DEFİNE – Bir Kandıra Hikâyesi -8 / Mustafa YILDIZ
DEFİNE – Bir Kandıra Hikâyesi -8 / Mustafa YILDIZ
Tuzlu Muşamba
Defineci Gürcüler gelirler ikide bir, babamı define aramaya götürmek için, annem korkardı o adamlardan, babamın define aramaya gitmesini istemezdi, geri dönmeyecek sanırdı, belki. Çünkü define avcılarının yola ne zaman çıktıkları bilinir de eve ne zaman dönecekleri bilinmez. “Yenge gelür, gelür, gelürüz” derlerdi, çabuk geri döneriz anlamında. Gelirler, annemi yine kandırırlar, babamı alır götürürlerdi.
Para bastonu vardı babamda, demir, oluklu ucu kıvrık, sivri, inşaat demiri gibi. Sokarlar toprağa, dinlerler.
Aha, küp burada!
Nah burada, affedersiniz.
Ben bir gün aldım bu para bastonunu odadan, çocukluk işte, çıktım dışarı, bayır aşağı başladım koşmaya, nereye koşuyorsam. Kıvrık yeri bir taşa takıldı para bastonunun, bir kapaklandım yere, sivri ucu, karnıma girdi, göbeğime. Yerden hemen kalktım kalkmasına ama dondum kaldım, heykel gibi hareketsiz. Çok korktum, kan nasıl fışkırıyor karnımdan, hüüvf, öleceğim sandım. Eve yakındım Allah’tan.
Merdivenin altında, mutfağın yanında, kilerde, kara kovanlarımız vardı, iki metre boyunda tahtadan kara kovan, kovanların arasından ufak bir geçiş yeri bırakılırdı. Şimdi, peteğe balmumu koyuyorlar, mumu yediriyorlar bal diye. Arı yapacak onu arı! O arı kovanlarımızı gördüm, gözlerim karardı, kendimden geçmişim. Babaannem gördü beni, o halde.
“Babaane!”dedim, bayılmışım, gerisini hatırlamıyorum. Hastaneye götüremezler, neyle götürecekler? Taksi yok, traktör yok, öküz arabasıyla yolda ölürsün, hadi sağ gittin diyelim, doktor yok. Tuzlu muşamba saklarlardı evlerde. Deriyi tuzlarlar, canlı durur o her zaman hazır durur, steril bir bez gibi. Ne derisi? Hayvan derisi, küçük baş hayvan. Kesiklere iyi gelir.
Kesik yere tuzlu muşamba sararlar ya da ekmek çiğnerler kesiğe basarlar, sormuk derler ona da. Sormuk? Bebeğe verirler, şekerli ekmek. Şekerli suyla ıslarsın ekmeği, çocuğun ağzına koyarsın. Aynı meme gibi, emzik yerine kullanılır, ona sormuk denir.
Neyse, tuzlu muşamba sarmışlar karnıma, iyileştim. Bana battı diye o demiri dereye attık, ceza verdik demire, babam, abim ve ben törenle dereye attık. Köprüden at oğlum dedi babam, attım, gidiş o gidiş. İnanca bak ya!
Ördek yalaklarını bilirsin, köpek yalaklarını. Küçük bir nacağım vardı. Çakal diyemezdim, takalları keseceğim, dermişim. Köpekler yesin diye, yalağa yal koyuyorlar, kız kardeşim de yalak boşken içine çalı çırpı koyuyor oyun yapıyor kendine. O koyuyor ben çekiyorum, evin önünde kardeşim koyuyor çalıları yalağa ben nacakla çalılara vurup çekiyorum, bir vurdum böyle ansızın kız kardeşimin serçe parmağı ile yüzük parmağının birleştiği yere denk geldi. Hemen yine tuzlu muşamba yetişti imdadımıza. Halen iki parmağı bitişik gibidir. O zaman demişti ki babam “İleride, kardeşine bir yüzük alacaksın, borçlusun.” Hâlâ söyler durur “Abi bana yüzük alacaktın, almadın.” Takalları (çakalları) kesecekken güya, kardeşimizin elini kestik.
Arış
Her şeyi kendimiz yapıyoruz ya arış yapardı babam, öküz arabasının arışı, oku, üç – dört metre uzunluğunda olur, karaağaçtan yapılır, karaağaç en az aşınan ağaçtır, serttir. Kabuğunu soyar, hayvan gübresiyle sıvar, ateşe tutar. Niçin? Düzgün çizgi çekebilmek için, keserken kayar yoksa testere. Çırpı ipine kiremit tozu sürer, ipi çekip bırakırsın, çizginin üzerinden kesersin. Avlu örerken, tokat yaparken de bu sitem. O çırpı ipini, bir başa bağlıyorsun, çekiyorsun ve bırakıyorsun, tıp, kalıp gibi iz yapar, işaret belli, düzgün kesersin. Çivi yok, her şey doğadan ve doğal. Testereyi hep babam kullanır, tırt tırt tırt tırt, ara sıra talaşını temizler, “hiç acele etme oğlum” derdi keserken, ben telaşlı hareket ederdim, yorulurdum, bırakırdım. Ara sıra dururdu keserken, meğer nefesini ayarlarmış, biraz sonra yeniden dolacak talaş altına, işin ince yanı, talaşı temizlerken dinleniyor, on, onbeş saniye olsa bile.
Bir tane testeremiz var her işte onu kullanıyoruz. Şimdi kıl testeresi ayrı, dekopajı ayrı… Babam kayboldu bir ara, helaya gitmiş olmalı, testere beni çekti, heves ettim, keserim mi, keserim, bir giriştim kesmeye, keserken keserken testere bir yan gitmeye başlamasın mı, kaçtı çizgiden, düzeltirim ben bunu düzeltirim(!) kenara kaldı bir buçuk santim, ağaç koptu kopacak, babam geldi gelecek, ben ormana kaçtım. Fellik fellik beni arıyormuş, ağaç gitti tabi. Eve dönünce bir iki tokat attı bana.
Sen güya babana yardım edeceksin, sekiz yaşında çocuk, iyilik yapacak! Ne iyiliği, meraklı velet.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.