
"Kızım kimliğini düşürdün."
Birkaç yıl önceydi.
Öğle saatleri eşimle Gümrük-Buca otobüsünde en arkada oturuyoruz.
20 kişi kadarız.
Arka kapının önündeki koltukta okuldan çıkmış liseli iki genç kız oturuyor. Kraker, bisküvi atıştırıyorlar.
Yeşildere Durağı'nda arka kapı açılınca kızlardan biri geri dönüp elindeki boş ambalajları kaldırıma fırlattı.
Ambalajlar kaldırımda yürüyen; yeleğiyle, poşusuyla, basık ayakkabıları ve ince, uzun boyuyla 70 yaşlarında tipik bir eski efenin õnüne düştü.
Efe açık kapıdan uzandı ve unutamadığım cümleyi söyledi : "Kızım kimliğini düşürdün."
Ben o günden beri yerlere atılan çõplere yere atanın kimliği diye bakıyorum.
*TİŞÖRT YAZILARI* – Doç.Dr. Yağmur KÜÇÜKBEZİRCİ
*TİŞÖRT YAZILARI* - Doç.Dr. Yağmur KÜÇÜKBEZİRCİ
Kültür yozlaşmasının bir parçası olan “Tişört Yazıları” konusunu çalışmaya başlamama sebep, bardağı taşıran son damla dediğim ve yaptığım tüm sunumlar da gösterdiğim minik yeğenimin giysisinin üzerinde İngilizce olarak “Ben aç köpeğim” yazısı olmuştur. Böylece, tişörtlerin üzerinde bulunan baskı, resim ya da yabancı dildeki yazıları daha detaylı olarak incelemeye başladım.
Yapmış olduğum incelemeler ve anket çalışmaları sonucunda ortaya çıkan sonuca göre maalesef azımsanmayacak kadar kişi giysisinin üzerinde ne yazdığını hiç merak etmemiş, araştırmamış sadece rengini, modelini beğendiği ya da hediye edildiği için giydiğini ifade ediyor, dolayısı ile üzerinde ne taşıdığını, hangi mesajları gönderdiğini bilmiyor.
BABALAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN – Süleyman ÇOŞKUNER
BABALAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN - Süleyman ÇOŞKUNER
Yaşlı Bir Baba…
Yaşlı bir baba…
Kuzu etinden imal edilmiş yaprak döneri çok severmiş…
Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş. Babasının isteğini fark eden oğlu, almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş… Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş… Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış…
Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş… Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış. Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış…
“UNUTMAYALIM* Hangi Ülke kaç yıl bizde kaldı?..
UNUTMAYALIM* Hangi Ülke kaç yıl bizde kaldı?..
01. Anadolu (938 yıl)
02. Bulgaristan (545 yıl)
03. Yunanistan (400 yıl)
04. Sırbistan (539 yıl)
05. Karadağ (539 yıl)
06.Bosna-Hersek (539 yıl)
07. Hırvatistan (539 yıl)
08. Makedonya (539 yıl)
09. Slovenya (250 yıl)
10. Romanya (490 yıl)
ÇOK İLGİNÇ
ÇOK İLGİNÇ İnsan eğer 5 TL. yi sadaka verecek olsa bu miktarı çok bulur ama 5 TL ile mağazadan birşey almaya gitse alacak birşey bulamaz.
ÇOK İLGİNÇ
İnsan 10 dk. zikir edecek olsa bu zamanı çok bulur ama bir film veya maç olsa bir buçuk saatlik zaman onun için hemen geçiverir.
ÇOK İLGİNÇ
İnsan camide bir saat ibadet ederek vakit geçirecek olsa onun için zaman geçmek bilmez ama televizyona bakarken zaman onun için çabucak geçer.
Sufizm’de “SU FELSEFESİ”
Suyun doğası bir felsefe anlatır.
Mesela dağdan akan suyu düşünün.
En az direnç gösteren yolu seçer akmak için.
Yani önüne bir kaya çıkacak olursa vazgeçmez yolundan ama onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya.
Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der Sufiler:
“Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın.
Etrafından dolanıp devam et yoluna.”
Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi.
O zaman ne yapar?
Birikip, çoğalıp üstünden aşar.
Yok eğer bu da olmuyorsa, sabırla kayayı damla damla delmeye başlar.
Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler.
“Sabretmek” hiçbir şey yapmadan oturmak değildir.
“Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir.” der Şems-i Tebrizi.
Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir.
Geçmişten günümüze ekonomi özeti
Geçmişten günümüze ekonomi özeti
: (1451–1481) döneminde Türkler devlet yönetiminden uzaklaştırıldı. Onların yerlerine “devşirme” denilen Hıristiyan Avrupalı kökenliler getirildi.
Osmanlı ordusunu oluşturan yeniçeriler de Türk değildi. 10–15 yaşlarında ailelerinden koparılıp payitahta getirilerek eğitilen Avrupalı Hıristiyan çocuklardı.
Sarayda “Enderun” denilen, yönetici yetiştiren bir okul vardı, bu okula Türkler alınmazdı.
Osmanlı, Türkleri devlet yönetiminden ve ordudan uzaklaştırmakla kalmadı. Türkleri sürekli olarak hor gördü, “etrakı bi-idrak” yani “akılsız Türk” diyerek aşağıladı, öteledi.
Sultan 4. Murat döneminde (1623–1640), “Türk” sözcüğü “dangalaklıla” eş anlamda kullanılırdı.
*Aynı dönemin ünlü hiciv şairi Nef’i, bu nedenle şu dizeyi yazmıştı:
“Türk’e hakk çeşme-i irfanı haram etmiştir.”
Günümüz Türkçesiyle:
“Tanrı Türk’e, anlayış yeteneğinin çeşmesini yasaklamıştır.”
TARİHİ OKUMADAN, TARİHÎ MERDİVEN ALTINDA ÖĞRENENLERE ARZ
TARİHİ OKUMADAN, TARİHÎ MERDİVEN ALTINDA ÖĞRENENLERE ARZ
Türkiye'de neden hiç kimse;
Hun Torunuyuz,
Göktürk torunuyuz.
Uygur torununuyuz,
Avar, Hazar torunuyuz demiyor da
Sadece Osmanlı torunuyuz diyor..
Yani mesele Türklük ise ilk Türk devleti Hunlar..
Yok eğer mesele hükümdarlık ise Uygurlar hükümdarlığın kralını yaptı..
Herkes neden sadece Fatih'in, Selim'in torunu oluyor..?
Neden hiç kimse Teoman Han'ın torunuyum demiyor..
Osmanlı'dan başka devlet mi bilmiyorlar
Bu Osmanlı torunuyum diyenler arasında!
Kavimler göçü sonrası Avrupa'da kurulan ilk Türk devletini bilen var mı.?
Balamir Kağan'ı tanıyan var mı aranızda eyyy Türkçü geçinen Osmanlıcılar..