Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

ahsen okyar
9Ara/230

104 (108) YAŞINDA AYDIN BİR BİLİM VE CUMHURİYET KADINI “SÜMEROLOG” MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ

unnamed (3)

104 (108) YAŞINDA AYDIN BİR BİLİM VE CUMHURİYET KADINI
“SÜMEROLOG” MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ

104 (Bu sene 108 yaşında ve pırıl pırıl bir zekâ, değerli bilim kadını ÇIĞ'a sağlıklı ve daha uzun bir yaşam dilerim N.K.)  yaşında olduğumu düşündükçe şaşkına dönüyorum. Beklemiyordum. Ama artık bıktım yaşamaktan. Çok dertleniyorum. Kendimle ilgili değil ama etrafımda olup bitenler beni çok üzüyor. Çocuklarım, torunlarım için kaygılanıyorum, onlar için ödüm kopuyor.
Özel bir çabanız oldu mu bu kadar uzun yaşamak için?
Yoo! Hiç özel bir şey yapmadım. Az da yemedim, çok da yemedim. Ama çok yürüdüm. Hâlâ yatak sporlarım vardır. Şimdi biraz bacaklarım ağrıyor, zorlanıyorum ama yine de yapıyorum.
Sizce ruh yaşlanıyor mu?
Yaşlanmanın kötü yanı o ya işte kızım. Bedeniniz bazı şeylere eskisi gibi izin vermiyor ama ruh yaşlanmıyor. Duygular hiç değişmiyor. Gençlikte nelere ağlıyorsam hâlâ aynı şeylere ağlıyorum. Nelerden heyecan alıyorsam aynı şeylerden heyecan alıyorum.
8Ara/230

TEK KELİMEYLE İYİ, İKİ KELİMEYLE İYİ DEĞİL.. / Ruhittin SÖNMEZ

indir

TEK KELİMEYLE İYİ, İKİ KELİMEYLE İYİ DEĞİL.. / Ruhittin SÖNMEZ

Merhum Süleyman Demirel güldürerek verdiği çok zekice hazır cevaplarıyla akıllarda kaldı. Bunlardan birini bugünlerde sıkça anıyorum:

Demirel'e bir gazeteci sorar;

"Sayın Demirel, Türkiye'nin durumunu tek kelimeyle özetler misiniz?"

Demirel: Tek kelimeyle özetlersek, İyi…

Herkes şaşırır, Demirel mevcut duruma iyi demiştir sonuçta. Ama devam eder.

Demirel: Ama iki kelimeyle özetlememi isterseniz "iyi değil"…

Bugün de ülkemizin durumu için bana aynı soruyu sorsalar aynı cevabı veririm.

Hatta üç kelimeyle özetlememi isterseniz “hiç iyi değil…” derim.

6Ara/230

Unutulmasın: Dilimiz yurdumuzdur! – Atilla AŞUT

dilimiz-kirlenirken
Unutulmasın: Dilimiz yurdumuzdur! - Atilla AŞUT

Dilimiz Kirlenirken…

Emekli öğretim üyesi Fazıl Sağlam’ı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarından beri tanırım. Anayasa Profesörü olan Fazıl Sağlam, bilge hukukçu kişiliğinin yanında entelektüel birikimiyle de saygıyı hak eden bir insandır. 2003-2005 yılları arasında Anayasa Mahkemesi Üyeliği yapmıştır. Kültür-sanat konularına ilgisi üst düzeydedir. Aynı zamanda usta bir kalemdir. Duru Türkçeyle yazmaya özen gösterir. Geçmiş yıllarda Cumhuriyet gazetesinde önemli makalelere imza atmıştır.

Sevgili dostum ve hemşerim Fazıl Sağlam’la zaman zaman yazışır, ülke sorunları üstüne söyleşiriz. Geride bıraktığımız günlerde kendisinden uzun bir mektup aldım. Kurucularından olduğu “Kamu Hukukçuları Platformu”nun yıllık geleneksel toplantısından söz ederken dil konusuna da değinerek şöyle diyordu:

5Ara/230

MAHKEMELERİN KARAKUŞİ KARARLARI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sMAHKEMELERİN KARAKUŞİ KARARLARI - Ruhittin SÖNMEZ
Selahaddin-i Eyyûbi devrinde vezirlik ve kadılık yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet
adamı varmış. Karakuşî, kadı olarak sadece yanlış değil hep abuk sabuk hükümler verirmiş.
Karakuşî’nin verdiği bu tuhaf hükümlere de ‘’Hükm-ü Karakûşî’’ denirmiş.
Bu yüzden hukuk dünyamızda mahkemelerin verdiği abuk sabuk kararlara ‘’Hükm-ü
Karakuşî’’ denir…
‘’Hükm-ü Karakuşî’’ denilen bu safça ve abuk sabuk verilen hükümler aslında Karakuşî
denilen zatı yıpratmak amacıyla siyasi rakibi tarafından yazdırılmış uydurma hikayeler imiş.
Ancak bu hikayeler mevcut hukuk sistemindeki tuhaf kararları, Karakuşî hükümlere benzeterek halkın hukuk sistemine olan güveninin önemine dikkat çekme yönünde faydalı olmuştur.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ülkenin durumunu değerlendirmesini isteyenlere
hükm-ü Karakuşi denilen tuhaf kararlardan birini anlatmış ve sözünü şöyle bitirmişti:
‘’Kıssadan hisse: Ananı ‘öpen’ kadı ise, kimi kime şikâyet edeceksin?.. Bugün ülkedeki
durum bu! Ağnadın mı?”

4Ara/230

TÜRK GİBİ GÖRÜNÜP TÜRK’TEN NEFRET EDENLER – Prof. Dr. Süleyman ÇELİK

239399-113

TÜRK GİBİ GÖRÜNÜP TÜRK’TEN NEFRET EDENLER - Prof. Dr. Süleyman ÇELİK

Birinci Dünya Savaşı başlarken, Batılı düşmanlarımız “amaçlarının Türkleri Rumeli’den sonra Anadolu’dan da atmak olduğunu” bildirmişlerdi. Atatürk karşılarına çıktı, başaramadılar. Ama vaz geçmediler. Çünkü bu onların, Haçlı seferleriyle başlayan bin yıllık hayalleriydi…

Hayallerini yıkan Lozan Antlaşmasını Amerika imzalamadı. İçlerine sindiremedikleri halde imzalamış olan diğerleri de Amerika ile birlikte, o zamandan bu yana Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak amaçlarına erişmek için çalışmaktadırlar.

***

Bugün, bir yandan BOP’ta açıkça bildirildiği gibi Türkiye’yi parçalayarak, bir yandan on milyonlarca yabancıyı Türkiye’ye doldurup nüfus oranını (demografik yapıyı) değiştirerek, bir yandan da Türk sözcüğünü yok ederek amaçlarını gerçekleştirmek istiyorlar!

Bunu yaparken, işgal yıllarında olduğu gibi günümüzde de Türk gibi görünen ama Türk’ten nefret eden işbirlikçileri kullanmaktadırlar.

Bunlar Kurtuluş Savaşı yıllarında işgalcilerle işbirliği yapanların ardılları/ torunlarıdır

Bilindiği gibi İngiltere işbirlikçileri üç cemiyette toplamıştı: mandacı liberalleri “İngiliz Muhipleri”, dincileri “İslam Teali” ve ayrılıkçı Kürtleri “Kürt Teali.”

Bunların yanında bir de işgalcilerin doğal işbirlikçileri vardı: Başlarında Patrikhane’ye Bizans bayrağı çeken Fener Rum Patriği bulunan Rumlar ve Ermeniler

İngiliz Muhipleri, günümüzde ‘Amerika ve Avrupa (AB-D) muhibbi (hayranı)’ oldular. Kendilerine liberal, sol liberal, İkinci Cumhuriyetçi gibi adlar takmaktadırlar.

“Yunan ordusu Halife’nin ordusudur” fetvası veren dincilerin ardılları, şimdi “keşke Yunan kazansaydı” diyen İngiliz ajanının peşinden gidip cenazesine koşanlardır…

Kürt Tealicilerin ardılları PKK’lılardır…

Doğal işbirlikçilerin ardılları ise, Zorunlu Göç (tehcir) veya Mübadele sırasında “Müslüman olduklarını” iddia ederek kendilerini gizleyen kripto Rum ve Ermenilerdir…

4Ara/230

TÜRKİYE’DE YAŞAYAN TÜRKLER’İN ANAYURDU TÜRKİYEDİR: MÖ 2500 TARİHLERİNDE ANADOLU’DA TÜRK ADI İLE KURULMUŞ BİR TÜRK KRALLIĞI VARDIR:

image (2) TÜRKİYE'DE YAŞAYAN TÜRKLER'İN ANAYURDU TÜRKİYEDİR: MÖ 2500 TARİHLERİNDE ANADOLU'DA TÜRK ADI İLE KURULMUŞ BİR TÜRK KRALLIĞI VARDIR: - Dr. Mustafa Engin ÇORUH

Değerli Burhan Bey, Değerli Dostlar,

Burhan Bey'in yollamış ilginç olduğu yazı dolayısı ile sizlere Anadolu'nun bizim Ana Yurdumuz olduğunu bildirmek istedim. Sümer çivi yazılı tabletlere dayanarak bulduğum bilgileri ANADOLU'NUN TAPUSU TÜRKLERİNDİR isimli kitabımda yayınladım.

Burada  hepinizin dikkatini Türkler ve Türkiye üzerinde oynanan oyunların bir örneğine çekmek isterim.

Öğrenciliğimizde bize öğretilen 1071 Malazgirt Zaferi ile Türklerin Anadolu'ya  geldiği idi. Çocukken bu masala inanmış ve kazandığımız büyük zafer ile iftihar etmiştik. O zamanlar oynanan oyunun farkında değildik. Kılı kırk yaran, Türk düşmanı Amerika veya Avrupalı  bilim adamlarının kurmuş olduğu tuzağın tüyler ürpertici tarafını ne yazık ki görememiştik. Bu teorinin arkasında yatan hedef ise

    Anadolu'da Türkler gelmeden önce Roma, Bizans ve Yunan medeniyetleri vardı. Barbar Türkler bu medeniyetleri yok ettiler. Bugün Anadolu bir harabeliktir Türklerin Ana yurdu Orta Asya'dır. Türkler Anayurtlarına geri dönsünler Anadolu'nun asıl sahipleri Yunanlılar, Kürtler ve Ermeniler'dir. Türklerin tarihi yenidir, eskilere dayanmaz. Onların tarihi Orhun Anıtları ile başlar. 

Bu yalanlara hala inanan bilim adamlarımız ve politikacılarımız var. Malazgirt Zaferini kutlayıp Anadolu'ya geliş tarihimizi öne çekmeye çalışan politikacı ve bilim adamları neye hizmet ettiklerini bilmiyorlar.

Aşağıda Türk adının anlamını ve Anadolu'da 4.500 sene önce kurulmuş Türk Krallığı hakkındaki araştırmamın bir kısmını okuyabilirsiniz.

Sağlık ve esenlikle kalın.

3Ara/230

HA GAYRET İKİNCİ VE DE ÜÇÜNCÜ MEVKİ YOLCULARI… – Dr. Noyan UMRUK

unnamed

HA GAYRET İKİNCİ VE DE ÜÇÜNCÜ MEVKİ YOLCULARI... -  Dr. Noyan UMRUK

Emekçilerin yarıya yakın bölümünün ve önemli bir emekli kesiminin gelir düzeyi olan asgari ücret konusu da gündemde iken;

*Yıllık enflasyon oranı %72,5'u bulmuşken,  

*Sınai ve tarımsal üretim gerilerken, inşaat sektörü ve tüketim harcamalarından kaynaklanan son 3aylık %5.9 içi kof büyüme oranı ile avunulurken,  

* Yeterli düzeyde teknoloji içermeyen,

*Katma değeri düşük, ucuz-emek yoğun, 

*Ucuz ihracat, pahalı ithalata bağlı, 

*Giderek büyüyen cari açığı 24 - 25 Milyar doları bulan ne idüğü belirsiz kaynağı belli olmayan para ile bir nebze olsun giderilmeye çalışılan, 

*Gelir dağılımı sıralamalarında en gerilere düşmüş, Gini katsayısı zaten çok düşük,

*Belirli kesimlere durmadan vergi lafları uygularken, yakaladığını vergilendiren bir ekonomik yapının sonucu emeğin, emeklinin üretimden alabileceği pay ne ola ki...

Hüsranla sonuçlanan tüm dünyada hayret ve şaşkınlıkla izlenen "nevi şahsına münhasır-kendine özgü" ekonomi teorimizin vahim ve dramatik sonuçlarını elinden geldiğince  gidermek için "İthal Sihirbazımız" sahnelerimizde ama ...

Piyasalar izlendiğinde Sihirbazın lambasından ya da şakasından çıkacak sonuç da aşağıdaki fıkradan daha iyi anlatılamaz dostlar...

Hikaye bu ya...

https://t24.com.tr/haber/turk-is-aclik-siniri-14-bin-25-yoksulluk-siniri-45-bin-686-lira,1140679

Çok eskilerden bir gün, İstanbul’dan Erzurum’a tren gider.

Velhasıl tren Aşkale’yi geçer geçmez arıza yapar. Makinist ve ilgililer Daphan Ovası’nın yanı başında duraklayan treni tamir etmeye çalışsa da boşadır...

Durum başkondüktöre aktarılır ve gereğinin yapılması istenir.

Bu arada yolcular merakla camlardan dışarı bakmaktadır.

Baş kondüktör önce birinci mevki vagonuna gider ve oradaki yolculara şöyle seslenir;

-“Çok kıymetli yolcularımız! Trenimiz şu sebepten dolayı arızalanmıştır. Arkadaşlar ilgilendi ama arızayı gideremediler. Devlet Demir Yolları adına sizlerden özür diliyorum. Hazırlıklarınızı yapın, bir saate kadar otobüsler gelecek ve sizleri Erzurum’a götürecek.”<

Açıklamanın ardından başkondüktör ikinci mevkinin olduğu vagonlara ulaşır ve şöyle der;</

-“Beyler ve bayanlar! Trenimiz arızalandı.  Şu karşı tarafta Aşkale-Erzurum minibüsleri geçiyor.  Şimdi hemen başınızın çaresine bakın ve treni tezden boşaltın…”

Bu arada ikinci mevkiden transferle giderek sayısı artan garibanların olduğu tıklım tıklım üçüncü mevkide bir telaş vardır. Telaşının arasında başkondüktör üçüncü mevki vagonunun kapısına gelir. 

Garibanlar trenden inmeye çalışırkenn başkondüktör engel olur ve der ki;

-“Hele durun bahalım...  Nereye bele?  Bu telaş niye?

İçlerinden biri öne atılır ve derki; -“Ağabeyi!  Belli ki tren arızılandi.  Anlaşılan o ki tamir edemediz. Bizde ufağ ufağ yürümeye başliyağ. Erzurum’a daha çoğ yol var.”

Başkondüktür vagonun kapısını sert bir şekilde kapatır ve oradaki ahaliye şöyle seslenir; -OLA OĞLUM…  SİZ GİDECEĞSIZ YA... BU TRENİ ERZURUM’A KADAR KİM İTELEYECAĞ?...

Kıssadan hisse; bu baş kondüktörlerle işimiz çok zooor sevgili ikinci ve de üçüncü mevkidaşlarımız... Bunların vaktiynen yediği hurmalar şimdi bizleri tırmalar..
Gazamız mübarek ola...

https://t24.com.tr/haber/turk-is-aclik-siniri-14-bin-25-yoksulluk-siniri-45-bin-686-lira,1140679

Kategori: Makale Yorum yok
2Ara/230

Kore Savaşı (25 Haziran 1950 – 27 Temmuz 1953)

t_640_M5V671N8I274D2210U97N266LWQ98V
Kore Savaşında (25 Haziran 1950-27 Temmuz 1953) Türk Ordusu’nun Kunuri Muharebeleri’nde Amerikan 8'inci Ordusu’nu İmhadan Kurtarması ve Kore Cumhuriyeti'nin Kalıcı Bir Devlet Olmasına Katkısı

Türk Ordusu Kore Savaşı’nda kendi vatanını savunurmuş gibi olağanüstü bir azim ve fedakârlıkla savaşarak, BM Kuvvetleri’nin saflarında barışı korumak amacıyla bağlı olduğu Amerikan 8'inci Ordusu’na büyük destek vererek Kunuri Muharebeleri’nde Amerikan birliklerinin geri çekilmesine imkân sağlayarak imha edilmelerini, yapılan ileri taarruzlarda ön hatta yer alarak Amerikan Ordusu’nun ağır zayiat vermesini engelledi.

Kendi vatanından binlerce kilometre uzakta savaşarak şehit düşen 892 askerimiz (41 subay, 25 astsubay, 826 er) Pusan Şehitliği’nde yatıyor.

Ruhları şad olsun.....

1Ara/230

EĞİTİM SİSTEMİ, EKONOMİ VE DEVLETİN GÜCÜ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

EĞİTİM SİSTEMİ, EKONOMİ VE DEVLETİN GÜCÜ - Ruhittin SÖNMEZ

Kasım 2017’de yani tam 6 yıl önce, Üniversiteye giriş sınavında değişikliğe gitme kararı açıklanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP yönetimindeki dönemde, eğitim sistemi üzerindeki başarısızlığı itiraf etmişti.

Erdoğan, “Türkiye'de iki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim ve öğretimdir, kültürdür” demişti.

“Adam seçimi kazandı…” Tekrar kazandı… Ve tekrar kazandı… Ama eğitimde başarılı olduğunu söyleyerek ve göstererek kazanmadı.

Zaten Erdoğan’ın itirafını beklememize de lüzum yoktu.

Eğitimdeki başarısızlığı sadece her yıl açıklanan Üniversiteye giriş ve liselere giriş için yapılan sınavların sonuçlarından anladıysak vah bize.

Ekonomide 2014 yılından bu yana kişi başına milli gelirimiz 10 bin dolar seviyesini aşamıyor. “Orta gelir tuzağı” denen bu durumdan çıkamayışımızın ilk sebebi katma değeri yüksek ürünler üretemiyor oluşumuz.

Yüksek teknolojili üretim yapacak insan gücünü yetiştirememişiz.

Ekonominin gelişmişliği ve gücü ülkedeki hukuk ve demokrasi seviyesi ile orantılıdır.

Hukuk ve demokrasi talebi ise eğitim seviyesi ve şehirleşme ile doğrudan alakalıdır.

Hukuk ve demokrasi talep eden yerine iradesini bir kişiye devreden bir insan modeli yetiştiren bir “eğitim sistemimiz” var.

Esasen buna “eğitim sistemimiz” var demek bile doğru değil. Rahmetli Nurettin Topçu’nun tespiti bugün daha çok geçerlidir:

“Eğitim sistemimizin iki eksiği var; 1- Eğitim, 2- Sistem.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eğitim ve kültürdeki başarısızlığın itirafını bile bile, “ama köprüler, yollar yaptılar” diye düşünenler bu eğitim sisteminin ürünleri idi.

Eğitim ve kültürdeki başarısızlığını göre göre, Ak Parti’nin ülkede “adalet ve kalkınma” sağladığını düşünenler de bu eğitim sisteminin ürünleri idi.

Şu tespitimi biliyorum ki sadece eğitim ve kültür seviyesi iyi olanlar anlayabilir:

Eğitim sistemin neyse ekonomin de, hukukun da, demokrasin de, ülkenin gücü de o.

Aynı şekilde, ekonomin ne ise, hukukun ne ise, demokrasin ne ise eğitim sistemin de o...

30Kas/230

Sevgili Kandıralılar Bu Sefer Kandırılmayın! – Yusuf ÜNEL

IMG_2235

Sevgili Kandıralılar Bu Sefer Kandırılmayın! – Yusuf ÜNEL


“Türkiye’nin ve dünyanın bu yoğun gündeminde gözden kaçan önemli bir konuyu dikkatlerinize getirmek istiyorum”

Bütün bunlar yaşanırken günlük ve gündelik siyasi,ekonomik ve kültürel hayat devam ediyor. Daha doğrusu acı da olsa yaşam devam ediyor. Ulusal iktidarlar ve yerel iktidarlar insanların hizmetleri noktasında günlük ve gelecekle ilgili plan ve projelerini hayata geçirmek suretiyle çalışmalarına devam ediyor.

Kandıralılar için verdiğimiz savaşın hemen hemen Kocaeli’de yaşayan herkes farkında. Topraklarınızı yabancılara satmayın diye diye dilimizde tüy bitti. Satacaksanız da kendi milletinizden olan insana yüz bin tl. aşağısına satın  ama yabancıya satmayın. Yarın inanın çok geç olacak. Dedelerinizin kemiklerini sızlatmayın. İlimiz hali hazırda bir sanayi bölgesi. Neredeyse artık bir şehir olmaktan çıktı. İlçe bazlı sanayi üretimi ülke ekonomisine katkı sunan ikinci şehir konumunda. Gazetemizin de sloganı olan Stratejik Kapı olması sebebiyle bölge üretim kapasitesi bakımından önemli bir merkez. Önümüzde ki gelecek 5 ve 10 yıl sonrası nüfus artışı 5 milyonu çok rahat aşacak gibi. Dağ ve deniz arasına sıkışmış bu koca yürekli şehirde söz sahibi bile değilsiniz. En fazla bir güvenlik ve şoför olarak belirli kurumlarda görev alabiliyorsunuz. Dolayısıyla Karadeniz başta olmak üzere bir çok bölgeden cazip iş koşulları nedeniyle göç için tercih edilen konumdasınız. Böyle giderse  demek oluyor ki yakın gelecekte isminiz bile okunmayacak. Şimdilerde artık ilçemizde diyorum, çünkü kandıra Şenliktir Devletti, Hakkı İade Edilmelidir!  Singapur tarzı bir model üzerinde de çalışmalarımı yaptım, halen daha tarım ve turizm konusunda da çalışmalarım sürüyor. Kitap Fuarında davet alsaydım 20 dakikalık bir söyleşide sadece Kandıralılara seslenmek isterdim.

Henüz vakit varken ve artık çok geç olmamışken; Daha önce Anadolu Otomotiv sektörünü nasıl ve ne amaçla geri tep tiyseniz aynı gün ve aynı maksatla bugün yine ilçemizde yapılması planlanan çöp fabrikasına karşı tek ses olma zamanıdır. Konunun kent gündeminden ivedilikle düşürülmesi gerekmektedir. Bugün Kandıra halkı olarak evine gidip arkasına yaslanarak derin ve sessizce geleceği hakkında sakince düşünmelidir. Bakın buradan söylüyorum, açık ve net! Deniz kenarında olmasa hizmetin h’si bile gitmez bu ilçeye. Çünkü siyasi makamlarda yoksunuz. Kimse bu bölgede sizi düşünmez.

Kandıra çöp fabrikasına kesinlikle karşı çıkmalı.
Senin mavi bayraklı plajların, tarım arazilerini ve geleceğini düşünmek ten başka çaren yok.
Yerlerinizi satmayın diye diye 25 yılımı geçirdim.
Bugün bu fabrikaya karşı çıkmazsan kendine ve geleceğine kötülük yapmış olursun.

İlle de Kocaeli iline bir çöp fabrikası lazımsa Gebze bölgesine Pelitli civarlarında ki boş arazilere yapılabilir.

Türk Yazar – Türkiye’nin Tam Bağımsız Yayıncı Kuruluşu İmtiyaz Sahibi Ve Baş Yazarı Yusuf Ünel

https://kocaeliokuyor.com/.../sevgili-kandiralilar-bu.../

28Kas/230

TÜRKİYE’YE GERİ DÖNEN YERLİ SERMAYE KİMİN? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sTÜRKİYE'YE GERİ DÖNEN YERLİ SERMAYE KİMİN? - Ruhittin SÖNMEZ

Habertürk’te Abdurrahman Yıldırım son yazısında “seçim öncesi Türkiye’den çıkan sermaye seçim sonrası döndü. Ancak bu hareket büyük ölçüde net hata ve noksan kaleminde kaynağı belli olmayan şekilde gerçekleşti” bilgisini verdi.

Bir diğer ekonomi yazarı Ege Cansen de Sözcü Gazetesindeki yazısında “bu arada hoş bir şey oldu. Türkiye'ye adeta döviz yağmaya başladı. Hem de IMF'den ve Arap dostlardan değil. Yerli kaynaklardan. Anlaşılan CHP'nin iktidara gelmesinden korkup kaçan dövizler geri geldi” diyerek aynı durumu açıklayan bir yorum yaptı.

Bu haberleri duyunca “bıyıklı yabancı yatırımcı” kavramı aklınıza gelebilir. Bilindiği gibi, “fonlarını yurt dışında tutarak Türkiye’de borsa ve diğer finans piyasalarında değerlendirenlere” piyasada “bıyıklı yabancı” adı veriliyor.

Acaba ekonomi yazarlarının belirttiği yurda geri dönen yerli kaynak “yurtdışından yabancı yatırımcıymış gibi hisse senetlerine yatırım yapan aslında Türk olan” yatırımcılar mı?

Benim anladığım kadarıyla gelen para böyle değil. Çünkü bu tür yatırımlar için gelmiş olsa resmi yollardan gelirdi ve “kaynağı belli olmayan” sermaye hareketlerini gösteren “net hata noksan” kaleminde yer almazdı.

27Kas/230

Kaymakam ve Sinan Ateş… / Ramazan SEVİNÇ

IMG-4266

Kaymakam ve Sinan Ateş… / Ramazan SEVİNÇ - 18 Kasım 2023

Aşağıda gerçek hayatta yaşanmış gerçeklerle

Türkiye’nin, Türk Milleti’nin, Anadolu’nun kendi haline bırakılırsa bir sorununun olmadığını

aksine bir olmak, beraber olmak, diri olmak gibi bir yolun olduğu görülecektir.

Yeter ki, maskeliler, iki-üç kimlikli-kişilikli-isimli etnikçi, bölücü, kripto, küreseller araya girmesin!

Şimdi gelelim gerçek hayattaki yaşanmışlığa

25Kas/230

ÖKSÜZ GAZZE – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

ÖKSÜZ GAZZE - Seyfettin KARAMIZRAK

“Gazze yetim, hali yaman,
Düşman kalleş vermez aman…”

7 Ekim’den bu yana Gazze, dünyanın gözü önünde büyük bir dram yaşamaktadır.
Katil İsrail, aleyhindeki protestoları, ikazları, haykırışları duymaz halde acımasızlığına ve zulmüne devam etmektedir.
Geçen yazımda, şehit olan çocuk sayısının 4 binden çok olduğunu ifade etmiştim. Şu anda 5 bini çocuk, 3 bin 300’ü kadın olmak üzere ölenlerin sayısı 12 bin 300 ü aşmış
durumdadır.
Enkaz altında, ya da cesetleri sokaklarda olup henüz ulaşılamayan 4 binden fazla kadın ve çocuk olmak üzere, 6 bin kayıp bulunmaktadır.
İşgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te de 7 Ekim’den bu yana İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 212 Filistinli hayatını kaybetmiştir.
İsrail ordusu, Gazze’de on binlerce yaralı ile sivilin sığındığı onlarca hastaneyi zorla tahliye ettirmek için ana binalarını vurdu. İşgal sırasında bazı hastaneleri bastı. Saldırılarda
yüzlerce kişi öldü ve yaralandı.
İsrail’in, baskın anında binada bulduğunu iddia ettiği, “aslında kendisinin koyduğu anlaşılan” paslı silahları ve birkaç kamerayı Hamas’a mal etmeye çalışması tutmadı. Dünya
bu el çabukluğunu yutmadı. İsrail, alçak yalanları ve çirkin iftiralarıyla yine rezil oldu.
Vicdanı ve ahlak kurallarını hiçe sayan İsrail, yaşlı, kadın, çocuk demeden canice katletmekte, yakıp yıkarak kıyımına devam etmektedir.      

25Kas/230

GÜN SAMAST VE MIGIRDİC YANIKYAN – Prof. Dr. Süleyman ÇELİK

Sunu1-700x420O

GÜN SAMAST VE MIGIRDİC YANIKYAN - Prof. Dr. Süleyman ÇELİK

Ogün Samast Hrant Dink’in katili…

MıgırdicYanıkyan Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir'in katili…

Ogün kurbanına, sokakta ateş edip öldürdükten sonra kaçarak uzaklaştı…

Mıgırdic, “kendisinde bulunan Osmanlı’ya ait değerli bir tabloyu armağan etmek istediğini” söyleyerek kurbanlarını kaldığı otele davet etti. Konuklarını(!) karşılayıp oturmalarını sağladıktan sonra, tabancasını ateşleyerek ikisini de öldürdü. Kurbanları yere düştükten sonra da, tabancasındaki kurşunlar bitene kadar ateşe devam etti…

Öldürüldüklerinde Hrant Dink 52, Mehmet Baydar 49, Bahadır Demir 31 yaşındaydı.

Hrant Dink 3 çocuk, Mehmet Baydar 2 çocuk babasıydı. Bahadır Demir ise yeni evliydi

Hrant Dink, Reurters ajansına verdiği demeçte 1915 olaylar için “soykırım” demiş, ayrıca bir yazısında, “Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur" gibi, Türk kamuoyunda tepki doğuran sözler etmişti.

Mehmet Baydar ve Bahadır Demir ise Ermenileri kırıcı tek söz etmemişlerdi!..

Hrant’ın öldürülmesi, sağcı- solcu, muhalif-yandaş, laik- dinci v.s. Türkiye’deki tüm gazete ve televizyon haberlerinde lanetlendiği gibi tüm yazar ve yorumcular ve dahi millet lanetledi…

Mıgırdic suikasttan önce California Courier gazetesine bir mektup göndermiş; " sizler bu mektubu okuduğunuzda ben yeni bir savaş biçimi icat etmiş ve uygulamış olacağım… Ermenileri uzun uykularından uyandırmanın ve Türklerle, onların anlayacağı dille konuşmanın vakti geldi. Türk hükümeti ile hiçbir millet ilişki kurmamalı ve onların temsilcileri yok edilmeli" diye yazmıştı. Amerika ve Avrupa (AB-D) medyası suikasttan sonra açıklanan bu mektuptan alıntılar yapıp, Türklerin Ermeni soykırımı yaptığını ileri sürerek, cinayeti ve katili savunur tarzda yayın ve yorumlar yaptılar!..

Mıgırdic’in eyleminden sonra ASALA terör örgütü ortaya çıktı ve yurtdışındaki temsilcilerimize yönelik cinayetlere başladı. Anlaşılan o ki Mıgırdic, ASALA’nın kurucularındandı ve ilk eylemi yaparak terörü başlatmıştı...

Yüz yıl önceki Ermeni Hınçak ve Taşnak terör örgütlerini emperyalist ülkeler kurdurmuştu. Bu kez de ASALA’nın onların bilgisi dışında kurulması olası değildi. Nitekim eylemlerini hep desteklediler…

25Kas/230

Çağı yakalamak ve çağ atlamak – Fahri SAĞLIK

fahri sağlık

Çağı yakalamak ve çağ atlamak - Fahri SAĞLIK

Yirmi birinci asrın ilk çeyreği bitmek üzere ama biz Müslümanlar hâlâ ayaklarımızdaki “çağdaşlaşma”, “çağdışılık”, “modernlik” prangalarından kurtulamadık. “Çağdaşlık” ve “çağdaşlaşma” kavramları bizde umumiyetle “Batılılık” ve “Batılılaşma” ile eşanlamlı olarak kullanılır. Dün “Batı medeniyetinin seviyesine ulaşmak ve onu aşmak” şeklinde ifade edilen amaç bugün “çağı yakalamak ve çağ atlamak” şeklinde ifade edilmektedir.

Bu kavramlar bizde üzerinde bir türlü mutabakat sağlayamadığımız konuların başında ve belki de birçok ihtilâfın kesiştiği bir düğüm noktası olarak duruyor. Bu konu üzerinde üç farklı yaklaşım sergilenmektedir. Mutlak surette Batılılaşma, Batıdan ihtiyacımız olan şeyler alarak eksiklerimizi tamamlama ve kendi kültür ve medeniye değerlerimizi canlandırarak ihya etme.

24Kas/230

İSLÂM’IN GÜNCELLENMESİ MESELESİ UNUTULDU MU? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sİSLÂM'IN GÜNCELLENMESİ MESELESİ UNUTULDU MU? - Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 8 Mart 2018’de yaptığı konuşmasında, “İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır, 15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız…” "Birisi bakıyorsunuz sünneti, öbürü bakıyorsun icmaı tartışıyor. Ya bırak bu işleri, aslolan mukaddes kitabımız Kuran'dır. Kur’an'a ters değilse mesele bitmiştir" demişti.

Bu sözler üzerine yazdığım köşe yazısında şu yorumları yaptım:

Erdoğan’ın ifadesinde kullandığı “İslam'ın güncellenmesi” ibaresini doğru bulmuyorum. Bunun yerine “İslam'ın yorumlarının güncellenmesi” denilmesi gerekiyordu.

“İslam'da güncelleme” kavramıyla kastedilenin tecdit (yenileme) olduğunu sanıyorum. Tecdit, Hıristiyanlıktaki reformdan tümüyle ayrı bir anlam taşır. İslami hükümlerin çeşitli görüş açılarıyla yorumlanması çeşitli içtihatların, dolayısıyla mezhep farklılıklarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. İçtihadın (yorum) önü daima açıktır.

Yorumların kendisinin herhangi bir kutsallığı söz konusu değildir. Kutsal olan Kur'an'da mevcut olan kurallardır. Onların değiştirilmesi söz konusu olmaz. Onların yeniden yorumlanmasının önü ise açıktır...

Dinde haram olan bir eylem yaygınlaşmışsa dinin kuralını değiştirip haram olmaktan çıkarmak reformdur.

“İslam, dinin hükmüne göre insanın kendini değiştirmesini öngörüyor, yoksa dinin hükmünü kendine göre değiştirmeyi değil..."

23Kas/230

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`nin 40. Kuruluş Yılı ve Yapılması gerekenler! – Prof. Dr. Hakkı KESKİN

indir

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`nin 40. Kuruluş Yılı ve Yapılması gerekenler! - Prof. Dr. Hakkı KESKİN / Siyaset Bilimci, Almanya Parlamentosu ve Avrupa Parlamenterler Meclisi Eski Milletvekili - 15.11.2023

KUZEY KIBRIS TÜRK Cumhuriyeti’nin 40 yıl önce Kuruluşu, Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafının kendi politikalarını dayatmaları sonucu zorunlu olmuştu. Kuzey Kıbrıs Türk Devletinin 40 Kuruluş Yılını yürekten kutluyorum.

21Kas/230

YARGI ÇATIŞMASI DEĞİL YENİ DEVLET İNŞA ETME ÇABASI — Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sYARGI ÇATIŞMASI DEĞİL YENİ DEVLET İNŞA ETME ÇABASI -- Ruhittin SÖNMEZ
Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi milletvekili seçilen Can Atalay davasında “hak ihlali
kararı” verdi. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye kararı vermesi gerekirken kararı uygulamadı
topu Yargıtay’a attı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi de kararı uygulamadığı gibi AYM’nin “yetki aşımı yaptığını”
öne sürerek, ihlal kararı veren üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza
Dairesi’nin tavrı, iktidarın söylediği gibi, “yargı organları arasında ortaya çıkan içtihat
farkı” değildir. Devletin temellerini sarsacak bir eylemdir.

”AYM hak ihlalleri konusunda yetkili makamdır. Ortada bir hak ihlali varsa burada son sözü söyleyecek olan AYM”dir.” Anayasanın 153. maddesine göre, “Anayasa
Mahkemesi”nin kararına herkes uymak zorundadır.”
Karar eleştirilebilir, doğru bulunmayabilir fakat herkes uymak zorundadır.
Böyle bir yetki tartışması hukuki olmadığı gibi, yetkiye dair uyuşmazlığı çözmek
konusunda “hukuki bir boşluk olduğu” iddiası da doğru değil.
Anayasamızın 158. Maddesi çok açık ve net bir şekilde bu türlü sorunların nasıl
çözümleneceğini göstermektedir: “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki
görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”
Önce Adalet Bakanı sonra Cumhurbaşkanı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin hukuka aykırı
kararını eleştireceği yerde bu kararı destekledi.
Erdoğan “İki yüksek yargı organımız arasındaki içtihat farklarının kalıcı bir şekilde
giderilmesi için gayret göstereceğiz. Sorunun acil çözümü anayasal ve yasal
değişikliklerin süratle yapılmasından; kalıcı çözümü yeni ve sivil anayasadan
geçmektedir” dedi.
Erdoğan’ın “devlet başkanı sıfatıyla, biz bu tartışmada taraf değil hakem konumundayız”
demesi de ayrı bir tartışma konusudur. Cumhurbaşkanının hele hele partili bir
Cumhurbaşkanının hakemlik yetkisi yoktur. Olsa bile zaten tarafsız olmayacağı
açıklamalarından belli olmuştur.
Bu gelişmeler, bu akla ziyan krizin “yeni anayasa” yapmak için bahane olarak
kullanılacağını gösteriyor.
Hatta “acaba böyle bir bahane üretmek için kurgulanmış bir kriz mi üretildi?”
kuşkusuna yol açıyor.

20Kas/230

KÜLTÜRÜ DE, KONSEYİNİ DE BİTİRDİK – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal-iftigzeli2KÜLTÜRÜ DE, KONSEYİNİ DE BİTİRDİK - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Yazık oldu 13 yaşındaki gencecik Kültür Konseyi Derneği’ne.
Kendi yağında kavruluyordu. İstanbul Beşiktaş Barbaros Bulvarı’ndaki merkezinde Salı akşamları yapılan etkinliğinde uzmanlar, dünya, evren, memleket ve millet meselelerini
masaya yatırıp değerlendiriyordu. Bir akademi gibi çalışıyor, hizmet veriyordu. Yapay Zeka’dan Musikiye, Türk Dünyasından Balkanlara, eğitimden kültüre, şehre, çevreye,
topluma kadar her konu konferansla, sempozyumla, sohbetle, kitapla, filmle değerlendirilerek yansıtılıyordu.
Çünkü “kimliğimizi oluşturan, tarihten süzülüp gelen, günümüzden geleceğe uzanan, maddi ve manevi değerler bütünü kültürümüzdür. Herhangi bir sınıra bağlı kalmaksızın tarihimize mekan teşkil eden, kültürümüzle etkileşim içindeki her yer kültür değerlerimizin coğrafyasını oluşturur. Kültür Konseyi Derneği kültürümüzü oluşturan bütün unsurların, dünya üzerinde yayılan kültüre, coğrafyamızın sathında tespiti, korunması, tanıtımı ve günümüz değerleriyle ifade edilerek gelecek nesillere aktarılması amacı ile” kurulmuştu.

17Kas/230

AK PARTİ DÖNEMİNDE DIŞ BORÇLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sAK PARTİ DÖNEMİNDE DIŞ BORÇLAR - Ruhittin SöÖNMEZ

Ege Cansen’in ifadesiyle, AKP 22 yıldır ülke ekonomisini “eşek ölür kalır semeri,
insan ölür kalır eseri” ve “borç yiğidin kamçısıdır” anlayışıyla idare etmektedir.
AKP “İtibarda tasarruf olmaz” anlayışıyla verimsiz ve israfçı yatırımları sevmektedir.
Siyasi destekçilerini “şikeli ihaleler yoluyla zengin etme” önceliği yatırımların
maliyetinin çok yükselmesine yol açmaktadır.
“AKP’nin yatırımların fizibilitesi hesapları içinde ‘finansman maliyeti’ diye bir kalem
yoktur. Daha doğrusu vardır ama bu bir sorun değildir. AKP’ye göre dış kaynak
maliyetinin yüksek olması projeden vazgeçme sebebi olamaz. Dış borçların
anaparası ve dönem faizleri, yeni alınacak dış borçlarla ödendiği sürece, ‘fiilen ödenen
faizler’ AKP gözünde ‘gider’ değildir. Sorun yeni dış borç bulunamayınca kendini
hissettirir.”
“AKP’nin bu muhasebe anlayışı, Osmanlı’dan müdevver ‘dış borç almadan
kalkınamayız’ inancından doğar. Halkımızın, muhalefetin ve iş adamlarımızın ezici
çoğunluğu da aynı görüştedir. Bu dış-borç-koliklik, TL’yi itibarsız para hale getirmiştir.”
AKP 130 milyar dolar olarak devraldıkları dış borcu 443 milyar dolara çıkardı. (Bu
rakamın içinde Kamu Özel İşbirliği kapsamında yapılan yani Yap- İşlet- Devret Projelerin
borcu dâhil değildir.)
Yaklaşık 500 milyar dolarla neler yapılabileceğini anlamak için yapılanların toplam
değerine bakmak kâfidir. AKP hükümetlerinin yatırımlara yani “yollar, köprüler, tüneller,
hastaneler, havaalanlarının tamamı için) harcadıkları para 100 milyar dolar
mertebesindedir.
Cansen’e göre, “Osmanlı “haraç”la dönüyordu, Türkiye ekonomisi de “borç”la
dönüyor. Oysaki sanayileşmeyle dönmesi lazım. Sanayileşmenin de milli geliri
artırmanın da tek yolu dünya pazarlarına açılmak!”