
Av. Raif Kandemir üstad demiş ki!..
Bir tarikat mensubunun diğer tarikat mensubunu Müslüman kabul etmediği, namaz kılmak, ibadet etmek için kendi kafasına uygun mekan (Mescit/ Dergah, tekke...) aradığı;
Allah'a ulaşma yolu (Tarik) olarak tarif edilen tarikatların her birisinin ayrı bir din, ayrı bir ibadet, ayrı bir insanlık ve de özellikle ayrı bir çıkar peşinde olduğu,
Ahlak değerlerinin sıfırlandığı; İndirilmiş kutsal dini bir yana bırakarak bağlı bulundukları düzenbaz fanilerin uydurduğu hurafelere din diye itibar edip bağlananların cennete gideceğim vaadi ile dinin sulandırılıp kandığı, kandırıldığı...
Ahiret yolu diye yutturulan Dünya düzeninde bunca melanet varken, başımıza taş yağmadığına şükretmek lazım...
Raif KANDEMİR.
Profesör bi öğrenciyi kürsüye çağırıp -anlat dersi, demiş
Profesör bi öğrenciyi kürsüye çağırıp
-anlat dersi, demiş
öğrenci başlamış anlatmaya
-şimdi kürsünün üstüne çık, devam et
öğrenci kürsüye çıkıp devam etmiş
-kürsünün üstüne bi sandalye koy, üstüne çık devam et
öğrenci denileni yapmış-şimdi sandalye üstüne tabureyi koy, devam et..
öğrenci artık düşmemek için dengesini kontrol ederek konuştukça dediklerinde tutarsızlıklar başlamış
Hoca dersi bitirmiş:"İnsan yükseldikçe dediklerinde tutarsızlıklar olur, çünkü artık beyin söyleneni değil, bulunan yerden düşmemeyi önceler"
Milli Kütüphane Müdürü Müjgan Cumbur‘un aktardığı..
"Milli Kütüphane Müdürü Müjgan Cumbur, bir gün kendi evinde demişti ki; "Unesco 1967 yılında, Afganistan'da bir "Yazma Eserler Semineri" düzenlemişti.
10 gün süren seminere, Türkiye adına ben katılmıştım.
Çalıştığımız binanın önünde, seminere katılan delegelerin mensup oldukları milletlerin "bayrakları" dalgalanıyordu.
Bayrağımızın gönderde dalgalanması, Özbekler arasında büyük bir heyecan doğurmuştu. Gruplar halinde geliyorlar ve bir denizi, efsanelerle yüklü bir dağı veya muhteşem bir manzarayı seyreder gibi "saatlerce bayrağımızı" seyrediyorlardı.
Beni Emanullah Han'ın köşküne yerleştirmişlerdi. Köşk, Kabil'in 10 km dışındaydı.
Bir sabah, çok erken saatlerde, bir kaval sesiyle uyandım. Çağıran, yalvaran, hıçkıran bir kaval sesi. Heyecanla pencereye koştum. Gördüm ki 70-75 yaşlarında bir dede, benim pencereme bakarak kaval çalıyor.
Giyindim ve dışarı çıktım. Yaşlı Özbek'in yanına gittim.
Kavalını duvara dayadı. Beni derin bir saygı ve sevgiyle selamladıktan sonra sordu: "Bizim bayrağımızı Kabil'de dalgalandıran o kadınefendi sen misin?".
"Benim baba!".
"O bayrak Türkiye'de dalgalandıkça, biz burada yitip bitmeyeceğiz. Gördüğün gibi ben bir çobanım ve Türk'üm.
Sordum, soruşturdum, burada kaldığını öğrendim. Geldim ki, seni kaval çalarak uyandırayım ve sana süt ikram edeyim"
Orada bulunduğum günlerde, o 75'lik dede, her sabah beni kaval çalarak uyandırdı ve bana her sabah, koyunlarından sağıp getirdiği sütten ikram etti"
Yavuz Bülent Bakiler, Üsküp'ten Kosova'ya, s. 56-57
12 Eylül darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçmiş..
Türkiye'nin en karanlık günlerini yaşadığı 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti. 12 Eylül'ün ardından Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı. TBMM lağvedildi, Anayasa değiştirildi, siyasi partiler kapatıldı, parti liderleri önce gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Gözaltı, tutuklama, idam ve işkencelerle geçen bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü.
"Sevgi üç türlüdür!.." – Masumi TOYOTOME
Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor, Masumi TOYOTOME . "Ama SEVGİ NEDİR, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor.. Sonra anlatmaya başlıyor :
"Sevgi üç türlüdür !.."
Birincisinin adı "EĞER" türü sevgi!..
Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor:
Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli bir kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.
Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi. Karşılık bekleyen sevgi.. "Sevenin, istediği birşeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar. "Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı birşey kazanmaktır."
Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. Ve maalesef en saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Fakat aslında insanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler...
Recep Yazıcıoğlu Valime Allah rahmet eylesin..
8 Eylül 2003 günü elim bir trafik kazasında Hakk'ın rahmetine kavuşan devlet-millet kucaklaşmasının sembol ismi Efsane Valimiz RecepYazıcıoğlu'nun Hakk'a yürüyüşünün 17. yıldönümünde rahmetle anıyorum.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.