Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

8Eyl/151

İMAM HATİPLİLER – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmezİMAM HATİPLİLER – Av.    Ruhittin SÖNMEZ

28 Şubat döneminin kara listesinde yer alan İmam Hatip Liseleri ve bu liselerden mezun olanlar AKP döneminin gözdeleri oldu.

Çok temiz ve samimi Müslümanların hem maddi ilimler ve hem de dini ilimlerle mücehhez gençler yetiştirme gayretlerinin eserleriydi onlar. Böylece yetiştirilecek “iki kanatlı kuşlarla” dünya hayatında ileri medeniyetler seviyesine çıkılacak, ahirette de bu kanatlarla donatılmış gençlerimiz Cennete uçacaklardı.

İmam Hatip okullarında yeni nesil sadece bilgili değil, güzel ahlaklı, namazlı, abdestli yetiştirilecekti. Böyle yetiştirilen İmam Hatipliler devlet kademelerinde görev alacaklar,  özel şirketlerde dürüst, faziletli yönetici veya patronlar olacaktı.

İmam Hatip nesli yetiştirme gayretinde olan samimi ve fedakâr Müslümanların bu projesi Onlar için adeta Asr-ı Saadet dönemini yeniden yaşatabilmek ideali gibiydi.

Onlar gelecek ve her şey düzelecekti.

Bu proje bir yandan mevcut devlet yapısı içinde şüpheyle karşılanıyordu. Devlet, İmam Hatip okullarını din hizmetlerini yürütecek İmam ve Hatiplerin yetiştirilmesi için sınırlı ölçüde yapılması gerektiğini düşünüyordu.

Oysaki daha ahlaklı ve daha dindar bir nesil yetiştirme arzusundaki bu fedakâr insanlar pek de memnun olmadığı mevcut eğitim sistemi yanına yeni bir eğitim modelini ikame etmeye çalışıyordu.

İmam Hatip Okulları yaptırma ve yaşatma derneklerinde görev alan halkımız, çoğunlukla cami cemaatinden topladıkları paralarla bu okulların binalarını yapıyordu. Devletten / iktidar partisinden sadece eğitim kadrosu ve istedikleri tarzda bir eğitim verilmesini istiyorlardı.

Bu okullarda liselerde okutulan müfredatın yanında, din bilimleri ve bunları öğrenmeye yarayacak Osmanlıca, Arapça dersleri verilirdi.

Öğrencilerin toplum karşısında hitap etme yetenekleri geliştirmeleri için sık sık farklı fikirleri savunmakla görevlendirilen gruplar oluşturularak jüri önünde “münazara” denilen fikri tartışmalar yaptırılıyordu. Bu yetişme tarzı siyasetçi olanların çok işine yaradı.

Bu okullardan mezun olanlardan din görevlisi olmayı tercih edenler Yüksek İslam Enstitüsü veya İlahiyat Fakültelerine yönlendirildi. Diğerleri çoğunluğu Hukuk ve Siyasal Bilgiler olmak üzere başka meslekleri tercih ettiler.

Bütün bunları yakından biliyorum. Çünkü rahmetli babacığım bahsettiğim samimi ve fedakâr insanlardan biriydi. Memleketimde İmam Hatip Okulu yapılması için yardım eden, yardım toplayan bir esnaftı. Zamanın Başbakan’ı olan Süleyman Demirel’e defalarca gidip, İmam Hatip Lisesinin açılması için talepte bulunan heyetlerde yer alırdı.

Şimdi bu projeyle yetiştirilen insanlar gerçekten devletin en önemli makamlarına geldiler. Siyasetçi, devleti yöneticisi, bürokrat, iş adamı oldular.

Acaba beklenen, umulan, hedeflenen güzel ahlaklı, dindar, işlerinin uzmanı kişiler oldular mı?

Rahmetli babacığım yaptıkları bu hizmetlerden dolayı kabrinde huzur içinde mi?

İmam Hatipli deyince kendisine peşin bir güven kredisi açtığımız bu insanlar bu güvene layık olabildiler mi?

Yoksa Levent Gültekin’in tespit ettiği gibi, “İslamcılık iktidara gelince İslam'ı yiyen bir canavara mı dönüştüler?”

*****

İMAM HATİPLİLER VE DİN GÖREVLİLERİNİN AHLAKI

Her kitleden sağlam ve çürükler çıkabilir. İmam Hatipliler içinden de çürükler çıkması bu okullarda yetişmiş herkesi suçlamamızı gerektirmez.

Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi bu proje devletin tevhid-i tedrisat yani eğitimin birliği ilkesine pek de uymayan bir eğitim modeli idi. Çünkü bu okullarda hedef sadece İmam ve Hatip yetiştirilmesi değildi. İmam Hatip kökenliler her meslekte, her makam ve mevkide bulunabiliyor.

13 yıllık Ak Parti iktidarında öncelikle şunu gördük: İmam Hatip ve İlahiyat Fakülteleri mezunlarının kahir ekseriyeti AKP taraftarı, bu okullar ve camiler AKP’nin arka bahçesi durumunda.

AKP döneminin birinci ilkesi liyakat değil, sadakat oldu.

Bu ilke gereğince devletin en önemli kurumlarının başına veya etkili mevkilerine İmam Hatip ve İlahiyat mezunları yerleştirildi.

Acaba İmam Hatip mezunları normal liseler veya diğer meslek okulları mezunlarından daha ahlaklı, faziletli, dürüst ve bilgili mi?

Din eğitimi almış olanlardan, en tepelerden en aşağı kademelere kadar, bu görevlerde bulunup da akçeli işleri kontrol edenlere bakmamız lazım.

Maalesef bunlar arasında da rüşvet, iltimas, ihaleye fesat karıştırma, kendilerine ve yandaşlarına rant üretmek için yapılan usulsüzlükler gibi kamu malı/ kul hakkı yiyenlerin oranı oldukça yüksek.

Beni daha çok üzen konu ise, din eğitimi almış olanlardan çok büyük çoğunluğu bu suçları/ günahları kendileri işlemedikleri halde “dilsiz şeytan” olmayı tercih etmekte. Kendinden saydığı insanlardan suç/ günah işleyenlere itiraz etmemekte, göz yummakta. “Eliyle, diliyle düzeltmeye çalışmadığı” gibi, “kalben buğz” dahi etmemektedir.

Hatta en saydıkları “fıkıh âlimleri” bile bu günahları mazur gösteren fetvalar vermekle meşgul.

Yazıklar olsun İmam Hatiplilere ve din eğitimi alanlara duyduğumuz saygıyı köreltenlere…

Yazıklar olsun din eğitimi alanlara duyduğumuz güven duygusunu yok edenlere.

********************************************

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI MEHMET GÖRMEZ

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez İmam Hatip Lisesi ve İlahiyat Fakültesi mezunu bir hoca. Bulunduğu makamın gerektirdiği bilgi ve tecrübeye sahip bir hoca olduğunu sanıyorum.

Ancak zırhlı makam aracı konusunda bulunduğu makamın gerektirdiği dirayet ve vakarı gösteremediği kanaatindeyim.

Kendisi DİB tarafından alınan milyonluk zırhlı araç konusunda kamuoyunda gösterilen tepkiden sonra, isabetli bir karar vermiş ve “bu aracı ibret-i âlem için iade edeceğim” açıklamasını yapmıştı.

Ancak bu açıklamasından sonra (kendisi de İmam Hatip Lisesi mezunu olan) Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i aramış, bu aracı iade etmemesini, ayrıca kendisine öncekinden daha pahalı bir başka zırhlı araç daha tahsis edeceğini bildirmişti.

Mehmet Görmez Hoca Cumhurbaşkanına “artık ben bu aracı da, bir başka pahalı aracı da kullanamam. Bu sadece beni değil, makamı da itibarsızlaştıracaktır. Eğer ısrar ediyorsanız Diyanet İşleri Başkanlığı’nın manevi şahsiyetini korumak için istifa ediyorum” diyebilmeliydi. Diyemedi.

“Papa kadar olamadı” dedirtti.

Diyanet İşleri Başkanımıza dahi saygı duyamaz hale geldik.

*****

MÜFTÜ İHSAN ÖZKES

İhsan Özkes ise İmam Hatip Lisesi ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu eski bir Müftü.

CHP milletvekili iken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı, özellikle yaptırdığı Saray hakkında çok ağır sözlerle eleştirmişti. CHP milletvekilliğinden istifa edince önceki söylediklerinin tam tersine bir tutum içine girdi. "Ak Saray değil kaçak saray" dediği Saray’da 30 Ağustos kutlamalarına katıldı.

Hem de “Suriye'de bugüne kadar ölenlerin vebaline Erdoğan da ortaktır" dediği, "Tayyip Erdoğan dünya lideri değil, dünya zenginidir" diyerek sataştığı zata şirin gözükmeye çalışarak…

Dahası “Hazret-i Peygamber ve Atatürk sağ olsaydı onlar da Saray’a giderdi” açıklamasını yaptı.

Kendi zaaflarına Şanlı Peygamberimizi ve Aziz Atatürk’ü malzeme olarak kullanan din adamlarına da yazıklar olsun.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (1) Geri izlemeler (0)
  1. Benim de tespitlerimi ve düşüncelerimi dile getirmiş oldunuz Ruhittin Bey, teşekkürler.


Leave a comment

Geri izleme yok.