AZERBAYCAN-TÜRKİYE TARİHİ – SİYASİ İLİŞKİLERİNDE NAHÇIVAN – Dr. Elbrus İSAYEV
AZERBAYCAN-TÜRKİYE TARİHİ-SİYASİ İLİŞKİLERİNDE NAHÇIVAN - Dr. Elbrus İSAYEV / Nahçıvan Devlet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
Türkiye ve Azerbaycan’ı birbirine daha sık bağlayan sadece ortak medeniyet ve milli bağlılık olmamış, tarihin değişik devirlerinde ortaya çıkarılan planlı münakaşalar da bu mücadeleyi birlikte sürdürmeyi zaruri kılmıştır.
Sadece geçen yüzyılda her iki ülkenin gerek halk bazında, gerek devlet bazında birbirine karşılıksız yardım etmesi konusunda onlarca delil mevcuttur. 1914 yılında İtilaf devletlerine karşı savaşa giren Osmanlı İmparatorluğunun Çanakkale Boğazı uğrundaki savaşı bütün dehşeti ile devam ediyordu. Eğer düşman o önemli toprakları ele geçirseydi. Osmanlının başkenti tarihi İstanbul şehri ve İstanbul Boğazı düşmanı sıradaki hedefine yönlendirecekti ki, o da yenilgiyle eşdeğer olurdu.
Böyle bir durumda Azerbaycan’dan yüzlerce insan Osmanlıya düşman olan Çar Rusya’sının ‘ceza destelerinin’ takibine bile fırsat vermeden, gönüllü olarak Çanakkale’ye – ateşin içine - Türklüğün şerefi uğrunda verilen savaşa katıldılar. Onlar burada kan kardeşleri ile beraber omuz omuza cesaretle savaştılar. Osmanlılara hem manevi hem de maddi yönden destek oldular.
Son iki yüzyıldan fazla bir dönemde bölgede meydana gelen siyasi olaylar, şunu tam olarak gösteriyor ki Türkiye ve Azerbaycan için tarihten ibret dersi çıkarmanın tam zamanıdır. Çünkü zamanla Ermenilere ve onları destekleyenlere beslediğimiz iyi niyet ve verdiğimiz şanslar halkımıza büyük felaketler ve ızdıraplar getirdi.
Azerbaycan Türkiye ilişkilerinde Nahçıvan konusuna bakıldığında ‘tarih tekerrür eder’ sözü yerinde bir tabir olur. Çünkü bugün Nahçıvan üzerinden oynanan oyunlara dikkatli bakarsak 1918 – 1920. yıllarında ve daha sonraki yıllarda Nahçıvan’a olan Amerikan, İngiliz, Rus ve nihayet Ermeni iddiaları için hazırlanmış planlı maksatların bugün sanki farklı biçimde, aynı mazmunda cereyan ettiğini görürüz. Yinede Nahçıvan tarihine karşı sahte yayınlar, abluka durumunun devamı, en önemlisi ise Nahçıvan arazisinin hukuki garantörü ve önemli koridoru olan Türkiye ile alakaların gerginleştirilmesi görülmektedir. Bunun için günün mevzusuna dönüşen Türkiye’nin kapı meselesi Ermenilerin iddiaları için halen bu günün en önemli çıkış yolu gibi değerlendirilebilir. Türkiye ile Ermenistan arasında olan sınır kapılarının açılması için Ermenistan’ın ısrarlı hedeflerinden biri de Nahçıvan’ın olması hiç de sır değildir.
Bunun ispatı için tarihi olaylara bakma zorunluluğu oluşur.
I. Dünya Savaşı sırasında Rusya kendi müstemlekelerini korumak ve imparatorluğun sınırlarını genişletmek amacını taşıyordu. Bu konuda Ermenilerden de yararlanmaya çalışıyordu.
Nahçıvan ve Şerur’suz yaşayamayacaklarını ifade eden Ermeniler amaçlarına ulaşmak için ifrat derecesinde faaliyet göstererek kendil erine silahlı güçler oluşturmaya girişmişlerdi. Ermeniler bu silahlı kuvvetleri oluşturmakla kendilerinin arazi iddialarının gerçekleşmesi için yeterli savaş potansiyeline ulaşmaya çalışmışlardır.
Rus silahlı kuvvetlerinin emri altında Türkiye’ye karşı savaşmakla gelecekte siyasi – diplomatik oyunlarına zemin hazırlıyorlardı. Azerbaycan toprakları üzerinde kendilerine devlet kurma planı hazırlayan Ermeniler, I. Dünya savaşından önce ve Şubat inkılabından sonra Azerbaycan da meydana gelen köylü isyanları ile ilgilenmiş hatta onların oluşmasında iştirak etmişlerdir. Bu sayede onlar Azerbaycan’ın ekonomik potansiyeline darbe vurarak gelecekte onun siyasi ve harbi yönden zayıflaması maksadını gütmüşlerdir.
1918 yılında Kafkas cephesinde meydana gelen değişikliklere göre Türk ordusu ileriye doğru hücuma başlamış, 4 Haziran 1918 tarihinde imzalanan Batum Antlaşmasına esasen, ahalisinin ekseriyeti Türk olan Nahçıvan, Ahıska, Ahalkelek, Gümrü bölgeleri Osmanlı devletinin eline geçmiştir (1, s.230). Bu antlaşma ve ona ilaveten ‘bir milletin iki devleti’ arasındaki münasebetler tarihinde önemli bir hadise ve merhaledir. Bu antlaşmanın 4. maddesi Türkiye’nin Azerbaycan’a siyasi – askeri yardımı bakımından çok büyük önem taşımaktadır.
Maddede yazılıyordu ki ‘eğer ülkede asayişi ve emniyeti temin etmeye ihtiyaç olursa Osmanlı devletinin Azerbaycan hükümetine silahlı kuvvet ile yardım etmeyi kendi üzerine almıştır.’ 3. madde de Azerbaycan’ın Nahçıvan ve Zengezur bölgelerinin arazi aidiyetinin tarafsız olarak halledilmesini temin bakımından önemlidir.
Tiflis’te, Erivan’da Ermeni silahlı kuvvetlerinin oluşturulmasına ve Azerbaycan’a karşı askeri faaliyetlerin hazırlanmasına öncülük eden, Rusya ya bel bağlayan Andranik bu devirde Batum Antlaşmasını tanımayarak Nahçıvan toraklarına zorla girerek katliamlar yapmaya başladı. Türkiye arşivlerindeki belgelerden birinde 3. Ordu karargâhından gönderilen 19 sayılı mektupta ‘Batum Antlaşmasına esasen Ermenilerin Nahçıvan, Culfa v.b. yerlerden çıkmaları gerektiği halde, hala buralardan çıkmadıkları belirtilirdi’. (2, s. 195).
Bu konuda Ermeni kolordu komutanı general Nazarbeyov’un Gümrü’de olan Ermeni komisyon heyetine gönderdiği 27 Haziran 1918 tarihli mektupta ‘Rehberlik ettiğim kolorduda emirlerime itaat etmek istemeyen Andranik bütün askerleri ile Nahçıvan etrafında birçok facia ve mezalim türetmektedir.’ (3, s.92) diye yazar.
Hem Batum Antlaşmasının şartları ve onlara esasen ADR hükümetinin Türkiye’ye müracaatı, hem de Ermenilerin Nahçıvan bölgesindeki taşkınlıkları Osmanlı devletini sert tedbirler almaya mecbur etti. 1918 ilkbaharının sonu – yazın başlangıcı için Azerbaycan’a, ilk olarak ise Nahçıvan – Zengezur bölgelerine yeteri kadar asker göndermek mecburiyeti hasıl olmuştu. ADR hükümeti ise o devirde Amerikan ve İngiliz kuvvetlerinin tarafsız bölge oluşturmak gayretlerine karşı Nahçıvan’ın Azerbaycan’ın bölünmez bir parçası olduğunu ve orada Azerbaycan’ın yerel idareler kuracağını bildirdi (4, s.52).
Kafkas İslam ordusunun başkomutanı olarak tayin edilen Nuri Paşa 20 büyük ve yeteri kadar küçük rütbeli subaydan oluşan birkaç bölükle Musul’dan yola çıkarak 9 Mayıs 1918 de Tebriz’e vardı. 16 Mayıs’ta da Nahçıvan’a geldi. O, Ermenilerin saldırılarını def etmek maksadı ile birkaç subayı Nahçıvan’da bırakarak Gence’ye gitti (5, s.79-80).
Ermeniler ise kendi hayali planlarını gerçekleştirmek için sıradaki çirkin planlarını hayata geçirmeye başladılar. Ermeniler Nahçıvan bölgesini ele geçirerek hem geniş tahıl sahasına sahip olmak, hem de Türkiye’nin Azerbaycan ve bu yolla Orta Asya ile alakasını temin eden tek koridoru kapatmak istiyorlardı. Ancak Kurtuluş Savaşının liderleri Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir Paşalar Nahçıvan’ın siyasi önemini anlıyor ve onun elden çıkmasını istemiyorlardı. Andranik’in çapulcularının bölgede yaptığı vahşilikleri gören ve Azerbaycan halkını kurtarmaya çalışan Türkiye , 1918 yılının yazında Nahçıvan bölgesine yeteri kadar asker – Kazım Karabekir paşanın kumandası altındaki silahlı kuvvetlerin öncü kuvvetlerini - getirdi. Burada onun karargahı kuruldu. (6, s.18-19)
Bölgeyi çok yakından tanıyan, Ermenilerin Müslüman ahaliye göstereceği tesiri ve Türkiye tarafına vereceği zararı anlayan Kazım Karabekir Paşa’ya göre Nahçıvan, doğunun kapısı olduğu için onu muhafaza etmek zaruri idi. K. Karabekir Paşa Azerbaycan’a ve bu yolla Orta Asya – Türk Dünyası’na açılan tek koridor sayılan ve ahalisinin ekserisi Türk olan Nahçıvan bölgesinin ehemmiyetini önceden anlamış ve bu bölgede yerli ahaliden gönüllüler alayı oluşturmuştu.
Paşa, hem Müslüman ahalinin özgürlüğü hem de Ermenistan’a karşı savunma maksatlı Nahçıvan’ı elde tutmak istiyordu. Bu dönemde Nahçıvan’ın Türkiye için taşıdığı ciddi stratejik öneminden biri de bağımsızlığın kuvvetlendirilmesinde bu araziden faydalanmak meselesi idi. Şöyle ki, Türkiye de, TBMM hükümetinin hâkimiyeti ele alması, Nahçıvan’a olan ilgiyi daha da arttırırdı. Bağımsızlık mücadelesini devam ettirmeyi göz önünde bulunduran TBMM’nin yardım alması lazımdı. Bu dönemde onun yardım alabileceği tek ülke Sovyet Rusya’sı idi. Ermeni engelleri yüzünden Kars yolu kapanmış, neticede geriye tekbir yol olan Nahçıvan – Zengezur yolu kalmıştı. (1, s.231)
Sovyet Rusya’sı ile antlaşma yapmak için Moskova’ya gitmeden önce Mustafa Kemal Paşa ile vedalaşan Yusuf Kemal bey: - Paşam, Ruslar Nahçıvan üzerinde ciddi dururlarsa ne yapayım? diye sormuş, ve şu cevabı almıştı: Nahçıvan Türk kapısıdır. Bu yönünü dikkate alarak elinizden geleni yapın. (7, s. 5-6)
Böylelikle Nahçıvan, Kazım Karabekir’in ifadesi ile söyleyecek olursak Doğunun kapısı, Mustafa Kemal Paşanın dili ile dersek Türk kapısı idi. Nahçıvan kapısı Türkiye ile Azerbaycan’ı ve bu yolla Orta Asya Türk Dünyası’nı birleştirirdi. Bütün bunlara göre de Nahçıvan Türkiye ve Orta Asya Türkleri için büyük önem taşıyordu.
Nahçıvan, bir Türk toprağıdır ve burada yaşayan halk ile Türkiye arasında sağlam bağlar vardır.
Türkiye’deki gelişmeler Nahçıvan’a, Nahçıvan’daki gelişmeler de Türkiye’ye kısa sürede yansımaktadır.
Tarihi Moskova ve Kars antlaşmaları Nahçıvan ile Türkiye’yi birbirinden ayrılmaz bağlarla birleştirmiştir. Nahçıvan’ın Azerbaycan’ın egemenliği altında olan özerklik durumu RSFSR ile Türkiye arasında imzalanmış Moskova antlaşmasında belirtilmiştir. Tarihi mecburiyetten doğan özerklik meselesi Zengezur bölgesinin Ermenistan’a verilmesi hadisesi olmasaydı belki de hiç lazım olmayacaktı.
Azerbaycan toprak bütünlüğüne sahip olan bir ülke idi. Nahçıvan’ın durumunun ilk uluslar arası antlaşmada belirtilmesi hem o dönemde, hem de Azerbaycan’ın şimdiki döneminde büyük siyasi önem taşıyan bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Sadece hukuksal olan bu bağ, çok önemli bir bağdır. Bu hukuki bağ Türkiye tarafına Nahçıvan meselesinde hak ve sorumluluk verir. 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması Türkçe, Fransızca, Rusça, Ermenice, Gürcüce dillerinde hazırlanmıştır.
Antlaşmaya sonradan konulan üç temel mesele – ki bunlar sınırlar, Türk – Sovyet ilişkileri ve Nahçıvan toprağının en son hali özel önem taşımaktaydı (8, s.350).
Tarihi sahteleştiren Ermeni siyaset cambazları, süresiz imzalanan ve tek taraflı olarak lağvedilmesi mümkün olmayan Moskova, Kars antlaşmalarının lağvedilmesi için mesnetsiz iddialarla gündeme gelmektedirler. Ancak Ermeni siyasetçileri bilmelidirler ki bu antlaşma bozulursa Aleksandrapol (Gümrü) antlaşması devreye girerek şimdiki Ermenistan topraklarının yaklaşık yirmi bin km2 lik bölümünü Azerbaycan’a, Türkiye’ye ve Gürcistan’a geri vermek zorunda kalacaktır. Aynı zamanda Gümrü Antlaşması Türkiye’yi Sovyetler Birliğine bağlayan Erzurum - Bakü demiryolunun yeniden faaliyete geçmesini ve iki devlet arasında köklü ilişkilerin kurulmasına olanak sağlamıştır (9, s.19).
Her iki antlaşmanın Kafkaslarda milletlerarasındaki savaşlara son verdiğini, barış ve dostluğun hâkim olacağı bir dönemin açıldığını Kars’ta bulunan katılımcılar tarafından tek tek kabul edilmişti. (10, s.261)
Geçen asrın sonlarında ülkemiz kendi bağımsızlığını kazandığı zaman halkımızın bu tarihi başarısına en çok sevinen kardeş Türkiye Cumhuriyeti oldu. Azerbaycan’da diplomatik temsilciliğini açan ilk ülke Türkiye’dir. 25 Mayıs 1991 tarihinde başkonsolosluk seviyesinde Azerbaycan Cumhuriyetinde temsil edilen Türkiye Cumhuriyetinin 14 Ocak 1992 tarihinde büyükelçilik faaliyete başlamıştır. Azerbaycan Cumhuriyetinin Türkiye Cumhuriyetindeki büyükelçiliği ise Ağustos 1992 tarihinde açılmıştır. Hatta aynı yıl Azerbaycan’ın İstanbul ilinde başkonsolosluğu faaliyete başlamıştır. 5 Şubat 1993 tarihinde Nahçıvan ilinde Türkiye’nin, 2004 yılından itibaren ise Azerbaycan Cumhuriyetinin Türkiye’nin Kars ilindeki konsolosluğu faaliyete başlamıştır. (11)
1990 lı yıllarda Türkiye’nin dünyadan tecrit olunmuş Nahçıvan Özerk cumhuriyetine göstermiş olduğu karşılıksız yardımlar zihinlerimizde silinmez izler bırakmıştır. Ermeni silahlı çeteleri kapalı bölge durumunda yaşayan Nahçıvan’a birbiri ardına hücumlar ediyorlardı. Amaçları Dağlık Karabağı işgal ettikleri gibi Nahçıvan’ı da ele geçirmekti.
Bu zor şartlarda tarihi Nahcıvan’a gelen Haydar Aliyev’in etrafında kenetlenen Nahçıvan’lılar bütün zorluklara göğüs gererek düşmanın iğrenç emellerini altüst ettiler. Ümummilli liderimiz Haydar Aliyev halkın yoğun isteği neticesinde Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti meclis başkanlığına seçildikten sonra Türkiye ile ilişkilerin kurulması yönünde çok önemli adımlar attı. Karşılıklı gayret neticesine tarihi Nahçıvan’ı kardeş ülke ile birleştiren ‘Ümit’ köprüsü açıldı. Köprünün açılışına Türkiye’nin o dönemdeki başbakanı Süleyman Demirel ve diğer üst düzey devlet adamları ile birlikte yüzlerce kan kardeşimiz de gelmişti. 3 Eylül 1991 tarihinde Ümummilli lider Haydar Aliyev Ali Meclisin başkanı seçildikten sonra Nahçıvan-Türkiye ilişkileri süratle gelişmeye başladı.
‘Naçıvan Türk - İslam dünyasına açılan bir kapıdır’ diyen Haydar Aliyev bu yönde birbiri ardına çeşitli faaliyetler göstermeye başlamıştır (12). Bu siyasi kursun bugüne dek devam etmesi neticesinde bölgede her yönden ilişkilerle çevrelenmiş örnek bir komşuluk politikası devam etmektedir.
KAYNAKÇA
1. Atnur İ.E. Özerklik öncesinde Nahçıvan. NDU Gayret Neşriyatı, Nahçıvan 1999.
2. «Askeri Tarih belgeleri», sayı:85 Ankara, Ekim 1985
3. Karabekir.K. 1917-20 arasında Erzincandan Erivana Ermeni mezalimi. İstanbul, 2000
4. Nesibzade N. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti. Bakü, İlim, 1990
5. Musayev İ. Azerbaycanın Nahçıvan ve Zengezur bölgelerinde siyasi vaziyet ve dış devletlerin siyaseti. Bakü, 1998
6. Kırzıoğlu.F. Kazım Karabekir (Kendi Eserleri, Tercümeleri ve Arşiv belgelerine göre). Ankara, 1991
7. Mustafa Kemal Paşa. Nahçivan türk kapısıdır. Türk dünyası tarih dergisi. № 64, Nisan 1992
8. Milli mücadele tarihi // Makaleler. Ankara, 2002
9. Gönlübel.M., Sar.C. Atatürk ve Türkiyenin dış politikası. Ankara, 1997
10. Öke.M.K. Uluslararası boyutlarıyla Anadolu-Kafkasya ekseninde Ermeni sorunu. İstanbul, 1999
11. http://library.aliyev-heritage.org/az/4610295.html
12. h t t p : / / w w w. a z e r b a i j a n n e w s . a z / i n d e x .php?Lng=aze&year=2008&Pid=243
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.