Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

ahsen okyar
23Ara/230

BATI NIN UTANÇ DOLUGEÇMİŞİ – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrakB

ATI NIN UTANÇ DOLUGEÇMİŞİ - Seyfettin KARAMIZRAK

Gazze’de yaşanan insanlık dışı soykırım sahnelerini ilk izlediğimizde, önce şaşırdık, yadırgadık, adeta kanımız dondu. İnsanlığımızdan utandık. Biz utandıkça, yerdikçe, ağladıkça İsrail daha da azıttı.

Gün geçtikçe hayretten hayrete düşüren bu vahşet, daha da dayanılmaz hal almaktadır. Bu ne gaddarlıktır Yarabbi! Kötülüğün, çirkinliğin, katliamın böylesini tarihler yazmamıştı.

Artık duygularımız bu vahşeti kavrayamamaktadır. Vicdanlı insanlar şaşkınlık içindedir. Ve bu zulüm gittikçe şiddetlenerek büyümektedir.

Bütün bu rezilliklerin nedenini kavrayabilmek için, bir masum milleti bu hale getirenlerin karakterini, ahlakını öğrenme merakı doğdu. “Batı” diye ağzımızdan düşüremediğimiz; İngiliz, İspanya, Portekiz, Belçika, Fransa, İtalya ve Alman milletinin geçmişine baktığımızda, karakter şifrelerini çözdük. Sahte gülücüklerle, şımarık, medenilik ukalası bu insanların, aslında vahşi, gaddar, merhametsiz, yağmacı ve sabıkalı katil olduklarını gördük.

Birinci yazımda, bu ülkelerin çirkinliklerinin ufak bir kesitini okuyucularımla paylaşmıştım. İnsanlığa yapılan bu iğrençlikler karşısında, insanlığımızdan utandık. Bu yazımda da batının çağdaş ülkelerinin “sözüm ona lideri” ABD ve İsrail’in karnesine bakacağız.

22Ara/230

DEĞERLERİNİ KORUMAYAN MUHAFAZAKÂRLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

DEĞERLERİNİ KORUMAYAN MUHAFAZAKÂRLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Karar Gazetesinde İbrahim Kiras “Muhafazakârlığımız da bu kadar!” başlıklı bir yazı yazdı.
“İstanbul’un ikonik yapılarından, basın tarihinin simgelerinden, şehrin hafıza nesnelerinden”
biri olan Tercüman Gazetesi binasının yıkılması üzerinden “muhafazakarlığımızı”
sorgulayan bir yazı idi.
2010’da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile korunması gerekli
kültür varlığı olarak tescil edilmiş olan Tercüman Gazetesi binasının, 2 sene sonra bu tescil
kaydı kaldırılmış. İBB’nin “tescil durumunun yeniden değerlendirilmesi” talebi üzerine
çalışmalar devam ederken bina (yerine otel ve rezidans yapılmak üzere) yıktırılmış.
“Tercüman gazetesi bu ülkedeki sağ siyasetin ve ‘muhafazakâr’ aydınların tarihinde çok
önemli yeri olan bir kurum. İstanbul’un hafıza mekanlarından biri olan ikonik binasının
korunmasını” isteyen ve yıkıma karşı çıkanların sadece “Solcu Mimarlar Odası ile ‘CHP’li
belediye’ olması ilginç. “Sağcılar ve muhafazakârlar seslerini çıkarmıyor.”
Bu tespitleri yapan İbrahim Kiras kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlayan zümrenin,
aslında tarihi değerlerimizi ve zenginliklerimizi korumak gibi bir derdi olmadığına dair örnekler
veriyor. Ve şu önemli sonuca ulaşıyor:
“Türk toplumu geneli itibarıyla muhafazakâr bir toplum değil aslında. Geçmişin değerini
bilen, köklerine sahip çıkma duyarlığına sahip olan insanlar değiliz biz.”

21Ara/230

Karikatür Ciddi Bir İştir – Gürkan UYSAL

IMG-0939Karikatür Ciddi Bir İştir - Gürkan UYSAL

    Benim gibi sıradan insanların karikatür takipçisi haline gelmesinin hikayesi hemen hemen aynıdır. Bizden önceki jenerasyonun karikatür vizyonu Gırgır’la bizim jenerasyonun da Leman’la gelişmiştir. 2000’li yıllarda Uykusuz bu bayrağı devraldı. Son dönemde ise Umut Sarıkaya tek başına ve binbir zahmetle Naber Dergisi’ni çıkartıyor. Helal olsun.

Mizah son derece ciddi bir iştir. O kadar ciddi bir iştir ki yanlış veya beceriksiz bir kişinin eline geçtiği zaman o kişiyi soytarıya çevirir. Mizahın şakaya gelecek bir yanı yoktur sizin anlayacağınız.

Karikatür de son derece ciddi bir iştir.

Karikatür sadece mizah için yapılmaz. Öyle karikatürler vardır ki yüzlerce sayfa kitabın veya saatlerce süren bir sinema filminin veya video kaydının anlatamadıklarını sadece bir sayfalık çizimde anlatır. En iyi hatiplerin bile saatlerce konuşarak anlatamadıklarını birkaç basit (!)çizgiyle beyinlere nakşeder.

Karikatürün ne kadar ciddi bir iş olduğunu en iyi bilenler, bir karikatür nedeniyle yargılanan ve önümüzdeki Cumartesi günü (23 Aralık) konuk edeceğimiz Murat Yılmaz ile o dönemki Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanımız Sayın Av. Ruhittin Sönmez'dir.

19Ara/230

KİRALARDAKİ ARTIŞ TÜRKİYE’YE ÖZGÜ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

KİRALARDAKİ ARTIŞ TÜRKİYE’YE ÖZGÜ - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın, Hürriyet’te Ahmet
Hakan’ın sorularına verdiği cevaplar gündeme oturdu.
Erkan’ın, İstanbul’daki yüksek kira fiyatlarından yakınan cümleleri oldukça samimi:
“İstanbul, Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı.
Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz.”
Hafize Gaye Erkan’ın brüt maaşının 161 bin TL olduğu, yan ödemelerle beraber net maaşının
300 bin TL’yi geçtiği söyleniyor. Aslında (Fatih Altaylı’nın ifadesiyle) Merkez Bankası Başkanı
Gaye Erkan “on milyonlarca dolar birikimi olan bir uluslararası bankacı.”
Yani bu kadar geliri olan birisi için bile İstanbul’daki konut fiyatları ve kiraları çok pahalı.
Bunu hepimiz biliyorduk. Ama ülkeyi yönetenler şu gerekçeye sığınıyorlardı: “Tamam
Türkiye’de konut fiyatları ve kiraları çok yükseldi ama bu dünyada da böyle. Bütün ülkelerde
olduğu gibi bizde de artması normal.”
Gaye Erkan’ın tespiti ise tam tersi yönde: “Kiralarda Türkiye’ye özgü bir artış söz konusu.”
Bu sözün çok doğru olduğu açık. Çünkü mesela bu yıl içinde Avrupa’da konut fiyatları
ortalama yüzde 1,1 azalırken, Türkiye’de yüzde 89,2 artış oldu. “Bizi kıskandığı” söylenen
Almanya’da bu yıl konut fiyatları ortalama yüzde 9,9 düşmüş. Kira artışları da normal
olarak bunlara paralel seyrediyor.
Yani Türkiye genel bir sorunun parçası değil, kötü yönetimi ile sorunu kendisi yaratan bir ülke.
Erkan, “kira sorunu nasıl çözülecek?” sorusu üzerine “Arz eksikliği ve ucuz finansman
olduğu zaman bazen dengeler bozulabiliyor. İşte burada bizde de en önemli sorun sosyal
konut arzı. Çünkü sosyal konut eksikliğinden dolayı kiralarda artış var. Bir insanın 10 evi
olmamalı, 10 insanın bir evi olmalı. Ev ve gıda çok önemli” dedi.
Merkez Bankası Başkanının konut fiyatları ve kiralardan yakınması samimi. Ama “Kiralarda
da fiyat artışının yavaşladığını görüyoruz” sözünün gerçeği yansıttığından emin değilim.
Belki de kiralar o kadar uçtu ki bundan sonra artış hızı düşecek. Yani daha da pahalanmaya
devam edecek ama pahalılaşma hızı azalacak. Çünkü fiyatlar o kadar arttı ki son verilere göre
konut satışlarında (Kasım 2023’te, Kasım 2022’ye göre) yüzde 20,6 düştü.
Gaye Erkan’ın yakın zaman için umut verici bir sözü yok. “Kiraların enflasyonun daha
gerisinde kalması için zamana ihtiyacımız var. Ulaşım ve yemek gibi hizmet gruplarında fiyat
artışlarının yavaşlamasını 2024 sonunda göreceğiz. Kira ve eğitim gibi gruplarda ise biraz
daha yavaş olacak” dedi. Anlaşılıyor ki, önümüzdeki sene de kira ve eğitimde fiyatların
yükseliş trendi devam edecek.
Oysaki ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek “özellikle büyükşehirlerde kiralarda
gerileme başladı” diyeli 3 gün oldu. Merkez Bankası Başkanının açıklaması Bakanın bu
sözünü yalanlar mahiyette.
Çünkü, “kiralarda fiyat artışı yavaşladı” demek başka, “kiralarda gerileme başladı” demek
çok başkadır.
Geçen sene 5 bin TL olan kiranın 10 bin TL’ye çıkması yüzde 100 artış demek. Gelecek sene
kira 17 bin TL’ye çıkarsa, artış yıllık yüzde 70 olacaktır. O zaman “kira artış hızı yüzde
100’den yüzde 70’e düştü” denecektir. Gaye Erkan’ın ifadesi bunu anlatıyor.

Oysaki Mehmet Şimşek’in “kiralarda gerileme başladı” ifadesi mevcut 10 bin TL kiranın,
mesela 8 bin TL’ye düştüğü/ düşeceği anlamına gelir ki bu asla gerçek durumu yansıtmıyor.

16Ara/230

Tatarları Yakinen Tanımak – Abdullah KÖKTÜRK

abdullah köktürk

Tatarları Yakinen Tanımak - Abdullah KÖKTÜRK

MOSKOVA’DA ÖNCE TEHDİT, SONRA ÖDÜL.

Belediye başkanlığımız döneminde, TRT’den sonra en büyük çocuk şenliğini Bekirpaşa’da – İzmit’te yaptık. 23 Nisan Egemenlik ve çocuk bayramını onlarca ülkenin çocuklarıyla beraber günlerce dolu dolu yaşadık. Evlerimize misafir ettik onlar Ailelerimizi yakından gördüler, kültür ve yaşayışımıza çok güzel anılarla şahit oldular. Halen ülkeler arası çocuklar ve aileler arası o sıcak ve samimi havanın devam ettiğine şahit oluyoruz ve Onun mutluluğunu da yaşıyoruz.

15Ara/230

RESMİ DİL VE KAMERUN İÇ SAVAŞI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

RESMİ DİL VE KAMERUN İÇ SAVAŞI - Ruhittin SÖNMEZ
Nokta TV’de yapıp sunduğum Geniş Açı programının bu haftaki konuğu Yeniden Aydınlanma
Derneği Genel Başkanı Halil Konuşkan’dı. Halil Konuşkan Dünyadaki iç savaşları araştırmış,
onlarca iç savaştan ders alabileceğimiz belli özellikleri çıkarmış. Sohbetimiz böyle günlük siyasi çekişmelerin dışında ama ülkemizi de yakından ilgilendiren bir konuda olunca programa ilgi iyi oldu.
Halil Konuşkan’ın bir TV programı içerisinde anlatabildiği örnek iç savaşlardan biri bana çok
ilginç geldi.

13Ara/230

BATININ KİRLİ YÜZÜ – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

BATININ KİRLİ YÜZÜ - Seyfettin KARAMIZRAK
İnsanlığı kara kara düşündüren en büyük endişe; “acaba dünyanın geleceğinin nasıl
olacak ve genç kuşaklara nasıl bir dünya bırakılacağıdır.”
Günümüz insanını yakından ilgilendiren bu soru, mühim olduğu gibi cevabı da o
derece önemlidir. İnsanlığın, müştereklerde anlaşmasının zamanı henüz geçmiş değil. Fakat
şimdilik bu müştereklerde birleşmek oldukça zor görünmektedir.
Bazı siyasi sorumluların, fikir adamlarının ve devlet yetkilerinin bu yönde fikir
üretmelerine, gayret göstermelerine, ciddi girişimlerde bulunmalarına rağmen, bu gayretleri
nafiledir. Bu çabalar yeterli düzeye gelse bile dünyayı yöneten kötü çoğunluğun gölgesinde
kalacağı aşikârdır.
Günümüzde Gazze ve Filistin’de görülen “insanlık dışı” görüntüler, bizi oldukça
korkutmakta ve umutsuzluğa sürüklemektedir. Dünya, barışı koruma ve birlikte yaşama
hususunda sınıfta kalmıştır.
Batının “sözüm ona medeni” devletleri tarafından, “zalimlik, kin, nefret haksızlık,
gasp, yağma vb. davranışlar kabul görmekte, teşvik edilmekte ve desteklenmektedir. Böylesi
kötülükler kabul görürse, insanlığın geleceği vahim demektir. Dünyanın, “bencillik, kin ve
nefret” duyguları ile kuşatılması oldukça korkutucudur.
Batı kötü bencil ve açgözlü olduğundan, sürekli kendilerine sömürülecek toprak
aramıştır. Bu gaye için paylaştıkları coğrafyalara kan, gözyaşı ve ıstırap götürmüşlerdir.
Haçlı seferlerinin ortaya çıkmasının nedeni asla dini değildir. Aç kalan Avrupalının
Doğu’nun (Müslümanların) tüm topraklarını işgal etmek ve zenginleşmek olduğu bilinen bir
gerçektir.

12Ara/230

KALİTESİZ EĞİTİMLE KALKINMA OLMAZ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

KALİTESİZ EĞİTİMLE KALKINMA OLMAZ - Ruhittin SÖNMEZ
İki hafta önceki yazımda “Bu eğitim kalitesi ile asla gelişmiş ve güçlü bir ülke olamayız”
demiştim. Bu hafta açıklanan PİSA testlerinin sonuçları eğitim sistemimizdeki niteliğin
(kalitenin) yerlerde süründüğünü bir kere daha yüzümüze çarptı.
PISA’nın açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” demek. Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş
grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırma bu.
Türkiye bu çalışmaya 2003 yılında dahil oldu. O tarihten sonra yapılan PISA sınavlarında
Türkiye “nitelik atılımı” yapamadı. Türkiye’nin 67 ülke arasındaki sıralamadaki yeri pek
değişmedi.
37 OECD ülkesi arasında Fen bilimlerinde 29’uncu, Matematikte 32’inci, Okuma becerileri,
yani okuduğunu anlamada 30’uncu sıradayız.
Öğrencilerimiz matematik, okuduğunu anlama ve bilim konularında hep OECD
ortalamasının çok altında puanlar almakta. Formüle etme, yorumlama ve akıl yürütme gibi
alt bölümlerin hepsinde OECD ortalamasının altındalar.
PISA’da puanlar en düşük 1. ve 2. basamaklardan başlayıp en yüksek puanlar ise 5. ve 6.
basamaklar olarak belirleniyor.
Bir ülkenin insan sermayesinin en kaliteli kısmını temsil eden grup ülke kalkınmasının
potansiyel lokomotifidir. Bu kapasiteye erişme oranı ne kadar yüksekse ülkenin kalkınma hızı o
kadar yüksek oluyor.
Türkiye’de öğrencilerin sadece yüzde 5,6’sı, (yaklaşık 50 bin öğrenci) en yüksek 5. ve 6.
basamaklarda yer alıyor. Bu nitelikli kesimdeki insanlarımızı ne kadar değerlendirebildiğimiz
de ayrı bir konu.
En yüksek 5. ve 6. basamaklarda öğrencilerinin oranı yüzde 22 civarında olan Güney
Kore’nin Türkiye’nin imrendiği bir gelişmişlik seviyesinde olması asla tesadüf değildir.
23 yıldır ülkeyi yöneten iktidar eğitim deyince hep okul binalarına yaptığı yatırımlarla ve
öğrenci sayısıyla övünüyor. Ülkeyi yönetenlerin nitelik (kalite) yönünden bir hedefi
olmamasının bir sonucudur bu rakamlar.

10Ara/230

Mescid-i Aksa’yı tanıyor muyuz? – Fahri SAĞLIK

fahri sağlık

Mescid-i Aksa, Kudüs’te “eski şehir” diye adlandırılan tarihi bölgenin güneydoğusunda yer alır ve eski şehrin altıda biri kadar bir alanı kaplamaktadır. Mescid-i Aksa külliyesi açık alanları, yer altındaki ve üstündeki mescitleri, namazgâhları, minareleri, kubbeleri, medreseleri, binaları, revakları, umumi müştemilatları, kapıları, Mescid-i Aksa’nın açık alanlarına bitişik olan müştemilat binaları ile birlikte dört bir yandan çevreleyen surları içerir. Mescid-i Aksa’nın kapladığı alan yaklaşık olarak 144 dönüm kadardır.

Zannedildiği gibi Mescid-i Aksa tek bir caminin adı değildir. Peygamber Efendimiz (sas) Mirac'a yükseldiği gece, bu mübarek mekâna gelmiştir.

Mescid-i Aksâ iki büyük avludan oluşur. Güney tarafında Kıble Mescidi (Aksâ Camii) ve diğer eserler, ondan biraz daha yüksek kuzey tarafında sarı kubbesi ile göze çarpan Kubbetü's-Sahra ve diğer eserler bulunmaktadır.

Mescid-i Aksa sınırları içerisinde yer alan mevcut binaların ve açık alanların tamamının İslam inancı ve fıkhı açısından aynı kutsallıkta olduğunu bilmek gerekir. Mescid-i Aksa’nın her bir parçasının aynı fazileti vardır. Bu kutsallık, sadece ibadet için ayrılmış Kıble Camii veya Kubbetü’s- Sahra Camisi gibi kapalı ve çatısı olan mekânlara münhasır değildir. Mescid-i Aksa Külliyesi'nde bulunan mescitler ve diğer yapılar şöyle özetlenebilir.

9Ara/230

104 (108) YAŞINDA AYDIN BİR BİLİM VE CUMHURİYET KADINI “SÜMEROLOG” MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ

unnamed (3)

104 (108) YAŞINDA AYDIN BİR BİLİM VE CUMHURİYET KADINI
“SÜMEROLOG” MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ

104 (Bu sene 108 yaşında ve pırıl pırıl bir zekâ, değerli bilim kadını ÇIĞ'a sağlıklı ve daha uzun bir yaşam dilerim N.K.)  yaşında olduğumu düşündükçe şaşkına dönüyorum. Beklemiyordum. Ama artık bıktım yaşamaktan. Çok dertleniyorum. Kendimle ilgili değil ama etrafımda olup bitenler beni çok üzüyor. Çocuklarım, torunlarım için kaygılanıyorum, onlar için ödüm kopuyor.
Özel bir çabanız oldu mu bu kadar uzun yaşamak için?
Yoo! Hiç özel bir şey yapmadım. Az da yemedim, çok da yemedim. Ama çok yürüdüm. Hâlâ yatak sporlarım vardır. Şimdi biraz bacaklarım ağrıyor, zorlanıyorum ama yine de yapıyorum.
Sizce ruh yaşlanıyor mu?
Yaşlanmanın kötü yanı o ya işte kızım. Bedeniniz bazı şeylere eskisi gibi izin vermiyor ama ruh yaşlanmıyor. Duygular hiç değişmiyor. Gençlikte nelere ağlıyorsam hâlâ aynı şeylere ağlıyorum. Nelerden heyecan alıyorsam aynı şeylerden heyecan alıyorum.
8Ara/230

TEK KELİMEYLE İYİ, İKİ KELİMEYLE İYİ DEĞİL.. / Ruhittin SÖNMEZ

indir

TEK KELİMEYLE İYİ, İKİ KELİMEYLE İYİ DEĞİL.. / Ruhittin SÖNMEZ

Merhum Süleyman Demirel güldürerek verdiği çok zekice hazır cevaplarıyla akıllarda kaldı. Bunlardan birini bugünlerde sıkça anıyorum:

Demirel'e bir gazeteci sorar;

"Sayın Demirel, Türkiye'nin durumunu tek kelimeyle özetler misiniz?"

Demirel: Tek kelimeyle özetlersek, İyi…

Herkes şaşırır, Demirel mevcut duruma iyi demiştir sonuçta. Ama devam eder.

Demirel: Ama iki kelimeyle özetlememi isterseniz "iyi değil"…

Bugün de ülkemizin durumu için bana aynı soruyu sorsalar aynı cevabı veririm.

Hatta üç kelimeyle özetlememi isterseniz “hiç iyi değil…” derim.

6Ara/230

Unutulmasın: Dilimiz yurdumuzdur! – Atilla AŞUT

dilimiz-kirlenirken
Unutulmasın: Dilimiz yurdumuzdur! - Atilla AŞUT

Dilimiz Kirlenirken…

Emekli öğretim üyesi Fazıl Sağlam’ı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarından beri tanırım. Anayasa Profesörü olan Fazıl Sağlam, bilge hukukçu kişiliğinin yanında entelektüel birikimiyle de saygıyı hak eden bir insandır. 2003-2005 yılları arasında Anayasa Mahkemesi Üyeliği yapmıştır. Kültür-sanat konularına ilgisi üst düzeydedir. Aynı zamanda usta bir kalemdir. Duru Türkçeyle yazmaya özen gösterir. Geçmiş yıllarda Cumhuriyet gazetesinde önemli makalelere imza atmıştır.

Sevgili dostum ve hemşerim Fazıl Sağlam’la zaman zaman yazışır, ülke sorunları üstüne söyleşiriz. Geride bıraktığımız günlerde kendisinden uzun bir mektup aldım. Kurucularından olduğu “Kamu Hukukçuları Platformu”nun yıllık geleneksel toplantısından söz ederken dil konusuna da değinerek şöyle diyordu:

5Ara/230

MAHKEMELERİN KARAKUŞİ KARARLARI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sMAHKEMELERİN KARAKUŞİ KARARLARI - Ruhittin SÖNMEZ
Selahaddin-i Eyyûbi devrinde vezirlik ve kadılık yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet
adamı varmış. Karakuşî, kadı olarak sadece yanlış değil hep abuk sabuk hükümler verirmiş.
Karakuşî’nin verdiği bu tuhaf hükümlere de ‘’Hükm-ü Karakûşî’’ denirmiş.
Bu yüzden hukuk dünyamızda mahkemelerin verdiği abuk sabuk kararlara ‘’Hükm-ü
Karakuşî’’ denir…
‘’Hükm-ü Karakuşî’’ denilen bu safça ve abuk sabuk verilen hükümler aslında Karakuşî
denilen zatı yıpratmak amacıyla siyasi rakibi tarafından yazdırılmış uydurma hikayeler imiş.
Ancak bu hikayeler mevcut hukuk sistemindeki tuhaf kararları, Karakuşî hükümlere benzeterek halkın hukuk sistemine olan güveninin önemine dikkat çekme yönünde faydalı olmuştur.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ülkenin durumunu değerlendirmesini isteyenlere
hükm-ü Karakuşi denilen tuhaf kararlardan birini anlatmış ve sözünü şöyle bitirmişti:
‘’Kıssadan hisse: Ananı ‘öpen’ kadı ise, kimi kime şikâyet edeceksin?.. Bugün ülkedeki
durum bu! Ağnadın mı?”

4Ara/230

TÜRK GİBİ GÖRÜNÜP TÜRK’TEN NEFRET EDENLER – Prof. Dr. Süleyman ÇELİK

239399-113

TÜRK GİBİ GÖRÜNÜP TÜRK’TEN NEFRET EDENLER - Prof. Dr. Süleyman ÇELİK

Birinci Dünya Savaşı başlarken, Batılı düşmanlarımız “amaçlarının Türkleri Rumeli’den sonra Anadolu’dan da atmak olduğunu” bildirmişlerdi. Atatürk karşılarına çıktı, başaramadılar. Ama vaz geçmediler. Çünkü bu onların, Haçlı seferleriyle başlayan bin yıllık hayalleriydi…

Hayallerini yıkan Lozan Antlaşmasını Amerika imzalamadı. İçlerine sindiremedikleri halde imzalamış olan diğerleri de Amerika ile birlikte, o zamandan bu yana Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak amaçlarına erişmek için çalışmaktadırlar.

***

Bugün, bir yandan BOP’ta açıkça bildirildiği gibi Türkiye’yi parçalayarak, bir yandan on milyonlarca yabancıyı Türkiye’ye doldurup nüfus oranını (demografik yapıyı) değiştirerek, bir yandan da Türk sözcüğünü yok ederek amaçlarını gerçekleştirmek istiyorlar!

Bunu yaparken, işgal yıllarında olduğu gibi günümüzde de Türk gibi görünen ama Türk’ten nefret eden işbirlikçileri kullanmaktadırlar.

Bunlar Kurtuluş Savaşı yıllarında işgalcilerle işbirliği yapanların ardılları/ torunlarıdır

Bilindiği gibi İngiltere işbirlikçileri üç cemiyette toplamıştı: mandacı liberalleri “İngiliz Muhipleri”, dincileri “İslam Teali” ve ayrılıkçı Kürtleri “Kürt Teali.”

Bunların yanında bir de işgalcilerin doğal işbirlikçileri vardı: Başlarında Patrikhane’ye Bizans bayrağı çeken Fener Rum Patriği bulunan Rumlar ve Ermeniler

İngiliz Muhipleri, günümüzde ‘Amerika ve Avrupa (AB-D) muhibbi (hayranı)’ oldular. Kendilerine liberal, sol liberal, İkinci Cumhuriyetçi gibi adlar takmaktadırlar.

“Yunan ordusu Halife’nin ordusudur” fetvası veren dincilerin ardılları, şimdi “keşke Yunan kazansaydı” diyen İngiliz ajanının peşinden gidip cenazesine koşanlardır…

Kürt Tealicilerin ardılları PKK’lılardır…

Doğal işbirlikçilerin ardılları ise, Zorunlu Göç (tehcir) veya Mübadele sırasında “Müslüman olduklarını” iddia ederek kendilerini gizleyen kripto Rum ve Ermenilerdir…

4Ara/230

TÜRKİYE’DE YAŞAYAN TÜRKLER’İN ANAYURDU TÜRKİYEDİR: MÖ 2500 TARİHLERİNDE ANADOLU’DA TÜRK ADI İLE KURULMUŞ BİR TÜRK KRALLIĞI VARDIR:

image (2) TÜRKİYE'DE YAŞAYAN TÜRKLER'İN ANAYURDU TÜRKİYEDİR: MÖ 2500 TARİHLERİNDE ANADOLU'DA TÜRK ADI İLE KURULMUŞ BİR TÜRK KRALLIĞI VARDIR: - Dr. Mustafa Engin ÇORUH

Değerli Burhan Bey, Değerli Dostlar,

Burhan Bey'in yollamış ilginç olduğu yazı dolayısı ile sizlere Anadolu'nun bizim Ana Yurdumuz olduğunu bildirmek istedim. Sümer çivi yazılı tabletlere dayanarak bulduğum bilgileri ANADOLU'NUN TAPUSU TÜRKLERİNDİR isimli kitabımda yayınladım.

Burada  hepinizin dikkatini Türkler ve Türkiye üzerinde oynanan oyunların bir örneğine çekmek isterim.

Öğrenciliğimizde bize öğretilen 1071 Malazgirt Zaferi ile Türklerin Anadolu'ya  geldiği idi. Çocukken bu masala inanmış ve kazandığımız büyük zafer ile iftihar etmiştik. O zamanlar oynanan oyunun farkında değildik. Kılı kırk yaran, Türk düşmanı Amerika veya Avrupalı  bilim adamlarının kurmuş olduğu tuzağın tüyler ürpertici tarafını ne yazık ki görememiştik. Bu teorinin arkasında yatan hedef ise

    Anadolu'da Türkler gelmeden önce Roma, Bizans ve Yunan medeniyetleri vardı. Barbar Türkler bu medeniyetleri yok ettiler. Bugün Anadolu bir harabeliktir Türklerin Ana yurdu Orta Asya'dır. Türkler Anayurtlarına geri dönsünler Anadolu'nun asıl sahipleri Yunanlılar, Kürtler ve Ermeniler'dir. Türklerin tarihi yenidir, eskilere dayanmaz. Onların tarihi Orhun Anıtları ile başlar. 

Bu yalanlara hala inanan bilim adamlarımız ve politikacılarımız var. Malazgirt Zaferini kutlayıp Anadolu'ya geliş tarihimizi öne çekmeye çalışan politikacı ve bilim adamları neye hizmet ettiklerini bilmiyorlar.

Aşağıda Türk adının anlamını ve Anadolu'da 4.500 sene önce kurulmuş Türk Krallığı hakkındaki araştırmamın bir kısmını okuyabilirsiniz.

Sağlık ve esenlikle kalın.

3Ara/230

HA GAYRET İKİNCİ VE DE ÜÇÜNCÜ MEVKİ YOLCULARI… – Dr. Noyan UMRUK

unnamed

HA GAYRET İKİNCİ VE DE ÜÇÜNCÜ MEVKİ YOLCULARI... -  Dr. Noyan UMRUK

Emekçilerin yarıya yakın bölümünün ve önemli bir emekli kesiminin gelir düzeyi olan asgari ücret konusu da gündemde iken;

*Yıllık enflasyon oranı %72,5'u bulmuşken,  

*Sınai ve tarımsal üretim gerilerken, inşaat sektörü ve tüketim harcamalarından kaynaklanan son 3aylık %5.9 içi kof büyüme oranı ile avunulurken,  

* Yeterli düzeyde teknoloji içermeyen,

*Katma değeri düşük, ucuz-emek yoğun, 

*Ucuz ihracat, pahalı ithalata bağlı, 

*Giderek büyüyen cari açığı 24 - 25 Milyar doları bulan ne idüğü belirsiz kaynağı belli olmayan para ile bir nebze olsun giderilmeye çalışılan, 

*Gelir dağılımı sıralamalarında en gerilere düşmüş, Gini katsayısı zaten çok düşük,

*Belirli kesimlere durmadan vergi lafları uygularken, yakaladığını vergilendiren bir ekonomik yapının sonucu emeğin, emeklinin üretimden alabileceği pay ne ola ki...

Hüsranla sonuçlanan tüm dünyada hayret ve şaşkınlıkla izlenen "nevi şahsına münhasır-kendine özgü" ekonomi teorimizin vahim ve dramatik sonuçlarını elinden geldiğince  gidermek için "İthal Sihirbazımız" sahnelerimizde ama ...

Piyasalar izlendiğinde Sihirbazın lambasından ya da şakasından çıkacak sonuç da aşağıdaki fıkradan daha iyi anlatılamaz dostlar...

Hikaye bu ya...

https://t24.com.tr/haber/turk-is-aclik-siniri-14-bin-25-yoksulluk-siniri-45-bin-686-lira,1140679

Çok eskilerden bir gün, İstanbul’dan Erzurum’a tren gider.

Velhasıl tren Aşkale’yi geçer geçmez arıza yapar. Makinist ve ilgililer Daphan Ovası’nın yanı başında duraklayan treni tamir etmeye çalışsa da boşadır...

Durum başkondüktöre aktarılır ve gereğinin yapılması istenir.

Bu arada yolcular merakla camlardan dışarı bakmaktadır.

Baş kondüktör önce birinci mevki vagonuna gider ve oradaki yolculara şöyle seslenir;

-“Çok kıymetli yolcularımız! Trenimiz şu sebepten dolayı arızalanmıştır. Arkadaşlar ilgilendi ama arızayı gideremediler. Devlet Demir Yolları adına sizlerden özür diliyorum. Hazırlıklarınızı yapın, bir saate kadar otobüsler gelecek ve sizleri Erzurum’a götürecek.”<

Açıklamanın ardından başkondüktör ikinci mevkinin olduğu vagonlara ulaşır ve şöyle der;</

-“Beyler ve bayanlar! Trenimiz arızalandı.  Şu karşı tarafta Aşkale-Erzurum minibüsleri geçiyor.  Şimdi hemen başınızın çaresine bakın ve treni tezden boşaltın…”

Bu arada ikinci mevkiden transferle giderek sayısı artan garibanların olduğu tıklım tıklım üçüncü mevkide bir telaş vardır. Telaşının arasında başkondüktör üçüncü mevki vagonunun kapısına gelir. 

Garibanlar trenden inmeye çalışırkenn başkondüktör engel olur ve der ki;

-“Hele durun bahalım...  Nereye bele?  Bu telaş niye?

İçlerinden biri öne atılır ve derki; -“Ağabeyi!  Belli ki tren arızılandi.  Anlaşılan o ki tamir edemediz. Bizde ufağ ufağ yürümeye başliyağ. Erzurum’a daha çoğ yol var.”

Başkondüktür vagonun kapısını sert bir şekilde kapatır ve oradaki ahaliye şöyle seslenir; -OLA OĞLUM…  SİZ GİDECEĞSIZ YA... BU TRENİ ERZURUM’A KADAR KİM İTELEYECAĞ?...

Kıssadan hisse; bu baş kondüktörlerle işimiz çok zooor sevgili ikinci ve de üçüncü mevkidaşlarımız... Bunların vaktiynen yediği hurmalar şimdi bizleri tırmalar..
Gazamız mübarek ola...

https://t24.com.tr/haber/turk-is-aclik-siniri-14-bin-25-yoksulluk-siniri-45-bin-686-lira,1140679

Kategori: Makale Yorum yok
2Ara/230

Kore Savaşı (25 Haziran 1950 – 27 Temmuz 1953)

t_640_M5V671N8I274D2210U97N266LWQ98V
Kore Savaşında (25 Haziran 1950-27 Temmuz 1953) Türk Ordusu’nun Kunuri Muharebeleri’nde Amerikan 8'inci Ordusu’nu İmhadan Kurtarması ve Kore Cumhuriyeti'nin Kalıcı Bir Devlet Olmasına Katkısı

Türk Ordusu Kore Savaşı’nda kendi vatanını savunurmuş gibi olağanüstü bir azim ve fedakârlıkla savaşarak, BM Kuvvetleri’nin saflarında barışı korumak amacıyla bağlı olduğu Amerikan 8'inci Ordusu’na büyük destek vererek Kunuri Muharebeleri’nde Amerikan birliklerinin geri çekilmesine imkân sağlayarak imha edilmelerini, yapılan ileri taarruzlarda ön hatta yer alarak Amerikan Ordusu’nun ağır zayiat vermesini engelledi.

Kendi vatanından binlerce kilometre uzakta savaşarak şehit düşen 892 askerimiz (41 subay, 25 astsubay, 826 er) Pusan Şehitliği’nde yatıyor.

Ruhları şad olsun.....

1Ara/230

EĞİTİM SİSTEMİ, EKONOMİ VE DEVLETİN GÜCÜ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

EĞİTİM SİSTEMİ, EKONOMİ VE DEVLETİN GÜCÜ - Ruhittin SÖNMEZ

Kasım 2017’de yani tam 6 yıl önce, Üniversiteye giriş sınavında değişikliğe gitme kararı açıklanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP yönetimindeki dönemde, eğitim sistemi üzerindeki başarısızlığı itiraf etmişti.

Erdoğan, “Türkiye'de iki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim ve öğretimdir, kültürdür” demişti.

“Adam seçimi kazandı…” Tekrar kazandı… Ve tekrar kazandı… Ama eğitimde başarılı olduğunu söyleyerek ve göstererek kazanmadı.

Zaten Erdoğan’ın itirafını beklememize de lüzum yoktu.

Eğitimdeki başarısızlığı sadece her yıl açıklanan Üniversiteye giriş ve liselere giriş için yapılan sınavların sonuçlarından anladıysak vah bize.

Ekonomide 2014 yılından bu yana kişi başına milli gelirimiz 10 bin dolar seviyesini aşamıyor. “Orta gelir tuzağı” denen bu durumdan çıkamayışımızın ilk sebebi katma değeri yüksek ürünler üretemiyor oluşumuz.

Yüksek teknolojili üretim yapacak insan gücünü yetiştirememişiz.

Ekonominin gelişmişliği ve gücü ülkedeki hukuk ve demokrasi seviyesi ile orantılıdır.

Hukuk ve demokrasi talebi ise eğitim seviyesi ve şehirleşme ile doğrudan alakalıdır.

Hukuk ve demokrasi talep eden yerine iradesini bir kişiye devreden bir insan modeli yetiştiren bir “eğitim sistemimiz” var.

Esasen buna “eğitim sistemimiz” var demek bile doğru değil. Rahmetli Nurettin Topçu’nun tespiti bugün daha çok geçerlidir:

“Eğitim sistemimizin iki eksiği var; 1- Eğitim, 2- Sistem.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eğitim ve kültürdeki başarısızlığın itirafını bile bile, “ama köprüler, yollar yaptılar” diye düşünenler bu eğitim sisteminin ürünleri idi.

Eğitim ve kültürdeki başarısızlığını göre göre, Ak Parti’nin ülkede “adalet ve kalkınma” sağladığını düşünenler de bu eğitim sisteminin ürünleri idi.

Şu tespitimi biliyorum ki sadece eğitim ve kültür seviyesi iyi olanlar anlayabilir:

Eğitim sistemin neyse ekonomin de, hukukun da, demokrasin de, ülkenin gücü de o.

Aynı şekilde, ekonomin ne ise, hukukun ne ise, demokrasin ne ise eğitim sistemin de o...

30Kas/230

Sevgili Kandıralılar Bu Sefer Kandırılmayın! – Yusuf ÜNEL

IMG_2235

Sevgili Kandıralılar Bu Sefer Kandırılmayın! – Yusuf ÜNEL


“Türkiye’nin ve dünyanın bu yoğun gündeminde gözden kaçan önemli bir konuyu dikkatlerinize getirmek istiyorum”

Bütün bunlar yaşanırken günlük ve gündelik siyasi,ekonomik ve kültürel hayat devam ediyor. Daha doğrusu acı da olsa yaşam devam ediyor. Ulusal iktidarlar ve yerel iktidarlar insanların hizmetleri noktasında günlük ve gelecekle ilgili plan ve projelerini hayata geçirmek suretiyle çalışmalarına devam ediyor.

Kandıralılar için verdiğimiz savaşın hemen hemen Kocaeli’de yaşayan herkes farkında. Topraklarınızı yabancılara satmayın diye diye dilimizde tüy bitti. Satacaksanız da kendi milletinizden olan insana yüz bin tl. aşağısına satın  ama yabancıya satmayın. Yarın inanın çok geç olacak. Dedelerinizin kemiklerini sızlatmayın. İlimiz hali hazırda bir sanayi bölgesi. Neredeyse artık bir şehir olmaktan çıktı. İlçe bazlı sanayi üretimi ülke ekonomisine katkı sunan ikinci şehir konumunda. Gazetemizin de sloganı olan Stratejik Kapı olması sebebiyle bölge üretim kapasitesi bakımından önemli bir merkez. Önümüzde ki gelecek 5 ve 10 yıl sonrası nüfus artışı 5 milyonu çok rahat aşacak gibi. Dağ ve deniz arasına sıkışmış bu koca yürekli şehirde söz sahibi bile değilsiniz. En fazla bir güvenlik ve şoför olarak belirli kurumlarda görev alabiliyorsunuz. Dolayısıyla Karadeniz başta olmak üzere bir çok bölgeden cazip iş koşulları nedeniyle göç için tercih edilen konumdasınız. Böyle giderse  demek oluyor ki yakın gelecekte isminiz bile okunmayacak. Şimdilerde artık ilçemizde diyorum, çünkü kandıra Şenliktir Devletti, Hakkı İade Edilmelidir!  Singapur tarzı bir model üzerinde de çalışmalarımı yaptım, halen daha tarım ve turizm konusunda da çalışmalarım sürüyor. Kitap Fuarında davet alsaydım 20 dakikalık bir söyleşide sadece Kandıralılara seslenmek isterdim.

Henüz vakit varken ve artık çok geç olmamışken; Daha önce Anadolu Otomotiv sektörünü nasıl ve ne amaçla geri tep tiyseniz aynı gün ve aynı maksatla bugün yine ilçemizde yapılması planlanan çöp fabrikasına karşı tek ses olma zamanıdır. Konunun kent gündeminden ivedilikle düşürülmesi gerekmektedir. Bugün Kandıra halkı olarak evine gidip arkasına yaslanarak derin ve sessizce geleceği hakkında sakince düşünmelidir. Bakın buradan söylüyorum, açık ve net! Deniz kenarında olmasa hizmetin h’si bile gitmez bu ilçeye. Çünkü siyasi makamlarda yoksunuz. Kimse bu bölgede sizi düşünmez.

Kandıra çöp fabrikasına kesinlikle karşı çıkmalı.
Senin mavi bayraklı plajların, tarım arazilerini ve geleceğini düşünmek ten başka çaren yok.
Yerlerinizi satmayın diye diye 25 yılımı geçirdim.
Bugün bu fabrikaya karşı çıkmazsan kendine ve geleceğine kötülük yapmış olursun.

İlle de Kocaeli iline bir çöp fabrikası lazımsa Gebze bölgesine Pelitli civarlarında ki boş arazilere yapılabilir.

Türk Yazar – Türkiye’nin Tam Bağımsız Yayıncı Kuruluşu İmtiyaz Sahibi Ve Baş Yazarı Yusuf Ünel

https://kocaeliokuyor.com/.../sevgili-kandiralilar-bu.../

28Kas/230

TÜRKİYE’YE GERİ DÖNEN YERLİ SERMAYE KİMİN? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sTÜRKİYE'YE GERİ DÖNEN YERLİ SERMAYE KİMİN? - Ruhittin SÖNMEZ

Habertürk’te Abdurrahman Yıldırım son yazısında “seçim öncesi Türkiye’den çıkan sermaye seçim sonrası döndü. Ancak bu hareket büyük ölçüde net hata ve noksan kaleminde kaynağı belli olmayan şekilde gerçekleşti” bilgisini verdi.

Bir diğer ekonomi yazarı Ege Cansen de Sözcü Gazetesindeki yazısında “bu arada hoş bir şey oldu. Türkiye'ye adeta döviz yağmaya başladı. Hem de IMF'den ve Arap dostlardan değil. Yerli kaynaklardan. Anlaşılan CHP'nin iktidara gelmesinden korkup kaçan dövizler geri geldi” diyerek aynı durumu açıklayan bir yorum yaptı.

Bu haberleri duyunca “bıyıklı yabancı yatırımcı” kavramı aklınıza gelebilir. Bilindiği gibi, “fonlarını yurt dışında tutarak Türkiye’de borsa ve diğer finans piyasalarında değerlendirenlere” piyasada “bıyıklı yabancı” adı veriliyor.

Acaba ekonomi yazarlarının belirttiği yurda geri dönen yerli kaynak “yurtdışından yabancı yatırımcıymış gibi hisse senetlerine yatırım yapan aslında Türk olan” yatırımcılar mı?

Benim anladığım kadarıyla gelen para böyle değil. Çünkü bu tür yatırımlar için gelmiş olsa resmi yollardan gelirdi ve “kaynağı belli olmayan” sermaye hareketlerini gösteren “net hata noksan” kaleminde yer almazdı.