Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

28Tem/170

Kendi mezhebini bilmeyen din adamlarımız – Doç. Dr. İkbal VURUCU

unnamed

Kendi mezhebini bilmeyen din adamlarımız
Doç. Dr. İkbal VURUCU
Din Görevlilerinin Ebu Hanife ve İmâm Mâturîdî Hakkındaki Bilgi Düzeyleri (Denizli İli Örneğinde Bir Araştırma)

Araştırmanın Problemi

Din görevlilerinin, Türk toplumunun mezhep imamları olan İmam-ı Azam Ebu Hanefî ve İmam Maturudî hakkındaki bilgi düzeyleri ne durumdadır?

Araştırmanın Alt Problemleri

-Din görevlilerinin mezhepler hakkındaki bilgi durumları nasıldır?
-Din görevlilerinin Hanefî mezhebi hakkındaki genel bilgi düzeyleri yeterli midir?
-Din görevlilerinin Mâturîdîlik hakkındaki genel bilgi düzeyleri yeterli midir?
-Din görevlileri Hanefîlik ve Mâturîdîlik arasındaki farkı biliyorlar ve izah edebiliyorlar mı?
-Din görevlileri Hanefîlik ile diğer mezhepler arasındaki farkı gösterebiliyorlar mı?
-Din görevlileri Mâturîdîlik ve diğer itikadi mezhepler arasındaki farkı ayırt edebiliyorlar mı?
-Din görevlilerinin öğrenim durumlarına göre bilgi düzeyleri değişmekte midir?
-Din görevlileri, entelektüel seviyelerinin gelişimi için çalışıyorlar mı?

“Din görevlilerinin Hanefî mezhebi hakkındaki genel bilgi düzeyleri yeterli midir?”

Sorgulamasında katılımcıların Ebu Hanife hakkında bilgi düzeylerinin yok denecek düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Hayatı hakkında sistematik bir bilgiye sahip olmadıkları ve Ebu Hanife adını duyunca sadece Hanefîliğin kurucusu olduğu aktarılmıştır. Bu bilginin de yanlış olduğu yukarıda aktarılan malumattan görülmektedir. Bununla birlikte katılımcılara yöneltilen “Ebu Hanife’nin itikadi görüşlerini içeren risalelerinden neler okudunuz?” sorusuna tamamına katılımcıların okumadıkları şeklinde cevaplamaları “mezhep imamımız” kabul edilen kişinin düşüncelerine olan ilgisizliği göstermektedir. Din görevlilerinin Ebu Hanife’nin düşüncelerini içeren herhangi bir eser okumamaları yanında Ebu Hanife’nin temel eseri olan Fıkhu Ekber’in eserini bilmemeleri de en dikkat çekici noktalardan biridir. Katılımcılara yöneltilen “Ebu Hanife’nin mezhep tarihimizdeki yeri nedir?” sorusuna ise sadece bir katılımcının bilgi niteliği taşıyan yanıt vermesi din görevlilerinin mezhepler tarihini ve bu tarih içinde Hanefîliğin konumu bilmediği tespit edilmiştir.

“Din görevlilerinin Mâturîdîlik hakkındaki genel bilgi düzeyleri yeterli midir?”

sorusunun cevabı Ebu Hanife gibi yetersiz olduğu tespit edilmiştir. İmâm Mâturîdî kimdir?” sorusuna verilen tek cümlelik cevap “Mâturîdîlik mezhebinin kurucusu” olduğu yönündedir. Katılımcılara ““İmâm Mâturîdî’nin mezhep tarihimizdeki yeri nedir?” sorulduğunda da herhangi bir cevap alınamamıştır. İmâm Mâturîdî’nin “Kitabu’t-Tevhid” eserini ise bir katılımcı hariç kimse bilememiştir. Ayrıca Mâturîdî’nin herhangi bir kitabı da okunmamıştır. Bu da göstermektedir ki İmâm Mâturîdî hakkındaki din görevlilerinin bilgi düzeyi yetersizdir.

Din görevlilerinin mezhepler konusundaki bilgi düzeyleri bir dizi soruyla sınanmıştır. Din görevlilerinin mezhepler hakkındaki bilgi durumları nasıldır?” problematiğimizin durum tespitinde din görevlilerinin mezhepler konusunda yetersiz düzeyde bir bilgiye sahip oldukları tespit edilmiştir. “Mezhep sizin için ne ifade ediyor? İslam’da mezhebin yeri nedir? Müslümanın bir mezhebe uyması gerekir mi?” sorularıyla mezhepler konusundaki bilgi düzeyleri belirlenmeye çalışılmıştır. Katılımcılar tarafından sarf edilen açıklamalar genel geçer bilgi kırıntıları ve günübirlik politikanın da önemli gündem maddelerinden olan cemaatler konusuna bağlı olarak yüzeysel yorumlar dile getirilmiştir. Bir Katılımcının Ortadoğu’daki mezhep kavgalarını ifade ederken Şii yerine Şafi kavramını kullanması yüzeysel bilgi kırıntısına örnektir. Katılımcılarımızda nitelikli bilgi olarak da anılan sistematik bilginin yokluğunun göstergelerinden biri de mezheplerin günümüz şartlarında önemini yitirmediğini genel olarak dile getirilmiş olmasına rağmen cemaate öğretilmesi noktasında bir gayrete girilmemesi hatta gereksiz görülmesidir. Katılımcılar mezhebe bağlanma gerekçesini sunarlar kendinin uygulanması gerekçesini ileri sürmektedirler. Mezheplerin farklılıklarının sebepleri konusunda genellikle farklı iklim şartları ve coğrafyalar öne sürülmektedir. Mezhepler arasındaki farklılıkların sebepleri noktasında da katılımcılar genellikle cevap vermezken verenler de farklılığı göstermek için kan
akması ile abdestin bozulup bozulmamasından hareketle mezhepler arasındaki farklılığı izah etmeye çalışmışlardır. Mezhepler arasındaki bütün farklılıklar bu örnek üzerinden açıklanmaktadır. Katılımcılar bu bağlamda Hanefîlik ve Mâturîdîlik ile Hanefîlik ve diğer mezhepler arasındaki farkı ortaya koyamamışlar bu noktada yetersiz kalmışlardır. “Modern dünyada mezheplerin bir önemi kaldı mı?” sorusuyla da Katılımcıların mezhepler hakkındaki görüşleri öğrenilmeye çalışılmıştır. Bu soruya cevaplar “önemi hala devam ediyor” ve “önemi kalmamıştır” şeklindedir.
Bazı Katılımcılar soruyu cevaplamaktan kaçınmıştır. Katılımcıların çoğunluğu, mezheplerin önemini
yitirdiğini ama dini uygulamalarda varlığını koruduğunu ifade etmişlerdir. Bazı Katılımcılar, soruyu
Kur’ân’a bağlı olarak İslam’ın yeniden modern koşullara göre yorumlanmalıdır?’ görüşüne katılıyor musunuz?” sorusu bağlamında ele alarak cevaplamışlardır.
Buna göre, Kur’ân’ın modern şartlara göre yorumlanamayacağını çünkü Kur’ân ın hükümlerinin geçerliliğini hiçbir zaman yitirmediğini ifade etmişlerdir. Kimi Katılımcı da bazı hükümlerinin, mesela tıbbi alanda, yeniden yorumlanabileceğini belirtmişlerdir.

Makalenin Tamamını Okumak İçin Tıklayınız

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.