Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
28Haz/25Kapalı

MUHSİN BAŞKAN VE ALEVİ BİR AMCA: İnsanlık Mezhep Sormaz – Musa AVCI

34
Muhsin YAZICIOĞLU (Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı)

Ziyareti ve Şükran Belgesi Takdimi

21 Mayıs 2000 / Otel Asya – İZMİT

MUHSİN BAŞKAN VE ALEVİ BİR AMCA: İnsanlık Mezhep Sormaz - Musa AVCI

KOÇUM NEREDE...?

Yıldızeli’ne seçim çalışmaları için erkenden vardım. Gün henüz tam aydınlanmamış, meydanı saran serinlik taşlara sinmişti. İlçe meydanında arkadaşlarla konuşurken aramızdan sıyrılıp geçen yaşlı bir adam dikkatimi çekti. Yamalarla örülü eski bir ceket, ağır adımlar… Sırtında, tek başına bile kutsal bir yük gibi taşıdığı bir koç vardı. Ama gözleri, daha ağır bir şey taşıyordu.

Meydanın içinde dönüp duruyor, kısık ama titrek bir sesle soruyordu:

“Koçum nerede, koçum nerede?”

Yanımdaki Yıldızelili arkadaşlara döndüm:

“Kim bu amca?”

“Alevi köylerinden bir kardeşimiz.”dediler.

Adamın gözlerindeki hikâye içime işledi. Ömrü boyunca içinde sakladığı, belki de ilk kez dışarı taşan bir cümle gibi duruyordu bakışlarında… Yanına yaklaştım.

“Amca, hangi koçu arıyorsun? Sırtındaki mi?”

Adam başını yavaşça iki yana salladı. Gözleri uzaklara, yılların ötesine daldı. Sesi, içindeki binlerce kelimenin arasından seçilip gelmiş gibiydi:

“Hayır, hayır… Benim koçum Muhsin Başkan’dır.”

Omzundaki koçu yavaşça yere bıraktı. Bir süre sustu. Sonra derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.

27Haz/25Kapalı

FATİH ALTAYLI’NIN TUTUKLANMASI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

FATİH ALTAYLI’NIN TUTUKLANMASI - Ruhittin SÖNMEZ
Siyasetin Gölgesinde Yargı ve İfade Özgürlüğü
Son yıllarda Türkiye’de “yargı bağımsızlığı” kavramı sadece hukukçuların değil, artık sokaktaki
vatandaşın da günlük siyasal tartışmalarında kullandığı bir terim haline geldi. Çünkü yargının verdiği kararlar artık sadece mahkeme salonlarını değil, sandık sonuçlarını, kamuoyunu ve hatta sosyal medyanın nabzını da belirliyor.
Geçtiğimiz günlerde gazeteci Fatih Altaylı’nın tutuklanması, bu bağlamda yalnızca bireysel bir yargı süreci değil, aynı zamanda Türkiye’de ifade özgürlüğünün, medya bağımsızlığının ve yargı
güvencesinin ne durumda olduğunu gösteren kritik bir gösterge oldu.
Fatih Altaylı, gazetecilik kariyerinde birçok dönemden geçmiş, iktidarlara zaman zaman yakın durmuş, zaman zaman mesafesini korumuş bir figür. Ancak son dönemde özellikle YouTube üzerinden yaptığı yayınlar, onu geleneksel medya sınırlarının çok ötesine taşıdı.
Her gün yüz binlerce kişinin izlediği Altaylı, özellikle son videolarında Cumhurbaşkanlığı sisteminin
keyfiliğe yol açabileceğine dair açık ve sert uyarılarda bulunuyordu. Anket sonuçlarına dayanarak halkın ömür boyu yetkiye karşı olduğunu dile getiriyor, tarihsel örneklerle halk iradesinin gücünü vurguluyordu.
Yargının Altaylı hakkında “Cumhurbaşkanına tehdit” suçlamasıyla başlattığı soruşturma, tam da bu  sözlerin ardından geldi. Gerekçede özellikle videonun bir bölümünde padişahların halk tarafından alaşağı edildiği yönündeki tarihsel anlatı, bir tür dolaylı tehdit olarak yorumlandı. Oysa Altaylı’nın ifadesine bakıldığında, bu sözlerin şiddet çağrısı değil, halk iradesine yapılan bir tarihsel
göndermeden ibaret olduğu açıkça görülüyor.

26Haz/25Kapalı

Merak Etmediniz mi, İlginç Değil mi? – Nazım PEKER

NAZIM-PEKER-4-1024x537 (1)Merak Etmediniz mi, İlginç Değil mi? – Nazım PEKER

Söz konusu vatan ve onun geleceği olunca araştırıp bulduklarımı sizlerle paylaşmak oluyor. Umarım beni anlarsınız. Uyan ey Türk uyan, gaflet uykusu ölümle sonuçlanmasın.

Sevgili okurlarım, düşününce aklım karışıyor, neden böyle oldu diye meraklanıyorum. ABD, önce Saddam’a gaz verdi, Kuveyt’i işgal ettirdi; ardından da Irak’ı işgal edip böldürdü.

Irak ordusu yok muydu, Irak’ın savaş uçağı, tankı yok muydu?

ABD Irak’ı işgal ederken Irak ordusu neredeydi, hiç ortalarda görülmedi.

Irak’ın savaş uçakları hiç kalkmadı, tek bir sorti yapmadı. Tek bir tankı, bırakın cepheyi sokaklarda dahi görülmedi. ABD, pikniğe gider gibi elini kolunu sallaya sallaya Irak’a girdi ve Irak’ı ele geçirdi.

25Haz/25Kapalı

GENÇLİĞİM EYVAH – Alper AKSOY

9025

506607886_3925726131071562_3038123613709950127_n

GENÇLİĞİM EYVAH - Alper AKSOY
68 ve 78 kuşağı Ülkücüsü, Devrimcisi ile vatana adanmış ömürlerdi. Onların yiğitliği, kızgın şafaklarda sınandı.

Can özünden çektikleri besmele ile "Yol yanmazsa ben yanarım sultanım" diyerek bir ömrün en güzel yıllarını zindanlarda yaktılar.

Sovyetler sosyalizm hantallığı yüzünden 1917 Devrimi'nin etkilerinden kurtulma yollarını ararken Türk Devrimcileri "Dünya İşçi Kardeşliği" sloganı ile devrim yapma romantizmine kapılmışlardı.

Ülkücüler de "Komünizm geldi, geliyor!.. Vatan tehlike altında!.." diyerek sokaklara indiler.

12 Eylül gecesi Ülkücülerin ileri sürdüğü komünizm tehlikesi ve Devrimcilerin romantik devrim ülküsü bir gecede buharlaşıverdi. Çok azı hangi dış senaryonun figüranı olduğunu anlamıştı.

Ama iki taraftan 5000 genç kara toprağın soğuk bağrına gömüldü, otuza yakını da idam edildi.

Sonra Özallı yıllar...

Ankara Gölbaşı'nda kurulan Polis Özel Harekat Eğitim Merkezi'ne üç ayda bir 3000 hilal bıyıklı ülkücü alınıyordu. Yine "Vatan tehlikede, beka meselesi var!.." diyerek PKK'ya karşı savaşacak serdengeçtiler toplandı. Bu hilal bıyıklı ülkücülerin binlercesi Gabar'da, Kandil'de, hendek savaşlarında can verdi, çocukları yetim, evdeşleri dul kaldı, mezarlarına kısa saplı bayraklar asıldı...

Sonra Erdoğanlı yıllar...

Siyasal ümmetçiler çaldıkça çaldılar, çok yemekten obez oldular, hastane, maden ocağı, holding sahibi oldular...

Sonra Bahçeli katiller çetesinin elebaşını "Kurucu Önder" ilan etti, Kandil'de savaşırken can veren onbinlerce ülkücünün hiçbirini fotoğrafını okşamamıştı, Alaçatı'da arsa milyarderi olan Sırrı Süreyya'nın fotoğrafını, Kabe'de Hacerül Esved Taşı'nı okşayan hacılar gibi okşadı.

Ömer Ekinci gençliğinin en güzel çağlarını 80'li yıllarda cezaevlerinde geçirmişti. Ömrünün son günlerinde yaptığı bir paylaşımda hiç sorgulamadığımız gerçeği yüzümüze tokat gibi yapıştırdı:

"HAKKINI HELAL ET GENÇLİĞİM, DEĞMEYECEK ADAMLAR İÇİN HARCADIM SENİ"

Daha bu sorgulamayı yapamayan yüzbinlerce Ülkücü var aramızda.

Bir ayağı çukurda olsa da "Lidere biat şereftir" davulları çalan, dış güçlerin yazdığı senaryolarda figüran olanlar var.

xxx 1980’den öncesi tanıdığım, gençlik arkadaşım eğitimci Mahmut Ayhan kardeşim paylaşmış.. Sağ olsun..

24Haz/25Kapalı

İRAN’A DİZ ÇÖKTÜRMEK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İRAN’A DİZ ÇÖKTÜRMEK - Ruhittin SÖNMEZ
İran’a 13 Haziran 2025’te ilk saldırıyı başlatan İsrail’in yanında hep ABD vardı. Başlangıçta bunu itiraf etmek istemiyordu. Fakat Savaşın 10. Gününde ABD Başkanı Trump talimatı verdi ve ABD uçakları İran’ın nükleer tesislerini bombalayarak savaşa doğrudan dahil oldu.

ABD’nin savaşa girmesi, İsrail’e fazla zarar vermeden İran’a diz çöktürmek yani yenilgiyi kabul
etmesini sağlamak için olabilir.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana bombalayıp yer ile yeksan ettiği avuç içi kadar Gazze’de bile
bombalamalar Hamas’ın teslim olmasına yetmedi.
İran büyük bir ülke. Bir kara savaşı olmadan, bombalamaların İran’ın diz çökmesini sağlayabileceğini sanmıyorum. (Coğrafi ve siyasi şartlar bir kara savaşının olmasını adeta imkansız kılıyor.) Ama İsrail’in en az zararı görmesi için İran’ı ateşkese zorlamak ve müzakere sürecini başlatmak için ABD bombalamaları etkili olabilir.

Bu savaşın gerçek sebebinin İran rejiminin değiştirilmesi ve İran’ın bölünmesi olduğu kanaatimi daha önce yazdım. Ancak bu kısa zaman içinde gerçekleşebilecek gibi görünmüyor.

Bu yüzden ABD / İsrail tarafının ilk hedefi, savaş sürecinde İran askeri gücünün büyük kısmını tahrip
etmek. Daha sonra içeride rejime muhalif grupları kullanarak ve ayrılıkçı etnik güçlere destek vererek
hedeflerine ulaşmak istiyor olabilirler.

Ayrılıkçılık talebi olan etnik gruplar, çoğu Sünni olan Kürtler (PKK’nın İran uzantısı PJAK) ve (Sünni)
Beluçlar.

En büyük etnik grup olan (Şii) Güney Azerbaycan Türkleri ve (Sünni) Türkmenler ayrılık taraftarı değiller.

ABD ve İsrail’in İran’ı zayıflatma stratejisinde etnik kartın ve mezhep farkının bir araç olarak
kullanılabileceği açıktır.

Ancak bu stratejinin hayata geçirilmesi için İran rejiminin ciddi biçimde zayıflaması veya değişmesi ya da iç savaş ortamı oluşması gerekli.

23Haz/25Kapalı

ÖĞRENCİLERİMİZ TATİLİ HAK ETTİ – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrakÖĞRENCİLERİMİZ TATİLİ HAK ETTİ - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocukların nasihatten çok, iyi örneğe ihtiyaçları vardır.” Joseph Jouberth

20 Haziran 2025 Cuma günü, okullarda büyük bir hareketlilik vardı. Mutlulukla karnelerini alan öğrenciler, hem karne hem de tatil sevincini birlikte yaşadılar. Uzun bir eğitim öğretim maratonunun sonunda, sevgili öğrencilerimiz özledikleri ve hak ettikleri yaz tatiline kavuştular.

Aslında bundan iki hafta öncesinde, öğrenciler için yaz tatili başlamıştı. Son iki hafta, okullarda büyük bir sessizlik vardı. Tek tük öğrencinin dışında, hiçbir derslikte ders yapacak çoğunlukta öğrenci yoktu. Bir okul ziyaretimde bu durumu yakinen gördüm.
Milli Eğitim Bakanlığı, “eğitim öğretim süresi 180 iş gününden aşağı olamaz” ısrarından artık vaz geçmelidir. Çünkü okulların kapanmasına iki hafta kala tüm öğretmenler ders konularını bitirdiler ve kendilerini tatil ettiler.

Sınava girecek, ortaokul ve lise son sınıf öğrencilerinden, “devamsızlık sorunu olmayanlar”, sınavlardan ötürü okullarına devam etmeyi iki hafta öncesinden bıraktılar. Bu uygulamaya ara sınıflar da uyunca, okullar kendiliklerinden yaz tatilini iki hafta öncesine aldı.

Teknolojik gelişmeler, her konuda olduğu gibi, eğitim öğretimi de derinden etkileyerek, bu kavramların yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır.

20Haz/25Kapalı

İSRAİL’İN SALDIRDIĞI İRAN… – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İSRAİL’İN SALDIRDIĞI İRAN… - Ruhittin SÖNMEZ
İsrail’in İran’a saldırısıyla başlayan savaş bölgede önemli değişmelere yol açacak. Ben, başından beri
ABD / İsrail’in asıl hedefinin, İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek bahanesiyle, İran’ı bölmek
olduğunu düşünüyorum.
Bu savaş öncelikle, Suriye’den sonra İran içinde bir Kürt devleti yapılandırmak için başlatıldı. Bu hemen
olacak bir şey değil. Çünkü İran’daki Kürt nüfusu (yaklaşık %8-10) dağınık, Şii-Sünni ayrımıyla
bölünmüş ve bir kısmı rejime entegredir. Ayrıca Irak ve Suriye’ye kıyasla İran Kürtleri arasında
ayrılıkçılık daha zayıf destek buluyor.
Bu yüzden ABD/ İsrail’in ilk aşamada İran askeri gücünü imha etmek ve rejimin değişmesini sağlamak isteyeceklerini düşünüyorum. İran içindeki rejim savaş sürecinde zayıflayacak mı, değişecek mi yoksa gücünü pekiştirecek mi şimdiden öngörmek kolay değil.
Savaşın ne kadar süreceği ve başarıya ulaşıp ulaşmayacağını da tahmin etmek kolay değil. Çünkü süre ve sonucu belirleyecek çok faktör var. Mesela savaşın başka devletlerin katılımıyla genişleyip genişlemeyeceğini henüz bilmiyoruz.

17Haz/25Kapalı

İSPANYA PENCERESİNDEN TÜRKİYE-2 – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İSPANYA PENCERESİNDEN TÜRKİYE-2 - Ruhittin SÖNMEZ
İSPANYA DEMOKRASİYE 1982’DE GEÇTİ.

İspanya 1936-1939 İç Savaşı’nın ardından Franco yönetimi otoriter ve baskıcı bir rejim kurdu. Franco Dönemi (1939–1975) içinde siyasi partiler yasaklandı, basın özgürlüğü kısıtlandı, bölgesel kimlikler (örneğin Katalan ve Bask) bastırıldı. Ekonomik olarak otarşik, dışa kapalı ve devletçi bir model benimsendi.
Franco’nun 1975’te ölümünden sonra yaşanan geçiş döneminde 1978 Anayasası kabul edildi: Demokratik parlamenter sistem, siyasi partilerin serbestliği, yerinden yönetim (özerk bölgeler) gibi ilkeler getirildi.1981’de başarısız bir darbe girişimi yaşandı, ama 1982’de demokrasiye geçiş gerçekleşti.
Bu kadar taze bir demokrasisi olan ülke, demokrasi ile geçen 43 yıl içinde çok önemli değişimler yaşadı:
Piyasa ekonomisine geçildi. Özelleştirmeler yapıldı. 1986’da Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET, şimdiki AB) tam üye olunması, yatırımları ve dış ticareti artırdı. AB fonları altyapı, tarım ve bölgesel kalkınmada büyük rol oynadı. 1990’lar ve 2000’lerde hızlı büyüme ve finansal liberalleşme görüldü.
Franco döneminde otoriter tek parti ile yönetilen İspanya’da şimdi parlamenter demokrasi var. Ancak krallık sınırlı yetkilerle devam ediyor. Yani “anayasal monarşi” veya “meşrutiyet” denilen rejim geçerli.
Devletçi içe kapalı ekonomiden piyasa temelli dışa açık ekonomiye geçildi. 1986’dan beri AB üyesi olan İspanya’da artık eğitime erişim sınırlı değil, yaygın ve evrensel. Baskıcı rejimden sonra gelen demokrasi döneminde vatandaşlara geniş kapsamlı haklar verildi.
Demokrasi döneminde İspanya’da siyasal ve ekonomik istikrar sağlandı, enflasyon 1990’lardan itibaren düşük seviyelerde.

16Haz/25Kapalı

İSRAİL-İRAN SAVAŞINDAN DERSLER – Alper AKSOY

IRAN-Israil-scaled

İSRAİL-İRAN SAVAŞINDAN DERSLER - Alper AKSOY

Ekranlarda gördük; İsrail, İran komuta kademesini toptan öldürecek dronları İran'ın içinde yapmış. İran dron atölyesini bulup yok etmiş ama iş işten geçtikten sonra.

Yıllar önce Rusya Genel Kurmay başkanı şöyle konuşmuştu:

"Afganlı ve Suriyeli sığınmacılar Türkiye için bir güvenlik sorunudur."

Duymazdan geldik.

Afganistan'dan çekilirken ABD kendisine bağlılıkta yanlış yapmayan 300.000 Afgan askerini Türkiye'ye getirttiğini, onların aylıklarını ödemeye devam edeceğini Ümit Özdağ bas bas bağırdı.

Duymazdan geldik.

Suriyeli milyonlarca sığınmacıyı aldık bağrımıza bastık. "Ensar muhacirimiz" dedik ama bunların içinde Ermeni var mı, İsrail ajanı var mı, PKK'lı var mı hiç soruşturmadık. Rusya Genel Kurmayının "güvenlik sorunu" açıklamasını da

Duymazdan geldik.

İran radarları kara saldırısı ile patlatılmış, onun için ilk gün 200 İsrail uçağını görememişler, vurulacak hedefler karadan laser ile işaretlenmiş onun için İsrail füzeleri hedefe tam isabetle saplanıyor.

ABD'ye sadık Afgan subayları geldiği günden beri tatil mi yapıyorlar, yoksa patronları onlara yeni görevler mi verdi?.. Bilemiyoruz... Suriyeli sığınmacılar içindeki uyuyan hücreler bilinmez bir yerlerde dron atölyesi mi kurdular?.. Bilemiyoruz...

İsrail-İran Savaşı'ndan dersimizi aldık mı?..

Hiç sanmıyorum.

Kahrolsun İsrail!..

Al sana kınama, al sana kınama, al sana kınama!..

Yaptığımız sadece bu!..

14Haz/25Kapalı

BABA OLABİLMEK – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

BABA OLABİLMEK - Seyfettin KARAMIZRAK
“Artık yürümeyi öğrendim. Fakat hala düşmekten korkuyorum. Ellerimi bırakma baba!”
“Kalbi sevgi dolu, sevecen, cömert, kibar, kucağı sıcak, anlayışlı, şefkatli. Bu vasıfların tümünü taşıyan tek erkek… Ben ona baba diye sesleniyorum...”
Baba olmak, öncelikle bir erkeğin kalbinde ve zihninde bir çocuğa yer açmakla başlar.
Düşünce ve davranışlarında tutarlı bir babanın olumlu ve nitelikli ilgisi, çocukta disiplin
anlayışının yerleşmesinde, özgüven oluşumunda, liderlik yapısının gelişmesinde, sosyal bir
varlık haline gelmesinde, arkadaş ilişkilerinde olumlu kişilik kazanmasında önemli rol oynar.
Mahler’e göre baba-çocuk etkileşimi, çocukta farklılaşmayı başlatır, bağımsızlaştırır ve
üreticilik kazandırır.
Baba, eşi ve çocukları için sevgi ve güven kaynağıdır. Fransız Psikanalist ve Psikiyatr
Lacan ın dediği gibi, “insanın her talebi sevgiyedir”.
Çocuklar babayı daha güçlü, daha çok bilen, daha çok saygı uyandıran kişi olarak bilirler. Çocuklara ayrılacak bir yarım saat, kısa bir gezinti, yemekte söyleşmek, çocuklar için çok önemlidir.
Babalar çocukların dış dünya ile kurdukları ilişkide köprü rolü üstlenirler. Babanın onayı, kabulü çocuğa dış dünya tarafından da kabul edildiği, beğenildiği mesajını verir.

13Haz/25Kapalı

İSPANYA PENCERESİNDEN TÜRKİYE-1 – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İSPANYA PENCERESİNDEN TÜRKİYE-1 - Ruhittin SÖNMEZ
Kurban Bayramı öncesinde eşimle birlikte 8 günlük İspanya turuna katıldık. İspanya’da gördüklerim ve
orada edindiğim bilgilere ilaveten biraz da araştırma yaptım. Ve İspanya Penceresinden Türkiye’ye
bakmanın gerekli ve faydalı olacağı kanaatine vardım.
İspanya’nın yüzölçümü Türkiye’nin yaklaşık üçte ikisi kadar. Nüfusu ise yaklaşık 47 milyon olup, Türkiye
nüfusunun yaklaşık yarısı kadar.
Buna karşılık İspanya bizden ekonomik olarak (GSYİH) yaklaşık %50 daha büyük ve halkı bizden 2 - 2,5 kat daha zengin. (Kişi başına milli gelir İspanya’da 35.100 USD , Türkiye’de ise yaklaşık 15.000 USD)
İspanya dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasında 14-15. Sıralarda iken Türkiye 16-19. Sıralarda geziniyor. Fakat aramızdaki fark büyük, İspanya 2024 itibarıyla GSYH büyüklüğü itibarıyla Türkiye’yi yaklaşık %50 farkla geride bırakıyor.
Gezdiğimiz şehirlerde bu zenginliğin yansımasını gözlemledik. Gördüğümüz bütün şehirlerde düzen,
geniş caddeler, büyük parklar, temizlik dikkat çekiciydi. Nadiren trafiğin sıkıştığı, her tarafında sanat eserleriyle karşılaşılan İspanya şehirlerinde gecekondu benzeri yapılaşma hiç yok. Tabii ki insanların bizden daha mutlu olduğu hemen belli oluyor.
Ekonomide hemen göze çarpan iki alan turizm ve tarım. İspanya yıllık 100 milyona yaklaşan turist
sayısıyla ve 120 Milyar Euro turizm geliriyle bu alanda dünyada ilk 5 içinde. (Türkiye’de ise 2024’te
~52,6 milyon ziyaretçi, ~61,1 milyar USD gelir gerçekleşti.) İspanya’da vatandaş başına yılda 2 turist
gelirken, Türkiye’de her vatandaşa 0,6 turist düşmekte.
Fakat turistlerin bol olduğu yerlerde rehberimiz sürekli hırsızlık ve kapkaç vakaları için uyarılar yaptı.
İspanya’da fiyatlar Batı Avrupa’nın diğer ülkelerinden daha ucuz. Yeme içme konusunda Türkiye
fiyatlarına yakın bedeller ödeyerek, daha bol porsiyon ve hilesiz yemekler yemek mümkün.
Tarım alanında İspanya’nın çok başarılı ve planlı uygulamaları olduğunu söyleyebilirim. Ekili, dikili ve
bakımlı olmayan tarım arazisi bırakmamışlar. Özellikle ülkenin güneyine doğru indikçe dağ taş binlerce km2’lik arazilere son derece düzenli bir şekilde zeytin ağaçları dikilmiş. Yüksekliği 2-2,5 metreyi geçmeyen zeytin ağaçlarının dikili olduğu arazi parçaları arasında bir metrelik boşluk dahi bırakmamışlar. Toprağın kıymetini biliyorlar. Her 30-40 km de bir zeytinyağı fabrikaları kurmuşlar ve zeytinlerin uzak mesafelere taşınmadan işlenmesini sağlamışlar.
Türkiye’de boşalan köyleri, işlenmeyen tarım arazilerinin büyüklüğünü görünce “neden biz başaramıyoruz?” diye üzüldük.

10Haz/25Kapalı

YAPAY ZEKAYA GÖRE RUHİTTİN SÖNMEZ VE MUSTAFA KÜPÇÜ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sYAPAY ZEKAYA GÖRE RUHİTTİN SÖNMEZ VE MUSTAFA KÜPÇÜ – Ruhittin SÖNMEZ

Köşe yazısı yazmaya başladığımdan beri (18 seneyi geçti) ilk defa iki hafta yazılarıma ara verdim. Önce yurtdışı gezisi ve akabinde bayram tatili bu arayı zorunlu kıldı. Bu aradan önce, noktaTV’de her hafta yaptığım Geniş Açı programının da sezon sonu bölümünü, benim gibi Kocaeli Gazetemizde köşe yazarı olan Mustafa Küpçü ile yaptım.

Sayın Mustafa Küpçü sol gelenekten gelen, Atatürkçü Düşünce Derneği, SHP Kocaeli İl başkanlığı gibi görevlerde bulunmuş, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu mezunu, saygı duyduğum değerli bir gazeteci yazardır.

Ben ise Milliyetçi gelenekten gelen, muhafazakâr bir çevrede yetişmiş, Kocaeli Aydınlar Ocağı’nda başkanlık yapmış, İYİ Parti kurucusu olmuş, mühendislik ve hukuk eğitimi ve tecrübesi olan bir köşe yazarıyım.

Sayın Küpçü ile aynı gazetenin köşe yazarı olmanın onurunu yaşıyorum. Bilirim ki Mustafa Küpçü de benim kadar vatanını, milletini seven, Atatürk’ün yorumladığı anlamda milliyetçi (ulusalcı) bir aydındır.

İnsanların birbirlerini objektif değerlendirmelerini etkileyen çok faktör söz konusu olabiliyor. Fakat günümüzde sübjektif etkilerden bağımsız kalabilen YAPAY ZEKÂ gibi güçlü bir aracımız var.

Bu yüzden çok bilinen yapay zeka programı ChatGPT’yi kullanarak Kocaeli Gazetesi’nin iki köşe yazarını kıyaslamasını istedim.

Bu konu bir üniversitede tez olarak ele alınsa her iki yazarın bütün köşe yazılarını okuyup, ortak ve farklı oldukları yönlerini çıkarmaya çalışılsa aylar süren bir çalışma gerekirdi. Oysaki yapay zekâ sadece saniyeler içinde değerlendirmeleri yaptı, sonuçları çıkardı ve hatta tablo olarak gösterdi.

Yapay zekanın hızı ve değerlendirme yeteneği bana göre göz kamaştırıcı. Ancak her iki yazarı tanıyan veya en azından benim yazılarımı okuyan okuyucularımın bu değerlendirmelerin isabet yüzdesini nasıl bulacağını merak ediyorum.

6Haz/25Kapalı

BAYRAMI İDRAK EDERKEN – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

BAYRAMI İDRAK EDERKEN - Seyfettin KARAMIZRAK
Can bula cananını, bayram o bayram ola,
Kul bula sultanını bayram o bayram ola.

“Bаyrаmlаr, milli ve dini duyguların, örf ve adetlerin derinden hissedildiği, bir toplumda millet olabilme şuurunun yeşerdiği, kuvvetlendiği günlerdir.”

Teknolojinin akla durgunluk veren yenilikleri, insanlığı şaşırtmaya devam ederken, aynı zamanda büyük kolaylıklar da sunmaktadır.
Yapay zekâ, cep telefonu, internet, televizyon, yazılı basın araçları, uzaydaki gelişmeler, yiyecek ve içeceklerde, üretimdeki bulgular vb. hayatımıza anlamlı ve pozitif değişiklikler getirmiştir.
Ancak, sessiz ve derinden, bir o kadar da vahim götürüleri olmuştur: Silah üretiminde artış, çevre kirliliği, gürültü, radyasyon, gıdalardaki hormonsal ve ilaç tehlikeleri, atıklar, katkılar, vb. gibi.
Özellikle TV, cep telefonu ve internet bağımlılığı, insanları yalnızlığa itmiş, aile içi başta olmak üzere, çevreyle olan iletişimi de büyük ölçüde azaltmıştır. Bunlar, insani değerleri, dostlukları, aile içi iletişimi bir yandan da, zamanımızı gizli veya açık şekilde
çalmaya başlamıştır.
Neticede dünya hızla kalabalıklaştıkça kendisini ve insanlığı büyük tehlikelere, yalnızlığa ve bencilliğe de itmektedir.

3Haz/25Kapalı

Aydınlar Ocağı Bir Rüzgârdı, Esti Geçti – Gürkan UYSAL

gurkan-uysalAydınlar Ocağı Bir Rüzgârdı, Esti Geçti - Gürkan UYSAL

Kocaeli Aydınlar Ocağı, İyi Parti’de siyasete başladığım dönemde varlığından haberdar olduğum bir organizasyondu. 2018 seçimlerinde milletvekili aday adaylığı sürecimizde, Tugay Uluçevik’in konuşmacı olarak katıldığı yemekli bir organizasyona Av. Ruhittin Sönmez tarafından davet edilmiştik. Programın kalitesi üst düzeydeydi. O gün birisi bana Aydınlar Ocağı’nın başkanı olacağımı söyleseydi “Hadi canım sen de” der ve güler geçerdim. Ancak kader yolumuza öyle bir su serpti ki aklımıza bile gelmeyen güzellikler başımıza geldi.

Milletvekili aday adaylığı sürecinde o zamanlar Modern Kocaeli adlı internet gazetesinin sahibi olan sevgili Ferhat’la tanıştık. Daha doğrusu o beni buldu. Bir gün telefon etti ve görüşmek istediğini söyledi, yemeğe davet ettim ve bu vesileyle tanışmış olduk. Sonraki süreçte irtibatımız devam etti. Bir gün yine arayıp “Abi benim gazetemde köşe yazısı yazar mısın?” diye sordu. Ben de “yazarım” dedim. Bizim yazarlık macerası böylelikle başlamış oldu.

28May/25Kapalı

HAYATA DAİR GERÇEKLER – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

HAYATA DAİR GERÇEKLER - Seyfettin KARAMIZRAK
“Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır...” Tolstoy,

Tolstoy, “Anna Karenina” adlı eserine bu sözle giriş yapmıştır. Anna Karenina’nın konusu kısaca şudur: Evliliğinde mesut olmamış genç bir kadın olan Anna Karenina, genç bir bekârla tanışır ve ona âşık olur. Aşkın en saf hali olduğuna inandığı hayatı tatmak için her şeyi riske atar ve neticede hayatı altüst olur.
Büyük Rus yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy (Leo Tolstoy), 9 Eylül 1828’de Moskova’nın güneyindeki Tula vilayetinin Yasnaya Polyana kasabasında doğdu. 20 Kasım 1910’da Astapovo’da yaşama gözlerini yumdu.
Dickens, Pascal, Platon gibi klasikleri okudu. 1851’de Rus ordusunda Kırım Savaşı’nda topçu teğmeni olarak görev yaptı. 1855 Kasımında Turgenyev‘le tanıştı. Tolstoy,
Rousseau gibi düşünüyor: “Doğa iyidir, toplum kötüdür” diyordu.

23May/25Kapalı

NEMRUT’UN ATEŞİNE ODUN TAŞIMAK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

NEMRUT’UN ATEŞİNE ODUN TAŞIMAK - Ruhittin SÖNMEZ
Büyük peygamberlerden olan Hz. İbrahim, devrinin siyasi otoritesi olan Nemrûd’un baskı ve zulümlerine rağmen inandığı kutsal değerlerden asla taviz vermemiştir. Bu durum, onun ateşe atılmasına sebep olmuştur. Neticede Allah, Hz. İbrahim’i atılmış olduğu bu ateşten kurtarmış ve
kendine en yakın olanlardan kılmıştır.” (Doç. Dr. Enver BAYRAM Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tefsir Ana Bilim Dalı)
Nemrut, Hz. İbrahim’i kendisi için tehdit olarak gördü. Çünkü Hz. İbrahim Nemrut’un kurduğu sistemi sorguluyordu. Nemrut gücünü göstermek, başkalarını da korkutup, susturmak ve caydırmak için büyük bir ateş hazırlattı ve Hz. İbrahim’i o ateşe attırdı.
Bu kıssadan ilhamla “zalimin zulmüne yardımcı olanlar Nemrut’un ateşine odun taşıyanlara” benzetilir.
Bu kıssada bir de Nemrut’un ateşini söndürmeye çalışan karınca vardır. “Bu devasa ateşi taşıyabildiğin bir damlacık suyla mı söndüreceksin?” diyenlere karıncanın cevabı binlerce yıl ötelerden günümüze kadar gelmiştir:
“Bir damla su ile o ateşin sönmeyeceğini ben de biliyorum. Ama en azından safımız belli olsun istiyorum.”
Tarih boyunca görülmüştür ki, böyle durumlarda toplum üç kesime ayrılır:
Bir tarafta “Nemrut’un ateşine odun taşıyanlar” yani güçlü ama zalim ve kötü olanların kötülüklerine destek olanlar…
Diğer tarafta karınca gibi çabası sonuç almaya yetse de yetmese de zulme ve kötülüklere karşı duruş gösterenler…
Bu iki kesimden daha büyük olan kitle, yani yapılan kötülükleri görmezden gelen, sessiz kalan korkak ve bencil insanlar…

20May/25Kapalı

İYİ NİYETLİLER VE APTALLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İYİ NİYETLİLER VE APTALLAR - Ruhittin SÖNMEZ
“Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir” diye bir söz vardır. Gerçekten yanlış, hatalı ve kötü eylemlerin çoğu iyi niyetlerle yapılır. Yöneticiler bazen meselelere iyi niyetle kolaycı veya sihirli çözümler bulmaya ve uygulamaya çalışırlar.
Oysaki, insanları ilgilendiren sorunlar genellikle çok faktörlü ve karmaşıktır. Böylesi karmaşık konularda bir parametreyi değiştirerek sorunu kökten çözeceğini sananlar aldanırlar.
Bu yüzden Karl Popper “Her karmaşık problemin basit bir çözümü vardır ve o çözüm yanlıştır” demiştir.
Tarih iyi niyetli fakat bilim ve akıl dışı “sihirli formüllerle” çözüm üretmeye çalışan devlet adamlarının fiyasko ile sonuçlanan ve büyük zararlara yol açan hatta toplumlarına felaketler yaşatan uygulamalarıyla doludur.
Birkaç örnek verelim:
 Çin’in kurucusu Mao çok iyi niyetle ‘İleriye Dönük Büyük Sıçrama’ programının bir parçası olarak ‘Dört Haşere’ projesini uygulamaya başlar. Projeye göre, tarımsal üretime zarar verdiği düşünülen sivrisinekler, karasinekler, fareler ve serçelerle mücadele başlatılır. Projenin uygulamaya konulması sonucu 23 milyon kuş öldürüldükten sonra beklenmedik bir şey oluyor. Birdenbire ortaya böcek sürüleri çıkıyor. Peşinden çekirge istilası ve onun peşinden
sümüklüböcek salgını baş gösteriyor. Kuşların kökü kazınmamış olsa bunları yiyeceklerdi ama ortada kuş kalmamıştır. Bu ekolojik felaket 1958-1961 arası görülen ve yaklaşık 30 milyon Çinlinin açlıktan ölmesine yol açan kıtlık tarihe geçti. Fakat Çin Komünist Partisi bu rezaleti
bile başarı olarak pazarlamayı bildi.
 R.T. Erdoğan “Nas politikasını” uygulamaya geçtiğinde çok iyi niyetli idi. O’na destek veren vatandaşlarımız da “Faiz sebep enflasyon sonuç” tezine inanıyorlardı. Faizler inecek, kurlar artmayacak, maliyetler ve enflasyon düşecek ve her şey ucuzlayacaktı. İthalat azalacak, ihracat artacaktı. Halkımızın alım gücü ve refahı iyileşecekti.
Her şey tam tersi oldu. Sonunda faizler, enflasyon, kurlar birlikte patladı. Yoksulluk yaygınlaştı, derin yoksulluk arttı. Dünyanın en yüksek enflasyonu olan, ekonomik istikrarsızlık içinde bir ülke haline geldik. İyi niyetin yeterli olmadığını, “rasyonel olmadığını” yaşanan felaketle gördük.
Ama iktidar bunu bile başarı gibi anlatmayı sürdürüyor.
 AKP iktidarı boyunca alkollü içkilere olağanüstü vergiler uygulanmakta. Bunu yapan yöneticilerimizin çok “iyi niyetli” olduğundan, toplumumuzda alkollü içki tüketimini azaltmak ve insanlarımızı zararlarından korunmak olduğundan eminim. Ancak yapılan bütün zam ve konulan vergilere rağmen alkol tüketimi azalmıyor. Bunun yerine merdiven altında insan sağlığına çok zararlı metil alkolle yapılmış sahte içki oranı artıyor. Otellere dahi bunlar satılıyor. Sadece
Ankara’da son 3 ayda sahte içki nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 109’u geçti.
 Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçerken, “Türkiye parlamenter sistem içinde yaşadığı bütün sınırlamalardan kurtulacağı için hızlı ve etkin kararlar alabilecek” denildi. Böylece “daha etkin ve güçlü bir yönetimle, ekonomiden dış politikaya kadar her alanda müthiş bir başarı kazanacaktık.”
Bu “iyi niyetle” sistemi değiştirdik. Artık “Bir Cumhurbaşkanı seçiyoruz, geride kalan her şeyi Cumhurbaşkanı seçiyor.” Fakat “Dünya lideri” sıfatı yakıştırılan CB yönetiminde, Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçildikten sonra bütün parametreler kötüleşti. Türkiye ekonomi, dış politika, eğitim, sağlık gibi her alanda küme düştü. Yoksulluk, mutsuzluk, devletin kurumlarına ve birbirimize güvensizlik arttı.
 YENİ SİHİRLİ FORMÜL: “TERÖRSÜZ TÜRKİYE”
Kolay çözüm ve sihirli formül peşindekiler şimdi de 40 yıllık “PKK terörü sorununu” bir kez daha sihirli formülle çözme peşinde.
Örgütün terör yoluyla varmak istediği hedef şuydu: “Doğu ve Güneydoğu bölgesinde kurulacak Kürt federe devletini yönetmek, Türkiye’nin geride kalan kısmını da ‘diğer halklarla’ birlikte yönetmek.”
Şimdi ülkeyi yönetenler PKK taleplerinin önemli bir kısmını kabul ederek “Terörsüz Türkiye” yaratma sihirli formülüne sığındılar.

19May/25Kapalı

ANNE OLMAK BİR SANATTIR – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

ANNE OLMAK BİR SANATTIR - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira onlar size benzeyeceklerdir! Kendinizi terbiye edin.”
Annenin varlığı, eşi ve çocukları üzerindeki etkisi dikkate alındığında, ailede en önemli sorumluluğun annede olduğunu söyleyebiliriz.
Anne, çocuğun ilk ve en önemli öğretmenidir. Hiçbir öğretmenin anne kadar bir çocukla ilgilenmesi mümkün değildir. Annelik duygusu, yaşanan tüm zorlukların yanı sıra,
kadına en mutlu anları yaşatan, eşsiz bir duygudur.
Annelik, dünyanın en yaşanılası, en muhteşem lütuflarından biridir. Aldığı tüm övgüleri, fazlasıyla hak eder. Annelik öylesine benzersiz, öylesine kıymetlidir ki insanın yüreğini hamur gibi yoğurup, kâinatın ritmiyle buluşturan eşsiz bir tecrübedir.

17May/25Kapalı

Araştırmacı yazar Hasan Yılman: ‘Bu vatan sahipsiz değildir’ diyor…

hasan yılman

Donanma Komutanlığı’nda emekli olan ve pek çok kitap yazan, çeşitli konularla ilgili köşe yazıları bulunan, strateji uzmanı ve araştırmacı yazar Hasan Yılman; "Atatürkçülük ve Türkçülük yüzünden Osmanlı Devleti yıkılmış" diyen bir sosyal medya kullanıcısının paylaşımı üzerine sosyal medya hesabından 'Bu vatan sahipsiz değildir' diyerek Osmanlı'nın neden battığını yazdı.

Yılman yazısında şu ifadelere yer verdi:

"Bunları her kimler söylüyorsa; genlerini araştırsınlar kanlarında mutlaka küresel ve emperyal v.b. bazı yabancı ülke insan ırkları çıkacaktır.

Yüce TÜRK Milletinin Asil evlatları asla ve asla böyle ihanet içerikli söz ve söylemlerde bulunmaz, bulunamaz.

Çünkü İnanç ve imanları ile TÜRK Milliyetçilikleri buna müsaade etmeeeeeeez.

15May/25Kapalı

DOSTLUK ÜZERİNE – Fethi GEMUHLUOĞLU

k_03114918_fethi_gemuhluoglu

DOSTLUK ÜZERİNE FETHİ GEMUHLUOGLU'nun, 22 Kasım 1975 tarihinde 'Dostluk' üzerine irticâlen yaptığı konuşma.

Kalbimi oymuşlar, oymuşlar da şimallim                                      

Hayâlini, resmini değil                                                               

Seni koymuşlar içine;                                                                       

Onun içindir adınla atışı…

Efendim,

Evveli, âhiri, zâhiri, bâtını selamlarım. El-Evvelü Allah, El-Âhirü Allah, Ez-Zâhirü Allah, El Bâtınü Allah. Sâhib’i selâmlarım. Sâhib-i Hakîki’yi selâmlarım. Sağımı, solumu, önümü, ardımı selâmlarım. “Levlâke Sırrının Mazharı”nı selâmlarım. Vâlidesini, Hadîce Vâlidemi, Fâtıma Vâlidemi selâmlarım. Cihâr-ı Yâr-ı Güzîn’i selâmlarım. Erkân-ı Erbaa’yı: Selmân’ı, Mikdâd’ı, Ammâr’ı, Ebu-Zerr’i selâmlarım. İmâmeyn’i Muhteremeyn’i selâmlarım. Tâife-i ecinnîyi selâmlarım, mü’minlerini ve müslimlerini. Ve sizi selâmlarım.

Peygamber-i Ekber bir hadîs-i nebevîlerinde buyuruyorlar ki, “Önce selâm, sonra kelâm”. Önce sizi selâmlıyorum. Yine Peygamber-i Ekber buyuruyorlar ki bir hadîs-i nebevilerinde, “Önce refîk, sonra tarîk”. Önce yolda yoldaş, sonra yol.

Dostluk üzerine konuşmak gibi, hiç mu’tâdım değil konuşmak. Elli üç yaşındayım. Kırk senedir söz orucu tutuyorum. En az yirmi senedir, yirmi beş senedir yazı orucu tutuyorum. Ne yazarım, ne çizerim. Zaten okur-yazar takımından da değilim. Ama bu sözleri size sanki bir vedâ gibi, sanki son sözlerim gibi… “Hâl sârîdir” buyurulmuştur. Maraz da sârîdir. Dilerim ve umarım ki, benim marazım sârî olmasın ve burada şevk sârî olsun, cezbe sârî olsun ve aşk sârî olsun.

Tabiî, ezelde aşk vardı. “Levlâke levlâke lemâ halaktü’l-eflâk”de kâinâtın aşk için halk edildiği meydanda. Onu… Eşrefoğlu diyor ki:

Yoğ idi levh ü kalem, aşk var idi                                                     

Âşık u ma’şûk u aşk bir yâr idi                                                  

Âşık u ma’şûk u aşk bir yâr iken                                              

Cebrâil ol arada ağyâr idi

Cebrâil, Cibrîl-i Emîn, Nâmûs-ı Ekber ol arada ağyâr idi, der. Demek ki, kâinât, eflâk aşk üzere, dostluk üzere halkedilmiştir.