Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

30Kas/200

NAZAR (GÖZ DEĞMESİ) – Sinan POLAT

Sinan-Polat2-7-400x220

NAZAR (GÖZ DEĞMESİ) – Sinan POLAT

Arapça asıllı bir kelime olan “nazar”, “bakış ve görüş” anlamına gelir. Türkçede daha ziyade, “göz değmesi veya bakmak suretiyle maddî ve mânevî bir etki meydana getirmek” anlamındadır. Bu anlamda Arapçada nazar kelimesi yerine, “ayn” veya “isâbetü”l-ayn” tabirleri kullanılır. Başlangıcı tam olarak bilinmemekle birlikte nazar inancı, tarih öncesi dönemlere kadar uzanmakta ve İslâm öncesi Arap kültüründe de var olduğu bilinmektedir.

Kur’an-ı Kerîm’de “en güzel kıssa” olarak takdim edilen Hz Yusuf’un (as) hikâyesini  bilmeyen yoktur. Özetle; kardeşleri tarafından kıskanılan ve bir kör kuyuya atılan Hz Yusuf’u, kader Mısır’a hâkim yapar. Bir süre sonra kuraklık her yanı kasıp kavurur. Herkes gibi Hz Yakup (as) ve oğulları da Hz Yusuf’un (as) kapısına muhtaç olurlar. Boylu poslu ve güzel giyimli oğullarını, yiyecek temini için ikinci kez Mısır’a gönderirken Hz Yakup onlara, gerek güvenlik açısından bir tehlike doğmaması gerekse de kem gözlerin bakışlarına maruz kalmamaları için Mısır’a değişik kapılardan girmelerini tavsiye eder. (Yusuf,67)

Nazarın varlığına işaret ettiği söylenen bu olay dışında, Kur’an’da, Kalem süresinin son ayetinde de göz değmesinin gerçekliğine değinilmektedir: “O inkâr edenler Zikri (Kur’an’ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. Hiç şüphe yok o bir delidir.” derler. (Kalem,51) Hz Peygamber Efendimize olan kin ve hasetleri bakışlarına yansıyan müşrikler onu âdeta öfke dolu nazarlarıyla yok etmek istiyorlardı. Eğer Allah’ın (cc) koruması olmasaydı, ona bir fenalık yapacaklardı. Yüce Allah tarafından Felak süresinde, “Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden (Allah’a sığınırım).” (Felak,5) denilerek, bizzat kendine sığınılmasını emretmesi ile nazar arasında bir ilgi söz konusudur. Zira nazarın oluşmasında haset duygusunun önemli bir rolü vardır.

Kur’an-ı Kerîm’de, dolaylı olsa da varlığına işaret edilen nazarın, Hz. Peygamber’in (sav) “Göz değmesi gerçektir.”(Müslim, Selam,41) şeklindeki açık ifadeleriyle kesinlik arz etmesi, onun sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını gerekli kılmaktadır. Çünkü halk arasında nazar, birtakım yanlış anlamalar ve hurafelerle iç içe geçmiş bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Nazarın etki düzeyinde, haset duygusunun şiddeti çok önemlidir. Haset duygusu ne kadar şiddetli olursa nazarın gücü de o kadar şiddetli olur. Halk arasında da yaygın olan, “Nazar, haktır ve deveyi kazana, insanı mezara koyar.” sözü, nazarın toplum nezdinde ne kadar güçlü bir olgu kabul edildiğini göstermektedir.

Bir gün Allah Resulü ashabı ile birlikte Mekke’ye doğru yola çıkmıştı. Cuhfe yakınlarında Harrar denilen yere geldiklerinde bir dereye rastladılar. Medineli sahâbî Sehl b. Huneyf, burada yıkanmak istedi. Sehl, beyaz tenli, yakışıklı bir insandı. O sırada Medine’ye ilk hicret eden sahâbîlerden olan Âmir b. Rebîa, Sehl’i gördü ve birden ağzından onu öven sözler dökülüverdi. Hemen ardından Sehl olduğu yere yıkıldı. Görenler durumu alelacele Hz. Peygamber’e bildirdiler. Sehl, ne başını kaldırabiliyor ne de ayağa kalkabiliyordu. Muhtemelen Âmir’in nazarı değmişti. Resûlullah (sav)  onlara kimden şüphelendiklerini sordu. Onlar da, “Âmir b. Rebîa ona baktı.” dediler. Resûl-i Ekrem (sav) Âmir’i derhâl yanına çağırtarak öfkeli bir şekilde, “Neden biriniz kardeşini öldürüyor?” dedi ve ekledi: “Biriniz kardeşinde beğendiği, hayran kaldığı bir şey gördüğü zaman ona mübarek olması için dua etsin.” (İbn Mace, Tıp,32)

Resul-i Ekrem (sav) aynı zamanda Kur’an’dan belirli sûre yahut âyetlerin okunmasını (rukye yapmayı) emretmiş ve bunu kendisi de uygulamıştır. (Buhari, Tıp, 34) Ca’fer b. Ebû Tâlib Mûte Savaşı’nda şehit düştüğünde  Esmâ bnt. Umeys ile evliydi ve geriye üç yetim bırakmıştı. Bunlardan biri de Abdullah b. Ca’fer idi. O, başlarına gelen bu felâket günlerini şöyle anlatır: “Allah Resûlü Ca’fer ailesine üçüncü gün gelip, “Artık kardeşim için ağlamayın.” buyurdu. Sonra, “Kardeşimin çocuklarını bana getirin.” dedi. Bizi Resûlullah’a götürdüler. Birer kuş yavrusu gibi idik. Allah Resûlü, “Bana berberi çağırın.” buyurdu ve bizi tıraş ettirdi.”  (Ebu Davud, Tereccül,34) Hz. Peygamber bu çocukların iyice zayıflamış olduklarını görünce Esmâ’ya, bir ihtiyaçlarının olup olmadığını sordu. Bunun üzerine Esmâ, “Hayır, bir ihtiyaçları yok; ancak onlara çabuk nazar değiyor.” dedi. Rahmet Elçisi de, “Öyleyse onlara rukye yap (oku)!” deyince, Esmâ, bunu yapması için Hz. Peygamber’e (sav) ricada bulundu. Fakat Allah Resûlü, Esmâ’dan, çocuklarına kendisinin okumasını istedi. (Müslim, Selam. 60)

Yine bir gün kıymetli eşi müminlerin annesi Ümmü Seleme’nin evinde, benzi sararmış bir kız çocuğu gördüğünde, “Bu çocuğa nazar değmiş, ona hemen rukye (okuyarak tedavi) edin.” Buyurdu. (Buhari, Tıp,35) Şefkat Peygamberi, gözü gibi sevdiği torunları Hasan ve Hüseyin’i, “Eûzü bi-kelimâti”llâhi”t-tâmmeti min külli şeytânin ve hâmmetin ve min külli aynin lâmmetin.” (Her tür şeytandan, haşereden, kem nazardan Allah’ın tam kelimelerine (sonsuz iradesine ve hükmüne) sığınırım. ) duasıyla Yüce Allah’ın korumasına havale etmiş, Hz. İbrâhim’in de oğlu İsmâil ve İshak’ı bu sözlerle Allah’ın (cc) himayesine havale ettiğini bildirmiştir. (Buhari, Enbiya,10)

Nazardan korunmak için Muavvizetân adıyla anılan Felâk ve Nâs sûrelerinin okunması dışında, halk arasında “mâşallah”, “bârekallâh” gibi dinî metinlerin yazılı olduğu künyelerin taşınması, ev araba veya iş yerlerinde Kalem sûresinin elli birinci âyetini içeren levhaların asılması gibi uygulamalar da esasen asıl şifayı verenin Allah olduğu inancının birer yansımasıdır. Birçok hadiste, gerek insanların, gerekse hayvanların boyunlarına nazarlık türünden çeşitli nesnelerin asılması yasaklanmıştır. (Buhari, Cihat, 139) Hz. Peygamber bunu yapanların kendisinden uzak olduklarını ve Allah’ın korumasından da mahrum kalacaklarını söylemiştir: “Kim düğüm yapar sonra ona üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirk koşmuş olur. Kim de (kendisini koruması için nazarlık ve benzeri) bir şey takarsa, o taktığı şeyin korumasına havale edilir.” (Nesai, Muharebe,19) Unutmayalım ki Rabbimiz dilemezse kimse bir başkasına zarar veremez. (Bakara,102)

https://www.gazetepusula.net/2020/07/10/nazar-goz-degmesi/

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.