ZAFER UKRAYNA’NIN MI, RUSYA’NIN MI OLACAK? – Ruhittin SÖNMEZ
ZAFER UKRAYNA'NIN MI, RUSYA'NIN MI OLACAK? - Ruhittin SÖNMEZ
Yeni nesil pek bilmez ama eskiden çok satan gazetelerde “pehlivan tefrikaları” yayınlanırdı.
Çocukluğumun Tercüman Gazetesinde (Hergün ve Hürriyet Gazetelerinde de) yazan Murat Sertoğlu “pehlivan tefrikaları” ile gazetesine müthiş tiraj kazandırırdı.
Murat Sertoğlu yağlı güreşin en ünlü ustalarının hayatını ve güreşlerini son derece akıcı ve merak uyandırıcı bir üslupla yazardı. Ünlü pehlivanların güreşlerini anlatırken çabucak sonunu getirmez, okuyucunun merak duygusunu körükleyerek hikâyeyi olabildiğince uzatırdı.
Bu yüzden “arkası yarın” tarzı bu yazı dizilerinden ilhamla, uzayıp giden ve bir türlü sonuca gitmeyen durumları ifade için “pehlivan tefrikası gibi” diye bir söz kullanılırdı.
Rahmetli babam ve komşusu esnaf arkadaşları bu usta pehlivanların güreş hikayelerini okumaktan büyük zevk alırlardı. Hatta müşteri olmadığı zaman birkaç arkadaş çay eşliğinde sohbet ederken bana “hadi oku bakalım Koca Yusuf’la Kel Aliço’nun güreşinde ne oldu?” derler ve bana okuturlardı. Fakat çoğu zaman güreş bir türlü bitmez, merak uyandırıcı bazı gelişmelerden sonra, “arkası yarın” şeklinde ertesi günkü gazetede devam ederdi.
Bu güreşlerden en çok haz duyulanlar ise 120 - 140 okkalık ağır pehlivanlara karşı güreşen Arnavutoğlu ve Hergeleci İbrahim gibi 70-80 okkalık, nispeten küçük cüsseli pehlivanların güreşi olurdu. Mesela çok güçlü ve ağır olduğundan yenileceklerine ihtimal dahi verilmeyen rakibi Hergeleci İbrahim’i bastırır. Kıspetinin belinden ve paçasından O’nu tutarak kündeler. Yani O’nu havalandırarak sırtını yere vurmaya çalışır. Fakat bu hareket esnasında doruğa çıkan seyirci tezahüratı bir anda kesilir ve meydanı büyük bir sessizlik kaplar.
İşte burada hikâye kesilir ve meydandaki şaşkınlık ve sessizliğin sebebi ertesi günün gazetesinde anlatılırdı. Meğer kündelenmekte olan Hergeleci İbrahim başı ve kolları aşağıda, ayakları yukarıya bakar durumda iken son anda rakibin “topuğunu ellemiştir.” Yani rakibin topuğundan tutarak çekip dengesini bozmuş, rakip sırt üstü düşerken Hergeleci de rakibinin göbeğine oturmuş, elleri yukarıda zaferini kutlamaktadır.
6 PARTİNİN MUTABAKATI TARİHİ BİR OLAYDIR – Ruhittin SÖNMEZ
6 PARTİNİN MUTABAKATI TARİHİ BİR OLAYDIR - Ruhittin SÖNMEZ
Millet İttifakını oluşturan Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti, Demokrat Parti ve Saadet Partisi’ne DEVA ve Gelecek Partisi’nin katılmasıyla 6 muhalefet partisinin bir mutabakat metninde anlaşıp açıklamaları tarihi önemdedir.
Uzun yıllardır unuttuğumuz medeni müzakerelerle, ciddi bir akademik metin kalitesinde, özenle hazırlanmış bir belgede uzlaşmak son derece değerlidir.
Cumhuriyet tarihinin en derin siyasi ve ekonomik krizlerinden birini yaşıyoruz. “Krizin en önemli sebebi, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adı altında uygulanan keyfi ve kural tanımaz yönetimdir” diyen 6 partinin bu ucube sisteme alternatif olarak geliştirdiği model tanıtıldı.
Uzun süredir iktidar kanadı medyasının ve sözcülerinin Millet İttifakına eleştirilerinin esası şuydu: “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile kastedilenin ne olduğu belli değildi. Muhalefet aslında yönetim krizlerine yol açan eski parlamenter sistemi getirecekti.”
Oysa görüldü ki 6 parti “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini sona erdirirken geçmişe geri dönmüyor, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı esasına dayanan yeni bir sisteme geçmeyi” planlıyor.
Mutabakat metninde, 1961 ve 1982 Anayasasının metninden ve uygulamasından kaynaklanan “yönetimi ve parlamentoyu çalışamaz hale getiren vesayetçi ve melez hükümet modeli reddediliyor.”
Diğer yandan da “6 Nisan 2017 referandumuyla geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminde Meclis’in tamamen göstermelik bir kuruma dönüşmüş olmasına, tüm kararların tek kişinin yetkisine verilmesine, yürütme üzerindeki denetim mekanizmalarının yok edilmesine” karşı mekanizmalar oluşturulmuş.
Ortak aklın ürünü olarak açıklanan mutabakat metninden anlaşılıyor ki, mevcut Cumhurbaşkanlığı Sisteminin bütün zararlı yönleri tespit edilmiş. Eski parlamenter sistemin de tıkanmaya yol açan yönleri analiz edilmiş, literatürde ve dünya uygulamalarında üretilen çözümlerden yararlanılmış.
6 partinin yeni model hakkındaki iddiası net: “Bu yeni bir başlangıçtır ve yeni bir inşadır.”
NE UKRAYNA NE RUSYA VE HEM UKRAYNA HEM RUSYA – Ruhittin SÖNMEZ
NE UKRAYNA NE RUSYA VE HEM UKRAYNA HEM RUSYA - Ruhittin SÖNMEZ
1980 öncesinin en önemli sloganlarından biri “Ne Amerika ne Rusya ne Çin; Her şey Türkiye ve Türklük için” idi. Ülkücü gençlik bu sloganı sol kesimin Rusya ve Çin sempatizanı grupları ile merkez sağın Amerikancı politikalarına tepki olarak söylüyordu.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan savaş bilinçaltımızı açığa çıkardı. Görüyoruz ki gençliğimizde söylediğimiz sloganlar düşünce sistemlerimize kalıcı etkiler bırakmış.
Bir kesim Amerika’ya haklı tepkisi gösterirken, Rus emperyalizmine destek noktasına savrulmakta. Bunlar Rusya’nın güvenliği için tedbir almaya hakkı olduğu tezine sarılırken, Ukrayna’nın güvenliğini aklına bile getirmiyor. ABD ve Batıya yakınlaşması olmasa da Putin’in Ukrayna’yı işgal etme niyetini görmezden geliyor.
Bu kesime göre Putin haklıdır. Çünkü NATO’nun SSCB’den ayrılan 14 devleti bünyesine katması yetmezmiş gibi Ukrayna ve Gürcistan’ı da Rusya’nın etki alanından kopararak Karadeniz’de kuşatmaya çalışması Rusya’nın güvenliğini tehdit etmektedir.
Diğer taraftan “ayıdan post, moskoftan dost olmaz” şeklinde zihnimize kazınmış bir atasözümüz var. Bu atasözünü haklı kılan olaylar taptaze. Hadi Osmanlı dönemini bırakalım, Suriye İdlib’de 34 askerimizi uçak bombardımanı ile şehit etmelerinin daha 2. yıldönümündeyiz. Kırım’ın işgali içimizde bir yara. Cumhurbaşkanımızı ve heyetini sekreter odasında bekletme terbiyesizliği malum.
Dikkat ederseniz saldırının mağduru Ukrayna’yı değil ABD ve Rusya’yı konuşuyoruz. Çünkü esas savaş bu ikili arasında.
FAKİRLİĞİN SEBEBİ SOYGUNLAR – Ruhittin SÖNMEZ
FAKİRLİĞİN SEBEBİ SOYGUNLAR – Ruhittin SÖNMEZ
“Osmangazi Köprüsü'nün yapım maliyeti 1,2 milyar dolar. Köprüyü yapan firma bu maliyetinin 2 katını 4 yılda zaten çıkardı. Şimdi köprüyü önümüzdeki 18 yıl boyunca işletip fazladan 12 milyar dolar fahiş para kazanacak.”
Bu sözlerin sahibi CHP Milletvekili Abdüllatif Şener, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) veya Yap- İşlet Devret (YİD) projelerinin millete ödetilen ağır bedelini TBMM’de ve muhtelif TV’lerde anlattı.
Şener sadece Osmangazi Köprüsü için müteahhite kazandırılan paranın büyüklüğünü anlatmak için “milletimizin yüzde 80’i bir milyon dolara sahip olmak şöyle dursun, bir arada görmemiştir” dedi. 12 milyar dolar demek ise 12 bin tane milyon dolar veya 163 bin tane milyon TL demek olduğunu hatırlatalım.
Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) yani Yap-İşlet, Yap-İşlet-Devret, Yap-Kirala-Devret ve İşletme Hakkı Devri modelleriyle yapılan dev projelerde ve enerji üretim ve dağıtımı gibi özelleştirmelerde de dönen paralar böylesine büyük rakamlarla ifade edilebiliyor.
ŞARKININ MESAJI KİME? – Ruhittin SÖNMEZ
ŞARKININ MESAJI KİME? - Ruhittin SÖNMEZ
Tarkan’ın gündemi belirleyen “Geççek” şarkısının mesajı kime tartışmasına girmeden önce başka bir şarkının hikayesini anlatmak istiyorum.
Bu hikâyeyi Türk Sanat Müziğinin yaşayan en büyük bestekarlarından Amir Ateş Hoca’nın kendisinden dinledim. Hikâye “yüzyılın bestelerinden” diye anılan “Bir kızıl goncaya benzer dudağın / Açılan tek gülüsün sen bu bağın” şarkısına ait.
Amir Ateş çok yakını olan bir ailenin yanında misafirdir. Ailenin 7-8 yaşlarında Mehmet adında bir çocukları vardır. Çocuğun anne babası mutfakta meşgul iken Amir Hoca çocukla oynamış, bir süre O’nu avutmak ve uyutmak için odada olan piyanonun başına geçmiş. O sırada ilk musiki hocalarından Sabahattin Volkan’ın kızı tarafından kendisine verilmiş olan şiir de yanındadır. Çocuğun uykudaki hali ve şiir o muhteşem bestenin ilhamını verir. Çok kısa sürede beste ortaya çıkar.
Beste kısa bir zaman içinde TRT Radyosunda yayımlanır ve herkesin severek dinlediği meşhur bir şarkı olur. O sıralarda yurtdışından arayan bir Hanımefendi kendisinin şarkının şiirini (güfteyi) yazan Melek Hiç’in yakın dostu olduğunu söyler. “Melek Hiç bu şiiri Hz. Peygamber’i düşünerek ve O’na olan muhabbeti ile yazdığını bana söylemişti” der.
Oysaki bu güzel şiire giydirilmiş muhteşem besteyi dinlerken veya okurken bizler kendi eşimizi veya sevgilimizi düşünürüz. Melek Hiç gibi Hz. Peygamber sevgisi veya Amir Ateş gibi küçük bir çocuğun masumiyeti ve güzelliği aklımıza bile gelmez. Az da olsa bunları düşünerek şarkıyı dinleyen veya söyleyenler de elbette olabilir.
Ama hiç kimse “benim anladığım doğru, sen yanlış anlam çıkardın” diyemez, dememelidir.
Çünkü şiirler, şarkılar ve diğer sanat eserleri soyut anlamlar ihtiva eder. Çoğu zaman bizler içinde yaşadığımız olaylardan bizi en çok etkileyenlerle ilişki kurarak bu anlamlardan birini benimseriz. Kişilerin kültür seviyesi, dünya görüşü, yetişme tarzı gibi çeşitli sebepler de farklı algılamaların sebebi olabilir.
BÖYLE ÖZELLEŞTİRMENİN YAMAN OLUR BEDELİ – Ruhittin SÖNMEZ
BÖYLE ÖZELLEŞTİRMENİN YAMAN OLUR BEDELİ - Ruhittin SÖNMEZ
Aralık ayına göre bir veya birkaç misli artan elektrik faturaları müthiş bir deprem etkisi yarattı. Aylık kira bedeli kadar gelen elektrik faturaları hane halkının temel gıdasından kesilerek ödenmeye çalışılıyor. Ticarethane ve sanayide elektrik faturaları işyeri kapattırıyor.
Elektrik faturaları depreminin artçı sarsıntıları ile her türlü üretim ve tüketim maddesinin fiyat artışları durdurulamıyor. Enflasyon artık aylık çift haneli rakamlarda.
2002 yılında AKP geldiğinde 1 çeyrek altın alabildiğimiz 27 TL’ye şimdi ancak bir kg hıyar alınabiliyor.
Peki bu faturalara yansıyan fiyat artışları bizim kaderimiz mi? Yani bizim dışımızdaki faktörlerin yarattığı kaçınılmaz bir sonuç mu?
Petrol ve doğalgaz kaynaklı elektrik üretimlerinin maliyetlerinde, bu ürünlerin fiyatlarındaki artış sebebiyle bir yükselme olduğu doğrudur.
Eylül ayından bu yana Brent Petrol fiyatı 72 dolardan 94 dolara çıktı. Yani yüzde 30 fiyat arttı. Doğalgaz birim fiyatları aynı dönemde yüzde 55-60 arasında arttı. Ama diğer elektrik girdilerinde bu oranda artış yok. Mesela hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerjisinde yatırım yapıldıktan sonra hammaddeden kaynaklanan bir maliyet artışı olmaz. Doğalgaz kaynaklı üretim toplam elektrik üretiminin yüzde 22,5’i kadar.
Dolayısıyla üretilen toplam elektriğin hammaddeden kaynaklanan dolar bazında maliyet artışı ortalama yüzde 15 mertebesinde olabilir.
Peki, bizde bir yıl içinde ortalama elektrik fiyat artışı neden yüzde 115 oldu?
Temmuz 2008’de Brent Petrolün fiyatı 145 doları geçmişti. Şimdi 94 dolar. Yani yüzde 35 düşmüş.
Ancak Temmuz 2008’de 1 Kwh elektrik fiyatı 0,23 TL iken neden şu anda 2,06 TL. Yani Temmuz 2008’den bu yana elektrik TL fiyatı 9 katına çıktı. Neden?
Yarısını devletten 32 kuruşa, diğer yarısını şirketlerden 108 kuruşa aldıkları ve ortalama 70 kuruşa mal ettikleri elektriği bu şirketler 2 liradan satıyor. Neden?
EKONOMİ İÇİN MUHALEFETİN ÇÖZÜMÜ VAR – Ruhittin SÖNMEZ
EKONOMİ İÇİN MUHALEFETİN ÇÖZÜMÜ VAR - Ruhittin SÖNMEZ
Bazıları “ekonomi konusunda muhalefet hep kötü yapılan şeyleri sıralıyor, kendi çözümlerini anlatmadığı için güven vermiyor” iddiasındalar.
Bir bakıma bu iddia aşı karşıtlarının “içinde ne olduğunu bilmediğim sıvıları vücuduma almam” savunmasına benziyor. Aşı karşıtları sanki şimdiye kadar kullandıkları ilaçların içeriğindeki maddeleri tanıyor mu? Bırakın ilaçların içeriğini, yedikleri içtikleri gıdanın vücutlarına taşıdığı nice zehirli veya zararlı maddeleri bilmeleri mümkün değil.
Ama sıra aşıya gelince nedense içeriğini bu kadar merak ediyorlar.
Bunun gibi, iktidara soru soramayanlar muhalefete “çözüm ve modeliniz var mı?” diyor.
Millet İttifakı şemsiyesi altında toplanan 6 partinin her birinin ekonomi konusunda yaptıkları hazırlıklar ve açıklamaları var. “Kendi çözümlerini söylemiyorlar” diyenlerin bu açıklananları dinleyip okumadığı anlaşılıyor.
Ayrıca ben Ak Parti ile MHP’nin tüzük ve programlarını okudum. Bugün AKP’nin yaptıkları her iki partinin tüzük ve programlarında vaat ettikleriyle alakası yok.
İktidarın dün söylediği ile bugün söylediği çözümler 180 derece değişirken, buna itiraz etmeyenlerin muhalefetten “hap gibi çözüm” istemelerini anlamak mümkün değil.
İktidar daha Aralık ayında “döviz kurları serbestçe artsın, ihracatımız artar, cari açığımız düşer ve üretim, istihdam odaklı kalkınma gerçekleşir” diyordu. Şimdi sadece kur artışını önleyebilmek için “kur garantili hesap, garantili altın hesabı” gibi sonu çok sıkıntılı olabilecek yollara sapıyor.
Hergün “şapkadan tavşan çıkarır gibi”yeni model çıkaran iktidara güvenelim ama daha tüzük ve programlarında ve güncel konularda vaat ettiklerini okumadığımız muhalefeti “modelleri yok” diye suçlayalım mı?
Yine de bu tür eleştiriler muhalefetin bu algıyı değiştirecek bir iletişim dili geliştirmesi gerektiğini de gösteriyor.
Aslında model ve çözüm önerisi yazmak kadar yapılan vaatlerin uygulanacağına dair güven vermek gerekiyor .İktidar yazdıklarını ve söylediklerini uygulamıyor. Ama hala görevde.
İktidarın pusulası yok, nereye gideceği belirsiz. Muhalefete vaatlerini uygulaması için şans vermek gerekiyor.
KÖTÜLÜK YAPTINIZ BARİ ALAY ETMEYİN – Ruhittin SÖNMEZ
KÖTÜLÜK YAPTINIZ BARİ ALAY ETMEYİN - Ruhittin SÖNMEZ
Elektrik ve doğalgaz faturaları hepimizi çok fena çarptı. Konutlar için gelen faturalar dar ve orta gelirli kesimi perişan etti. İşyerleri ve fabrikalar için gelen faturalar sadece küçük esnafı değil, orta ve orta üstü gelir seviyesindekileri de isyan ettiriyor.
Halktaki bu öfkeye rağmen enerji fiyatlarındaki zamlar geri alınmadığı için herkesi genel bir karamsarlık bulutu sarmış durumda.
Bugün gittiğim bir esnaf lokantasının aynı zamanda aşçısı olan işyeri sahibine elektrik faturasını sordum.
“Önceden tedbirler aldığım için yüzde 60 civarında bir zamla kurtuldum” dedi. Aldığı tedbirleri de anlattı: “Bulaşık makinasını artık kullanmıyoruz, bulaşıkları elde yıkıyoruz. Derin dondurucuyu devreden çıkardık. Malzemeleri günlük almaya başladık. Klimaları asla çalıştırmıyoruz. Buzdolaplarında malzemeyi azaltıp birini devreden çıkardık. Aydınlatmaları da ihtiyacın yarısı kadar yakıyoruz, müşteri olmadığı zaman daha da azaltıyoruz” dedi. Bütün bu “tedbirlerine” rağmen gelen zam yüzde 100’ün altında kaldığı için neredeyse şükrediyordu.
Önceki aylarda akşam saatlerinde pırıl pırıl aydınlık olan dükkân ve mağazaların olduğu cadde ve sokaklar artık loş. Gündüz bile azalan müşteriler akşam saatlerinde iyice azaldığından elektrik yakmaya değmiyor. Bu yüzden esnaf işyerini ya erken kapatıyor veya elektriklerin çoğunu kapatıyor.
Doğalgaz faturaları da aynı etkiyi yarattı. Evlerde bazı odaların ısıtılmaması, daha düşük dereceye ısıtmak,kalın kazaklarla veya battaniye altında oturmak da bütçelerindeki büyük deliği kapatmıyor.
Benzin ve mazota yapılan zamların etkisini trafikte açıkça hissediyoruz. Akşam iş dönüşlerinde trafiğin kilitlendiği yerlerde bile artık sıkışıklık olmuyor. İnsanlar çok zaruri olmadıkça otomobillerini kullanmıyor. Emekli veya çalışmayanlar toplu ulaşımı da kullanmamak için evden çıkmamaya çalışıyorlar.
Çünkü zaten orta gelirliler dahi gıda, temizlik, sağlık gibi temel ihtiyaç maddelerini bile zor alıyor. Elektrik, doğalgaz, akaryakıt, telefon, internet gibi masraflardan ne kadar kısabilirlerse kısmaya çalışıyorlar. Bunlar yine de varsa daha önceden olan birikimleri de eritiyor.
Ameliyatlar, tedaviler, düğünler, işyeri açma, araba, bilgisayar, telefon alma projeleri erteleniyor veya iptal ediliyor.
Eğitim, tatil, sinema, tiyatro, kitap, müzik gibi ruhunu besleyecek bütün masraflar ilk önce iptal ediliyor.
Oysaki halkımızın çoğu dünyanın geldiği medeni seviyenin keyfini ve konforunu yaşamaya alışmıştı. Bu kesimlerin uzun yıllar öncesinin mahrumiyet seviyesinin bile gerisine düşmesi derin bir travma yaratıyor.
SURİYELİLERİN ÜLKELERİNE GÖNDERİLMESİNİN TAM ZAMANI – Ruhittin SÖNMEZ
SURİYELİLERİN ÜLKELERİNE GÖNDERİLMESİNİN TAM ZAMANI - Ruhittin SÖNMEZ
Suriyelilerin Türkiye’ye düzensiz ve kitlesel göçü 2011 bahar aylarında başladı. Halen sayıları 5 milyon civarında. Bunun 3,7 milyonu kayıtlı, kalanı kayıtsız.
Türkiye’deki Suriyeli kadınların doğurganlık oranı çok yüksek. Her gün 500 Suriyeli bebek doğuyor, şimdiye kadar Türkiye’de doğan Suriyelilerin sayısı 675 bin.
Türkiye’de kalmaya teşvik edilen Suriyeliler ile demografik yapımız tehdit altında.Türkiye dış müdahaleye ve bölünmeye uygun hale getiriliyor.
Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin sayısı 2040 yılında 10 milyona yükselecek. Bu demektir ki bugünlerde bir çözüm bulunmazsa bir nesil sonrası PKK kadar büyük ve tehlikeli bir sorunumuz daha olacak.
Ayrıca sorunun ekonomik maliyeti de çok büyük.
Kızılay Genel Müdürünün Mart 2021’deki açıklamasına göre, 4 milyon Suriyeliye de kendi ülkelerinde yardım ediyoruz. MSB Hulusi Akar da 9 milyon Suriyelinin ihtiyaçlarını karşıladığımızı açıkladı.
Yardım ettiğimiz Suriyelilerin sayısı, 20 milyon Suriye nüfusunun toplam yüzde 45’ine karşılık geliyor.
Cumhuriyet tarihimizin en ağır ekonomik krizini yaşıyoruz, bu krizin tetikleyicisi Suriyeliler için harcadığımız para yaklaşık 80 milyar dolar. Yıllık harcamamız 9 Milyar $ mertebesinde.
Buna karşılık ülkemizdeki Suriyelilerin büyük çoğunluğu eğitimsiz ve kırsal kökenli olduklarından ekonomimize katkıları çok az.
ÖNGÖRÜ ve LİYAKAT – Ruhittin SÖNMEZ
ÖNGÖRÜ ve LİYAKAT - Ruhittin SÖNMEZ
Ekonomide bütün göstergelerin birden bozulduğu ağır bir kriz içindeyiz. Döviz kurları, piyasa faizleri ve enflasyon çok yüksek. Aylık enflasyon rakamları bile çift haneli hale geldi.
“Her kriz aynı şiddette devam etmez, bir müddet sonra göstergeler başka bir mertebede stabil hale gelir ve sistem bir dengeye kavuşur” diye teselli bulmaya çalışıyoruz.
Fakat bu yeni dengeler oluşuncaya kadar bazı kesimler zenginleşirken, bazı kesimler de fakirleşiyor. Mesela bankalar kârlarını katlarken, orta ve alt gelir grubundaki vatandaşlarımız “açlık” tehlikesi altına girdi.
Şimdilik döviz kısmî bir dengeye kavuşmuş gibi görünüyor. Yine de Eylül ayından bugüne yani 5 ay içinde Türk Lirası Dolar ve Euro’ya göre yüzde 65-70 bir değer kaybı içinde.
Fakat ekonomi yönetiminin resmi tahminlerinin tutmaması ve sürekli revizyon edilmesi bu yönetime güveni iyice azalttı.
ARTIK BU KADARI DA OLMAZ DİYEMİYORUZ – Ruhittin SÖNMEZ
ARTIK BU KADARI DA OLMAZ DİYEMİYORUZ - Ruhittin SÖNMEZ
Şaşırma duygumuzu kaybetmek üzereyiz. Hukuka ve demokratik teamüllere aykırı olaylar hayal edebileceğimizin de ötesine ulaştı.
“Artık bu kadarı da olmaz” dediğimiz bir olayı tartışamadan peş peşe daha da beterlerini yaşıyoruz. Sanki bu yapılanlar normalmiş gibi bir şaşırma duygusu, bir demokratik tepki gösteremiyoruz.
Mesela geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan cami mihrabından Sezen Aksu’ya yönelik linç kampanyasına katılmıştı. “Hz. Âdem’e hakaret edenlerin dilini koparmak görevimizdir” cümlelerini kullanmıştı.
Tam “bu kadar da olmaz” diyecekken, bu hafta olanlar öncekileri arattı.
****
CAMİDE DİL KOPARMA SÖYLEMİ – Ruhittin SÖNMEZ
CAMİDE DİL KOPARMA SÖYLEMİ - Ruhittin SÖNMEZ
Bu Cuma namazında partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, -nereden icap ettiyse- Çamlıca Camisinde yanında imam olduğu halde ayağa kalkıp, mihraptan cemaate hitap etti.
Camiler sevgi, birlik, hoşgörü, huzur ve barış mekanlarıdır. Camilerde öfke ve nefret dili kullanılmamalıdır.
Üç gündür iktidar kanadından Sezen Aksu’ya karşı yürütülen bir linç kampanyası vardı. Sanatçı 5 sene önceki bir şarkısında “Hz. Âdem ile Havva’ya hakaret ettiği” gerekçesiyle suçlanıyordu.
Camide yaptığı konuşmasında,Cumhurbaşkanı Erdoğan bu linç kampanyasına katıldı:
“Hz. Âdem efendimize uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” dedi.
Partili Cumhurbaşkanının hem konuştuğu mekân ve hem de Sezen Aksu’nun dilini koparmaktan bahseden konuşması sözün bittiği yerdir. Keşke bu konuşma yapılmamış olsaydı.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre devletimiz “demokratik, laik, bir hukuk devletidir.”
Partili Cumhurbaşkanının bu eylemi demokratik kurallara, laiklik ve hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.
DİNİME LAF SÖYLETMEM! – Ruhittin SÖNMEZ
DİNİME LAF SÖYLETMEM! - Ruhittin SÖNMEZ
Sezen Aksu’nun 5 sene önce yazdığı bir şarkıda, “Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” denilmiş.
Nasıl olduysa, herkesten daha fazla Müslüman olduğunu düşünen birileri 5 sene sonra bunu fark edip linç kampanyasına dönüştürdüler. Hz. Âdem ile Havva’ya hakaret ettiği gerekçesiyle, “Dinime laf söyleyenin dili kesilir” tarzı tepkiler gösterdiler.
Zülfü Livaneli “Sezen’in, Âdem ve Havva’nın cennetten atılmalarına yol açan hatayı gençliklerine ve bilmemeye bağlayan, sözlerinden hakaret anlamı çıkarmak ilkel bir zorlamadır”diyor.
Allah’ın uyarılarını dikkate almayıp, şeytanın sözüne kanmayı ister “cahillik”, ister Diyanet tefsirinde yazdığı gibi “gaflet” veya başka bir sıfatla da ansanız bu sığ bakışlılar bir hakaret anlamı çıkartabilir. Ayetteki “zalim” sıfatı daha mı hafif?
Görüldüğü gibi, şiirler, şarkılar, resim ve karikatürler birer sanat eseri olarak soyut anlamlar ihtiva eder. Kişilerin kültür seviyesi, dünya görüşü, yetişme tarzı gibi çeşitli sebeplerle farklı algılamalarının söz konusu olabildiği eserlerdir.
OTORİTER KÜLTÜR ZEKAYI YETKİSİZLEŞTİRİR – Ruhittin SÖNMEZ
OTORİTER KÜLTÜR ZEKAYI YETKİSİZLEŞTİRİR - Ruhittin SÖNMEZ
Şimdi nakledeceğim cümleler siyasi bir kitaptan değil, kişisel gelişim alanında en tanınmış yazar Stephen Covey’in “8. Alışkanlık” adlı kitabından alınmıştır. Bu kitap siyasi bir eser değildir. Buna rağmen, objektif verilerinden çıkarılmış bilimsel ve genel değerlendirmeler olduğu için, AKP iktidarının da biz vatandaşların da ders çıkarabileceği tespitlerdir:
“Otoriter bir lider varsa, onu izleyenler ne yapar? Çoğu pasif bir şekilde itaat eder; söylenene kadar bekler ve söyleneni yapar. Davranışlarıyla otoriter liderin emir verme ve kontrole devam etmesini onaylar. Bu da izleyenlerin pasifliğini doğurur. Bunlar insan kapasitesini ve zekayı yetkisizleştirir. İnsanlardan yeterince faydalanılmamış olur. İnsanlar yönetilecek ya da kontrol edilecek nesnelere dönüşür.”
Sonuçta boyun eğme ya da sadakat gösterileri ‘doğru’; itaatsizlik sayılan haller ise ‘yanlış’ olarak kabul edilir. Politize bir sırt sıvazlama kültürü gelişir.
“Sağlıklı anlaşmazlıkları ortadan kaldıran bu dinamik, içerleme, öfke, kötü niyetli itaat, düşük güven, düşük kalite ve düşük performans üretir.
Bu duygular ifade edilmese bile hiçbir zaman yok olup gitmezler. Diri diri toprağa gömülür ve ileride daha kötü bir şekilde ortaya çıkar.”
KİMLER ISRARLA ZIRVALAR? – Ruhittin SÖNMEZ
KİMLER ISRARLA ZIRVALAR? - Ruhittin SÖNMEZ
Örnekleri o kadar çoğaldı ki? Anlı şanlı kişiler gerçeklikten kopuk, yalan olduğu kolayca öğrenilebilecek laflar edebiliyor. Halkın oyuna muhtaç olduğu halde, halkın halinden hiç anlamadığını gösteren sözler sarf edebiliyor.
Mesela, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati “Halkın koşa koşa döviz hesaplarını kur korumalı mevduata (KKM) çevirdiğini” söyledi. Birkaç gün sonra resmî açıklamalardan anlaşıldı ki, döviz mevduat hesaplarında hiç azalma olmadığı gibi artış olmuştu.
Bakan Nebati, 20 Aralık operasyonunda, “Devletin bir müdahalesi olmadığını, kurdaki düşüşün yerleşiklerin satışıyla gerçekleştiğini” söyledi. Bir hafta sonra, Merkez Bankası rezervleri açıklanınca çok ciddi müdahale yapıldığı ortaya çıktı.
Bakanın, bu sözleri söylediğinde, “yalan söylediğinin” ortaya çıkabileceğini öngörmemiş olması düşünülemezdi. O halde güvenilirliğini kaybetme pahasına niye böyle konuştu?
AKP Genel Başkanı ve CB Erdoğan AKP kurulmadan çok önce yapılmış eserleri “biz yaptık biz” diye sahiplendiğinde bunun doğru olmadığını elbette biliyordu.
DESTEK TEDAVİ- İYİLEŞTİRİCİ TEDAVİ – Ruhittin SÖNMEZ
DESTEK TEDAVİ- İYİLEŞTİRİCİ TEDAVİ - Ruhittin SÖNMEZ
Kanser gibi ciddi ve ağır hastalıklarda hastalığın ve tedavinin getirebileceği çeşitli sıkıntılar olur. Yaşadığı ağrılar, bulantı ve kusmalar, ishal, ödem, yaygın halsizlik, ruhsal sorunlar vb. sıkıntılar hastanın hayat kalitesini azaltır.
Bu tür hastaların günlük aktivitelerini yerine getirebilmeleri, mümkünse işlerini devam ettirebilmeleri, değilse hastalık sürecinin sıkıntılarının en hafif şekilde yaşanabilmesi için gereken tedavi türüne palyatif bakım veya destek bakım denilmektedir.
Palyatif(palliative) kelimesinin sözlükteki Türkçe karşılıkları hafifletici, geçici çare, yatıştırıcı olarak geçmektedir.
Elbette önceliğimiz hastalığın iyileştirici tedavi ile bütün olumsuz etkilerinin yok edilmesi olmalıdır. İyileştirici tedavi ile destek tedavinin birlikte ve paralel olarak devam ettirilmesi gerekir. Fakat iyileşmesi mümkün görülmeyen hastalarda iyileştirici tedavi yapmaktan vaz geçilse bile palyatif/ destek tedavi devam etmek zorundadır.
EJDER MEYVESİYERİNE SAFRAN VEYA HÜNNAP – Ruhittin SÖNMEZ
EJDER MEYVESİ YERİNE SAFRAN VEYA HÜNNAP - Ruhittin SÖNMEZ
2013 yılında yaptığımız İran seyahatimizde safran denilen baharatın bu ülkede çok tüketildiğini öğrendik. Yemeklerin çoğunun, özellikle pilavların sapsarı olması safrandan kaynaklanıyormuş.
Safran çok kıymetli bir baharat. Mutluluk hormonlarını artırıyor ve insana neşe veriyor, parkinson, alzheimer gibi hastalıklara çok iyi geliyormuş.
Isfahan’da bir akşam, trafiğin tam bir keşmekeşe döndüğü bir sırada dikkatimi çekti. Dört anayolun birleştiği kavşakta trafik kilitlendi, sürücüler tamamen kendi maharetlerine bağlı olarak yol almaya çalışıyordu. Bu arada bizim aracın önüne veya başkalarının önüne aniden geliveren diğer araçlara karşı sürücüler çok sakin kalmayı başarıyorlardı. Kaosun içinde kimse kimseye kızmıyor, bağırmıyor ve korna çalmıyordu.
Bize rehberlik eden İranlı Türk doçent arkadaşımıza, sürücülerin sabır ve sakinliğine şaşırdığımı söyledim. O da gayet sakin dedi ki “safrandandır.”
Safran çok pahalı. Halen 1 gramı 20-30 TL civarında satılıyor. Özellikle ekonomik krizin vurduğu hanelerimize girmesi zor.
Fakat “(Chia tohumu eşliğinde) Ejder Meyveli Smoothie, (Liçi meyvesi eşliğinde) Efuli, (Starex meyvesi eşliğinde) Aloevera, Zencefilli Somonlu Suşi” gibi menülerin olduğu saray sofralarında yer almasının ülkenin sükuneti ve selameti için faydalı olacağını düşünüyorum.
BU İKTİDARA NASIL İNANALIM? – Ruhittin SÖNMEZ
BU İKTİDARA NASIL İNANALIM? - Ruhittin SÖNMEZ
2022 yılında ülkemizin birinci meselesi ekonomi ve hayat pahalılığı. Bu mesele can yakan, umutlarımızı ve hayallerimizi dahi yok eden bir boyuta geldi.
Sorunun çözülmesi ve yaşama sevincimizi geri kazanabilmemiz için, ekonomi yönetiminin halkı bu meseleyi çözeceğine inandırması çok önemli. İçinde bulunduğumuz savrulmayı durduracak dirayetli bir yönetim algısı oluşturması gerekli.
Seçim sonuçları da buna bağlı ama daha da önemlisi milyonlarca insanın geçim sorunu da ekonomi yönetimine güven duygusuyla doğrudan bağlantılı.
****
HALKA YALAN SÖYLEMEK CAİZ Mİ? – Ruhittin SÖNMEZ
HALKA YALAN SÖYLEMEK CAİZ Mİ? - Ruhittin SÖNMEZ
Dolar kurunun 18 liradan bir gece yarısı operasyonu ile 10-11 lira bandına düşmesinin perde arkasında yaşananlar açığa çıkmaya devam ediyor.
Bu operasyon yapılmasaydı daha büyük bir badire yaşayacağımız ve bugün dolar kuru için 25-30 liraları konuşacağımız bir başıbozukluk içindeydik. En azından şimdilik bu fahişten de öte kurlar yerine, doların 12-13 TL bandında olmasına şükreder haldeyiz.
Maliye Bakanının deyimiyle “küçük yatırımcının çarpıldığı”, 20 Aralık gecesi ve akabinde olanların az konuşulan başka bir boyutu daha var: Devlet halkına yalan söyledi.
İSTİKRARSIZLIK VE KERİZ SİLKELEME – Ruhittin SÖNMEZ
İSTİKRARSIZLIK VE KERİZ SİLKELEME - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye ekonomisi belirli periyotlarla kriz dönemlerine girer, krizlerden sonra alınan sert tedbirlerle geniş bir kesimin canının yakılması pahasına yeniden toparlanır. Bu defa yaşadığımızın önceki krizlerden çok farklı yönleri var.
3 senedir devam eden ekonomik sarsıntı, son 4 ayda müthiş bir ivme kazandı. Son 4 ayda yaşadığımız ekonomik fırtınanın yarattığı belirsizlik ve öngörülemezlik ekonomideki istikrarı temelinden sarstı.
CB ve ekonomi yönetimi bir ay içinde dolar kurunu 9 TL’den 18 TL’ye adeta bilerek çıkartan bir politik tavır gösterdi.
“Nas” dedi, “faiz indirmeye devam edeceğiz” dedi. “Kur istediği kadar yükselsin, ihracatımız artar, cari açık kapanır” dedi. “Böyle yaparsak üretim ve istihdam artar” dedi.