Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

28Eyl/120

Seyyid Burhanettin Muhakkık-ı Tırmizi Türbesi -8

SAM_5121

21 Eylül 2012 Cuma /Silver Camii, Kalem Kırdı Camii (Mescidi) ve Hz. Mevlana’nın Hocası Seyyid Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizi Türbesi ve Mezarlığı ziyaret ettik. Camilerde İkindi ve Akşam namazlarını eda ettik.

Kayseri Seyyid Burhaneddin Türbesi ve Mezarlığı

KAYSERİ’NİN MANEVİ MİMARLARINDAN BİR BÜYÜK EVLİYA
SEYYİD BURHANEDDİN MUHAKKİK-I TİRMİZİ

Kayseri’de isimleri ile hizmetleri ile isimleri bu günlere gelmiş, Türk halkının gönül dünyasına taht kurmuş, birçok devlet adamı, mutasavvıf, ilim adamı ve şair vardır. Şöyle ilk planda akla gelen isimleri sayacak olursak: Kayseri’yi Türk yurdu haline getiren Danişmendli emiri Melik Mehmet Gümüştekin Gazi, Anadolu’da yetişmiş bir büyük insan Ahi Evran, Kayseri’nin mamur bir Selçuklu şehri olması için birbirinden eserlerle donatan Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat, İkinci Kılıçaslan’ın kızı Gevher Nesibe Hatun, Birinci Alaeddin Keykubat’ın eşi Mahperi Hatun (Hunat Hatun), Bostancı Baba, Emir Çoban, Bilgin Kayserili Abdülmuhsin, Eretna devletinin kurucusu Alaeddin Eretna, ünlü mutasavvıf Kayserili Davud, Oğuzların Salur boyundan olan ve kendi adına beylik kuran, ünlü şair ve devlet adamı Kadı Burhaneddin , Somuncu Baba (Şeyh Hamid-i Kayseri), ünlü mutasavvıf İbrahim Tennuri, mimarların piri Mimar Sinan, Seyyid Halil Devletli, Develili Seyrani ve Dadaloğlu akla ilk gelenler arasındadır.

SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİNİN YERİ BİR BAŞKADIR
Kayseri’ye ilk defa gelen birisi şehri şöyle bir turlamaya kalksa Kayseri’nin bir Erciyes zirvesine bakar, hayran olur; bir de Seyyid Burhaneddin Hazretleri’nin şehre verdiği manevi zirveyi görür, ona hayran olur. Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin türbesi adeta dolar taşar hergün. Kayseri’de oturan insanlar, onun gibi bir evliyanın yanıbaşlarında yatmasından manevi bir haz alırlar. Türbenin düzenlemesi gayet güzeldir. Atalarımızın mezarları bu ulu zâtın mezarının yanıbaşında sıra sıra dizilidir. Türbe ve mezarlar sanki bir camiin saf saf dizilmiş cemaati gibi gelir. Başta imam olarak Seyyid Hazretleri durmuş, ecdat da onun imametinde secdeye varmış gibidir. Yüzyıllardır koklanan bu hava Kayseri’nin manevi ikliminde çok etkilidir. Seyyid Hazretleri öleli 755 yıl olmuştur ama ondan alınan manevi terbiye, nesilden nesile ulaşmış, onun gibi halkı aydınlatan ulema ve onun manevi ikliminden etkilenen cemaat hiç eksik olmamış ve günden güne de artmıştır.

SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİ VE MAARİF
Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin sözlerinin ve müridleri ile sohbetlerinin yer aldığı kitabına verdiği isim “Maarif”tir. Bu kitapta ibadetin sırları ve hikmetleri ayet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin ışığı altında açıklanmıştır. Maarif, Farsça yazılmış bir eserdir. Çünkü Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin yaşadığı devirde (M.1165-1244) Selçuklu Devletinin resmi dili Farsça idi. Bu eseri Farsça yazma nüshalardan Türkçe’ye önce Prof.Dr.Bediüzzaman Fürüzanfer (1960), sonra Abdulbaki Gölpınarlı (1972) ve Ali Rıza Karabulut(1995) çevirmişlerdir.

SEYYİD BURHANEDDİN VE MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ
Seyyid Burhaneddin Hazretleri talebesi Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye hitaben şöyle demiştir: Yüce Allah, seni babayın (Bahaeddin Muhammed’in) derecesine ulaştırsın. Zira hiç kimsenin derecesi ondan üstün değildir, babayın derecesi bu kadar yüce olmasaydı, Allah seni onun derecesinden de üstün kılsın, diye dua ederdim. Fakat en son derece, onun ulaştığı derecedir, ondan yüksek derece de yoktur. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de: “Şüphesiz ki en son varılacak yer (derece, makam) Rabbinin huzurudur.” buyurulmuştur
*Seyyid Burhaneddin Tirmizi, “Maarif” Tercüme:Ali Rıza Karabulut, s.66

SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİNİN KAYSERİ’DEKİ BİR KERAMETİ
Seyid Hazretlerine Kayseri’de Talas’tan bir kız öğrenci derse geliyordu. Birgün, kızın babasına komşuları dedikodu yaparak, “genç ve yetişmiş bir kızı, bekar bir hocaya nasıl gönderiyorsun?” dediler. Kızın babası, hocasının yaşlı bir evliya olduğunu, böyle düşünmekle, ona iftirada bulunduklarını söyledi. Sabahleyin de kızını yine hocasına gönderdi. Kız, gelip hocasının karşısına geçince, hocası ona bir paket vererek, bunu babasına götürmesini söyledi. hiçbirşeyden haberi olmayan kızcağız, paketi alarak tekrar Talas’a döndü. Emaneti babasına verdi. babası açtığında bir ateşin yanmakta olduğunu ve ortasında da bir demet pamuğun ateşin içinde yanmadan durduğunu gördü. Akşamleyin komşularının yapyığı ayıp Hocaya malum olmuş ve bu hareketiyle onlara cevap vermişti. Durumu dedikoducu komşulara kızın babası gösterdi. Hepsi gelip Seyyid Hazretlerinden özür dilediler. Ancak, Seyyid Hazretleri bir daha o kızı dersine kabul etmedi. 

SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİNİN KAYSERİ’YE GELİŞ SEBEBİ: KAYSERİ’NİN YARALARINI SARMAK İÇİNDİ
Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Kayseri’ye niçin geldikleri yönünde kaynaklarda bir bilgiye rastlamak kabil olmamıştır. Mevlana Hazretleri ile Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin aralarında bir konuşma geçtiği, Seyyid Hazretlerinin kendisinin yerine Şems-i Tebrizi’nin gelişine vakıf olarak bunu Mevlana’ya naklettiği ve Mevlana’nın üzüntülere gark olmasına rağmen Şeyhinin Kayseri’ye gelişine de razı olmak zorunda kaldığı anlatılır. Bu hikayede de Seyyid Hazretlerinin Kayseri’ye geliş sebebi açıklığa kavuşmaz.

Bu sorunun cevabını bulmak için Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Kayseri’ye geldiği sırada Kayseri’de ceryan edenlere olaylara kısaca baktığımızda, Kayseri şehrinin tarihindeki en acılı dönemlerden birini yaşadığı görülmektedir: Moğol istilası ve bunun neticesinde büyük Türkmen kıyımı.

MOĞOL İSTİLASI VE BÜYÜK TÜRKMEN KIYIMI
13. yüzyılda Selçuklu Devleti içerisinde Türkmenler birbirleri ile kıyasıya iktidar mücadelesi yaparlar ve kardeş kanı oluk oluk akar. 1239 yılında ise Moğollar Kars ve çevresini almışlar böylece Anadolu topraklarına ayak basmışlardır. 1242 yılında Erzurum’a giren Moğol hükümdarı Baycu Noyan, 30 bin kişilik ordusuyla Anadolu’da ilk büyük yağma ve katliamı Erzurum’da yapmıştır. 1243 yılında Sivas’ın Zara ile Suşehri ilçeleri arasında yer alan Kösedağ mevkiinde 70 bin kişilik Selçuklu Ordusu adeta savaşmadan Moğolların bozgununa uğrar. Çünkü, ll.Gıyaseddin Keyhüsrev gibi basiretsiz ve korkak bir hükümdar koskoca Selçuklu Ordusunun, sadece öncü birlikleri dağıldı diye savaş meydanında yalnız bırakmış, yanına bir kısım mücevherleri alarak Tokat’a kaçmıştır. Bu durumdan Selçuklu Ordusunu ilk planda haberi olmaz. Ancak bir gün sonra Sultanın kaçtığı haberini büyük bir şaşkınlık içerisinde öğrenirler ve savaşmadan ordu dağılır. Olayın enteresanlığına bakın ki Baycu Noyan’ın başında bulunduğu Moğol Ordusu, Selçuklu Ordusunun dağıldığına inanmamış, bunu pusu amacıyla yapılmış bir ricat hareketi zannıyla iki gün beklemiş ve ordugaha ancak iki gün sonra girebilmişlerdir.
Karşısında ciddi bir güç kalmayınca Moğol Ordusu, Sivas’tan sonra Kayseri’ye geldi. Önce şehrin kenar mahallelerini yağmaladı. Şehir halkı Emir Kaymaz ve Fahreddin Ayaz’ın komutasında kale surlarını onararak kaleyi müdafaa etmişlerdir. Moğollar, Kayseri kalesini alamadıkları için ümitsizliğe düştükleri bir sırada, Ermeni dönmesi Kayseri İğdişbaşısı Hajuk oğlu Hüsam ihanet ederek Baycu Noyan’a kale hakkındaki gizli bilgileri aktarmıştır. Hajuk oğlu Hüsam’dan sonra şehrin sübaşısı Fahreddin Ayaz Moğollara sığınmıştır. Bu ikinci ihanet ile daha da yalnız kalan Emir Kaymaz cihada devam etmiş ancak elindeki Türk askerlerinin sayısı azaldığı için kale düşmüştür.

Moğollar, askerlerin ellerini bağlayarak Meşhed Ovasına götürdüler ve orada askerleri katlettiler. Kayseri şehri tarihte emsali nadir görülen bir büyük felaketin altında inim inim inlemiştir. Şehrin bütün binaları yıkılmış, Kayseri Kalesinin surları yerle bir edilmişti. Bazı kaynaklar Seyyid Hazretlerinin Kayseri gelişini Moğolların Meşhed Ovasında büyük Türkmen kıyımını yaptıkları zaman olarak açıklarlar. Hatta Moğolların Türkmenleri ve Türk askerlerini katlettikleri sırada Seyyid Hazretlerinin Meşhed Ovasından geçerek Kayseri’ye geldiğini belirten kaynaklar dahi vardır.

Moğol Zulmünün boyutları hakkında zamanın tarihçilerinin neler söylediklerine bir bakarsak sanırım durumun vahameti daha da iyi anlaşılır:
Halil Edhem, İbn Bibi Selçuknamesi’nden naklediyor:
“Bütün askerler şehre girdi. Şehirde buldukları askerlerin ellerini bağlayıp hepsini Meşhed Ovasına götürdüler. Evleri yağma ettiler ve içindeki adamları öldürdükten sonra dışarı çıktılar ve şehri ateşlediler. Önceden tutup çıkardıkları köleleri Meşhed Ovasında öldürdüler. Çocuk ve kadınları da aralarında üleştikten sonra çıkıp gittiler. Yolda hastalanan veya yaya yürüyemeyen köleleri de öldürüyorlardı.

Ahmet Nazif Efendi, Kayseri Tarihinde şunları yazıyor:
“Doğu Asyayı baştan başa istila eden Cengiz Sülalesi İslam alemi için bir tufan belası gibiydi, önüne çıkan herşeyi sildi süpürdü.”

Aksarayi ise bu olayı şöyle anlatır:
“Rum memleketinin kasrına düşen ateş, bir semavi afet oldu ve nesiller üzerinde tesiri sezilmekte devam eden sarsıntılar doğurdu.”

Müneccimbaşı Tarihi de Kayseri’de Moğolların zulmünü şöyle anlatır:
“Tatarlar Kayseri’ye yürüdüler. Az bir müddet muhasaradan sonra şehri savaşsız aldılar. Şehri yaktılar ve yağmaladılar. Ahalisinin umumisini öldürdüler, kadınları esir aldılar. Kayseri’de teneffüs eden bir şahıs kalmadı. Kayseri vahşi hayvanlar yeri oldu. Moğollar, yağmaladıkları mallar ve esirler ile memleketlerine döndüler.”

Halit Erkiletlioğlu’nun Kayseri Tarihi isimli eserinde de bu olay şu şekilde yer alır:
“Moğollar, Abaka kumandasında kalabalık bir ordu ile Anadolu’ya geldiler. Elbistan Ovasından Kayseri’ye girdiler. Buradaki Müslümanları öldürmek isteyen Abaka’ya kadılar ve fakihler elçi olarak gittiler ve yalvardılar. Şehrin herhangi bir askeri kuvvete karşı duracak gücünün bulunmadığını ve kendilerine itaat edeceklerini beyan etmelerine rağmen Moğollar başta Kayseri Kadısı Celaleddin Habib olmak üzere ahaliden kimseleri katlettiler. Askerlerine de genel bir katliam yaptırarak 200 binden fazla kimseyi çiftçi, asker ve ahaliden yarım milyon insanı kestirdiler.”

İşte o tarihlerde Kayseri’nin durumu bu derece vahimdir. Anlaşılıyor ki Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Kayseri’ye gelişi Moğol istilası sonucu çok büyük yaralar almış olan şehrin yaralarını sarmak içindir.

Silver Camii

SAM_5109

SAM_5111SAM_5112

Kalem Kırdı Camii (Mescidi)

1797 yılında inşa edilmiştir. Yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Yapının ilk özgün halinin inşasında beden duvarlarında kaba yonu ve moloz taş, taç kapı ve mihrabında kesme taş, üst örtüsünün tamamında ve taşıyıcı direklerde ise ahşap kullanılmıştır. Harim kısmı ve son cemaat kısmı sonradan betonarme yapıya dönüştürülmüş olmakla birlikte şimdiki yerinde eski tarzında inşa edilmiştir.

2011 yılında Kalpaklıoğlu Mahallesindeki yerinden otopark yapımı nedeniyle taşları numaralandırdıktan sonra, İsmailağa Mahallesinde Seyit Burhanettin Türbesi yanına taşınmıştır.

SAM_5132

SAM_5131SAM_5130

SAM_5123 - Kopya (2)

SAM_5115SAM_5118

SAM_5117SAM_5119

SAM_5120SAM_5124

SAM_5129SAM_5121

SAM_5123 - Kopya

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.