Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

20Ağu/150

BÜYÜK DEPREMİN VAKTİ YAKLAŞTI – Süleyman PEKİN

BÜYÜK DEPREMİN VAKTİ YAKLAŞTI – Süleyman PEKİN

Bu hafta Deprem Haftası.. 17 Ağustos Marmara Depremi’nin üzerinden tam 16 yıl geçti.. Biz Kocaeli’de depremi çoktan unuttuk, senede 1 gün hariç..

Depremi Körfez’in Seymen Sahilinde fay hattına 15 metre bir apartmanda 20 günlük bebeğiyle ve ailece karşılayan, sonrasında da enkazdan insan çıkarmaktan kepçe makinesinin giremediği yerlerde mezar kazmaya kadar bir sürü işle haftalarca iştigal eden birinin bile aklına 17’sinde geliyor, 18’inde gidiyor.

Belki de bilinçaltımız ‘biz sırayı savdık, gayri İstanbul düşünsün’ diye düşünüyor. Uzmanlar Türkiye’nin sosyo-ekonomik kalbi İstanbul’da büyük bir deprem bekliyorlar. Hatta deprem simülasyonlarında yüzbinlerce ölü olacağı varsayılıyor. Bir tarihçi ise olası Büyük İstanbul Depremi’ni “küçük kıyamet” olarak nitelendiriyor.

Madem biz de eşekten düştük, madem biz de tarihçiyiz; gelin size Büyük Türkiye Depremi’nden ve “büyükçe bir kıyamet”ten haber vereyim dostlar. Vaktini tayin etmekten önce gerekçelerini ortaya dökelim isterseniz.

. Terörün sonuçlarından sosyal fayda çıkarımında bulunmak sosyolojik olarak toplumda ozon tabakası büyüklüğünde delik açmak demektir.

. Terörist veya değil; terörle ilgili kimlikleri muhatap almak bumerangla sarmaşık budamaya benzer.

. Ve terör guruplarıyla müzakere akreplerle ağzı kapalı bir çuvala girmek anlamına gelir; tam bir deliliktir.

Lise yıllarında bir arkadaşımız vardı; köpek gördü mü ne yapar - eder kızdırır, hayvan gaza gelince de kaçardı. Bizse köpekleri muhatap almaz, işimize bakardık. Fakat köpek kudurunca onu durdurmak işi de bize kalırdı.

Terör-itleriyle siz açılım ve çözüm selfieleri çektirirken kaç uyarı yazısı yazdık, sayısını bile unuttum. Kaç kez tarihten kesit sunduk, kaç ilmî analiz yaptık; hatırsamıyorum. Deneme-yamulma yöntemine bir iktidar döneminde birkaç paralel sokabilerek yeni bir çığır açtınız.

Kürt’ün kafasını Türk’e kırdırmak” olarak özetlediğimiz tehlikeli süreç bir düzine yıldan sonra sonra tekrar terörle anladığı dilden konuşma noktasına döndü. Zaten AKP’den öncesi öyleydi. 13 yıllık deney başarısızlıkla neticelendi.

40 günde 40’tan fazla şehidimiz ve onlarca yaralımız var. Allah onlardan razı olsun. Köpekleri serbest bırakıp taşları bağlayarak güvenlik güçlerini ve onlara güvenen sivil halkı âciz durumlara düşürenleri terörle sonuç almaya çalışanlarla birlikte lanetliyorum.

Kandil’in beli kırıldı, belki yüzlerce terörist öldü. Ülke içerisinde 40-50 tanesi öldürüldü, binlercesi tutuklandı. PKK ve uzantıları terörü hergün daha da azgınlaştırarak hatta özyönetim adı altında Türkiye’nin kentlerini Suriye kentlerine çevirmeye çalışsa da güçlü devlet gücünü gösterir.

Benim korkum başka noktada: 20 yaş altı gençliğinde aşırı bir Kürt düşmanlığı oluşuyor. Yavaş yavaş batıda, kuzeyde ve iç bölgelerde ‘vatan müdafaası’ psikozuyla toplumsal hareketler gelişiyor. Milliyetçi-ülkücü gurupların dışındaki ortalama vatandaş da her an bu ivmeye dahil olmaya hazır gözüküyor.

Ermeni Çetelerinin dehşetli terörü neticesindeki Tehcir Kanunu bir savaş uygulamasıydı. - Allah esirgesin - terör paritesinin yükselmesi bir iç savaş riskini kuvveden fiile getirebilir. Ve asıl kıyamet odur. Kürt kökenli kardeşlerimize 1 asır önce Ermenilere verilen rol verilmek isteniyor.

Milletçe gaza gelme özelliğimiz malûm. At iziyle it izini bir tutanların yani terör yandaşlarıyla PKK’yla ilintisi olmayan vatandaşları aynı bohçaya saranların bu oyunda vebali büyük. Aklını ve basiretini kaybetmeyenlere ise çok ihtiyaç olacak.

Haziran 2011 seçimleri öncesinde yazdığımız yazıyı yine ve yeni bir seçim sürecinde revize ederek noktalayalım: Büyük İstanbul Depremi olduğunda veya olmadan “Kürt’ün kafasını sadece Türk’e değil Arap ve Fars’a da kırdırmak söz konusu.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.