
BAHÇELİ ÖCALAN’I MECLİS’E GETİRMEKTE KARARLI – Ruhittin SÖNMEZ
BAHÇELİ ÖCALAN’I MECLİS’E GETİRMEKTE KARARLI - Ruhittin SÖNMEZ
Kulaklarına ve gözlerine inanamayıp, acaba “sürçü lisan mı etti?” diyerek şaşkınlıkla gözlerini ve kulaklarını ovuşturanlar bile anladı ki yanlış duymamışız.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Meclis grubunda bir kere daha "Teröristbaşı terörün bittiğini, PKK'nın lağvedildiğini söyleyecekse DEM grubuna gelsin, bunları teker teker söylesin. Umut hakkından da istifade etsin. Sözümün arkasındayım ve teklifimde ısrarlıyım" dedi.
Bu sözlerin asıl sebebini de ifade etti. Bir bakıma “ağzındaki baklayı çıkardı.”
“Eğer terör hayatımızdan sökülüp atılırsa, eğer enflasyon canavarına kesif bir darbe indirilirse, Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarın zirvesine çıkarsa, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih değil midir? Bu kapsamda lazım gelen anayasal düzenlemeyi yapmak önümüzdeki görevler arasında olmayacak mıdır? Devlette devamlılık, siyasette istikrar, Türkiye Yüzyılı'nın inşası için Sayın Recep Tayyip Erdoğan güvencedir, milletin sevdalısıdır, tecrübesiyle ve birikimiyle bize göre tek seçenektir."
Bu konuya dair yazdığım 4 yazıda Bahçeli’nin çıkışının iç sebebinin CB Erdoğan’ın tekrar ve belki de ömür boyu seçtirme imkanı verecek bir Anayasa değişikliği yapma arzusu olduğunu vurguladım.
Bu planın sadece Bahçeli tarafından değil Erdoğan ve saraydaki ekibi ile kurgulanmış olduğundan eminim. Bu yüzden Esenyurt belediyesine (ve Halfeti, Batman, Mardin belediyelerine) kayyım atanmasının Bahçeli’nin başlattığı bu süreci durdurmayacağını ifade ettim. Yanılmadığım ortaya çıktı.
BAHÇELİ’NİN ÖCALAN’LI ÇÖZÜMÜ İPTAL Mİ EDİLDİ? – Ruhittin SÖNMEZ
BAHÇELİ’NİN ÖCALAN’LI ÇÖZÜMÜ İPTAL Mİ EDİLDİ? - Ruhittin SÖNMEZ
“Teröristbaşı Öcalan’ı TBMM’de konuşturmak” gibi Türk Milletinin sinir uçlarını tahrik eden bir teklifin çok iyi bir hazırlıktan sonra ortaya konulmuş olması gerekirdi.
Çünkü TBMM’de Öcalan’ı konuşturmadan önce “umut hakkı” denilerek terörist başına bir af çıkarılması ve bunun millete kabul ettirilmesi kolay değildi.
Nitekim Bahçeli’nin bu çağrısının yapıldığı hafta kamuoyu anketlerinde MHP oylarında büyük düşüş, Bahçeli’nin bu çıkışına şiddetli tepki veren Zafer Partisi ve İYİ Parti oylarında ciddi artışlar görüldü.
İlginç olan AKP ve Erdoğan bu ilk hafta içinde konu hakkında yorum yapmadı. Bu süre içinde AKP oylarında biraz artış olduğu tespit edildi.
Sonunda CB Erdoğan konu hakkında konuştu. 29 Ekim resepsiyonunda “Cumhur İttifakı ortağımızın öncülüğünde son dönemde ortaya konan yaklaşımların önyargısız olarak
değerlendirilmesini” istedi.
30 Ekim’de TBMM grubunda yaptığı konuşmada önce, “tüm vücudunu taşın altına” koyduğu söylediği Bahçeli ile “kardeşliğe katkı” sağladığını belirttiği CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e teşekkür etti.
Sonra Bahçeli’nin kimsenin hayal etmediği seviyeye yükselttiği çıtayı aşağı seviyelere indirdi.
Öcalan adını ağzına bile almadı. Meclis’e gelip, DEM grubunda konuşmasından da söz etmedi.
Önce Bahçeli’yi övdü. Ama O’nun getirdiği teklife karşı “Bizim, Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki bölücü terör örgütüne, kandan beslenen Kandil’deki terör baronlarına hiçbir çağrımız yoktur olamaz da… Teröristin anladığı yegâne dil terörle tavizsiz mücadeledir” dedi.
Buradan Kandil’deki PKK ve KCK ile Suriye’nin kuzeyindeki YPG/PYD ile bu süreçte muhatap olmayacağı, Öcalan ve DEM’i muhatap alacağı anlaşıldı.
CUMHURİYET VE DEMOKRASİ – Ruhittin SÖNMEZ
CUMHURİYET VE DEMOKRASİ - Ruhittin SÖNMEZ
Halkımıza Cumhuriyeti sorunuz, çoğunluğu demokrasinin özelliklerini anlatacaktır. “Halkımız farkında olmadan Cumhuriyet ile demokrasiyi özdeşleştirir.” Oysaki Cumhuriyet ile demokrasi aynı şey değildir.
Bu yüzden “Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıracağız” şeklindeki ifadeler doğrudur.
Konunun uzmanı bir bilim adamının, Prof. Dr. Kemal Gözler’in cümleleriyle açıklayalım:
“Birer cumhuriyet olmakla birlikte demokratik olmayan pek çok devlet vardır. Komşularımız Irak ve İran birer cumhuriyettir. Keza eski SSCB de bir cumhuriyet idi. Oysa bu devletlerin demokratikliği pek kuşkuludur. Demek ki “cumhuriyet = demokrasi” anlayışı ampirik olarak yanlıştır.”
“Buna karşılık Avustralya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Hollanda, Japonya, Kanada, Lüksemburg, Norveç, İsveç, Yeni Zelanda gibi demokratikliklerinden hiçbir şekilde şüphelenilmeyen ve üstelik uzun zamandan beri demokratik rejimleri kesintiye uğramamış olan bu devletler bir cumhuriyet değil, monarşidir.”
“Cumhuriyet ile demokrasi arasında bir bağıntı yoktur. Bir cumhuriyet demokratik olabileceği gibi, anti-demokratik de olabilir.
Keza monarşi ile demokrasi arasında da bir bağıntı yoktur. Bir monarşi demokratik olabileceği gibi, anti-demokratik de olabilir.”
“Cumhuriyet, devlet başkanlığının irsî olarak intikal etmediği devlet şekli ve monarşi de devlet başkanlığının irsî olarak intikal ettiği devlet şekli olarak tanımlanabilir.”
Osmanlı Devleti monarşi ile idare ediliyordu. Ancak 1876 Anayasası sonrası demokrasi idaresine doğru bir geçiş başlamıştı.
Ancak Osmanlı’da demokrasiye doğru gidiş istikrarlı bir seyir izlemedi. İlki 1878’de olmak üzere, Meclis-i Mebusan (parlamento) zaman zaman kapatıldı. Osmanlı Devleti 1876-1878 ve 1908-1918 yılları arasında meşruti monarşi ile yönetildi. İkinci meşrutiyet ile Osmanlı anayasal düzeni, döneminin Avrupa’sında olduğu gibi, meşrutî bir anayasal monarşiye dönüşmüştü.
BAHÇELİ, ÇAKICI, CÜBBELİ’DEN SES VAR, ERDOĞAN SUSKUN – Ruhittin SÖNMEZ
BAHÇELİ, ÇAKICI, CÜBBELİ’DEN SES VAR, ERDOĞAN SUSKUN - Ruhittin SÖNMEZ
Devlet Bahçeli’nin “Öcalan “Meclis’e gelsin, DEM grubunda konuşsun” çağrısı için herkes konuştu. Ama CB Erdoğan bir yorum yapmadı. Türkiye’yi çalkalayan, geleceğimizi ve bölge dengelerini değiştirebilecek bir konuda gazeteciler de Erdoğan’a soru sor(a)madılar.
Bu arada siyasetin dışında zannettiğimiz iki cenahta dikkatimi çeken çok ilginç gelişmeler oldu:
Yeraltı dünyasının önemli isimleri Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz'dan, cezaevinden çıkmalarını sağlayan, Bahçeli'nin açıklamalarına destek geldi.
Çakıcı, Bahçeli’yi makamında ziyaret etti.
Kürşat Yılmaz “Saygıdeğer Türkmen Beyimiz rastgele cümle kurmaz. O cümlede yer alan her harf, vatan, millet sevgisinden başka düsturu olamayan genel başkanımızın imbiğinden süzülür de kelimeye, kelimeler cümleye dönüşür. Bir gün bir saniye bile onu yalnız bırakmayacak, gerekirse can alıp can vereceğiz" ifadeleriyle tam bir mürit sadakati gösterdi.
Zaten Bahçeli’nin sadık taraftarları O’na “bilge lider” derler ve anlaşılamayan tavırları olduğunda da “Devlet Bey’in bir bildiği vardır” diye savunurlar. Bir de halkımız içinde “devlet aklı” diye kullanılan bir kavram vardır ki Kürşat Yılmaz gibi sadık taraftarları “Devlet Bey’in aklı” ile “Devlet aklını” eş anlamlı algılarlar.
Ama nedense bu aklın desteklediği zihniyetin ülkeyi ekonomik buhran, sosyal çözülme gibi sıkıntılı durumlara getirmiş olduğunu, bu aklın 10 milyondan fazla sığınmacı ve kaçağın ülkemizde kalmasını önleyemediğini; milli vasfını kaybeden Eğitim, okullara aç giden çocuklar, çocuk ve kadın cinayetleri gibi “beka sorunlarına” bu aklın destek olduğunu sorgulamazlar.
ÇOK ŞEY DEĞİŞECEK İNŞALLAH TÜRKİYE DEĞİŞMEZ – Ruhittin SÖNMEZ
ÇOK ŞEY DEĞİŞECEK İNŞALLAH TÜRKİYE DEĞİŞMEZ -
Ruhittin SÖNMEZ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan “Meclis’e gelsin, DEM grubunda silah bırakıldığını ilan etsin, biz de hapisten çıkmasını sağlayacak kanunu çıkaralım” anlamındaki sözleri şaşkınlık, hayal kırıklığı veya öfke yarattı. DEM ve PKK’ya sempati ile bakan kesimi ise mutlu etti.
Bu defa sürecin paydaşı olacağı anlaşılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Ben de el yükseltiyorum, Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum" dedi. Kastı ne olursa olsun dehşet bir cümle bu. Türk vatandaşları Anayasa önünde eşit ve zaten herkes bu devletin eşit sahibi değil midir?
Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak da mutlulukla el yükseltti: “Belki 29 Ekim Cumhuriyet’in ilan edilişinin yıldönümü vesilesiyle sayın Öcalan’ın sesini duyabiliriz.”
Devletimizin kurulduğu mekanda veya Cumhuriyetimizin 101. Yıldönümünde tasavvur ettikleri ve söylemeye cüret ettikleri şeylere bakar mısınız?
ÇÖZÜM SÜRECİNDEN DE ÖTESİ – Ruhittin SÖNMEZ
ÇÖZÜM SÜRECİNDEN DE ÖTESİ - Ruhittin SÖNMEZ
“Bir Şeyler Pişiyor” başlıklı yazımda “PKK ile yeniden müzakere” veya “yeni bir Çözüm Süreci mi geliyor?” sorularına karşı düşüncemi açıklamıştım: “Bana göre mutfakta pişen şey yeni bir çözüm sürecinden de ötesi” demiştim.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’te DEM milletvekillerinin elini sıkması, bu eyleminin sebebini “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” diye açıklaması bir işaret fişeği idi. Bahçeli’nin açıklamasının CB Erdoğan’ın “tek yapmamız gereken iç cephemizi sağlam tutmaktır” sözünden hemen sonra yapılması ortak bir planın
uygulamaya konulduğunu gösteriyor.
Cumhur İttifakının en küçük ortağı Hüdapar’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun
“Anayasa’nın 4. Maddesi kaldırılmalı” ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un “Anayasa’nın 3. Maddesinin değişmesi gerekir” beyanı tesadüf değildi. Yoklanan nabızlardan sonra “anayasanın ilk dört maddesi değişmeyecek” mesajlarıyla kamuoyu tepkisinin büyümesi önlendi. Ama bu niyetlerini birilerine ulaştırmış oldular.
Bu arada “AKP ile ilişkileri normalleştirme politikası” uygulayan CHP Genel Başkanı Özgür Özel de önce hapisteki Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edeceğini ve sonrasında Diyarbakır’dan Van’a altı ilde program düzenlediğini açıkladı. Bunlar projenin unsurlarının sadece Cumhur İttifakı, DEM, Öcalan, PKK’dan ibaret olmadığının işareti.
Özgür Özel’in daha Diyarbakır’a gitmeden “Kürtler” ben eşit hissetmiyorum” diyorsa onlar hissedene kadar hep birlikte mücadele edeceğiz” mesajı vermesi de bu defa projenin
paydaşlarından birinin CHP olacağını gösteriyor.
CHP’nin ulusalcı/ milliyetçi kesimi de iyi bilir ki, Türkiye’de bütün vatandaşlar anayasal haklar yönünden eşittir. Uygulamadaki sorunlar her kesim için çeşitli boyutlarda vardır. Bunlar iktidarın siyasi tercihlerinin veya uygulamacıların hatalarının sonucudur. Ama görünen o ki Özgür Özel yeni süreçte iktidara destek verecek.
KAMALA HARRİS BANA MESAJ GÖNDERMİŞ – Ruhittin SÖNMEZ
KAMALA HARRİS BANA MESAJ GÖNDERMİŞ - Ruhittin SÖNMEZ
Kamala Harris ABD Başkanlık seçimlerinde Demokratların adayı. Halen Başkan Biden’ın yardımcısı.
Seçim kampanyası için taraftarlarına gönderdiği, bağış ve destek talep eden iletilerinden biri de bana geldi.
Kamala Harris e-postasında “Bu seçim sadece hayatımızın en önemli seçimi değil. Aynı zamanda ulusumuzun hayatındaki en önemli seçimlerden biri” diyor.
“Sevdiğimiz bu ülke için savaşmak. Değer verdiğimiz idealler için savaşmak. Ve Dünya’daki en büyük ayrıcalıkla birlikte gelen muhteşem sorumluluğu, Amerikalı olmanın ayrıcalığı ve gururunu desteklemek için, hadi dışarı çıkalım ve bunun için savaşalım” sözleriyle gaz veriyor.
“Kampanyamıza ilk bağışınızı şu anda yapar mısınız? Geleceğimiz, her birimizin daha iyi bir yarın için bir araya gelmesine bağlı” diyerek altta 25$- 50$- 100$- 250$- 500$ ve diğer tuşlarına basarak bağış yapmamızı istiyor.
Kamala mesajını “Teşekkür ederim. Tanrı sizi korusun. Ve Tanrı Amerika Birleşik Devletleri’ni korusun” diyerek bitiriyor.
Bir Amerikan olsam gaza gelip Kamala’ya bağış yapar mıydım bilemiyorum. Muhtemelen Donald Trump’ın taraftarlarına gönderdiği mesajlar da buna yakın içeriktedir.
BİR ŞEYLER PİŞİYOR – Ruhittin SÖNMEZ
BİR ŞEYLER PİŞİYOR - Ruhittin SÖNMEZ
Bir ay önce Cumhur İttifakı’nın en küçük ortağı Hüdapar Genel Başkanı “Anayasa’nın 4. Maddesi kaldırılmalı” açıklaması yaptı. Yani “Anayasa’nın ilk dört maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükmünün değiştirilmesini teklif etti. Yaptığı anayasaya karşı bir suçtu.
Toplumdan tepkiler geldi. Bu nabız yoklamasından sonra Cumhur İttifakından cılız açıklamalar geldi:
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “bizim için yok hükmündedir” diye geçiştirdi.
CB Tayyip Erdoğan “Anayasa’nın ilk dört maddesi ile ilgili tartışma yok.” dedi.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “İlk dört madde tartışması lüzumsuz yere vakit kaybetmektir.
Meclis’te temsil edilen partilerin çoğunluğu hatta tamamına yakını ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir
problemleri olmadığını ısrarla söylüyor. Dolayısıyla ilk dört madde konusu gündeme gelmeyecektir” dedi. 27.09.2024
Numan Kurtulmuş, iki hafta içinde ne olduysa, bu defa “Anayasanın 3. Maddesinin değişmesi gerektiğini” söyledi. 12.10.2024
CİHAT YAYCI, TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ VE İSRAİL TEHDİDİ – Ruhittin SÖNMEZ
CİHAT YAYCI, TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ VE İSRAİL TEHDİDİ - Ruhittin SÖNMEZ
Geçen hafta Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın, “İsrail yönetiminin vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket ettiği” tezine dayanarak, “İsrail’in hedefinde Türkiye olduğunu” açıklayan sözlerini yorumlamıştım.
8 Ekim Salı günü Kocaeli Kitap Fuarında Müstafi Amiral Cihat Yaycı’nın 50 dakikalık konferansını izledim. O da bu konularda görüşlerini açıkladı.
Cihat Yaycı “Müstafi Amiral” sıfatını kullanmayı kendisi tercih ediyor. Çünkü “emekli edilmedim, kendim istifa ettim” mesajını vermeye çalışıyor. Amirallikten istifa ettikten sonra üniversitede öğretim üyesi bir bilim adamı ve bir düşünce kulübünün başkanı olarak daha rahat konuşma imkanı bulmasından mutlu olduğu anlaşılıyor.
Bu konuşmada önemli değerlendirmede bulunan Cihat Yaycı’nın konuşmasından aklımda kalanları paylaşmak ve yorumlamak istiyorum.
SİYASETEN SÖYLENMİŞ SÖZLER – Ruhittin SÖNMEZ
SİYASETEN SÖYLENMİŞ SÖZLER - Ruhittin SÖNMEZ
Bizler siyasetçilerin hele de siyasi parti genel başkanlarının söylediği her sözü ciddiye alan vatandaşlarız. Hatta o kadar ki bu muhteremlerin sözleri yüzünden en yakın dostlarımız veya akrabalarımızla bile kırıcı tartışmalar yaşayabiliyoruz.
Fakat aralarında kavga olduğunu sandığımız “bilge lider”, “dünya lideri”, “usta politikacı” gibi sıfatlar yakıştırılan kişilerin arka plandaki ilişkilerinin göründüğünden farklı olduğu anlaşılıyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu gerçeği bize apaçık gösterdi. Meclis’teki yeni yasama yılı resepsiyonunda Bahçeli CHP lideri ile Özgür Özel ile selamlaşarak Özel’in elini sıktı. Özel’e ”Birbirimizi kırmıyoruz inşallah, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor” dedi.
Bahçeli’nin bu beklenmedik sözlerine CHP Genel Başkanı Özel “Önemli olan saygıda, sevgide eksiklik göstermemek. Hürmet ederim” karşılığını verdi.
Oysaki bu konuşmadan kısa bir süre önce, Devlet Bahçeli Meclis Grubunda, CHP Genel Başkanı ve CHP’liler için ağır ifadeler kullanmıştı. Bu ifadelerden bazılarını Bahçeli’nin konuşma metninden alıntılayalım: “Devşirilmiş ve DEM’lenmiş fosiller / zillet / provokatör / iddiaların şahsın gibi çürük / tezvirat cambazlığı tutsağı…”
Hatta bunlar da yetmemiş Devlet Bahçeli sözlerini, “Halk TV ve CHP ayağınızı denk alın” diye tehdit ederek bitirmişti. Çünkü CHP ve Halk TV “Sinan Ateş davasında gerçek azmettiricilerin bulunmasını” isteyen açıklamalar yapıyorlardı.
İSRAİL’İN HEDEFİ TÜRKİYE Mİ? – Ruhittin SÖNMEZ
İSRAİL'İN HEDEFİ TÜRKİYE Mİ? - Ruhittin SÖNMEZ
İsrail Gazze’yi yerle bir edip Hamas’ı yok etme noktasına getirdikten sonra Lübnan’daki Hizbullah’ın liderini ve kurmay heyetini yok etti. Sonra da Lübnan’a kara harekatı başlattı. Hizbullah’ın hamisi İran İsrail’le savaşmak istemiyor ama İsrail’e etkisiz füze saldırısı yaptı.
Bütün bunlar olurken Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan, TBMM açılış konuşmasında, İsrail’in hedefinde Türkiye olduğunu söyledi.
Erdoğan, "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra, gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız" dedi.
Bunlar çok ciddi sözler. Cumhurbaşkanımız bunları söylüyorsa savaşın eşiğine geldiğimiz anlaşılırdı. Türkiye’nin savaşın içine dahil olma ihtimalinin bütün dünyada paniğe yol açması beklenirdi.
Oysaki dünyada ve de Türkiye’de bu sözlerin bir etkisi olmadı. Halkımız “İsrail bize saldıracaksa biz ne yapacağız?” diye sormadı. Hayat normal akışında devam ediyor.
NEWYORK’TA DEĞİL TÜRKİYE’DE BELEDİYE BAŞKANI OLSA – Ruhittin SÖNMEZ
NEWYORK’TA DEĞİL TÜRKİYE’DE BELEDİYE BAŞKANI OLSA – Ruhittin SÖNMEZ
Amerika’nın New York kenti Belediye Başkanı Eric Adams’ın başı ciddi dertte. Hakkında “rüşvet ve yasa dışı kampanya finansmanı” ile suçlandığı bir iddianame hazırlandı.
“ABD’de bir Belediye Başkanının yargılanmasından bize ne?” diyemiyoruz. Çünkü iddianamede Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiren önemli suç iddiaları da yer aldı.
“İddianame temel olarak, Adams’a Türkiye’nin üzerinde nüfuz kurmasına izin verecek şekilde hediye ve yasa dışı bağış kabul etme suçlaması yöneltiyor.”
Daha açık ifadeyle, bir Türk yetkilinin Eylül 2021'de Başkan Adams'a rüşvet verdiği ve karşılığında Başkanın New York İtfaiye Departmanı'na baskı yaparak yangın denetimi olmadan Türkevi'nin açılmasını sağladığı belirtildi.
Ayrıca iddianameye göre, “Adams ve beraberindekiler en az bir Türk hükümet yetkilisinden Türk Hava Yolları (THY) ile ücretsiz sağlanan lüks uluslararası seyahatleri kabul etti.”
Dahası da var bir Türk diplomatının “saman bağışlarda" aracılık yaparak Adams’a yasadışı kampanya desteği sağladığı iddia edildi. “Saman bağış” yani "bağışçı gösterilen kişinin gerçek bağışçı olmaması” orada suç kabul ediliyor.
Newyork Post’un geniş haberinde, Adams’ın ilişkide olduğu beş Türk’ün adına da yer verildi.
AKILSIZ, İRADESİZ VE VİCDANSIZ ROBOT ÜRETEN MERKEZLER – Ruhittin SÖNMEZ
AKILSIZ, İRADESİZ VE VİCDANSIZ ROBOT ÜRETEN MERKEZLER - Ruhittin SÖNMEZ
Son günlerde sosyal medyada karşıma çıktığı için okuduğum bazı yaşanmış cinayet hikayeleri yazıdaki başlığı attırdı bana. Bu olayları okudukça “Narin cinayeti” ve köylülerin cinayeti gizleme çabasını anlamlandırmak daha kolay oluyor.
İlk hikaye Rufai tarikatına bağlı İsmail Hikmet Öncel’in 2006 yılında öldürülmesi olayı. Fethi Yılmaz’ın “Katli Vacip” kitabında anlatılan cinayeti Cumhuriyet Gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, “Cesedin başında göbek atan tarikat” başlıklı yazısında köşesine taşımış.
Katledilenin de katledenin de “imanlı Müslüman kardeş” olduğu cinayetin özeti şöyle:
Mürit İsmail Hikmet Öncel karısı ile kavga eder. Kavga sebebi karısı ile şeyhi arasındaki duygusal ilişkiyi öğrenmesidir. Bu aşamadan sonra eşiyle ve şeyhiyle ters düşen müridin öldürülmesi kararını veren şeyh “manevi bir emir” diyerek müridi de olan kardeşini ve bir başka müridini görevlendirir.
Bu iki kişi maktule 15 kurşun sıkıp bir çukura gömerler. Aynı günün akşamında “şeyhin diğer kardeşinin kına gecesi kutlaması ertelenmez. Arka bahçede İsmail Hikmet’in cesedi soğurken, bağ evinde oyun oynanır.”
Bu dergaha girerken cinayeti işleyen iki kişinin de daha iyi bir Müslüman olmak niyetinde olduklarından eminim. Fakat orada aldıkları eğitim gereği aklını, iradesini ve vicdanını şeyhin kapısında bırakıp huzura çıktıkları için cinayet talimatını sorgulamaksızın yerine getirmişlerdi.
Sonrasında yapılan yargılamada şeyh delil yetersizliğinden beraat ederken iki katil müebbet hapse mahkum oldu. Ancak bu kararı veren hakimlerden biri 15 Temmuz’un ardından önce görevden alındı, sonra tutuklandı, 2019’da FETÖ üyeliğinden ceza aldı. Heyetin diğer hâkimi de FETÖ gerekçesiyle ihraç edildi.
Barış Terkoğlu bu gelişmeleri “Tarikatların suçlarını FETÖ’nün temizlediği, FETÖ’den boşalan yerlere diğer tarikatların geldiği döngü, yeni bir aşamaya geçmişti” diye yorumlamış.
BEŞAR ESAD İLE GÖRÜŞMEYE HAZIRIZ – Ruhittin SÖNMEZ
BEŞAR ESAD İLE GÖRÜŞMEYE HAZIRIZ - Ruhittin SÖNMEZ
AKP’lilerin “asrın dünya lideri” diye anmayı sevdiği Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan Suriye ve Esed
politikasında U dönüşün en keskin virajını almak üzere.
Rusya’nın da desteklediği şekilde, “ilişkileri normalleştirme” adımlarını atmaya devam ediyor.
30 Haziran 2024’te “SAYIN ESED’le geçmişte nasıl yaptıksa ailece görüşebiliriz” mesajı vermişti.
Erdoğan, BM toplantısına gitmeden önce, yine benzer bir açıklama yaptı: “Biz, bu konuda çağrımızı yaptık. Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için BEŞAR ESAD ile görüşme irademizi de ortaya koyduk. Biz şimdi karşı taraftan cevap bekliyoruz. Biz buna hazırız. Halkı
Müslüman iki ülke olarak artık bu birlikteliği, beraberliği bir an önce gerçekleştirelim istiyoruz.”
Daha önce “katil” dediği, iktidardan devirmeye çalıştığı biriyle görüşmek için şimdi bu kadar rica minnet etmeyi yadırgamış olabilirsiniz. Bir “dünya lideri” için bu edilgen çağrı üslubunu “rencide edici” bulabilirsiniz. “Katil Esed’in” üstten almasından rahatsız olabilirsiniz. Ama “yenİ Türkiye’de” bunlara alıştık.
O kadar alıştık ki, bir sözde gazetecinin, büyük zararlara yol açan çelişkili dış politika tavırları için, “Erdoğan doğru yerde, doğru zamanda doğru tavır ortaya koyuyor. Bu da onun lider özelliklerinden biri” demesine de şaşırmadık. Çünkü “patlıcanın değil padişahın dalkavuğu olan” gazetecilere de alıştık.
Suriye politikasındaki büyük yanlışları çokça eleştirdim. Fakat normalleşme çabası için “zararın neresinden dönülürse kârdır” görüşündeyim.
BİLE BİLE LADES – Ruhittin SÖNMEZ
BİLE BİLE LADES - Ruhittin SÖNMEZ
Son iki yılda herkes bütün sabit gelirlilerin alım gücünün düştüğünden, gıda, konut ve eğitim gibi en temel ihtiyaçlara erişimin güçleştiğinden yakınıyor. Bunu artık iktidar kanadı da itiraf ediyor.
Mesela Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek bile “sıkıntıların farkındayız, vatandaşlarımız şikayette haklı. Bir geçim sıkıntımız var” dedi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen de yakınmaları haklı bulanlardan: "Diyorlar ki 'Fiyatlar şöyle.' Doğru söylüyor. Dediği doğru mu? Doğru. Ya da emekli maaşları. Vatandaş doğru söylüyor. Evet, artırdık. Kat olarak 20 sene öncesine göre oranlarsanız yüksek ama bugünkü fiyatların aşağısında, düşük kalıyor. Vatandaş da bunu söylüyor. Doğru söylüyor.”
Fakat rakamlara bakarsanız AKP hükümeti ve yöneticilerinin böyle ezik ifadelerle “vatandaş geçim sıkıntısı şikayetinde haklı” dememesi gerekir.
İbrahim Kahveci yazdı. Son iki yılda ücretler, yapılan zamlarla, TÜİK’in açıkladığı gıda, kira ve eğitim fiyatları artışlarından daha fazla artmış. Hem asgari ücret ve hem de ortalama ücret artışları bu en temel harcama kalemlerinin fiyat artışlarından daha fazla olmuş.
Bu durumda vatandaş son iki yılda daha rahat geçiniyor olmalı değil mi? Böyle olsa iktidar kanadı her seviyeden “halkımızı enflasyona ezdirmedik, refahını artırdık” diye caka satmaz mıydı?
Bu çelişkili görünen durumun sebebini herkes biliyor. Devletin en güvenilir kurumu olması gereken TÜİK’in verileri doğru değil. Bağımsız ekonomistlerden oluşan ENAG’ın enflasyon rakamlarını dikkate alırsanız yoksullaşmanın sebebi ve boyutu çok açık çıkıyor.
“Biz devletin kurumuna güvenmek zorundayız.”
Ama işte mızrak çuvala sığmıyor. Derin bir yoksullaşma süreci yaşanıyor. İktidar kanadı bile bunu inkar edemiyor. Buna rağmen TÜİK rakamlarıyla ülke ekonomisini yönetmeye çalışıyorlar.
TOPLUMSAL DEPREM – Ruhittin SÖNMEZ
TOPLUMSAL DEPREM - Ruhittin SÖNMEZ
1999 Kocaeli Depremini yaşadığımızda o bitmek bilmeyen 45 saniye boyunca süren şiddetli sarsıntı hiç beklediğimiz bir şey değildi. Daha önce yaşadığımız, büyüklüğü ve süresi daha düşük depremler gibi olacak, “ha bitti ha bitecek” diye beklediğimiz saniyeler bir türlü bitmemişti. Daha da korkuncunu ilerleyen dakika ve saatlerde gördüğümüz yıkım manzaralarıyla yaşamıştık.
Oysaki, bu depremin olacağını ve ne türlü tahribat yapacağını bilim insanlarının yıllar önceden haber verdiğini, alınması gereken önlemlerle ilgili sempozyumlar yapıldığını, raporlar ve makaleler yazıldığını sonradan öğrendik. Biz sade vatandaşlar gibi devleti yönetenler de bu çalışmalardan habersiz veya duyarsız oldukları için depreme hazırlıksız yakalandık.
Şimdi jeolojik depremler yanında bir de toplumsal (sosyal) depremler yaşamaktayız.
Kadın, çocuk ve bebek cinayetleri yüzünden “insanlığımızdan utanacağımız bir tablo” içindeyiz.
8 yaşında cinayete kurban giden Narin, 2 yaşında cinsel istismara uğrayan komadaki Sıla bebek sosyal medya sayesinde gündemimizde.
Peki, sadece 2023 yılında işlenen 315 kadın cinayetinden, şaibeli şekilde ölen 248 kadından kaçımızın haberi var?
Çocuklara cinsel istismarda bulunmaktan 16 bin 472 sanığın yargılandığını, 218 bin çocuğumuzun çeşitli suçların mağduru olduğunu biliyor muyuz?
Uyuşturucu kullanımı ve ticaretinin korkunç boyutlara geldiğinin farkında mıyız?
Hadi bunların farkında değiliz. Ama etrafımızın Recep İvedik gibi tiplerle dolduğunu fark etmemiş olamayız. Bu kaba, ukala, görgü kurallarının hiçbirine uymayan, kuralsız, patavatsız, maganda tipler, ahlaki olmayan yöntemlerle sonuç alıyorlar. Çalışarak değil, hileyle ve çalarak zengin oluyorlar.
Tahsili, terbiyesi olan, ehliyetli, liyakatli ve dürüst insanlar bu Recep İvedikler karşısında her zaman zelil ve gülünç duruma düşürülüyor.
Bu sağlıklı bir toplum yapısı değil. Türkiye bugüne gelişimizi görmüş ve önlem almış olmalıydı.
EN BÜYÜK ADALET SARAYI MÜJDESİ – Ruhittin SÖNMEZ
EN BÜYÜK ADALET SARAYI MÜJDESİ – Ruhittin SÖNMEZ
Makedonya’nın başkenti Üsküp’ün en büyük meydanı devasa heykellerle doldurulmuştur. İçlerinde
Büyük İskender ve Justinianus’unki dahil çok sayıda heykelin ebatlarının büyüklüğü dikkat çekicidir. Bu
heykellerin hem kökenlerini Büyük İskender’e dayandırmak ve hem de Türk ve İslam izlerini gölgede bırakmak saikiyle yapıldığı anlaşılıyor. Ayrıca Üsküp’e bakan bir dağa yerleştirilmiş Milenyum Haçı, dünyanın en büyük haçlarından biridir.
Üsküp “İstanbul fethedildiğinde, 61 yaşında kıdemli bir Müslüman Türk şehriydi.” Yahya Kemal’in doğup büyüdüğü şehirdi. “Fîrûze kubbelerle bizim şehrimizdi o / Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.”
İşte bu heykellerle dolu meydanı gezip, Vardar Nehrinin üstündeki tarihi köprüden geçerken, 80’li yaşlarda Üsküplü Türk şair ve yazar İlhami Emin ile karşılaşmıştık. Balkanlarda Türk kültürünün yaşatılması konusunda birçok eser ortaya koyan şair, yazar merhum İlhami Emin’in bu heykeller için
yaptığı yorum şöyleydi: “Küçük milletler kendilerini büyük göstermek için böyle büyük heykeller veya binalar yapmaya çalışırlar.”
Ortadoğu’da petrol zengini küçük devletlerin dünyanın en yüksek binalarını yapmaya çalışması da herhalde bu psikolojinin eseridir.
Bizde de bazen bu ruh haline girenler oluyor. Mesela Merkez Bankası için Avrupa’nın en yüksek binasını yaptılar. Ama tek görevi fiyat istikrarını sağlamak ve TL’nin değerini korumak olan TCMB asıl görevlerinde başarısız.
1915 Çanakkale Köprüsü için, “Türkiye orta açıklığı itibarıyla dünyanın en uzun köprüsüne sahip Japonya yı geride bırakarak bu alanda ilk sıraya yerleşti” ifadesiyle övündüler.
Elbette köprüler ile heykeller aynı kategoride değil. Ancak yapılmasından mutlu olduğumuz Çanakkale Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Yavuz Selim Köprüsü yabancı şirketler tarafından yapıldı. Bu teknolojilere sahip ülkeler isterlerse daha büyüklerini de kendi ülkelerine veya başka ülkelere
yapabilirler. Yeter ki ekonomik ve verimli olsun. Asıl övünmesi gerekenler bu teknolojilere sahip olanlardır. Övünme hakkı, hizmeti satın alanların değil, üretenlerindir.
GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTER – Ruhittin SÖNMEZ
GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTER - Ruhittin SÖNMEZ
Altı yaşındaki torunum Asil, Apple ürünlerindeki bilgisayar yazılımı SİRİ’yi kullanmayı keşfetti. Bilindiği
gibi SİRİ akıllı telefon ve bilgisayarlarda bir kişisel asistan ve bilgi gezgini olarak kullanılan yapay zekanın adı. Yalnızca sesinizi kullanarak kolayca arama yapmanızı, mesaj göndermenizi, uygulamaları kullanmanızı ve işlerinizi halletmenizi sağlıyor.
Torunum, Siri ile her konuda konuşmaya ve taleplerde bulunmaya başladı. O kadar çeşitli konularda soruları ve talepleri oldu ki Siri’yi şirazeden çıkardı diyebilirim.
Asil’in zihninde Siri nasıl bir varlık olarak şekillendi bilemiyorum. Ama bir ara “Hey Siri bana gerçek
yüzünü gösterir misin?” diye sordu. Bu soru ve Siri’nin “ben görünmezim” cevabı beni hayli düşündürdü.
İnsanlar da çok karmaşık ve gelişmiş birer bilgisayara benzetilebilir. Bir bizim gözümüzle gördüğümüz
fiziksel yapı (donanım) ve bir de içinde göremediğimiz zeka, vicdan, merhamet, sevgi, adalet ve yardımlaşma duygusu gibi doğuştan yüklenmiş yazılımlar söz konusu. Yazılımlar insanın etkileşimde bulunduğu çeşitli etkenler sebebiyle sürekli güncelleniyor. Yapılan güncellemeler donanımın kullanımının etkinliğini veya doğuştan yüklü yazılımların çalışıp çalışmamasını belirliyor.
ETNİK MOZAİK YALANININ AMACI – Ruhittin SÖNMEZ
ETNİK MOZAİK YALANININ AMACI - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyada halen Birleşmiş Milletlere kayıtlı 208 devlet bulunmaktadır. Oysaki, yirminci yüzyıla geçerken
dünyada sadece 20 devlet vardı.
Büyük imparatorlukların, sömürgelerin tasfiye edilmesi, sosyalist sistemin ortadan kalkmasıyla ulus / milli
devletlerin sayısı çoğaldı. Yeni siyasi yapılanmalarla devlet sayısı 1972 yılında 132’ye ve günümüzde 208’e
ulaştı.
Bu devletlerden çok az bir kısmı etnik açıdan homojendir. Diğerlerinde hakim olan etnik bir grup nüfusun yüzde 50-90 arasında nüfusa sahiptir. Devletlerin yaklaşık yüzde 30’unda ise en büyük etnik grup toplam nüfusun yarısından az nüfusa sahiptir.
Prof. Dr. Anıl Çeçen “küresel emperyalizmin ‘iki yüz devletin yeterli görmediğini, geçen yüzyılda olduğu gibi
devlet sayısının en az on misli daha artırılması gerektiğini’ düşündüğünü ve 2 bin devletli bir dünya yaratmayı hedeflediğini” yıllar önce yazmıştı.
Tabii ki dünyadaki devlet sayısının artması mevcut ulus/milli devletlerin bölünmesiyle mümkün olabilecektir.
Mesela komşumuz olan Irak ve Suriye’de etnik gruplara göre bölünme işlemleri bitmek üzere. Bunlar
emperyalizmin ana planın birer parçası sayılmalı.
Hedefte İran ve Türkiye’nin bölünmesi olduğunu görmemek için kör olmak lazım.
ŞEHİRCİLİKTE HİÇ BAŞARILI DEĞİLİZ – Ruhittin SÖNMEZ
ŞEHİRCİLİKTE HİÇ BAŞARILI DEĞİLİZ - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye Cumhuriyeti döneminde en başarısız olduğumuz alan bana göre şehirciliktir.
Türkiye, emsali ve daha gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, son derece kötü şehirleşmiş bir ülke.
Herhangi bir yurtdışı gezisinden dönen Türk vatandaşlarının daha Türkiye’ye ayak basar basmaz veya
uçakta ise havadan baktığında ilk gördüğü manzaradan rahatsız olduğunu bilirsiniz.
Düzensiz yerleşen binalar, yan yana bloklarda farklı yükseklikler, dış görünüşte uyumsuzluklar, çatılarda,
balkonlarda görüntü kirlilikleri oluşturan anten vb fazlalıklar, yeşil alan azlığı, yetersiz yollar, yollara park
etmiş araçlar, trafik sıkışıklığı gibi olumsuzluklar hemen dikkatimizi çeker.
Bu işleri düzenlesin diye yıllardan beri T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı diye bir kurum olan bir ülkede
şehirlerimizin bu kadar kötü düzenlenmiş olmasına şaşırabiliriz.
Bu bakanlık adı Nafia Vekaleti, Bayındırlık Bakanlığı, İmar ve İskan Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
ve nihayet Çevre, Şehircilik Ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak Cumhuriyet tarihi boyunca görev yaptı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı vizyonunu, “Yaşanabilir çevre, afetlere hazır kimlikli ve akıllı şehirler” olarak tanımlamış.
Misyonunu da “Sürdürülebilir çevre ile uyumlu hayat kalitesi yüksek şehirler ve yerleşmeler oluşturmak
üzere; planlama, yapım, dönüşüm ve çevre yönetimine ilişkin iş ve işlemleri düzenleyici, denetleyici, katılımcı ve çözüm odaklı bir anlayışla yapmak” olarak tarif etmiş.
Ama sonuç ortada.
Özal öncesi Türkiye’de her şey merkezi idare tarafından Ankara’da planlanırken, Özal’dan sonra yerel yönetimler güçlendirildi. İmar, planlama, denetleme ve bazı vergileri tahsil etme yetkileri Belediyelere verildi.
Ama bu defa da küçük rantlarda yerel, büyük rantlarda Ankara’daki siyasetçilerin müdahalesi hiç bitmedi.
Bu sözümün en açık delili, 25 Aralık 2013’te Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bakanlıktan
ve milletvekilliğinden istifa ederken yaptığı itirafıdır:
“Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın
(R.T. Erdoğan’ın) onayıyla yapıldı.”
Şehirlerimiz kocaman beton yığınlarıyla doldu. Boş alanlar talan edildi. Afetlerde toplanılacak boş arsa dahi
bırakılmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu sözü İstanbul için söyledi ama bütün şehirlerimiz için söylenmiş sayabiliriz:
“Biz bu şehre ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum.”
Gerçekten şehirlerimizin kıymetini bilemedik, şehirlerimize ihanet ettik.
Şehirlerimiz yaşanabilir bir çevreye sahip değil, afetlere hazırlıklı değil.
Şehirlerimiz hayat kalitesi yüksek olmayan, kimliksiz ve kişiliksiz yerleşmeler durumunda.