UNUTULAN GAZZE – Seyfettin KARAMIZRAK
UNUTULAN GAZZE - Seyfettin KARAMIZRAK
Gezze’ de soykırım devam ediyor. İnsanların, gittikçe duyarsızlaşarak bu vahşeti
unutmaya başlaması da…
İsrail son olarak Batı Şeria da bir çocuk kreşini bombalayarak, vahşeti de arsızca
kayda aldı. İnsanlığın sinir uçları ile hoyratça oynayan İsrail, her gün farklı bir zulümle
dünyayı şoka sokmaktadır.
ABD’nin, “artık savaşın şiddetini düşürmenin zamanının geldiğini” söylemesine
rağmen, Katil İsrail’in Gazze’ye saldırıları şiddetlenerek sürmektedir.
Filistinli sağlık yetkilileri, son 24 saat içinde 132 kişinin daha öldürüldüğünü söyledi.
İsrail tankları tarafından bombalanan güneydeki Han Yunus’un üzerinde de duman bulutları
yükseliyor.
KAMBUR KAMBURU GÖRDÜĞÜNDE RAHATLAR – Ruhittin SÖNMEZ
KAMBUR KAMBURU GÖRDÜĞÜNDE RAHATLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Hukuk Fakültesinde iken bir hocamızın söylediği sözü hiç unutmadım: “Dünya tarihinde yokluk ve yoksulluktan dolayı isyanlar olmamıştır, isyanları başlatan adaletsizliktir.”
Bu söz “her adaletsizlik olan yerde isyan olacaktır” anlamına gelmiyordu.
Dr. Zülfikar Özkan ise “Beynin Mutluluğa Ayarlanması” isimli kitabında şu tespitleri naklediyor:
“İnsanı mutsuz eden, fazla şeye sahip olmaması değil, başkalarından azına sahip olmasıdır. Bir kambur, başka bir kamburu gördüğü zaman rahatlar.”
“İnsan istemeyi aklından geçirmediği malların yokluğunu kesinlikle hissetmez. Bununla birlikte yüz kat fazlasına sahip bir başkası, istediği şey onda olmadığı için kendini mutsuz hisseder.”
“Zenginlerin büyük serveti yoksulları huzursuz etmez. Buna karşılık zenginler bir niyetini gerçekleştiremediğinde sahip olduklarıyla avunmazlar. Zenginlik deniz suyuna benzer. Ne kadar içilirse o kadar susatır. Aynı şey şöhret için de geçerlidir. İsteklerimiz gerçekleştikten sonra onlara alışırız. Sahip olduklarımıza zamanla kayıtsız kalırız.”
“İnsan başkalarıyla iletişim kurarak rahatlamak istiyor. Bir insan kendisi gibi benzer acıyı çeken kişilerle bağlantısı olduğunda daha fazla acıya dayanabiliyor. Diğerlerinden soyutlandığı zaman acısına daha zor dayanabiliyor.”
Gerçekten 1999 Kocaeli depreminde diğer şehirlerden gelen hekimler depremzedelere terapi yapmaya çalışıyorlardı. Bir uzman doktor “çok ilginç, bizim insanımız bu toplu terapiyi her gün kendileri yapıyor. Bize ihtiyaçları yok. Çünkü hep deprem hakkında görüşerek terapiden beklediğimiz yararı sağlıyorlar” demişti.
NAZIM HİKMET ŞİİRİ OKUYAN BAŞBUĞ TÜRKEŞ’TEN DAHA MI MİLLİYETÇİSİNİZ? – Ruhittin SÖNMEZ
NAZIM HİKMET ŞİİRİ OKUYAN BAŞBUĞ TÜRKEŞ’TEN DAHA MI MİLLİYETÇİSİNİZ? - Ruhittin SÖNMEZ
Gençlik dönemimde, Nazım Hikmet Ran sağ (milliyetçi- muhafazakâr) kesimin içinde “vatan haini” olarak değerlendirilen biriydi.
Fakat yıllar sonra, Azerbaycan’da irtibatta olduğumuz ve Türk milliyetçisi olduğundan kuşku duymadığım dostlarımızın müthiş Nazım Hikmet hayranı olduğunu gördüm.
Azerbaycan’da şiir sanatı bizden çok daha iyi bilinir, yaşanır ve hemen herkesin ezberinde onlarca şiir vardır. Hatta sadece Azerbaycanlı sanatçıları değil, Türkiye’de yetişen divan ve halk edebiyatının şair ve yazarlarını da bizden çok daha iyi tanırlar.
Ama Azerbaycanlı dostlarımın Nazım’a olan hayranlıkları sadece şiir sanatına ve sanatçının yazdığı şiirlerine değildi. Onlar, Sovyetler Birliği’nin Türk Milliyetçilerine karşı en ağır zulümleri yaptığı bir dönemde, Nazım’ın kendisini hep TÜRK olarak tanıtmasını çok taktir ediyorlardı.
ORTA ÇAĞ AVRUPASI GİBİ – Ruhittin SÖNMEZ
ORTA ÇAĞ AVRUPASI GİBİ – Ruhittin SÖNMEZ
Tarihi olayları o dönemin şartları içinde yorumlamak gerekir. Ancak “tarih tekerrür ediyorsa” o dönemlerde yaşanan bazı olayların sebep ve sonuçlarından ders çıkarmak mümkün olmalıdır.
Çünkü insanoğlunun zekâsı, davranışları öyle düşündüğümüz gibi çok da değişmemiştir.
Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’un yazdığı “İktidar ve Teknoloji” kitabında ortaçağ
Avrupa’sındaki teknolojik gelişmelerin ve verimliliği artıran uygulamaların toplumun
genelinde bir refah artışına yol açmadığı anlatılıyor.
Günümüzdeki teknolojik gelişmelerle kıyaslanması mümkün olmasa da mesela su ve yel
değirmenlerinin devreye girmesiyle işçi başına verimlilik elle çalışan değirmenlerin 20 katına
kadar çıktı.
1000-1300 yılları arasında tarım teknolojilerinde yaşanan diğer gelişmelerle birlikte özellikle
İngiltere’de tekstil sektörü gelişti. Bu sektör ileride yaşanacak sanayi devriminde kilit rol
oynadı.
Fakat verimlilikteki bu artış, işçilerin maaşları ve yaşam şartlarını iyileştirmediği gibi
çoğunluğun yoksulluğunu daha da arttırdı.
Çünkü çiftçiler daha fazla çalışmalarına rağmen, dolaylı ve dolaysız vergilerle mahsulün çok
büyük bir kısmını efendilerine vermek zorunda idi. Çok çalışan ve yeterli beslenemeyen
köylülerin ortalama yaşama süresi 25 yıla kadar düşmüştü.
Çünkü Ortaçağ Avrupa’sında bir işgücü piyasası yoktu. Değirmenler arasında bir rekabette söz konusu değildi. Çalışan köylülerin lordlara ve din adamlarına karşı itiraz etmeleri mümkün değildi.
Baskı ve zorla çalıştırılıyorlardı.
1300’lerin ilk yarısında yoksulluk, beslenmeme ve temizlik sorunları yüzünden salgın hastalıklar patlak verdi. Mesela İngiltere’de ortaya çıkan kara veba sonrası İngiliz nüfusun üçte biri ile yarısı kadar bir kısmı öldü.
“Peki, değirmenlerin, nalların, dokuma tezgahlarının, el arabalarının ve maden işletmeciliğindeki ilerlemenin getirdiği ekstra üretim nereye gitti?”
Bir kısmı şehirlerde artan nüfusu beslemek için kullanıldı. Ama üretim fazlasının çoğu büyüyen dini hiyerarşik yapıya gidiyordu. Onlar da katedraller, manastırlar, kiliseler inşa ettiriyordu.
Tahminlere göre 1300’lere gelindiğinde başrahipler, piskoposlar ve diğer yüksek ruhban
sınıfı, tüm tarım arazilerinin üçte birini elinde tutuyordu.
Sevgili okuyucularım bu tarihlerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları olduğunu düşünmenizi
istiyorum.
PROF. DR YAVUZ KAYA SORUYOR
PROF. DR YAVUZ KAYA SORUYOR
(Aslında hepimiz soruyoruz)
" Bir kez daha düşünün!
Bu ülkede;
-Neden ağır bir ekonomik yıkım yaratıldı?
-Neden varlıklarımız satıldı?
-Neden altın rezervimize kadar ihtiyat akçemiz harcandı?
-Neden inanılmaz bir dış borç yaratıldı?
-Neden Londra mahkemeleri yetkili kılındı?
-Neden maliyetinin çok üzerinde alt yapı çalışmaları yapıldı, 30 yıllık garantiler verildi, hem de enflasyona indeksli kur ile?
-Neden Atatürk ismi silinmeye çalışılıyor?
-Neden T.C. tabelaları kaldırıldı?
-Neden sınır güvenliği yok ve vasıfsız milyonlarca sığınmacı ülkeye dolduruldu?
-Neden bir demografik bozulma yaratıldı?!
-Neden yetişmiş insan gücümüz yurt dışına sevk ediliyor ve çekiliyor?
-Neden stratejik devlet kurumları yok edildi?
-Neden, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi önlendiği halde rejim değişikliği yapılıp tek adam rejimine geçildi?
ADALET CAN ÇEKİŞİYOR – Ruhittin SÖNMEZ
ADALET CAN ÇEKİŞİYOR - Ruhittin SÖNMEZ
Hatay Milletvekili Can Atalay’ın başvurusu ile Anayasa Mahkemesi (AYM) 2. defa hak ihlali kararı verdi. Yine 2. defa bu ihlali kaldırması için kararın gönderildiği görevli İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi topu Yargıtay 3. Ceza Dairesine attı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi yine “ihlal kararının hukuki bir değeri ile geçerliliği yoktur. Bu nedenle bu karar yok hükmündedir, ihlal kararına uymayacağız” anlamına gelen yeni bir karar verdi.
Artık tuzun koktuğu bir aşamaya gelindiği görülüyor. “Tüm anayasal hakları ve anayasal düzeni yerle bir eden” bir karardır bu.
AYM ile Yargıtay arasında bir astlık üstlük ilişkisi yoktur. Her biri kendi görev alanına giren alanlarda karar verir. AYM bir temyiz mahkemesi gibi inceleme yapmaz ve Yargıtay kararını iptal edemez.
Ancak İnsan Hakları ihlallerinde bireysel başvuru hakkı kapsamında yapılan başvurularda AYM tek yetkilidir. Verdiği karar herkesi bu arada diğer yargı organlarını da bağlar.
AYM kararları da tartışılabilir, hatalı veya yanlış bulunabilir ancak tanımıyorum veya uygulamıyorum denilemez.
Tıpkı Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) seçimlere dair kararları gibi, AYM’nin kararları da yanlış dahi olsa uygulanmak zorundadır.
Mesela YSK’nın “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan birleşik oy pusulaları geçerli değildir” yasa kuralına rağmen, mühürsüz oyları geçerli sayan hukuksuz kararı uygulandı.
Yine 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminin yenilenmesi kararı asla hukuki değildi, tamamen siyasi bir karardı. YSK’nın bu kararı Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Fakat bu YSK kararı da uygulanmıştır.
İKİ KİŞİ… – Kandıralı FETHİ
İKİ KİŞİ... – Kandıralı FETHİ
BİZDEN.....
Gecenin mateminde yazmış olabilirim..?!!
Vakit geç misali..
#ACAR -GÖZÜNÜ BUDAKDAN sakınmayan YAZAR...
SAVAŞ AY misali..
Ne gördüm/ne tanıdım...
DELİKANLI.. ağzına geleni
harbi-harbi
dobra-dobra yazan...
Hani derler ya..
-ADAMSIN
ve de
her yerde var. .
Orda burda,
Giresun da- Erzurum'da, futbol da, .
KAN arayan, hastalığa UMAR arayan, canlı yayınlarda..
BANDIRMA'dan takip ediyorum, sizleri...
Var olun..
HARBİ olun...
İFTİHAR ederiz...
KANDIRA’nın KURTULUŞU… / Kandıralı FETHİ
KANDIRA'nın KURTULUŞU... / Kandıralı FETHİ
23 NİSAN’dan, BİR GÜN #evvel kutlanır dı...
KANDIRA'nın KURTULUŞU...
Biz, böyle bildik hep böyle idi...
Nedense..??!? neden..!!???
Tarih değişmiş...
Gün evvelinden gelirdi.
İzmit'den -AdaBaza'ın dan
#ÇETE'ler....
Hizmeti BÜYÜKTÜR
Numan GÜNEŞ BLD. BŞK
zamanı.. Misafir edilir di.
DÖRT ERKEK… / Kandıralı FETHİ
DÖRT ERKEK... / Kandıralı FETHİ
Veeee #DÖRDÜNÜN de Üst den bir DÜĞMESİ #İLİKLİ ÇEKETLER...
İlginç.
Zamanın BAŞBAKANI, TUZLA’da suikast sonucu öldürülen (Nihart ERİM.) #ERİM apartımanı altında,
HASAN AGA’nın dükkanının önünde BÜSKÜVÜT tezgahı olurdu, BALABAN markalı, vede GAYMAKLI birbirine yapışık... 5 guruşa,10 guruşa...
EVCİLİK oynardı GIZLAR... FERIDE Kazım Ulutaş annenin merdivenlerinde..
Melek Evin /BİRCAN/CANAN/MİNE ÖĞREN.
BİZ, #KOVBOYCULUK Faruk Duru, ŞİNAŞİ, ŞADAN… APAÇİLERİ kovalardık..
#İŞTE bu fotoğrafın çekildiği alan GOCAAAA oyun sahamızda....
#DEĞİŞİK #GARUŞUK – Kandıralı FETHİ
#DEĞİŞİK #GARUŞUK - Kandıralı FETHİ
#DEĞİŞİK #GARUŞUK ordann / burdan bii yazı olsun..
VEP OFSET #MECMUA lar (mecmua ne..??? Nerden bilecek YENİ NESİL)
Ayhan IŞIK dan tutunda Filiz AKIN a
YEŞİLÇAM’a star çıkaran, MAGAZİN BASINI.. ARTİZZZ ajansları....
Güzellik yarışmaları
Hürriyet, Milliyet, Son havadis, Akşam, Tercüman Gazeteleri
Hafta SONU, pazar EK leri...
Gazteci #FAHRETTİN abimiz.. Hani şu Minübüscü #ÖZKAN abimizin, ABİSİ.. EN SON BELEDİYE altı...
SAM AMCA nın resminin olduğu, Hani şu, YARIM METRELİK fötr şapkalı, TENEKE KUTU lardaki Pis kokulu #SÜT #TOZLARI..
SİZ… LANGIR sokağı bilirmisiniz….? – Kandıralı FETHİ
SİZ... LANGIR sokağı bilirmisiniz....? - Kandıralı FETHİ
İşte oradan başlayalım
Gezdim. TOZDUM..GANDIRA'da.
Başöğretmen yardımcısı
ALİ SAĞLAM ı çakarmısınız?
KIZI
Rahmetli CANAN'ı
Oğlu ATACAN 'ı
Bilecek yeni nesil #SOMYA..!!’yı…?? – Kandıralı FETHİ
Bilecek yeni nesil #SOMYA..!!’yı...?? - Kandıralı FETHİ
Bilecek yeni nesil...
#SOMYA..!!’yı...??
Gündüzleri ,
GESMEGERİK / DÜMDÜZ örtüler..
Misafirlerimize odamızın enn BAŞ KÖŞESİ.
Geceleri en rahat yatak..
Uzun çelik şeritli - YAYLI somya..
Çocukluğumuz vardı...
Hayat gizlenirdi #altında..
Neler vardı neler..
Üzerinde, DERS yaptığımız...
#Babamın #ASKER'lik #TAAATAA BAVULU..
Çamaşır sepetimiz girerdi..
SOMYA'nın altına.
Bii sürü takıl-tukul...
TOMMİSK / TEKSAS / ZAGOR / TEX
saklanırdı..
Neler sığardı neler…
BİZİM ZAMANIMIZ.. – Kandıralı FETHİ
BİZİM ZAMANIMIZ.. - Kandıralı FETHİ
GARUŞUK-GURUŞUK biiii yazı...
Bizim zamanımızda kibritler vardı ve ocaklar ve sobalar bu kibritle tutuşturulurdu..
Vasati kaç ÇÖP’dür..???
TEKEL kibritleri 60 misali...
sahiii, var mı..??
satılıyor mu.. şimdilerde..,,???
Neee Alaka Allah, -allah
İşte, ordan girerek.. Mesela...
UYGUR TÜRKLERİ VE TARİHTEN DERS ALMAK – Seyfettin KARAMIZRAK
UYGUR TÜRKLERİ VE TARİHTEN DERS ALMAK - Seyfettin KARAMIZRAK
Endülüs İslam devleti yıkılırken,Müslümanlara şartlar koştular. Hiç bir Müslümanın evinin kapısı kilitli olmayacaktı. İspanyol askerleri istediği gibi, istediği zaman Müslümanların evine girip çıkabilecekti. Müslümanların Namus ve haysiyeti ayaklar altına alınmıştı. Herkes dinini değiştirecek, Müslüman kimse kalmayacaktı. Sonunda öyle de oldu.
Şehrin Sultanı Ebu Abdullah,“Hristiyanlara teslim oldukları takdirde kimseye hiçbir şey olmayacak” yalanına kanarak, şehri elleriyle teslim etti. Giderken gözlerinden yaş döküyordu. Yanı başındaki annesi; “Ağla oğlum ağla... Erkekler gibi savaşmadın, kadınlar gibi ağla.” Demişti.
GAZIN DEĞERİ TRİLYON DOLAR MI? – Ruhittin SÖNMEZ
GAZIN DEĞERİ TRİLYON DOLAR MI? - Ruhittin SÖNMEZ
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan Karadeniz’de bulunan toplam doğalgaz rezervinin 710 milyon metreküpe ulaştığını ve bunun değerinin 1 trilyon dolar olduğunu söyledi.
Bu bilginin “yanlış” olduğunu söyleyenler hemen yaylım ateşine tutuldular. “Siz ülkenizi sevmiyorsunuz” suçlamasına maruz kaldılar.
Oysa böyle teknik olayların yararı veya zararı rakamsal olarak hesaplanabilir. Bu rakamlar da tartışılmaz bir gerçeği ortaya koyar.
Ortada açık bir hesap hatası var. Öncelikle rezervin tamamının kullanılması imkânsız. Uluslararası yayınlarda bu alandan 100 Milyar metreküp gaz çıkarılacağı yazılmakta imiş. Bunun değeri Botaş’ın konutlara satış fiyatıyla hesaplanırsa 22 Milyar dolar ediyor.
Ama rezervin hepsi çıkarılabilse bile 710 Milyon metreküp gazın piyasa değeri 150 Milyar dolar mertebesinde.
Cumhurbaşkanına böyle hatalı bir hesap verildiyse ve Cumhurbaşkanı aldatıldıysa O’na bu bilgiyi verenlerin niyeti veya kalitesi sorgulanmalı.
Yok olmaz ya, teorik olarak, ikinci ihtimal Cumhurbaşkanının kendisine verilen bilgiyi bilerek abartmış ve gazın değerini “1 trilyon dolar”olarak kamuoyuna duyurmuş olmasıdır.
Bulunduğu söylenen gaz rezervinin tamamı kullanılabilse, Türkiye’nin 10-12 yıllık ihtiyacını karşılar. Halen yılda 13-15 milyar dolarlık doğalgaz alıyoruz.
Netice 150 Milyar dolar da az bir para değil. 1 Trilyon dolar diye manşetlerden duyurulmasına gerek yoktu.
Elveda 2022 – Hoş geldin 2023 / Mesut UĞUR
Elveda 2022 - Hoş geldin 2023 / Mesut UĞUR
Dünya Güneşin etrafındaki bir dönmesini daha tamamladı. 2022 yılından çok büyük beklentilerim olmadığını, geri çekilip kendimi dinleyeceğimi talep edildiği kadar cemiyet hayatı yaşayacağımı, kaslarımı hareket ettirerek ve beynimi okuyup gözlemleyerek zinde tutacağımı yazmışım. Prensip olarak “ çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yerde görünme” tezini benimsedim. Hoşuma giden ortamları ailemle, dostlarla paylaştım. Davetlerime icabet edip beni sevindiren tüm dostlara şükranlarımı sunarım.
Yaptığım işleri beğenmeleri beni teşvik ediyor. 2022’ye 3 Ocakta Biontec hatırlatma dozuyla başladım. Maskesiz hayata kolay alıştık. Risk bölgelerinde maske aklımıza geldikçe taktık. 29.06.2022 de hafif ateş ve boğaz ağrısı nedeniyle ilk defa C19 testi yaptırdım ve pozitif olduğunu öğrendim. Neyse ki 2 gün boyunca 1 er Parol ateşi düşürdü. Başka olumsuzluk yaşamadan karantinayı doldurdum. Ailede benden önce ve sonra C19 bulaş olanlar da C19’u olduğumuz aşılar hafif semptomlarla atlattılar. Ben ayrıca dostların gönderdiği bağışıklık sistemi güçlendirici preparatlar İmmucil, Sollertia ve İmomix kullandım. Dr. İbrahim Obuz, Dr. Mustafa Küçükali ve Ercan Engin’e şükranlarımı sunuyorum.
Her şey eski olsa da; olsun, yıl yeni – Öğr. Gör. Tümay MERCAN
Her şey eski olsa da; olsun, yıl yeni - Öğr. Gör. Tümay MERCAN / Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım B. / Yönetim / İletişim Danışmanı
Her yeni gelen yıla anlamlar yüklüyoruz. Ne çok beklenti içine giriyoruz. Yeni yıl bize yenilikler getirsin istiyoruz. Yeni bir şey yapmadan yıl ne getirecek. İnsan avuntusu işte.
Her yeni yıla girerken eski kararlar gözden geçirilir, yeni kararlar alınır. Bazıları uygulanır, bazıları uygulanmaz. Öyle, böyle hayat geçiyor işte.
Göz açıp kapayıncaya kadar da yeni yıl geliyor. Hoop aynı döngüye devam.
Bu arada elbette işler yapılıyor, rutin devam ediyor ama katma değerli ne var? Yıl bitince bakıyorsun ki fazla bir şey yok.
Elbette bu herkes için geçerli değil. Ama çoğunluk böyle. Çoğunluk böyle olduğu için işte verimlilik yok. Siz verimli olmaya çalışsanız da başka işler verimli olmayınca hızınız kesiliyor. Eh, sonuçta her birimiz birbirimizi tanısak da tanımasak da birbirimize bağlı işler yapıp birbirimizi etkiliyoruz. Hızlandırıyor veya yavaşlatıyoruz birbirimizi farkında olmadan.
YALANLAR ER VEYA GEÇ ORTAYA ÇIKAR – Ruhittin SÖNMEZ
YALANLAR ER VEYA GEÇ ORTAYA ÇIKAR - Ruhittin SÖNMEZ
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, asgari ücret görüşmeleri sırasında“işçi sendikaları başkanları bana 8 bin liranın çok üzerine çıkmayın dedi” şeklinde bir açıklama yaptı. Sendikaların tepkisi üzerine Bakan açıklamasını tevil etmek istediyse de durumu kurtaramadı.
Bakanın bu açıklamasını Türk-İş Başkanı Ergün Atalay şu sözlerle açıkça yalanladı:
"Sayın Bakanı o akşam dinledim. Daha sonra canlı yayında bir daha dinledim. Ne benim ne benim arkadaşlarımın arasında 8 bin lira mevzu oldu. Ben Türk-İş’in talebinin 9 bin TL olduğunu açıkladım. Diğer sendika başkanlarından da 8 bin lira lafını duymadım. Bakan da evvelsi akşam düzeltti. ‘Böyle bir talep gelmedi bana’ dedi. Orada başka burada başka. YALANIN ŞÖYLE BİR HUYU VAR: ÜÇ GÜN SONRA İKİ GÜN SONRA ÇIKAR. Böyle bir şey olur mu?”
Türkiye’nin en büyük işçi kuruluşunun başkanı açıkça Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının YALAN söylediğini ifade etmiş oldu.
Devlet adamlarının yalan söylemesi gelişmiş demokratik ülkelerde en vahim olaydır. Herhangi bir konuda yalan söylediği ortaya çıkan devlet adamları veya siyasetçiler istifa ederler.
Tabii bizim gibi “ileri demokrasi” içinde olanlar bu kapsamda değildir.
SERİ KATİLİN VİCDANI – Ruhittin SÖNMEZ
SERİ KATİLİN VİCDANI - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye’de seri katil vakasına çok nadir rastlanır. Basına yansımış son seri katil dört cinayet işlemişti ve yakalanarak yargılandı ve 4 kez ağırlaştırılmış müebbet cezaya çarptırıldı. Halen cezaevinde.
Bu vakada şüpheli yakalanmıştı fakat eldeki deliller yeterli değildi. Katil çok soğukkanlıydı, itiraf etmiyor, işlediği cinayetler anlatıldığında olaylarla bağlantısı olmadığını iddia ediyordu.
Seri katilin suçlarını itiraf ettirmek için “Türk emniyet tarihine girecek ve polis okullarında ders olarak verilecek bir sorgulama yöntemi uygulandı.”
Polis tarafından, öldürülen 4 kişinin ceset fotoğrafları, aileleriyle çekilmiş ve çocuklarının fotoğrafları renkli olarak afiş yaptırıldı. Bu fotoğrafların arasına bir de “onun işlemediği bir cinayete ait resimler de ilave edildi. Sonra öldürülen 5 kişinin afiş haline getirilmiş fotoğrafları ile sorgu odası duvarları kaplandı.
Katil zanlısı tek başına sorgu odasına alındığında, afişleri görür görmez şok geçirdi. Gerisini operasyonu yürüten Polis Memurunun ifadesinden öğrenelim: “Öldürdüğü kişilerin ceset fotoğraflarını, ailelerini, çocuklarının fotoğraflarını görünce bu dondu kaldı. Sağına bakıyor öldürdüğü kişi, soluna bakıyor öldürdüğü kişi, nereye dönerse öldürdüğü kişilerin afişlerini görüyordu. Ruh halinin giderek değiştiğini görmeye başladık. Sonra başını iki elinin arasına alarak bağırmaya başladı ‘çıkarın beni buradan. Tamam ben öldürdüm.’ dedi. Onu oradan alırken, öldürmediği kişi için ’Bunu ben öldürmedim ama diğerlerini ben öldürdüm’ dedi.”
Polisin Türkiye’de ilk defa uyguladığı bu sorgulama yöntemini ve sonucunu okuduğumda en soğukkanlı seri katilin bile küllerle kaplanmış kor misali bir vicdana sahip olduğunu düşündüm.
Önemli olan vicdanını örtmüş olan külleri üfleyip ortaya çıkaracak bir yöntem bulabilmekti.
Bu örnek üzerinden sosyal ve siyasi çıkarımlar yapabiliriz sanıyorum.
*
HUKUK BİR GÜN RAFTAN İNER – Ruhittin SÖNMEZ
HUKUK BİR GÜN RAFTAN İNER - Ruhittin SÖNMEZ
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkeme kararından sonra bir kere daha “Türkiye’nin demokratik bir ülke olup olmadığı” tartışılıyor.
Devleti yöneten siyasi gücün her kademe yargı birimleri üzerinde mutlak bir denetimi olduğu vurgulanıyor.
Yasama ve Yürütme erklerinden sonra Yargının da aynı kişide birleşmesinin sonuçları üzerine yorumlar yapılıyor.
“Mahkemeye bu kararı aldıran siyasi aklın” neleri planladığı, İmamoğlu’nun siyaseten yasaklanmasının siyasi amacının ne olacağı anlaşılmaya çalışılıyor.
Kararın, “6’li Masanın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağını etkilemek için mi yoksa İstanbul Belediyesini yargı darbesiyle ele geçirme maksatlı mı verildiğine” dair kafa yoruluyor.
Çünkü artık herkesin “özellikle siyasi davalarda yargının talimatla karar verdiği” gibi bir kanaate sahip olduğu görülüyor.
Bu çok tehlikeli ve üzücü bir durum.
Çünkü adalet devletin temelidir. Bu temelin yıkıldığına inanan vatandaşların devlete olan sadakati ve inancı kaybolur.
Geçmişte de yargının siyasi etkilerle karar verdiği örnekler vardır. Fakat bu kadar yaygın, bu kadar göstere göstere, pervasızca ve hukuki bir kılıf bulma endişesi dahi taşımadan siyasetin yargı silahını kullandığı dönem az olmuştur.
Yine AKP döneminde “FETÖ yargısı” oluşturularak ordu, kurumlar ve siyasi yapının dizayn edildiğini görmüştük.
Şimdi “FETÖ yargısı” yerine oluşturulan “Hükümet veya parti yargısı” ile iktidarın kendisine engel gördüklerine yönelik bir silah gibi kullanılıyor olması (veya bu kanaati oluşturan eylem ve söylemler) devam ediyor.
Üstelik hiç olmadığı kadar anayasal ve yasal güvencelerin ortadan kaldırıldığı yargılamalar yapılıyor.
Daha da üzücü olan, Anayasa ve yasaların açıkça çiğnendiği bu eylemlerin sıradanlaşması ve neredeyse olağan karşılanmasıdır.
Hukukun rafa kaldırılmasını tartışacağımız yerde “mahkeme kararının kime yarayacağını” tartışıyor olmak bu öğrenilmiş çaresizliğin eseridir.