kurallara sabırla, tutarlı ve bilinçli olarak riayet etmeleri, fırsat eşitliğini bozmamak amacıyla haksız avantajları kabullenmemeleri, rakibin haksız dezavantajlarından yararlanmaya kalkışmamaları gibi spora erdem katan değerleri içeriyor. Sporda erdemlilik ilkesi rakibi düşman değil, aksine oyunun gerçekleşmesini sağlayan, eşdeğer haklara sahip birey ve partner olarak görmeleri ve değer vermeleri gibi ilkelere dayanıyor.
Kaan ve Zeynep Bayram kardeşleri tebrik ederim..
23 Ocak 2021 Cumartesi / Kaan ve Zeynep BAYRAM 1.Yarıyıl Karnelerini aldılar
Maşallah çok başarılılar.
Dede, babaanne, baba ve annelerini tebrik ederim.
Başarılarının devamı temennisi ile..
Yusufça tarafının ufukta görüntüsü.. Saat: 07.59
25 Ocak 2021 Pazartesi / Kocabayramlar’da ekmek almak için evin önüne çıktığımda Yusufça tarafına baktığımda ufuk adeta alev alev ateş renginde..
Av. Naci Kara kardeşim “GÖKYÜZÜ YANGINI” demiş..
Her yerde KAR vardı…. / Kandıralı FETHİ
Her yerde KAR vardı.... / Kandıralı FETHİ
ADAMO söylüyordu, meşhurdu o yıllar...
Her yerde KAR var
Kalbim senin bu gece..
Hem nasıl KAR...
#BOM oynadık, KEMAL KAVAKLI'nın ikinci kattaki kahvesinde...
ların berber dükkanı, Veyis Taşdemir bakkal dükkanı üstündeki kaaaavee... Bilirmisiniz..,?.. SOONA aynı mekanı BABACAN çalıştırdı.
Zabıta GÜLHAN çavuş, Saatci Mehmet POLAT, Nazım DÜNDAR vede Cengiz KAVAKLI var.. Cengiz, o yıllarda Pertevnilav Lisesinde okuyor,.. KAR TATİLİ, diye, hafta sonu tatiline gelmiş, YALANNNN, Kemal amcayı koparacak, konu ARPA...
Emekli Öğretmen İsmet Akkaya hocamın hatıraları
Gençler hayalleriyle, yaşlılar hatıralarıyla yaşarlar. Ben de bugün 1960’lı yılları, okul hayatımı, memleketim Şebinkarahisar'ın o yıllarını yadetmek istiyorum.
1954 yılında İstiklâl İlkokulu'na başladım. O günlerden aklımda kalan siyah önlüğüm, beyaz yakam, birinci teneffüslerde süt tozu balık yağı ile beslenme, aşı zamanları Kara Mehmet amca tarafından 40 kişilik sınıfın TEK ENJEKTÖLE aşılanması. Birinci sınıfta öğretmenim yedek subay öğretmen Kadri bey, 2, 3. Sınıfta Ñecla Hanım, 4,5 sınıfta Hayri Aytekin bey..
Orta okulumuz, iki katlı şahane bir bina, bahçesi iki kademe, alt tarafta voleybol sahası, basketbol potaları, üst kısımda merasim alanı.. Okulun giriş koridorunun sol tarafı çok amaçlı salon, temsil sahnesi, atlama kasaları, güreş ve jimnastik minderleri, tenis masaları, sağ tarafta kütüphane, işlik ve atölyeler var. Bu atölyede mengene, planya, testere, törpü, keser, çekiç, kerpeten, pense, kitap ciltleme tezgahı el becerilerimizi geliştirmek için her türlü alet ve edevat mevcut. ĶÖY ENSTİTÜLERİNIN küçük bir versiyonu.. Müdürümüź, Ömer Faruk Yılmaz, Müdür yardımcımız Faruk Eroğlu.
Orta ikinci sınıftayım, okulumuza bir kumpanya gelmişti. Elemanlarından birinin gözleri âmâ, sağ kolunun dirsekten aşağısı yok. Tahtadan bir protez yapılmış, kemaneyi proteze sicimle sarmışlar, sol elinde eski mı eski bir keman.. Adam 40-50 yaşlarında.. "Baba dağda duman yeri var, kaşta keman yeri var, oğul aç görsün düğmelerin, orda güman yeri var" türküsünü çaldı, okudu.. Şahane bir ses, otantik bir icra.. Bu türküyü çok solisten dinledim, hâlâ o tadı ararım grup elemanlarından biri sırt üstü yattı göğsüne bir kütük koydular ayakta olan ekip arkadaşı balta ile yongalar kesti. Alttaki adam korkudan inliyordu. O anda Türkçe dersimize gelen Celalettin Menteş hocamız "Çocuklar bu gösteriyi eğlence olarak değil, insanlar para kazanmak için nelere katlanıyorlar, bu şuurla izleyin" demişti. Bu sözü hayatım boyu unutamam.. O çağımda tavla oynamaya, yüzmeye, bir enstrüman çalmaya heves etmişimdir. Çok şükür 3 emelimi de gerçekleştirdim. Okula giderken şapka takmak mecburi idi.. Orta son sınıfta tekrar İstiklâl İlkokulu'na döndük. Mezun olunca numaralarımızın önüne 700 eklenerek Lise öğrencisi olduk. Halkımız, okumaya çok değer vermiş, bütün okullarını kıt imkânları birleştirerek yapıp Milli Eğitime bağışlamıştır. Kelkit Vadisi'nde ilk lise şehrimizde açıldığından Alucra, Şiran, Kelkit, Refahiye, Şuşehri'nden arkadaşlarımız vardı..
60 yaş ÖTESİNDE ZİHİN BULANIKLIĞI VE KOLAY UNUTMA NEDENLERİ: – Prof. Dr. A Vural Cengiz*
60 yaş ÖTESİNDE ZİHİN BULANIKLIĞI VE KOLAY UNUTMA NEDENLERİ: - Prof. Dr. A Vural Cengiz* - *Gurbetteki Biliminsanları Derneği Bşk. ABD*
*Tıp Fakültesi eğitiminin son yılında klinik tıp öğrettiğimde öğrencilere hep şu soruyu sorarım:*
*Yaşlılarda zihinsel karışıklığın ve kolay unutmanın nedenleri nelerdir?*
*Bazıları diyor ki:*
*"Baştaki tümörlerdir’’*
*Cevap: Hayır!*
*Diğerleri ise şunları söylüyor:*
*"Alzheimer'ın erken belirtileri".*
*Tekrar cevap veriyorum: Hayır!*
*Öğrenciler yanıtlarının reddedilmesiyle şaşırırlar hep!*
*Ve en yaygın üç nedeni listelediğimde şaşkınlıkları daha da büyür:*
*1- Kontrolsüz diyabet;*
*2- İdrar yolu enfeksiyonu;*
*3- Bedenin susuz kalması.*
*Şaka gibi gelebilir ama şaka değil bu.*
Kamer Gençe Allah rahmet eylesin..
Türk siyasetinin en cesur en mert isimlerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç'i vefatının 5. yılında saygı ve özlemle anıyorum.
22 Ocak 2016
KAMER GENÇ VASİYETİNİ 4 GÜN ÖNCE BİLDİRMİŞ
İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 22 Ocak 2016 Cuma günü akşam saatlerinde vefat eden CHP eski Tunceli Milletvekili Kamer Genç vasiyetinde; "Ben iyileşmezsem ve ölümü yenik düşersem beni kesinlikle memleketim Tunceli'nin Nazımiye İlçesi Ramazan Köyü'nde gömün. Beni Tunceli'ye tabutuma sarılı Türk bayrağı ile götürün" dediği öğrenildi.
Kamer Genç, 23 Şubat 1940'da Tunceli Nazimiye'de doğdu. Babasının adı Ali, annesinin adı Hadice'dir. Vergi Denetmenliği, Danıştay Tetkik Hâkimliği ve Savcılığı; Ankara İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi'ni bitirdi. Yüksek lisansını Paris Uluslararası Amme İdaresi Enstitüsü'nde tamamladı. Danıştay Tetkik Hâkimliği ve Savcılığı görevlerinde bulundu. Serbest mali müşavir olarak çalıştı. İki kitabı yayınlandı . Danışma Meclisi Tunceli Üyesi oldu. 1983'de Danışma Meclisi Üyeliğinden istifa etti. Danışma Meclisi Başkanlık Divanı Kâtip Üyeliği görevinde bulundu. 18, 19, 20, 21. Dönem Tunceli Milletvekili. 20 ve 21. Dönem'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliği görevini yürüttü. İyi düzeyde Fransızca bilen Genç, evli ve 2 çocuk babasıdır.
TÜRKÇEMİZİ KATLEDENLER – Ruhittin SÖNMEZ
TÜRKÇEMİZİ KATLEDENLER - Ruhittin SÖNMEZ
Uzunca bir zamandır TV’lerde haber sunanlar, yorum yapanlar ve bu mecralarda konuşan birçok ünlünün konuşmasında bir ahenksizlik ve insanı rahatsız eden bir tuhaflık hissediyoruz.
Türkçemizde konuşma ve okuma esnasında bir şiiriyet, bir iç musiki ve ahenk katan uzatma, inceltmeve düzeltme işâreti olan (^), şapka Türk Dil Kurumu tavsiyesiyle yazı dilinde kullanılmıyor. Bu biraz da önce daktilo, sonra da ilk bilgisayarlarda bu işaretleri koymanın zorluğu sebebiyle mecburen uygulanıyordu.
Fakat bu işaretler olmasa da konuşurken mesela “işaret” yazılsa da “şa” hecesi; “musiki” yazılsa da “mu” ve “ki”heceleri; dünya yazılsa da “ya” hecesi uzatılarak telaffuz ediliyordu.
Bu yapılmadığında dilin ahengi bozulmakla kalmıyor, bazı kelimelerin anlamları da tamamen değişiyordu.
“Adet – âdet, ala – âlâ, alem – âlem, Ali – âli (yüksek), ama (fakat) – âmâ (kör), dâhi – dahi, haya – hayâ, kar – kâr, nar – nâr, vakıf – vâkıf, yar – yâr… kelimelerinde olduğu gibi…”
Oğuz Çetinoğlu Üstadımızın verdiği bu örneklerden sonra şu açıklaması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır:
“Bâzı yazarlar ‘^’ işâretinin yalnızca yazılışı aynı olmakla birlikte mânâları farklı kelimeleri birbirinden ayırt etmek için kullanılabileceğini, başka bir grup da buna gerek olmadığını, cümlenin gelişinden anlaşılabileceğini iddia ediyordu.
Fakat onlar, ‘Fatma hala gelmedi’ cümlesinden, ‘Fatma isimli, bilinen kişinin henüz gelmediğini mi, yoksa babamızın kardeşi olan Fatma’nın gelmediğini mi anlamalıyız’ sorusunu cevaplandıramamışlardı.”
Böyle durumlar hariç, en azından cümlenin gelişinden anlaşılarak,“şapka işareti” olmasa da uzatma, inceltme ve düzeltme için kullanılması gereken şapka işareti varmış gibi telaffuz etmek gerekiyordu. (Ben genellikle bu yöntemi kullanıyorum.)
Bu “suretle” (“u” şapkasız yazılsa bile şapkalı imiş gibi uzatılmalı) evlât, gâvur, hilâl, ilâç, kâfir, kâğıt, Kâmil, kâr, mahkûm, mekân, rüzgâr, tezgâh gibi kelimelerin ahengi korunabiliyor, “Kar” ile “kâr”, “hala” ile “hâlâ” ayırt edilebiliyordu.
Böylece kelimelerin ahengi, cümlelerin iç musikisi muhafaza edilerek estetik ve zarif bir dili konuşmanın ve dinlemenin lezzetini hissediyorduk.
Ancak resmi bir talimat mı geldi bilmiyorum, son yıllarda Türkçemizi en iyi konuşan sunucular/ spikerler dahil olmak üzere, Türkçe konusunda hassas olması gerekenlerin çoğu,Türkçemizi katleden bir yanlışlık içindeler. ‘^’ işâretinin uzatma, inceltme ve düzeltme etkilerini tamamen ortadan kaldıran telâffuz yaygın bir uygulama oldu.
TV’lerde dinlediğimiz Türkçe takır tukur, yanlış anlamalara yol açan, kaba bir kabile dili haline geldi.
Hadi sıradan insanlarda kabul edelim ama mesela ben Sağlık Bakanını, kelimeleri yanlış ve kötü telaffuzu yüzünden, dinleyemiyorum.
Bu Türkçe ile yetişen gençlerimizin “kendi dilinde okuduğunu anlamak ve meramını ana dilinde ifade etmek” konusunda dünyadaki yaşıtlarına göre en sonlarda yer alması tesadüf değil.
Genç Ailesi ile birlikte Dikili de
31 Ağustos 2020 Pazartesi / “Dikili’ye gidiyoruz. Ben bütün hazırlıkları Nezaket Hanımla birlikte tamamladık. Mangal da araba da. 15 dakika sonra Kocabayramlar dayız..” ona göre hazır olun dediğinde hemen toparlandık ve dediği gibi 15 dakika bile dolmadan evin önüne otomobili yanaştı.. Kandıra sahillerini gezdik. Dikili deniz kenarında mangalı yaktı. Sonrası unutulmayacak bir ziyafet gerçekleşti. Genç Ailesine teşekkürlerimizi sunduk. Sağolsunlar..
Aydınlar Ocağın da Yitiklerimizi anma toplantısı bu akşam saat: 19.00’da
21 Ocak 2021 Perşembe / Bu hafta Aydınlar Ocağı’nın yitiklerini anma haftası oldu. 3 Mayıs 1985’te kurulan, aradan geçen 36 yıl boyunca KAO kurullarında görev yapan ve değişik zamanlarda vefat eden 24 isim toplu anma etkinliğinde yâd edilecek.
Fevzi Genç kardeşimizin kitabı için çalışmalar hızla devam ediyor
Arkadaşımız
Fevzi Genç
(1 Ocak 1959 - 7 Aralık 2020)
“Birbirini seven insanlar için ölüm her zaman erkendir. Aga, aramızdan o kadar çabuk ve aniden ayrıldın ki, helalleşemedik bile.” Dr. Ali Değirmenci
xxx
Kitabın taslağı hızla bitirilmek üzere, çalışmalar devam ediyor. Taslak üzerinde son karar Ailenin olacak.
Dostlardan gelen yorum ve değerlendirmeler de geldikçe kitapta yerini alıyor.
Ocak ayının son günlerine AZ SÜRE KALDI..
Sevgili Fevzi Kardeşime Allah(c.c.) rahmet eylesin..
Ord.Prof. Reha OĞUZ TÜRKKAN hocamıza rahmet temennisi ile..
27.Nisan 2002 Otel Asya – İZMİT Kocaeli Aydınlar Ocağın da konferans da..
Ord.Prof. Reha OĞUZ TÜRKKAN
3 Mayıs 1920 – 18 Ocak 2010
Ordinaryüs Prof.Dr. Reha Oğuz Türkkan 12 Ekim 1920 de İstanbul'da doğdu. Doğum tarihini daha sonra ,Türkçüler Günü anısına 3 Mayıs 1920 olarak mahkeme kararıyla değiştirdi.
Türkçülük ve Milliyetçilik akımının önemli şahsiyetlerinden biridir.
Hukukçu, Tarihçi, Türkolog, Antropolog, Yazar, Düşünür, Psikolog ve Senarist gibi birçok mesleki özelliklere sahiptir.
Mahmut Ayhan hocamın dizeleri
Kandıra da hey Kandıra,
Köylerin dolu Mandıra,
Deniz, orman sıra sıra,
Göçtü nesil, düştü dara.
Bu da benden olsun Ahsen Kardeşim.
Sağlık afiyet dileklerimle. Mahmut Ayhan Fevzi Genç’in Şiiri ne nazire..
Dize
koşuğun her bir satırına verilen ad.
Açıklama
Dize veya mısra, manzum yazıların her bir satırına verilen isimdir. Genelde belli bir vezne göre düzenlenir; fakat ölçüsü olmak zorunda değildir. Bütün şiirler mısralar halinde düzenlenir. Bu yönüyle en küçük nazım birimidir denilebilir. Mısralar özelliklerine göre değişik adlar alırlar.
VE NİHAYET AŞI… / Dr.H.İbrahim KAHRAMAN
VE NİHAYET AŞI... / Dr.H.İbrahim KAHRAMAN
2020 yılının en önemli olayı Covid 19 büyük salgınıdır. Çin’de başlayıp Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü’nün büyük salgın (pandemi) olarak ilan ettiği bu olay insanlarımızın her türlü davranışında yeni mecburiyetler ve alışkanlıklar edinmesine sebep olmuştur. Devlet yöneticilerine, iş insanlarına yeni yükümlülükler, yeni sorunlar getirerek maddi-manevi bir yığın yeni çözümler aramaları mecburiyetini getirmiştir. Covid- 19 virüsü, coronavirüsler grubunun hayvanlarda bulunan bir türünün mutasyon geçirerek insanlarda bulaşıcı hastalık yapma özelliği kazanmış olan bir tipidir. Bu virüsün sebep olduğu hastalık, insan coronavirüslerinin yaptığı basit sonum yolu enfeksiyonunun aksine ölümlere yol açan ağır akciğer enfeksiyonuna yol açması sebebiyle önemlidir. Şöyle ki enfluenza ( grip) virüsünün yaptığı enfeksiyon %0.1 öldürücü iken covit-19 %1,5-%2 oranında ölümle sonuçlanmaktadır. Bu durum ise ciddi sağlık sorunları yaşanmasına sebep olmuştur. Sağlık yöneticileri zaman zaman hastalara yeterli hizmet sunmakta zorlanmıştır. Bulaşıcılığı sebebiyle sağlık ordumuzun çalışanları olan hekim, hemşire ve yardımcı hizmetlileri içinden de hastalığa yakalanan olmuş, ölümler üzüntüleri artırmıştır. Bazı ülkelerde cenaze definlerinde bile ciddi sorunlar yaşandığı haberleri toplumda ciddi bir endişe ve korku artışına sebep olmuştur.
Mücahit Küçükcici’den “KANDIRA” şiiri
Sevgili kardeşim Mimar Mücahit Küçükcici KANDIRA başlıklı çok çok güzel bir şiir yazmış.. Duvarlarımızı bu tablo süsleyecek.. Değerlerimizi de unutmayacağız..
“KANDIRALI OLMAK BİR AYRICALIK” Kardeşim sağolsun..
DEVLET BAŞKANINI KİM VE NEDEN DİNLEMİYOR? – Ruhittin SÖNMEZ
DEVLET BAŞKANINI KİM VE NEDEN DİNLEMİYOR? - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyada en yüksek faiz oranlarının uygulandığı ülkelerden biri olan Türkiye’nin devlet başkanı. Bakın kendisi bu gerçekten nasıl yakınıyor:
“-Birçok yatırımcı, girişimci faiz yükü altında eziliyor. Bu bankaların sizi nasıl sömürdüğünü biliyorum.”
“-Şu anda dünyaya bakalım. ABD'de faiz oranı ne. Japonya'da ne? Avrupa'da eksi, İsrail'de eksi. Bütün bunlar ortadayken biz yüksek faizlerle övünüyoruz. Birçok şirketimizi adeta batırmakla övünüyoruz.”
“-Beni dinlerler dinlemezler... Ama ben yüksek faize karşıyım.”
“-Faizi ne kadar aşağı çekerseniz enflasyon o kadar düşer.”
Bu yakınmanın sahibi, şikayetçi olduğu yüksek faiz oranlarını belirleyen kurumların başındaki görevlilerin tamamını atayan kişi.
Bundan önceki Ekonomi Bakanı ile Merkez Bankası Başkanını alıp yerine, faizleri yükseltmek üzere, yenilerini getiren O.
Biz Recep Tayyip Erdoğan’ı çok partili dönemin en güçlü Cumhurbaşkanı olarak biliyoruz. Acaba yanlış mı biliyoruz?
Peki, kudretli Cumhurbaşkanımızın sözünü dinlemeyen kişi veya kurumlar kim?
Erdoğan kudret ve gücünün büyüklüğünün farkında olunmasından hoşnut olan bir siyasetçidir. Nasıl olur da “beni dinlemezler ama” diye bir cümle kurabilir?
Devlet kadroları içinde de özel şirketlerde de O’nun sözünü dinlemeyen birilerinin olacağı kanaatinde değilim.
Ama emin olduğum bir şey var ki, Cumhurbaşkanı dövize, faize ve enflasyona söz geçiremiyor.
Çünkü hiçbir ekonomistin kabul etmediği “Faizi ne kadar aşağı çekerseniz, enflasyon o kadar düşer” şeklinde bir itikadî teori temelinde ekonomiyi yönetmeye çalışıyor.
Ekonomiyi bilimden, dünya tecrübesinden uzak, “şahsi inancı” ekseninde aldığı kararlarla yönetmeye çalışınca da sonuçlara sözünü geçiremiyor.
Çok haklı olarak “Bana yatırım, istihdam, üretim, ihracat lazım” diyor. Ama yatırımlar durdu, istihdam alanı yaratılamıyor, üretim geriledi.
Milli geliri büyütemediği gibi küçültüyor, işsizliğin ve yoksulluğun artmasına çare bulamıyor.
Dünya sıralamasında ülkemizin geri sıralara düşmesini önleyemiyor.
ÜNLÜ İNSANLARA SORULAR VE CEVAPLARI:
ÜNLÜ İNSANLARA SORULAR VE CEVAPLARI:
Orhan Gazi'ye;
"En büyük zulüm nedir...?"
"Geciken adalettir."
Çiçero'ya;
"Roma Imparatorluğu nasıl yıkıldı...?"
"İşi ehline vermedik..."
Karun'a;
"Zenginliğin sırrı nedir...?"
"Halka avuç açmamaktır.."
IV. Murat'a;
"Yardıma alışana ne olur...?"
"Emir almaya da alışır.."
Gorbaçov'a;
"En büyük hatanız neydi...?"
"Yanlışı hep karşımızdakinde aradık..."
Stalin'e;
"En büyük korkunuz...?"
"Sokakta yalnız başıma yürümek."
Goebels'e;
"İktidar nedir...?"
"Düşman yaratmaktır."
II. Ramses'e;
"En büyük piramit hangisi...?"
"Kibrimizdir."
Platon'a;
"Devlet nasıl yönetilir...?"
"Ya ilimle, ya zulümle."
>