
DOSTLUK ÜZERİNE – Fethi GEMUHLUOĞLU
DOSTLUK ÜZERİNE FETHİ GEMUHLUOGLU'nun, 22 Kasım 1975 tarihinde 'Dostluk' üzerine irticâlen yaptığı konuşma.
Kalbimi oymuşlar, oymuşlar da şimallim
Hayâlini, resmini değil
Seni koymuşlar içine;
Onun içindir adınla atışı…
Efendim,
Evveli, âhiri, zâhiri, bâtını selamlarım. El-Evvelü Allah, El-Âhirü Allah, Ez-Zâhirü Allah, El Bâtınü Allah. Sâhib’i selâmlarım. Sâhib-i Hakîki’yi selâmlarım. Sağımı, solumu, önümü, ardımı selâmlarım. “Levlâke Sırrının Mazharı”nı selâmlarım. Vâlidesini, Hadîce Vâlidemi, Fâtıma Vâlidemi selâmlarım. Cihâr-ı Yâr-ı Güzîn’i selâmlarım. Erkân-ı Erbaa’yı: Selmân’ı, Mikdâd’ı, Ammâr’ı, Ebu-Zerr’i selâmlarım. İmâmeyn’i Muhteremeyn’i selâmlarım. Tâife-i ecinnîyi selâmlarım, mü’minlerini ve müslimlerini. Ve sizi selâmlarım.
Peygamber-i Ekber bir hadîs-i nebevîlerinde buyuruyorlar ki, “Önce selâm, sonra kelâm”. Önce sizi selâmlıyorum. Yine Peygamber-i Ekber buyuruyorlar ki bir hadîs-i nebevilerinde, “Önce refîk, sonra tarîk”. Önce yolda yoldaş, sonra yol.
Dostluk üzerine konuşmak gibi, hiç mu’tâdım değil konuşmak. Elli üç yaşındayım. Kırk senedir söz orucu tutuyorum. En az yirmi senedir, yirmi beş senedir yazı orucu tutuyorum. Ne yazarım, ne çizerim. Zaten okur-yazar takımından da değilim. Ama bu sözleri size sanki bir vedâ gibi, sanki son sözlerim gibi… “Hâl sârîdir” buyurulmuştur. Maraz da sârîdir. Dilerim ve umarım ki, benim marazım sârî olmasın ve burada şevk sârî olsun, cezbe sârî olsun ve aşk sârî olsun.
Tabiî, ezelde aşk vardı. “Levlâke levlâke lemâ halaktü’l-eflâk”de kâinâtın aşk için halk edildiği meydanda. Onu… Eşrefoğlu diyor ki:
Yoğ idi levh ü kalem, aşk var idi
Âşık u ma’şûk u aşk bir yâr idi
Âşık u ma’şûk u aşk bir yâr iken
Cebrâil ol arada ağyâr idi
Cebrâil, Cibrîl-i Emîn, Nâmûs-ı Ekber ol arada ağyâr idi, der. Demek ki, kâinât, eflâk aşk üzere, dostluk üzere halkedilmiştir.
HANGİ DEVLETİN AKLI? – Ruhittin SÖNMEZ
HANGİ DEVLETİN AKLI? - Ruhittin SÖNMEZ
PKK ile yürütülen yeni açılımda süreç bütün hızıyla devam ediyor. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve “PKK’nın siyasi uzantısı” DEM Partisi ile Ana Muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere süreci destekleyenler çok mutlu bir bekleyiş içindeler.
PKK Terör Örgütü kongrelerini yaptıklarını duyurdu. Bugün yarın kongrede aldıkları kararları açıklayacaklar. CB Erdoğan bu gelişmeyi “her an bir MÜJDE alabiliriz” diyerek duyurdu.
Yani iktidar kanadı (AKP+MHP) ile işbirliği içindeki DEM ve projeye dışarıdan destek veren Atatürk’ün partisi CHP bu “müjdeli haberi” beklerken acaba Türk Milleti veya vatandaşlarımız bu konuda ne düşünüyor?
Metropoll Türkiye’nin Nabzı Mart 2025 anketinde “Abdullah Öcalan’la yürütülen yeni süreci destekliyor musunuz? sorusuna yüzde 23,8 EVET derken, yüzde 67.7 HAYIR demiş. Fikrim yok/ Cevap yok diyenlerin oranı ise yüzde 8,5 olmuş.
Demek ki yürütülen bu süreç halkın talebine göre değil, süreci yürütenlerin kendi tercihleri olarak devam ediyor.
Yani projenin sahibi olan DEVLET AKLI projenin yürütücülerini ikna etmiş ama halkı ikna edememiş görünüyor.
ANNELER – Seyfettin KARAMIZRAK
ANNELER - Seyfettin KARAMIZRAK
“Anneleri bir gün değil, her gün anmak dileklerimle….” “Bana okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, söyleyeyim: Annemdir.”
“Anne; aile, yuva, birlik olma, paylaşma, mutluluk devşirme”anlamlarına gelmektedir. Annenin var olduğu evde zenginlik ve şatafat özlemi çekilmez. Çünkü anne; zenginlik, huzur, dayanışma, hayata tutunma, yaşama sevinci ve mutluluğun ta kendisidir.
Annenin var olmasının huzuru, tadı, konforu ve ayrıcalığı her an hissedilmektedir. Senede bir gün değil, her gün, hatırlayıp bu kıymetin hakkını vermeliyiz. Çünkü annesiz mekânlar ve yürekler haraptır, kuraktır, hüzünlüdür, adeta bir enkazdır.
Annelere karşı hissettiğimiz ilgi, sevgi, ihtimam, saygı ve değer verme gibi güzel duygularımızı, Mayıs ayında “sadece bir gün” hatırlamak,mutluluğumuzu ertelemek, huzurumuzu yeterince tadamamak anlamına gelmez mi?
DEM / PKK MUHABBETİNİN BU KADARI DA FAZLA – Ruhittin SÖNMEZ
DEM / PKK MUHABBETİNİN BU KADARI DA FAZLA - Ruhittin SÖNMEZ
Yeni Açılım Süreci’nin mimarı “yeni Bahçeli” ve “yeni MHP” yeni rollerini çok sevmiş olmalılar. Hastalığı devam eden, TBMM Grup toplantısına bile katılamayan ve 100 gündür bir cümle lafını ağzından duyamadığımız Devlet Bahçeli “Sırrı Süreyya Önder’i anma toplantısına” katıldı. “PKK’nın Meclisteki uzantısı” DEM’in milletvekili, teröristbaşına “babam” diyen, Meclis Başkanvekili S.S. Önder’in fotoğrafını büyük bir muhabbetle üç defa sevdi okşadı.
Bu anı görüntüleyen kısa videonun ve resmin çok büyük psikolojik etki yaptığını görüyorum. Ülkücülerin sosyal medya hesabıma düşen paylaşımlarında hayal kırıklığı ve öfke arasında hislerle şiddetli tepkilerini görmekteyim.
Görsellerin etkisinin sözlerden daha fazla olduğunu gösteren bir örnek bu.
Aslında Bahçeli başlattığı “yeni açılım süreci” kapsamında aylardır bir Türk Milliyetçisinin asla kabul edemeyeceği sözler ediyor. MHP yöneticileri Teröristbaşı ile iktidar arasında ulaklık yapan DEM milletvekillerinin “sayın Öcalan” ile başlayan cümlelerini alkışlıyorlar.
Bu ulaklardan S.S. Önder’in cenaze töreninde AKP gibi CHP ve MHP de üst düzeyde temsil edildi. DEM’li Sırrı için AKM’de yapılan törende “Pekeke lideri Sayın Öcalan’ın mesajı” denilerek teröristbaşının mesajı okutuldu. Bir devlet başkanı mesajı gibi alkışladılar. Bu sırada devlet ricali, AKP yöneticileri ve MHP yetkilileri o salonda bulunmakta beis görmediler.
Bahçeli “Sırrı Bey kardeşime Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, cennetiyle, cemaliyle ve merhametiyle mükafatlandırmasını diliyorum. Kederli ailesinin, DEM Parti camiasının, sevenlerinin ve seçmenlerinin, elbette hepimizin başı sağ olsun diyorum" derken Bahçeli’nin DEM muhabbeti açıkça belli oluyordu.
Buna karşılık Bahçeli saldırıya uğrayan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e geçmiş olsun mesajında Özel’in ve CHP’nin adını bile anmadı. “Fiziki saldırıya uğrayan bir siyasi kurumun yöneticisi” dedi. Bu mesajlardan Bahçeli’nin DEM’e duyduğu sevgi ve saygıyı CHP’den esirgediği anlaşılıyordu.
Ama ülkücü ve Türk Milliyetçilerini en çok Bahçeli’nin Önder’in resmini severken çekilen kısa videosu ve resmi kızdırdı.
Kimileri, şehitlerin cenazelerine katılmayan, Ozan Arif, Fırat Çakıroğlu, Sinan Ateş gibi kitlelerin sevdiği “Ülkücü” cenazelerine katılmayan, hatta bir başsağlığı bile dilemeyen Bahçeli’nin DEM’li Sırrı’ya muhabbetini eleştiriyor.
Kimi “şehitlerin ruhu incindi” derken bazıları “yarın ÖCALAN ölse biliyorum ki onun da yüzünü sıvazlar, okşarsın…” diyor.
Vatandaş haklı Bahçeli Sırrı ile yapmak istediği “barış halayını” öcalanla çekmek isteyebilir.
KOCAELİ’NİN "WORLDCLASS" DEĞERİ, PROF. DR. TAHİR SERKAN IRMAK – Gürkan UYSAL
KOCAELİ'NİN "WORLDCLASS" DEĞERİ, PROF. DR. TAHİR SERKAN IRMAK - Gürkan UYSAL
Prof.Dr. Tahir Serkan IRMAK aslında tüm Türkiye’nin tanıdığı bir isim. Özellikle deprem dönemlerinde hemen hemen her akşam ulusal kanallarda deprem hakkında yorum yapan uzmanlardan biri. Kendisi gerçekten alanında son derece önemli bir otorite.
Serkan Hoca’yla tanışmamız birkaç yıl öncesine dayanıyor. Dr. Süleyman Pekin’in Aydınlar Ocağı Başkanı olduğu dönemde Süleyman Ağabey’in yönetiminde birlikte görev almamızla başlayan tanışıklığımız, aradan geçen zaman içerisinde dostluğa dönüştü. Süleyman Pekin Ağabey’den Aydınlar Ocağı Başkanlığı görevini devraldığımız zaman, Serkan Hocam da ricamızı kırmayarak yönetimimizde görev almayı kabul etti. Hala Kocaeli Aydınlar Ocağı yönetiminde birlikte görev yapıyoruz.
ZULME, VAHŞETE İTİRAZ EDİYORUM – Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN
ZULME, VAHŞETE İTİRAZ EDİYORUM – Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN
Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşıyım, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir parçasıyım. Bir kişinin, bir partinin, bir kurumun devlet sayılmasına itiraz ediyorum. Onlar da benim gibi devletin parçasıdırlar.
İktidarın veya bir partinin, iktidara bağlı şu veya bu kurumun oluşturduğu politikanın devlet politikası olarak adlandırılmasına ve dayatılmasına itiraz ediyorum. O politika, onu oluşturan parti veya kurumun politikasıdır, devlet politikası değildir.
İSLAMCILARIN İNANÇLARIYLA İMTİHANI – Ruhittin SÖNMEZ
İSLAMCILARIN İNANÇLARIYLA İMTİHANI - Ruhittin SÖNMEZ
R.T. Erdoğan’ın “her ailenin en az üç çocuk yapması” gerektiği tespitini hep doğru buldum.
Ancak, her ailenin en az üç çocuk yapması tavsiye edilmesine rağmen, nüfus artış hızımızın en çok düştüğü bir dönemi yaşıyoruz.
Aslında AKP iktidarının 2002-2014 arası döneminde doğurganlıkta ciddi bir azalma olmadı, belli bir aralıkta dalgalanma yaşandı. 2001 yılında doğum hızı 2,38 iken 2014 yılında ise 2,19 oldu.
(1990’lı yıllarda bu oran yüzde 3’ün üzerinde idi.)
Ne yazık ki, 2014’ten günümüze durum dramatik bir şekilde değişti. Konuyu Karar Gazetesindeki köşe yazısında değerlendiren İbrahim Kahveci’den okuyalım:
“Türkiye’de doğum sayısı ve doğum hızında gerçek büyük kayıp 2014 yılından sonra başlıyor.
Doğum hızı 2014 yılında 2,19’dan 2023 yılında 1,51’e şelale gibi düşüyor.
Doğan bebek sayısı da 2014 yılındaki 1 milyon 351 binden son olarak 2023 yılında 958 bine iniyor.
2014-2023 döneminde doğan bebek sayısında ve doğum hızında hiç artış olmadan kesintisiz bir düşüş yaşanıyor.
2024 yılı doğum verileri açıklandığında doğum sayısı ve doğum hızının düşmeye devam ettiğini göreceğiz.
Peki, ne oldu da 2014 sonrası doğum sayımız ve oranımız çok hızlı düştü?
Cevap çok ama çok basit: Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu ve ülkenin temel ne kadar değerleri varsa çöktü. Gelir dağılımının bozulmasından büyümenin erozyona uğramasına kadar; umutların tükenmesinden mutluğun yok olmasına kadar. Beslenme ve barınma imkanlarının eriyip yeni hanelerin yarısının kiracı durumuna düşmesine kadar.”
“Türkiye’de aileyi, çocuk sahibi olmayı ekonomik buhran yok etmektedir. Erdoğan’ın 10 yıllık Cumhurbaşkanlığı dönemi bu yıkıma yetmiştir.
Ülke nüfusunu bile tehdit eden bir yok oluş ile karşı karşıyayız.”
Levent Gültekin’in ifadesini kullanırsak, “İslamcıların İktidarla İmtihanı”nda bir “Şatafatlı Mağlubiyet” konusu da nüfus oldu.
KAMU GÜCÜNÜ KULLANANLARIN ÜSLUP SORUNU – Ruhittin SÖNMEZ
KAMU GÜCÜNÜ KULLANANLARIN ÜSLUP SORUNU - Ruhittin SÖNMEZ
Siyasetçiler ve atanmış bürokratların belli bir seviyenin üstünde nezaket, zarafet, ciddiyet ve ağırlıkta konuşmaları beklenir.
Çünkü “devlet adamı” olmak demek, kendilerine bir süreliğine emanet verilmiş olan kamu gücünü kullanabilme yetkisine sahip olmak demektir. Kamu gücünü kullananlara bu güç, şahsi emellerine hizmet etsin ve kaprislerini tatmin etsinler diye değil, millete hizmet etsinler diye verilir.
“Kaht-ı rical” yani devlet adamı yoksunluğu çektiğimiz dönemler çok oldu. Ancak devlet makamlarında görev yapan yetkililerin üsluplarında günümüzdeki kadar aşağı seviyelere düşüldüğü çok nadirdir.
Son dönemlere kadar, devlet gücünü kullanmasalar da iktidar olma çabası içinde olan siyasi partilerin genel başkanları ve üst düzey yöneticileri de devlet adamı ciddiyeti ve sorumluluğunda olmaya özen gösterirlerdi.
AP Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel’in rakibi CHP lideri İsmet İnönü’ye saygılı üslubunu; İsmet İnönü’nün DP Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes’in metresi ile yaşadığı ilişkileri siyasi rekabet vasıtası yapmamasındaki inceliği özlüyoruz. O çok eleştirilen koalisyonlu yıllarda, sokaklarda çatışmaların olduğu ortamlarda bil birbirlerine “Sayın” sıfatı ile hitap eden liderleri arıyoruz.
S. Demirel’in, T. Özal’ın, Bülent Ecevit’in, A. Türkeş’in, N. Erbakan’ın kendilerini en sert şekilde eleştiren karikatüristler, tiyatro ve sinema sanatçıları, yazarlar ve gazetecilere hoşgörülerini özlemle anıyoruz.
DÜNYANIN ORTAK DİLİ SANAT – Seyfettin KARAMIZRAK
DÜNYANIN ORTAK DİLİ SANAT - Seyfettin KARAMIZRAK
Sanat, insanlığın en eski ve en güçlü ifade biçimlerinden biridir. İnsanlar içindeki duyguları, düşünceleri ve sosyal yapıları iletmek için sanat aracını kullanır. Bu durum, sanatı
yalnızca estetik bir değer olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm aracı olarak da ön plana çıkarır.
Picasso, sanatın günlük hayatın ruhumuzda bıraktığı tozu yıkadığını söyler.
Sanat, bireylere kendilerini özgürce ifade etme fırsatı sunarken, ekip içinde iletişimi güçlendiren eşsiz bir araçtır. Medeniyetler arasında barışı ve diyaloğu sağlar.
28 Nisan 2025 tarihinde 31. resim sergimi açtım. Meslektaşlarımın, dostlarımın, sanatseverlerin ve basın mensuplarının katılımıyla bir güzel etkinliğe daha imza atmış olduk.
36 adet karakalem ve stabilo tekniğiyle yapılmış tablom sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Katılımcılara yürekten teşekkür ediyorum.
Mutluluklar paylaşınca daha da artarmış. Katılımcıların tebessümü tabloların güzelliğine yansımıştı san ki. Benim de yüzümde çiçekler açtı doğrusu.
“Duygu ve düşüncelerin en güzel ve en estetik haliyle tablolarda vücut bulmuş” halini paylaşmaktan yürekler mutluydu.
AYM BAŞKANINDAN MAHŞERDEKİ YARGILAMA UYARISI – Ruhittin SÖNMEZ
AYM BAŞKANINDAN MAHŞERDEKİ YARGILAMA UYARISI - Ruhittin SÖNMEZ
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM’nin) kuruluş yıldönümü töreninde, AYM Başkanı Kadir Özkaya CB Erdoğan’ın huzurunda bir konuşma yaptı. Özkaya konuşmasında Kur’an’dan ve diğer kadim kaynaklardan da alıntılar yaparak, “Mahşer ortamındaki yargılanma”yı hatırlattı.
“Hiçbirimiz ebedî değiliz. Gün gelecek hepimiz için ortaya bir terazi konulacaktır… Bir gün mutlaka mizan kurulacak, hesabı bizlerden sorulacak. Yapılan iyilik veya kötülüğün hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, bir gün mutlaka karşımıza çıkacağı ve bizden bunun hesabının sorulacağı unutulmamalıdır” dedi.
Yargıya güven iyice azaldı. Hemen her güne, yargı eliyle yapılan siyasi sonuçlu operasyonlarla uyanıyoruz.
Bu ortamda Anayasa Mahkemesi Başkanının “Hakkın ayakta tutulması ve adaletin sağlanması bakımından en önemli sorumluluk hâkimlere düşmektedir. Hâkimler daima hak ve haklının yanında olmalıdır. Hiçbir neden, onları hakkı ayakta tutmaktan alıkoymamalı, adaletsiz davranmaya yöneltmemelidir. Herhangi bir dışsal etki altında kalmadan tarafsız bir tutumla özgürce karar vermelidirler” demesi önemlidir.
Ancak AYM Başkanının mahşer ortamına gelmeden de “hukuk devletinde” hiçbir hukuksuzluğun ve kötülüğün cezasız kalmayacağını, kanunlar karşısında herkesin eşit olduğu ve yargılamaya müdahale eden “dışsal etki” yaratanların da yargılanmaktan muaf olmayacağını vurgulaması yeterli olmalı idi.
Bunun yerine, benim de gönülden inandığım, “mahşer ortamındaki yargılamaya” atıf yapması mevcut sistem içinde yargının görevini yapamadığını görmekten kaynaklanmış olabilir.
Belki de AYM Başkanının dini referanslara başvurmasında muhataplarının başında “nas var, sana bana ne oluyor” diyen Cumhurbaşkanının orada olması etkili olmuştur.
KUTLAYANLAR ve HAVLAYANLAR – Adem ARI
KUTLAYANLAR ve HAVLAYANLAR – Adem ARI
“Ya Adem hoca sen nasıl tarihçisin hep gündemi kaçırıyorsun” diyebilirsiniz. Evet gündemi kaçırıyorum çünkü ben gazeteci değilim, tarihçiyim.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı ülke olarak, Türk Dünyası olarak idrak ettik. İdrak sözcüğü; erişmek, ulaşmak, kavuşmak, anlamak, kavramak gibi sözcüklerle anlamlandırılmaktadır.
Bir sözcüğü en iyi anlam yükleme karşıtını göstermektir. Her şey zıddıyle kaimdir.(ayakta durur) İyiliğin değerini anlamak için kötülüğün ne olduğunu göstermek, vatanseverliği bilmek için ihaneti görmek gerekir gibi. Sosyal medyadan 23 Nisan kutlamalarını izliyorum.
Bir tarafta;
23 Nisan’ı bir bayram olarak bekleyip, ulaşanlar ve kutlayanlar,
Öbür tarafta;
Ataürk’e, Cumhuriyetimizin Kuruluş Değerlerine kinlerini kusanlar.
HÂKİMİYET MİLLETİN DİYEBİLİR MİYİZ? – Ruhittin SÖNMEZ
HÂKİMİYET MİLLETİN DİYEBİLİR MİYİZ? - Ruhittin SÖNMEZ
105. kuruluş yıldönümünü kutladığımız TBMM’nin Genel Kurul Salonunda “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazılıdır.
Kurucu iradenin “Hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu” ifade eden anlayışı halen devam ediyor mu? Özellikle Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçtiğimizden bu yana bu konuda yoğun tartışmalara şahit oluyoruz.
Bu sorunun cevabı için, 105. Yılda “milli hâkimiyeti” veya “ulusal egemenliği” sağlayan unsurları sorgulamamız gerekiyor.
· Milli egemenliğin merkezi olması gereken TBMM’nin günümüzde etkinliği kalmamıştır.
Özellikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra, ülkenin kaderini etkileyen bütün karar ve uygulamaların merkezi Meclis’ten Saray’a geçmiştir.
TBMM’de “seçilmiş kralların” yönettiği siyasi partilerin aday göstermesiyle ve milletin oy vererek seçtiği 600 milletvekilimiz var. Ancak YASAMA yetkisi fiilen partili Cumhurbaşkanının elinde.
Cumhurbaşkanı kararnameler yoluyla yasama yetkisi kullanmaktadır. TBMM’de karara bağlanması gereken konularda da, CB’nın başkanı olduğu parti çoğunluğu elinde bulundurduğundan, Meclis bağımsız bir irade ortaya koyamamakta, Saray’da hazırlanan metinler aynen kabul edilmektedir.
· Yeni sistemde “YÜRÜTME yetkisi cumhurbaşkanına aittir.”
Cumhurbaşkanı aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanıdır.
Siyasi bir organ olan bir “Bakanlar Kurulu” yoktur. Birer sekreter durumunda olan atanmış bakanların halktan kopukluğundan, milletvekillerinin dahi bakanlara ulaşamamasından, iktidar milletvekilleri dahi şikayetçidir. Bakanlar muhalefet partileri genel başkanlarıyla söz düellosuna girebilir. Ancak Bakanların Cumhurbaşkanına, bırakın belli bir konuda itiraz edebilmesi, kendi iradeleriyle istifa edebilmesi dahi mümkün olmuyor.
· YARGI da tamamen Cumhurbaşkanının kontrolündedir. Cumhurbaşkanının istemediği bir kişinin HSK, AYM, Yargıtay, Danıştay üyeliklerine seçilmesi mümkün değil. HSK üzerindeki siyasi gücün etkisi kritik davalarda “doğal hakim ilkesine” aykırı olarak yapılan atamalar, hakimlerin “coğrafi teminatının olmaması” gibi uygulamalarla açıkça ortaya çıkıyor.
“Türkiye’deki Yargı sistemine/ mahkemelere güveniyor musunuz?” sorusuna “Hayır” diyenlerin oranı yüzde 70,1 iken, “Evet” diyenlerin oranı yüzde 22,5 olması tesadüf değil. (Area Türkiye Siyasi Durum Araştırması- Nisan 2025)
Millet iradesinin hâkim olduğu rejimlerde, devleti oluşturan yasama- yürütme- yargı kuvvetleri arasında görev ve yetki ayrılığı ile birbirinden bağımsızlığı ifade eden KUVVETLER AYRILIĞI gerçekleştirilmeye çalışılır. Türkiye’de fiilen yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin tek kişide toplandığı bir “kuvvetler birliği” sistemi uygulanmaktadır.
Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, kanun ve kuralların herkese eşit olarak uygulanmadığı bir ülkede, hakimiyetin millete ait olduğundan bahsedilemez.
YÜZDE 2 İÇİN YÜZDE 70’İ KARŞISINA ALMAK – Ruhittin SÖNMEZ
YÜZDE 2 İÇİN YÜZDE 70’İ KARŞISINA ALMAK - Ruhittin SÖNMEZ
Area Araştırma Şirketinin, Türkiye geneli için yaptığı 2025 Nisan ayı anketinde, “Kendinizi hangi sosyo- politik kimlikle tanımlarsınız” sorusuna tek bir cevap verilmesi istenmiş. Verilen cevapların oranları (%) şöyle çıkmış:
Atatürkçü: 32,7 Türk Milliyetçisi: 30,3 Muhafazakar: 12,4 Sosyal Demokrat: 9,8 Ülkücü : 4,7 İslamcı: 4,0 Sosyalist: 3,5 Kürt Milliyetçisi : 2,4
Area Şirketinin sahibi ve sözcüsü Murat Karan’a “Kürt Milliyetçisi” olarak gözüken yüzde 2,4 nüfus “ayrılıkçı Kürtler”olarak değerlendirilebilir mi? diye sordum. O da Türkiye’de DEM oyları daha da yüksek olsa da ayrılıkçı yani Türkiye’den ayrılarak bağımsız Kürdistan isteyenlerin oranının yüzde 2 civarında olduğunu söyledi.
Atatürkçü, Türk Milliyetçisi ve Ülkücü olduğunu söyleyenlerin hepsinin aslında Türk Milliyetçisi olduğu açıktır. Çünkü en büyük Türk Milliyetçisi Atatürk’tür ve bütün milliyetçiler aslında Atatürkçüdür. Ülkücü kimliğini öne koyanların da Türk Milliyetçisi misiniz? diye sorulsa kesinlikle “evet” diyeceğinden eminim.
Hatta ikinci bir cevap seçeneği sunulsa idi, kendisini Muhafazakar ve Sosyal Demokrat olarak tanımlayanların içinde de Türk Milliyetçisi veya Atatürkçü özelliklerini taşıyanlar görülecektir. İslamcı, Sosyalist ve Kürt Milliyetçisi olanlar içinde Atatürkçü ve Türk Milliyetçisi olmayı kabul eden pek çıkmayabilir.
Biz sadece doğrudan kendini Atatürkçü, Türk Milliyetçisi ve Ülkücü olarak tanımlayanların toplamına bakalım. Bu üç grubun toplamı: yüzde 67,7 ediyor.
TÜRKİYE’NİN EN ZAYIF TARAFI – Ruhittin SÖNMEZ
TÜRKİYE’NİN EN ZAYIF TARAFI - Ruhittin SÖNMEZ
Bir yandan ABD/ İsrail ikilisinin Suriye ve İran üzerindeki kısa ve uzun vadeli planları tıkır tıkır işliyor. Diğer yandan bununla bağlantılı olduğundan şüphe duymadığımız “Öcalan’la müzakere süreci” kapsamında yapılan görüşmeler devam ediyor.
Öcalan da Kandil ve Suriye’deki PKK güçlerinin başındaki teröristler de ABD/ İsrail’in çizdiği rotadan bir milim bile sapamazlar. DEM bunların içinde en etkisiz eleman konumundaki aracıdır.
PKK/Öcalan tarafı güya silah bırakacakları vaadiyle Türkiye'nin Milli Devlet yapısını bozup, federasyon tarzı bir yapılanmaya geçmesini istiyor. Bu başarılırsa, iki aşama sonrası Türkiye'den de bir parçanın koparılarak, kurulması planlanan “Büyük Kürdistan” projesinin ilk adımı olacak.
Bunun yapılması ancak “yeni anayasa” ile mümkün olabilir. DEM desteğiyle yapılacak “yeni anayasa” ile bu yeni yapılanmanın temeli atılır. Buna karşılık Erdoğan’ın ömür boyu Cumhurbaşkanı olabilmesinin yolu açılır.
Amannn dikkatttt….
Amannn dikkatttt….
Bir kaç gün önce trafikte sellektör yapma kavgası yüzünden girdiği cezaevinden 13. yılında tahliye olmuş bir abi ile konuşma fırsatı buldum.
2008 senesinde sellektör yapma tartışması üzerine bu abimiz ve başka bir kişi karşılıklı küfürleşiyor, daha sonra ikisi de aracından iniyor karşı taraf ince bir sopayla yaklaşıyor. Diğeri de keser ile araçtan iniyor ve o an bir anlık sinirle kafasına vurması ile 8 saat sonra karşı taraf vefat ediyor.
Ölüme sebep olan abi şunu söylüyor; O an münakaşaya girmek için hevesli davranmayıp yoluma baksaydım ve 2 ay sonra birisi bana "sen bundan iki ay önce trafikte böyle bir tartışma yaşamışsın" deseydi inan hatırlamazdım bile. Akılda yer bile tutmayacak bir mesele için 13 senem dört duvar arasında boşa gitti, ömrüm gitti..
O gün o olaydan iki saat önce anaokuluna bıraktığım oğlum şimdi üniversiteye gidiyor ve ben onun en güzel zamanlarında, en çok yanında olmam gereken zamanlarda bir anlık öfke sebebiyle kapalı duvarlar arasında yıllarımı boşa heba ettim.
Paraları olmadığı için eşimi ve çocuğumun sefalete mahkum ettim. Şu anda da hala ekonomik çöküntüdeyiz, iş de bulamıyorum.
Özgürlüğünüze mal olacak herşeyden uzak durun, bir kötülük görmüş iseniz hukuki yolları tercih edin. Şu 3 günlük ömrü bir de parmaklık arkasına sığdırmayın.
Bırakın hata yapan yapsın, sizin dövmenizle trafik kültürü düzelmeyecek ve trafikte her gün adam dövseniz günde 10 tane adam döversiniz belki de ölen taraf siz olursunuz.
Trafikte kimseyle kavga etmeyin, mesele dayak atmak ya da kavgadan korkmak meselesi değil, haklı ve güçlü de olsanız sonu hüsran olabiliyor.
Evinizden içeri girdiğinizde evladınıza, annenize, babanıza, eşinize özgürce sarılmanın verdiği keyif ya da hala yaşıyor olmanın güzelliği trafikte haklı olmaktan çok daha keyiflidir.
"Gülümseyin hayata hayatta size gülümsesin."
Cüneyt Ceylan
xxFikri Sezer Hocamın paylaşımı…
GAZZE’NİN GÖZYAŞLARI – Seyfettin KARAMIZRAK
GAZZE’NİN GÖZYAŞLARI - Seyfettin KARAMIZRAK
İşgalci İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasız saldırıları dayanılmaz bir hal aldı. Özellikle kadın ve çocuklara saldıran soykırımcılar, son 24 saatte 26 kişiyi daha katlederek 50 bin 695 insanı şehit etti.
Gazze’deki Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail’in Gazze’de devam eden saldırılarında yaşanan can kayıpları ve yaralanmalara ilişkin son bilgiler paylaşıldı. Son
24 saatte hastanelere 1’i enkaz altından çıkarılmak üzere 46 ölü ve 183 yaralı getirildiği kaydedildi.
İsrail ordusunun 19 Ocak’;ta varılan ateşkesi bozarak, 18 Mart’tan bu yana düzenlediği saldırılarda 1042 Filistinlinin hayatını kaybettiği, 2 bin 542 Filistinlinin de yaralandığı
belirtildi.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne 7 Ekim 2023’ten beri düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısının, 50 bin 399’a, yaralıların sayısının da 114 bin 583’e yükseldiği kaydedildi. Gazze Şeridi’nde enkaz altında hala binlerce ölü olduğu belirtiliyor.
BOYKOT VE SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ – Ruhittin SÖNMEZ
BOYKOT VE SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ - Ruhittin SÖNMEZ
CHP’nin öncülüğünde yapılan “Ekrem İmamoğlu’na destek mitinglerini” yandaş medya ve TRT görmezden geldi. Buna karşılık, CHP Genel Başkanı Özgür Özel hem bu medya
kuruluşlarına ve hem de yandaş medya patronlarının sahibi olduğu diğer şirketlerine karşı boykot çağrısı yaptı.
İktidar kanadında yarattığı paniğe bakarak söyleyebiliriz ki, boykot eylemi maksadına ulaştı.
Arkasından bazı gençlerin başlattığı ve CHP’nin moral destek verdiği “2 Nisan’da alışveriş yapmama” eylemi de umulandan fazla ses getirdi. İktidar bütün gücünü kullanarak ve tüm yandaşlarına 2 Nisan’da alışveriş yapmaları için çağrılar yaparak bu eylemi başarısız göstermeye çalıştı. Buna rağmen Şubat ayı ortalaması 47 Milyar TL, Mart ayının ilk üç hafta ortalamasına göre
günlük 50 Milyar TL olan kartlı alışveriş 28 Milyar TL olarak gerçekleşti.
Bu sayede çarşıda pazarda görmeye alışık olmadığımız bakanlarımızı -Alman Şansölyesi Merkel gibi- kendi alışverişlerini yaparken görebildik. Sadece bu görüntüler bile eylemin maksadına ulaştığını göstermeye yeterli oldu.
Bu eylemler için “bazı küçük esnafa olumsuz etkisi oldu” gibi haklı eleştiriler de yapıldı. Çok hazırlıklı olmadığı, yeterince duyulmadan başlatıldığı, bazı firmaların hatalı olarak listelere dahil edildiğini söyleyenler de haksız sayılmazdı.
AH BİR ATAŞ VER CIGARAMI YAKAYIM – Adem ARI
AH BİR ATAŞ VER CIGARAMI YAKAYIM – Adem ARI
Çoğu yakanı bilinmeyen ancak nice gönülleri yakan türküler,
Bazen bir ağıttır; ana gönlünde,
Kimi bir hasrettir; yar mendilinde,
Bazen bir yiğitliktir asker dilinde.
“”Ah bir ataş ver cigaramı yakam” bir asker türküsü. Aydın türküsü olarak bilinir. Hangi savaşın hangi cephesinde kim tarafından yakılmış bilinmez.
Bugün 4 Nisan Dumlupınar Denizaltımızın batış yıldönümü.
Dumlupınar Denizaltımız üç günlük “Mavi Deniz” tatbikatından sonra Gölcük Donanma Komutanlığı’ndaki üssüne dönerken 1953’de 3 Nisanı 4 Nisana bağlayan gece İsveç gemisine çarpar. Saniyeler içinde batan geminin güvertesindeki 8 kişinin 2’si İsveç gemisinin pervanelerine çarparak 1’i boğularak şehit olur. Ancak 5 kişi İsveç gemisi tarafından kurtarılabilir. Gemi içindeki 22 kişi bir torpidoya sığınır. Geri kalan 56 kişi batma sırasında gemi içinde şehit olur. Sığındıkları torpido su almadığı gibi hava da almaz. Su yüzüne gönderebildikleri bir şamandıraya bağlı telefonla iletişim sağlanabilir. Kendilerine; türkü söylememeleri, hatta gerekmedikçe konuşmamaları ve sigara içmemeleri kaydıyla havanın 2 gün yetebileceği söylenir.
SİVİL İTAATSİZLİK – Ruhittin SÖNMEZ
SİVİL İTAATSİZLİK - Ruhittin SÖNMEZ
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin CHP’li Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan mitingler, CHP’nin öncülüğünde ve fakat CHP dışında diğer partilere oy veren vatandaşların da katıldığı güçlü eylemler oldu.
İstanbul ve vatandaşların sokağa çıktığı diğer şehirlerde, valiliklerin toplantı ve gösterileri yasaklama kararlarına rağmen, büyük kitlelerin sokaklar, caddeler ve meydanlara sığmaz halde toplantılar yapması yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a yaptığı “Adalet Yürüyüşü” bir “pasif direniş” olarak dikkat çekiciydi. Fakat toplumda sürdürülebilir bir etkisi olmadı.
Kılıçdaroğlu’nun eylemi bireyseldi. CHP öncülüğünde İmamoğlu’na destek eylemleri ise milyonların katıldığı kitlesel hareketlerdi.
Saraçhane’de 7 gün sürdükten sonra Maltepe’de büyük bir mitingle devam etti. Bayram sonrası bu eylemler sürecek mi bilemiyoruz. Ancak bu eylemlerin “sivil itaatsizlik” tanımına uyup uymadığını sorgulamak istiyorum.
TÜRK SIYASETINDE; "OY DAĞILIMI" ve "OY PAYLAŞIMI" – Şükrü ÇAKIR
TÜRK SIYASETINDE; "OY DAĞILIMI" ve "OY PAYLAŞIMI" – Şükrü ÇAKIR
Türkiye'nin siyasi yaşamında ve Demokratik işleyişinde seçmen veya oy yapılanması çok önemlidir.Bunu dikkate almadan, bu konu üzerinde kafa yormadan sürekli konuşan ve koşturan siyasetçiler; bilinçsiz siyaset yapmış , boşa kürek çekmiş olurlar, aynen de olmaktadır...
Yirmi yıldır, AKPARTİ'nin siyasete girdiği dönemden beri, seçmen profilleri ve oy dilimleri aşağı – yukarı sabitleşmiştir. Değişken olabilecek sadece bir dilim;%25 bulunmaktadır. Nedenini şöyle izah edebiliriz; bazı Partilere, bazı seçmen "zincirle bağlıdır" asla kopmazlar, koparamazsınız; bazıları da partilerine; "urgan" , "çivi" veya menteşe ile tutturulmuş, tutunmuşlardır. Kolayca kopmazlar ve koparamazsınız. Bu durumda 4 ( dört ) partimizin olduğunu değerlendirebiliriz...
CHP ; % 25 (üyeleri zincir kuvvetiyle..)
AKPARTI; % 35 ( üyeleri urgan - halat kuvvetiyle...)
DEM ; %10 ( üyeleri çivileme bağlıdırlar...)
MHP ; %5 (Menteşeli oylar)
GRUP TOPLAMI ; % 75
KALAN SECMEN OYLARI :Kalan,% 25 seçmen oylarına baktığımızda ve ayrımını yaptığımız zaman karşımıza ilginç durumlar çıkmaktadır..Çünkü her seçimde bütün Seçim Propagandaları yüzen oylar için yapılmaktadır. Yüzen oy oranını bulmalı ve görmeliyiz.
%25 'in içinde tanımı hiç yapılmayan, Türk Siyasetine özgü, aslında kritik seçimlerde, kazananı veya kaybedeni belirleyen " AKILLI OYLAR" da bulunmaktadır. Bu AKILLI veya ÜLKÜCÜ OYLARI da azımsanmayacak orandadır. Biz % 10 pay veriyoruz. Geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, terör hassasiyeti de olan bu grup, RTE'ı Kılıçdaroğlu'na karşı tercih yaptığını söyleyebiliriz. Son Mahalli seçimlerde aynı dilim, CHP demiştir.
Türk iç siyasetinde bu iki grup seçimleri, belirleyen ve
KALAN : %25 ( AKILLI OYLAR VE GERÇÉK GEZEN OYLARDIR...) Gezen oy ile yüzen oy siyasette farklıdır... Bizim oranlamamıza göre, - Türkiye'nin 6 bölgesinde kamu içerisinde çalışıp, vatandaşı , siyaseten gözlemleyen tecrübelere dayanılarak--- %10 ve % KALAN : %25 hedef oylar.
: % 10 (Ülkücü kökenli, gezen oylar ( Akıllı oylar)
: % 15 ( Gerçek yüzen ve gezen oylar...)
Türkiye'de gerek milletvekili, gerekse Cumhurbaşkanlığı ve Mahalli idare seçimlerindeki Miting ve propaganda çalışmaları, sadece son dilim olan % 15 yüzen ve kaygan oylar için yapılmaktadır. Tabii ki boşuna yapılmış olamaz, bu kesimin özellikleri, propagandaya, güce, ilgiye ve ülke sorunlarında tutarlı proje ve vaatlere de açıktır.
Yukarıdaki analizimizden de anlaşılabileceği gibi; %15 olan; yüzer ve gezer oylar, kaldırı oylarıdır, propaganda kuvvetine göre seçime girer her partiye gidebilir ve her parti bu pastadan payını alabilir. Bu açık pazar sayılır. İnci Pasta; % 10 dilimlik, KILLI veya ÜLKÜCU oyların nitelikleri ise; çok farklıdır. Ülkücülük kültürü olan ve bir şekilde MHP'nin haricine çıkan bu oylarda, farklı vasıflar ve hassasiyetler bulunmaktadır. Diyelim ki, ülkücülük hassasiyeti olan oyların talibi, ülkücülük kökeni, kültürü olan partilerdir. Bu konuda; İyi Parti'yi, Zafer Partisi'ni, BBP'si ve kopanları ve yine; Anahtar, Yusuf Halaçoğlu, Namık Kemal Zeybek gibi... Ülkücülük kültüründe gelen Siyasetçileri sayabiliriz.
Türk Siyasetinde bu detayları, görmeden, bilmeden, hesaba katmadan Siyaset yapan Arslan Başkanlar kırk yıl siyaset yapsalar arpa boyu yol gidemezler. Yine de her on yıllık ya da 15 yıllık periyotlarla bu siyaset kompozisyonlarının baştan sona değişebileceğini de kabul etmek lazımdır.
Şükrü ÇAKIR --(25. 03.2025 // KOCAELI --İzmit.)